Raul Martinez: Güney Afrika’da Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin Yeniden Ortaya Çıkışı-(IV)

WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.

If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.

Unbalanced start tag short code found before:

“FDI nüfusun bu dar kesiminin ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan altyapıya odaklanmaya yönelmiştir. Bu bağlamda Güney Afrika’nın bunu karşılayabilenler için mükemmel hizmet altyapısı sunmasına şaşırmamak gerekir. FDI, Thabo Mbeki yönetimi altında, apartheidın …”

ANC’nin NDP’de özetlenen ekonomik programa dair iki temel ilkesi bulunmaktadır:

  1. Güney Afrika ekonomisinin, devletin tali ve kolaylaştırıcı role sahip olduğu, kapitalist karakteri. Özgürlük şartının ruhunda var olan, üretimin ve mali sistemin temel araçlarının ulusallaştırılması konseptinin ilkesel bir tutum olarak kararlı bir şekilde reddedilmesi.
  1. Güney Afrika ekonomisinin bağımlı yapısı. Bu daha sonra, yabancı yatırımın ekonomik gelişmenin sürdürülebilirliği için vazgeçilmez olduğu inancıyla güçlendirilmiştir.

Birinci ilke aşağıdaki paragrafta açık bir şekilde yakalanmaktadır:

Özel yatırımlar genişleyen tüketici pazarları, karlılığın yükselmesi, doğal kaynakların varlığı ve kıtadaki konumumuzun etkisini artırmasıyla birlikte canlanmıştır. Özel yatırım politik kararlılık, altyapı verimliliği, kamu hizmetlerinin yeterliliği ve emek gücünün kalitesinin yükselmesiyle yaratılacak iyileştirilmiş koşullarla cezbedilecektir” (age. Sayfa 106).

Sonuçta ANC SACP ile olan bağlarına rağmen asla Marksist bir örgüt olduğu iddiasında bulunmamıştır. Bununla beraber ANC, apartheidın sona ermesinden önce asla, açık bir şekilde ulusal kurtuluşun, devletin yönetişim, yasama, altyapının geliştirilmesi, eğitim (veya sözde “insani sermaye” gelişimi) vb. alanlarında yardımcı bir role sahip olduğu kapitalist üretim ilişkilerinin geliştirilmesinde yattığı iddiasında da bulunmamıştır. Zira ANC, büyük endüstride devlet destekli yatırım fikrini reddederek, ekonomik gelişmenin küçük ve orta ölçekli işletmeler temelinde gerçekleşeceğini kabul etmektedir.

NDP’nin altını çizen diğer bir önemli ekonomik ilke de doğrudan yabancı yatırımın (FDI) üretkenlik ve iş alanlarının yaratımında önemli bir rol oyanacağı illüzyonudur:

Yabancı yatırımlar sınırlandırılmış tasarruflar koşullarında önemli bir rol oynamak zorundadır. Bu yatırımlar üretilen değerlerin artmasına, gelirlerin ve istihdamın büyümesine neden olacak, tasarruflar çoğalacaktır. Zamanla yatırımın büyük bir kısmı ülke içinden fonlanmak zorundadır, fakat bu, kaynakların kısa vadede üretkenliğin, gelirlerin ve istihdamın artırılması için nasıl kullanılacağına bağlıdır” (age, sayfa 106).

Çok iyi bilinmektedir ki, FDI’nin, serbest ticaretin ekonomik gelişmede katalizör rolü oynayabileceği illüzyonu neo-liberalizmin köşe taşlarından biridir. Bu iddianın dogmatik yapısı ve hükümetlerin bunu titiz bir araştırma yapmaksızın nasıl doğruymuş gibi kabul ettiği hakkında bir tartışma açmak mümkündür. Diğer yandan, modern Güney Afrika’nın, özellikle de eski rejimin düşmesinden sonraki dönemin ekonomik tarihi, FDI’nin, ne iş yaratımında ne de yoksulluğun azaltılmasında asla önemli bir rol oynamadığını ortaya koymaktadır. FDI ile ilgili istatistiklere fazla önem verilmemesi, FDI’nin dokusundan ve sözde yükselen ülkelerin uluslar arası sermayeyle bağımlılık ilişkilerinin etkilerinden dolayıdır. Güney Afrika’da FDI, geleneksel olarak madencilik sektöründe yoğunlaşmıştır. Bu Güney Afrika madencilerinin aşırı sömürüsüne ve muazzam karların ülkeden çıkarılmasına neden olmaktadır. Siyah orta sınıfın Afrika’da büyümesi ile birlikte.**DİPNOT : Resmi istatistikler siyah orta sınıfın Afrika nüfusunun % 6’sını oluşturduğunu göstermektedir./**

FDI nüfusun bu dar kesiminin ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan altyapıya odaklanmaya yönelmiştir. Bu bağlamda Güney Afrika’nın bunu karşılayabilenler için mükemmel hizmet altyapısı sunmasına şaşırmamak gerekir. FDI, Thabo Mbeki yönetimi altında, apartheidın düşmesiyle birlikte, özellikle de 2000’li yıllarda çarpıcı bir şekilde artış gösterdi. Bu dönemde FDI, milyarlarca dolarlık bir girişe ulaşsa da, yurt içi gayrisafi hasılanın % 1-2’si düzeyinde kaldı. İlaveten Güney Afrika’daki net sermaye çıkışı esas olarak sıfır oldu. Bu, yabancı şirketlerin ülkeye yaptığı kadar ülke dışında yatırım yapıldığı anlamına gelmektedir. Neo-liberal ekonomistler sözde yükselen ülkelerdeki pozitif sermaye çıkışlarından hoşnutken Güney Afrikalı işçiler olmamalıdırlar. Yurtdışına yatırım sonuç olarak ülkeyi terk eden ve ağır endüstri ve büyük altyapı alanları dahil ülke içinde yatırıma dönüşmeyen sermaye çıkışıdır. Bu sermaye, en iyi koşulda Güney Afrika’nın küçük bir azınlığının işine yaramakta ve sonuçta uluslar arası sermaye içinde erimektedir.

Güney Afrika’dan sermaye çıkışının sembolik bir örneği SASOL’un ABD Louisiana’daki gaz yataklarına 20 milyar doların üzerindeki yatırımının onaylanmış planlarıdır. Bu, Louisiana Eyaleti’ndeki tek seferlik en büyük yatırım projesi ve ABD tarihindeki en büyük doğrudan yabancı üretimdir. Güney Afrikalılar, kendi ülkelerindeki Karoo bölgesinde geniş gaz rezervleri dururken yılda ortalama 80.000 doların üzerinde yüksek ücretli iş alanları yaratmak için ABD’deki gaz yataklarına yatırım yapmanın arkasındaki mantığı merak etmektedirler. Açığa çıkarılması halinde Karoo’daki gaz rezervleri elektrik tedarikindeki kronik krizi ve artan enerji fiyatları sorununu çözerek enerji bağımlılığına son verebilecektir. Karoo’daki gazın çıkarılması ülkenin endüstrileşmesinde anahtar görevi göreceği gibi iş yaratımında ve yoksulluğun üstesinden gelinmesinde potansiyel oluşturacaktır. SASOL köken olarak bir kamu şirketi olup 1979 yılında özelleştirilmiştir. Özelleştirmeye rağmen SASOL devletten değişik biçimlerde güçlü destek almış ve almaya devam etmektedir. Günün sonunda, SASOL denilen petrokimya devini finanse eden Güney Afrika halkıdır. Ortak yönetim perspektifinden bakıldığında ABD gaz yataklarındaki büyük ölçekli yatırım, neo-liberal düşüncenin ardındaki mantık bağlamında büyük bir anlam taşımaktadır. Bu arada Güney Afrika enerji altyapısı toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olup büyük altyapı projeleri bir yana gelecekteki ekonomik büyümeyi tehdit eder niteliktedir.

Pratikte ya da teoride, Güney Afrika ekonomisinin kapitalist karakterini onun emperyalist ülkelere bağımlı karakterinden ayırmak zordur. Neo-liberal ekonomik modele bir alternatif önermek gerektiğinde kaçınılmaz olarak anlaşılacaktır ki esas ilgilenilmesi gereken ekonomik büyümenin kapitalist yapısıdır. Ağır endüstri ve ileri teknoloji temelinde sosyalist üretim modelinin tesisi ekonomik bir gereklilik ve kaçınılmazlık olarak olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyalizme geçiş sürecinde ulusal kurtuluşun sahip olduğu yerin nasıl ifade edileceği tartışmasında yer almak temel önem arzetmektedir. Ülkenin kamu mülkiyeti temelinde ve sermaye yatırımının ve birikiminin motoru olarak devletle birlikte endüstrileşmesi ulusal kurtuluş hedeflerinin başarılması için hayatidir. Bu aynı zamanda sosyalist üretim biçiminin inşası için maddi temeli de sağlayacaktır. Üretici güçlerdeki küçük özel mülkiyetin varlığını sürdürdüğü dönem sosyalizme geçiş sürecini belirleyen somut tarihsel koşullara bağlıdır. Yani, ekonominin kumandasını ele geçiren ve geniş ölçekli istihdam yaratımına ve yoksulluğun yok edilmesine yol açacak sermaye yatırımı için uygun kaynakları kontrol altına alan devlet mekanizması ile birlikte tüm halk olmalıdır. Özgürlük Şartı’nda ortaya konulan ulusal kurtuluş hedefleri neo-liberal ekonomi modeli altında başarılamaz. Bunlar uluslar arası sermayeye bağımlılık ilişkileri altında başarılamaz. Ekonomik çöküşe neden olmadan bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldıracak hedefi sırtlayabilme imkanına sahip olan tek organize güç ekonomik planlama ilkeleri ile hareket eden devlettir.

Ne yazık ki ne büyük ne de küçük burjuvazi yukarıda tarif edilen amaçları gerçekleştirecek bir öncülük görevini, bundan dolayı da işçi sınıfının tarihsel rolünü üstlenebilecek kapasiteye sahip değildir. Devleti, sömürülenlerin ve hakları ellerinden alınan yığınların geniş katmanları ile ittifak halinde örgütleyebilecek ve yönlendirecek konumda olan örgütlü işçi sınıfıdır. Bu NUMSA’nın, bugün Güney Afrika’da işçi sınıfının politik bir örgütlenmesi olmadığına dair artan endişelerinin ardındaki gerekçe gibi görünmektedir. Sonuçta bu ülkenin ve onun vatandaşlarının büyük çoğunluğunun iyiliği ile gerçekten ilgilenenlerin endişesi olmak durumundadır. NUMSA Aralık 2013 deklerasyonunda aşağıdaki gibi bağlanmış görünen açık bir beyanda bulunmaktadır:

Sosyalizm mücadelesi için işçi sınıfı, teori ve pratikte sosyalizme adanmış politik bir örgüte ihtiyaç duymaktadır” **NUMSA Özel Ulusal Kongresi, 17 – 20 Aralık, 2013 Deklerasyonu/**

NUMSA’nın bir politik parti kurup kurmayacağı ya da kuruluşuna katılıp katılmayacağına ilişkin basında ve diğer kesimlerde öne sürülen sorulara yakın zamanda yanıt verilmiştir:

Herkes tarafından bilinmektedir ki, NUMSA, Sosyalizm İçin Hareket olasılığını inceleyip uluslar arası açıdan dikkatle araştıracak ve Mart 2015’te NUMSA Merkez Komitesi’ne Sosyalizm mücadelesinde uluslar arası deneyimler raporunu sunacaktır. Bu bizim Özel Ulusal Kongre’de aldığımız tutumumuz olarak devam etmektedir. 2 Mart 2014 Pazar günü gerçekleştirilen basın toplantısındaki bir soruya verilen yanıtta NUMSA NOB **ÇN:NUMSA Ulusal Büro Sorumlusu/** Sosyalizm İçin Hareket’in araştırılması ve raporun duyurulmasının –Mart 2015 tarihinde NUMSA Merkez Komitesi’ne sunulacak uluslar arası araştırma raporu- kesinlikle bir işçi sınıfı partisinin kurulmasına yol açacağına işaret etmiştir. Biçimi, yöntemi ve içeriği ülkemizdeki sol ve ilerici çevrelerle danışarak kararlaştırılacaktır. Böylesi bir işçi sınıfı partisinin 2016 ya da 2019 seçimlerine katılıp katılmayacağına NUMSA Mart 2015 Merkez Komitesi karar verecektir” **“Birleşik Cephede NUMSA ve Sosyalizm İçin Hareket’in kurulmasının ihtimalleri” yazısından./**

Bu inisiyatifi coşku ve cesaretle karşılamaya ihtiyacımız var. Yukarıda özetlendiği gibi bir işçi sınıfı partisinin önyargılardan uzak bir şekilde hayat bulması ülkenin geleceği ve Özgürlük Şartı’nın gerçekleşmesi şansı için hayati önemdedir. İşçi sınıfı örgütlenmesinin yaratılmasında NUMSA’yı cesaretlendirmek için sözde “21. Yüzyılın Sosyalizmi” ve neo-liberalizmin diğer küçük burjuva eleştirilerinin etkilerine karşı farkındalığı yükseltmeliyiz. Sol neo-liberalizmi Güney Afrika’nın bir numaralı müsibeti olarak tanımlarken onun alternatifinin somutlaşması görünürde olmaktan uzaktır. Farkına varılmalıdır ki uluslar arası sermaye ve emperyalist ülkelerdeki ideologlar neo-liberalizme “alternatifler” yaratmada oldukça uzmanlaşmıştır. Sözde “21. Yüzyılın Sosyalizmi”nden ayrı olarak “küreselleşme”nin karakterini açığa çıkaran sıra sıra teoriler ve geniş bir literatür bulunmaktadır. Bu teoriler zaman zaman emperyalizm çağındaki kapitalizmin gerçek yapısını dehşet verici sonuçlarıyla ifşa etmektedir. Bununla beraber bunlar soyut şemalar ve iyi dilekler dışında asla uygulanabilir şeyler önermemektedirler. Sözde “21. Yüzyılın Sosyalizmi”nin içinde bile bir dizi değişik eğilimler bulunmaktadır. Küçük burjuva anti-kapitalist düşünce yapısının heterojenliğine rağmen bununla ilgili bazı düsturlar bulunmaktadır:

  1. İşçi sınıfının sömürülenlerin önde geleni olarak kabul edilmesinin reddi. Saf işçi sınıfının varlığının zaman zaman sorgulanması. Bu aynı zamanda, daha amorf ve spontane olanlar lehine, işçi sınıfının “eski” tarz politik örgütlerinin reddini de içermektedir. Bunlar örgütlenmenin daha “demokratik” biçimleri olarak görünmektedir. Gerçekte bu yeni ortaya çıkan örgütler işçi sınıfı tarafından değil yoksullaşan küçük burjuvazi tarafından yönetilmektedir.
  2. Ulusal kurtuluş ve sosyalizmin inşası için ekonomik programın anahtar unsuru olarak ağır endüstri alanlarına yatırım ile birlikte endüstrileşmenin reddi.
  3. Gelişmede ve ekonomik politikanın uygulanmasında devletin rolüne ve planlamaya yönelik ilgi.
  4. Sovyetler Birliği’nde 1930-50 arasında, sosyalizmin inşası deneyimleriyle ilişkili değerlerin kabulünün reddi. Bu, 1940’lar ve 1950’lerdeki Halk Demokrasilerindeki sosyal ve ekonomik dönüşümlerle ilgili tarihsel deneyimlerin göz ardı edilmesini de içermektedir.
  5. Ulusal kurtuluş hareketi ile sosyalizmin inşası arasındaki irtibatı anlamada hata.
  6. Sosyalizmi, emtia üretimi ve emtia-para ilişkileri duruş noktasından anlamak. Bunların sosyalizm altında dönüşeceği var sayılmakta ve sömürünün ortadan kaldırılması ve sürdürülebilir ekonomik gelişme için temin edilen enstrümanlar olarak kabul edilmektedir. Aynısı, ulusal kurtuluşa yol açacak ekonomik modele de etkin bir şekilde uygulanmaktadır.

Bu tüketici olmayan liste özet olarak anti-Marksist ekonomik düşüncenin ilkelerini özetlemektedir. Anti-Marksist düşünce işçi sınıfına nüfuz etmeye ve onu tarihsel misyonunu başarmaktan alıkoymaya çalışmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecektir.

Yazının ilk bölümüne buradan ikinci bölümüne buradan üçüncü bölümüne buradan ulaşabilirsiniz…

Kaynak: http://www.revolutionarydemocracy.org/rdv20n2/SouthAfr.htm

Hiç Yorum Yapılmamış

  1. Pingback: Güney Afrika: Barışçıl Gösterilere Saldırılar Sürerse EFF Silahlanacağını Açıkladı

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.