Barışçıl/Pasifist Mücadele ve Silahlı Direniş
ABD: İsyanlar İşe Yarıyor mu? başlıklı Ferguson isyanı üzerine makalesinde Justin King, “Tıpkı Amerikan insan hakları mücadelesinde olduğu gibi, şiddetsizliği telkin eden karizmatik bir adam, hareketi bir araya getirdi ancak en nihayetinde zaferi kazanan şiddet eylemleriydi. Nelson Mandela pasif direnişe başladı, ancak bu işe yaramadı. Ne zaman ki Apartheid hükümetine karşı geniş çapta bir şiddet baş gösterdi, birdenbire yasalar değişmeye başladı. Medya tarafından öne çıkarılan bir diğer örnek Hindistan’daki Gandi. Hindistan’daki bağımsızlık hareketi 1800’lerde ortaya çıktı. Gandi’nin pasif mesajı ise 1920’lerde duyulmaya başlandı. Bağımsızlık ise neredeyse otuz yıl sonrasına kadar, 1947’ye kadar verilmedi. Gandi’nin barışçıl hareketiyle beraber başka bir hareket daha türedi. Adı Hindistan’dan ÇIKIN Hareketi idi. Gandi, bombalı saldırılar düzenleyen ve pusular atan bu harekete arka çıktı. İngilizler Hindistan’a bağımsızlık vermeden yalnızca beş yıl önce, Hindistan Ulusal Ordusu amatörce bir vur-kaç harekâtı yürütmeye başladı.” diyor.
Ron Jacops, Ölümcül Göz Teması: Freddie Gray ve Baltimore Polisi makalesinde “1970’lerde Birleşik Devletler’deki bazı topluluklar Kara Panterler Partisi’nden de cesaret alarak birlikte harekete geçmiş ve sol görüşlü diğer siyasi gruplar da Polisin Toplumca Denetlenmesi için bir kampanya başlatmıştı. Hedef topluluklardaki çeşitli gruplara ve bireylere bağlı olan mahalle nöbetleri, mahalle muhbirleri ve polis yancılığını kapsayan “Toplum Destekli Polislik” olarak bilinen ve bugün uygulanan yaklaşımdan farklı olarak, “Polisin Toplumca Denetlenmesi” polis memurlarının o muhitte yaşayan insanlarca seçilmesi ve bu memurun devriye gezmesi anlamına geliyor. Polisin Toplumca Denetlenmesi projesi polis memurlarının, devriye gezdikleri mahallede yaşamaları gerekliliğinin yanı sıra muhit sakinlerinden oluşan bir konsey tarafından değerlendirilip görevlerinden azledilmelerinin mümkün olmasını da gerektiriyordu. Bu konseptin arkasındaki fikirlerden biri toplulukları, (özellikle beyaz olmayanlardan) çoğunluğunu polislerin oluşturduğu işgal kuvvetlerinden kurtarmaktı” diyor.
Emperyalist-Kapitalist Sitemin krizi ve siyaset ilişkisi
Emperyalist kapitalizmin önümüzdeki 50 yılda durgunlukla karakterize olacağı ve sosyal hareketliliğin artacağı dünya egemenleri tarafından da dile getiriliyor. Dünya ölçeğinde içine girilen kriz farklı bölgelerde farklı biçimde dışa vurmakta ama sürekliliği göze çarpmaktadır. Kriz ABD konut krizi ve Lechman Brother iflasları ile gündeme gelip, Avrupa’da kamu maliyesinin çöküşüyle sürerek bugün ise Çin ve çevre ülkelerde durgunluk olarak seyretmektedir.
Tam olarak devrimci bir krizden söz edilemese de geniş kitlelerde yönetilmeme isteği giderek daha fazla ölçüde pratik olarak dışa vuruyor. Yönetenler eskisi gibi yönetmekte zorlanıyorlar.
Mücadele egemenler açısından şiddet aygıtları olmadan sürdürülemez hale gelmiştir. Egemenlerin kriz ve kent savaşları raporları karşılaşacakları durumla ilgili 20.yy’ı boydan boya kaplayan devrimleri hafızalarından çıkaramadıkları için önceden hazırlık yapmayı amaçlamaktadır “Önleyici Savaş Stratejisi” gibi…
Toplumsal gerilimin artması, geniş yığınlarda hayatta kalma mücadelesini artırmakta, mücadele silahlı/şiddetli biçimlere bürünmektedir.
Mevcut koşullarda direniş biçimleri
Önceki tarihsel dönemden yeni tarihsel döneme evrilen silahlı halk direnişleri barış görüşmeleri ile birlikte sürmektedir. Kolombiya, Kürdistan, Filistin, Filipinler buna örnektir.
Batı Papua, Paraguay, Hindistan, Şili ve Arjantin’de Mapuçe Direnişi yeni tarihsel dönemde hızlıca büyüyen silahlı halk direnişlerindendir.
Nepal geçiş döneminde (1996-2006) hızla yükselen bir halk savaşı sürecinden sonra barış görüşmeleri ile yasal siyasete yönelmiş, bu alanda yürütülen siyasette verilen sözlerin tutulmaması üzerine direniş ve mücadele yeniden başlamıştır. Taleplerin dile getirilmesinde yeniden şiddetle karşılaşırlarsa mücadeleye devrimci şiddet araçları ile devam edeceklerini açıklayan önemli bir güç Nepal Birleşik Komünist Partisi (Maoist)’ten ayrılarak değişik siyasi oluşumları oluşturup mücadeleye devam ediyorlar. Bunların en büyüklerinden biri Nepal Komünist Partisi ( Maoist) genel grev ve halk direnişi taktikleri ile mücadeleye devam ediyor.
Meksika, ABD’de siyah hareket, Brezilya, Ukrayna, Mali, Myanmar, Pakistan, Yunanistan, Belarus vs. gibi yerlerde egemen güçlerin şiddetli saldırı karşısında yerli öz savunma, anti-faşist öz savunma ve toplumsal öz savunma örgütlenmeleri öz yönetim deneyimleri birlikte hayata geçmektedir.
Venezuela, El Salvador, Bolivya, Ekvador, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerde önceki tarihsel dönemde devrimci mücadele içinde oluşmuş genel olarak merkez-sol politikalara sahip hükümetlerin sosyal-demokrat uygulamalarına karşı yerli oligarşilerin başını çektiği sağ paramiliterler ve mafya ile birlikte saldırısı karşısında devlet ve halk örgütlenmeleri olarak özsavunmanın gelişmesi pratik bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya yayılan İslamcı hareketin, zaman zaman egemenlerle nerede ayrıldıkları soruları sorulsa da, egemen devletlerle ilişkileri gün ışığına çıksa da mevcut devletler ve egemen güçlerle mücadeleleri de giderek daha sert biçimler alıyor. Derinleşen kriz milyonlarca insanı değersizleştirirken bu bölgelerdeki İslamcı hareket bu zeminden besleniyor. Çatışmalar silahlı biçimler alıyor. Faşist ve devrimci örgütlenmelerin dışında bütün ara akımlar ortadan kalkıyor.
İngiltere’de İşçi Partisi liderliğine Jeremy Corbyn’in seçilmesine İrlanda’da görev yapmış bir İngiliz generali “seçilirse darbe yapılır” demesi, egemenlerin örgütlü şiddetinin her yerde hazır olduğunu sadece ortaya çıkmak için devrimci toplumsal mücadeleleri bekledikleri çok açıktır.
Yani dünya genelinde eğilim olarak krizin sürekliliği, sınıf mücadelesinin zor unsurlarının giderek öne çıktığı bir döneme işaret etmektedir. Egemenlerin eskisi gibi yönetmekte zorlandıkları, ezilenlerin yönetilmeme isteklerinin filiz verdiği ama egemen kampta kesin bir dağılmaya yol açmadığı koşullardan söz ediyoruz.
Devrimci şiddet uygulayan siyasal ve toplumsal hareketler
Hindistan‘da mücadele eden ve örgütlenen Gulabi Çetesi “Çetenin hedefi sosyal kötülükleri ortadan kaldırmak, kast sistemine karşı çıkmak, kadın hareketini güçlendirmek ve yoksulların hakları için mücadele etmek. Biz ilk önce baskıcı ve kötü niyetli kocaları ikna etmeyi deniyoruz… Onları telkin yoluyla ikna edemediğimizde ise, bambu sopalara (lathis) başvuruyoruz. Ben bambu sopaların bütün sorunları çözebileceğine inanıyorum,” diyorlar.
Boksit madenciliği bölgesinde yaşayan gençler ve kadınlar ne kadar ciddi olduklarını göstermek için kamuoyuna açık düzenlenen toplantıya, geleneksel silahlarıyla katılarak “Boksit madeninin çıkarılmasına ilişkin herhangi bir girişimin silahlı muhalefetle karşılanacağını” kamuoyuna ilan ediyorlar.
Güney Afrika’da Kadın Öz Savunma Ağı Wahine Toa, Mayıs 2015’te saldırıya uğrayan ve saldırıyı başarılı bir şekilde püskürten Rotarua’daki kadını kutladı. Ağ sözcüsü Alison Broad, kadının cesaretinden çok etkilendiklerini söyledi. Kadının etkili mücadelesi saldırganın kaçmasını sağladı ve saldırgan üzerinde kimliğinin kolayca tespit edebileceği izler bıraktı.
Meksika, maden endüstrisinin girdiği, eyaletin diğer bölgelerinde büyük çevre kirliliği yaşanmış ve geleneksel tarım kesintiye uğramış durumda. CRAC-PC’nin efektif operasyonel yapısı ve hükümete paralel fonksiyonlarının olması onu, kar eksenli madenciliğin gelişini durdurma yeteneğine sahip tek organizasyon yapıyor…
Oaxaca‘da güçlü öğretnem hareketinin öncülük ettiği mücadeleden ortaya çıkan Devrimci Silahlı Güçler-Halkın Kurtuluşu (FAR-LP) mevcut düzenin silahlı mücadele yoluyla yıkılmasını ön görerek kuruluşunu ilan etti.
Şili ve Arjantin’deki Mapuçe Özerklik ve Direniş Hareketi “Son olarak, bizler asla ve asla bizim gibi yoksul olan halkları soymadık. Bosque Nativo ormanını biz ateşe vermedik, bu büyük hasarın sorumlusu bizler değiliz. Bizler sadece, büyük toprak ve çiftlik sahiplerine, kapitalizmin altyapılarına ve kapitalist plantasyonlara ve tek tür egzotik ürün yetiştiriciliğini dayatan kapitalist altyapılara karşı eylemler düzenlediğimizi kamuoyuna açıklıyoruz.
Sadece halkımıza yapılan saldıranlara karşılık veriyoruz!!” açıklaması ile öz savunmanın hayatın dayattığı bir gereklilik olduğunun altını çizmiştir.
Filipinler Komünist Partisi-Yeni Halk Ordusu halka karşı suç işleyenlere yönelik gerçekleştirdiği eyleme ilişkin “Otazalar, karşı-devrimci eylemlerini gerçekleştirirken pişmanlık duymamış, bir yandan da kendi zenginlikleri için halkların topraklarına el koymuş, doğal kaynakları ve Agusan Del Sur’un ormanlarını maden ve kereste şirketleriyle yağmalamışlardır. Dario Otaza, aynı zamanda Loreto’da 30.000 hektardan fazla bir alanı yabancı bir palmiye yağı plantasyonuna satmıştır” açıklamasını yapmıştır..
Saldırgan yönetim biçimlerinden vazgeçmeyerek, paramiliter grupları ve Bagani birliklerini kendi baskıcı egemenliklerini ve bürokrat kapitalist çıkarlarını korumak adına silahlandırmaya devam etmektedirler. Bu sebeple de Otazalar kendilerini YHO’nun meşru bir hedefi haline getirmiştir.
Daryl Otaza ise yukarıda sayılan suçlara doğrudan dahil olmasının dışında Loreto ve çevre bölgelerde ‘’nam salmış’’ bir uyuşturucu taciriydi.
YHO halk savaşını sürdürürken, insan hakları ihlallerini önlemek ve adaleti yerine getirmek için savaş suçlularının ölümle cezalandırarak devrimci adaleti sağlamaya devam etmektedir.”
Yunanistan Devrimci Mücadele tutsağı Nikos Maziotis “Sadece aşağıdan örgütlenen bir eylem, sadece Devrimci Hareketin eylemi NATO ve piyasa ekonomisine radikal bir yanıt verir, ülkeyi Avrupa Birliği’nin dışına çeker, borçları siler, sermaye ve devleti yıkar, topluluklar, işçi konseyleri ve halk meclislerinden oluşan bir konfederasyona dayalı Özgürlükçü Komünizm temelinde toplumun yeniden örgütlenmesini sağlar,” dedi.
Ateş Hücreleri İttifakı Yunanistan’daki şehir gerillası mücadelesinin 2008 krizi sonrasında ortaya çıkan biçimidir. AB elçiliklerine saldırılar, faşist cezaevi yöneticilerinin cezalandırılması, Faşist Altın Şafak örgütlenmesine karşı saldırılar dahil olmak üzere bir dizi eylem gerçekleştirmişler. Cezaevlerinde de direnişlerini sürdürmektedirler.
Çek Cumhuriyeti‘nin başkenti Prag’da Hostivařská sokakta polis istasyonu önüne park etmiş bir polis arabası 15 Mayıs Cuma günü ateşe verildi. Bizler, sisteme olan öfkemizi doğrudan saldırılara ve eylemlere dönüştürmeye karar verdik ve Devrimci Hücreler Ağı’nın (SRB) bir parçası olarak harekete geçtik. Korku ve kararsızlık içinde azap çektiğimiz uzun bir dönemin sonunda 28 Nisan’da büyük bir başarı geldi: Polisin yaşadığımız ülkede anarşist harekete karşı bir saldırıya geçmesi harekete geçmemiz için karar vermemizi kolaylaştırdı. Bizler başkalarının da bu tip kararlar alacağına inanıyoruz.
Kolombiya, FARC ve ELN onyıllardır süren bir mücadelenin bugün yürütücü durumundadır. Zaman zaman Kolombiya Devleti ile yaptıkları görüşmelerde silahlı mücadeleye başlamalarına neden olan toplumsal koşullar düzeltilmediği sürece silah bırakmayacaklarını söylüyorlar. FARC şu anda Kolombiya Devleti ile çerçeve anlaşması imzaladı. 2016 Mart’ında nihai anlaşmanın imzalanması amaçlanıyor. FARC barış ve müzakere sürecini bir mücadele sürecine çevirmektedir. Anlaşmanın uygulanabilmesi için gerekli olan adımların atılmasında isteksiz davranan Kolombiya Devletini uyarmaktadır.
Hayvan Kurtuluş Cephesi (ALF) ” Hayvanları, deney laboratuvarları, sınai çiftlikler, kürk çiftlikleri gibi kötü muameleye maruz kaldıkları yerlerden kaçırıp acı çekmeden, doğal ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yerlere yerleştirmek. Hayvanları sömürerek ve onlara kötü muamele ederek kâr elde eden kurumlara yönelik ekonomik sabotaj eylemleri gerçekleştirmek. Şiddet içermeyen eylemlerle ve özgürleştirme faaliyetleriyle, kapalı kapılar ardında hayvanlara yapılan işkenceleri ifşa etmek. İnsan ya da insandışı olsun hiçbir hayvana zarar gelmemesi için gereken bütün önlemleri almak,” olarak ilkelerini ortaya koymuştur.
Hayatın örgütlenmesinin savunulması olarak kolektif öz savunma
60’ların 70’lerin tarihsel koşullarında dünya ölçeğinde ideolojik-kültürel hegemonya sosyalizm ve ulusal kurtuluş mücadeleleri lehineydi. İçinde yaşanılan coğrafya ve ülkelerde politik hegemonyanın tesisi mücadelenin ana eksenini oluşturuyordu. SSCB ve Halk cumhuriyetlerinin dağılmasından sonra 2000’lerin başlarına kadar süren ara dönemde savunma eksenli ortaya çıkan halk hareketleri hayatı örgütlenmeyi de önlerine koymuşlardı. 2000’lerin başında Irak işgali öncesi ortaya çıkan savaş karşıtı hareket küresel düzeyde mücadelede yeni bir aşamaya girildiğini göstermekteydi. Bu dönem ideolojik-kültürel hegemonya ile politik hegemonyanın içiçe geçmesi ile karakterize oluyordu. Yani pratik olarak söylersek önceki dönemde tarihsel bir gerçek olan sosyalizmin varlığında mevcut ülke iktidarının yıkılması görevi ile karşı karşıya kalınmıştı.
Bu tarihsel dönemde özdeneyimle yeni toplumsal ilişkilerin kurulması, bizzat özdeneyimle öğrenme ve mücadele süreci ile politik mücadele (iktidarın yıkılması) iç içe geçmiştir.
Yani öz savunma ve öz yönetimin birbirinden koparılamayacağı tarihsel koşulların içinde yaşıyoruz. Hayatımızı ve öz örgütlenmelerimizi korumanın yolu kolektif öz savunma çizgisinin oluşturulmasından geçiyor. Ulrike Meinhof’un dediği gibi ” Silahlanmayan Ölür, Ölmeyenlerse Canlı Canlı Cezaevlerine Gömülür!”
Pingback: Emperyalist-Kapitalist Zincir, Bölgesel Zayıf Halkalar, Devrim ve Karşı-Devrim