Filistin Kadın Hareketi Tarihi

 

filistin kadinKolonyal Dönem (1917–1948)

Filistinli kadınların eylemleri Filistin’in İngiliz mandası altında olduğu yıllarda, Siyonizm’in oluşturduğu tehdide karşı doğrudan bir tepki olarak başlamıştır. Özellikle 1911’de Affula’da Yahudi yerleşimcilere karşı militer saldırılara kadınların katılmaları kadın “uyanışı” için bir milat oluşturur. Daha sonra bu militarist saldırılar daha örgütlü bir hal almıştır ve Yafa bölgesinde 1948’de Kır Çiçeği Kızları adında silahlı kadın milis gücü kurulmuştur.

Militan organizasyonlarda yoksul kadınlar cephede görev alırken, şehirde yaşayan üst-orta sınıf kadınlar yardım faaliyetleri, milis güçlere para, tıbbi malzeme, mühimmat, istihbarat, lojistik destek sağlanması ve Filistin’e gelen yardımları dağıtma gibi görevler almıştır.

1929–39 ulusalcı mücadelenin şiddetlenmesi kadın mücadelesine de etki etmiştir. Anti Siyonist dalgaya karşı Filistinli kadınlar erkeklerin düzenledikleri gösterilere büyük destek verirken, sonraki dönemlerde bağımsız gösteriler düzenlediler. Direnişin ekonomik ayağını (kolonyal güçlerin mallarının boykot edilmesi, yerli mallarının desteklenmesi, yerli malları satan işletmelerin desteklenmesi, ulusal bankalara para yatırılması, yabancı ürün satan dükkânların camlarının indirilmesi, boykot edilen ürünlere karşılık Filistinli kadınlar tarafından ürün üretilmesi) kadınlar örgütlemişlerdir.

26 Ekim 1929’da, Kudüs’te dünyanın farklı yerlerinden 200’den fazla kadının katılımıyla Filistin Arap Kadın Kongresi düzenlendi. Kongrede kadınların ulusal mücadeleye katılımları, manda yönetimlerine karşı izlenecek mücadele şekli, kadın örgütlerinin yapısı üzerinde sürdürülen hararetli tartışmalardan sonra, Arap Kadının İdaresi Komitesi (AKİK) kurularak Filistin’deki kadın hareketinin kurumsallaşması yönünde büyük adım atılmıştır. AKİK’ten sonra Kudüs Kadın Birliği kurulmuştur. Bu iki örgüt 30’lu yıllar boyunca Gazze, Hayfa, Yafa, Nablus’ta merkezler açmıştır.

1939’da mücadelenin İngiltere tarafından kanlı bir şekilde bastırılması diğer hareketleri etkilediği gibi kadın hareketini de etkilemiştir.

Devlet veya Siyasal Örgütler Güdümündeki Kadın Hareketi (1948–1975)

1948’de İsrail devletinin kurulmasından 1967’de ki İsrail işgaline kadar olan süreçte kadın hareketinde ikinci döneme geçilmektedir. Bu dönemde kadın hareketinin büyük oranda mücadeleden çekildiğini görmekteyiz. Kadın örgütleri yeniden sosyal yardım faaliyetlerine geri dönüş yapmıştır.

“Mücadele et ama devletin belirlediği modern kadın bakış açısı sınırlarının dışına çıkma” anlayışı ve ulusalcı ideoloji içerisinde önce ulusun sonra kadının bağımsızlığına olan inanç bu dönem için kadını, ulusalcılığın hizmetçisi konumuna indirgemiştir.

1960’lı yıllarda Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içinde Fetih’e bağlı Umumi Filistin Kadın Birliği (UFKB) kurulmuş ve bütün kadın örgütleri tek çatı altında toplanmıştır. İsrail’in 1967 saldırısı sonrası kadınların işgal karşıtı protesto mitingi düzenleyip, broşür dağıttıkları da görülmektedir. UFKB aracılığıyla Fetih güdümündeki kadın hareketi Fetih’in Tunus’a gönderilmesi ile sona ermiştir. Bu olay UFKB içindeki örgütlerin ayrışmasına neden olmuştur. Daha sonra UFKB’nin El-Fetih’in kadın kollarına dönüştüğü görülmektedir.

Bugün ise Suriye’de aktif olan 3 tane kadın örgütlenmesi vardır:

1) FDKC’ye bağlı Demokratik kadın Örgütü

2) FHKC’ye bağlı Filistin Halk Kadın Komiteleri

3) FHKC Genel Komutanlığa bağlı Filistinli İlerici Kadın Örgütü

Her üç örgüt de ilk başlarda kültür alanında çalışmalar yapmıştır. Filistin Halk Kadın Komitesi kendi yayınlarında kadın sorununu işlemiş, daha çok eğitim, iş, evlilik, çocuk, sağlık, çocuk büyütülmesi gibi konularda çalışmalar yapmıştır. İlerici Kadın Örgütü kendine ait çocuk yuvaları ve atölyeler açmıştır. Bu örgütler özel günlerde ortak seminer ve festivaller düzenlemektedirler.

Bağımsız Kadın Örgütleri (1971-  )

1970’li yılların ortalarından sonra İslamcı hareketlerin güçlenmesi ve buna karşı solcu ve laik kadınların mücadelesi ve 1987 intifada süreci Filistinli kadınların da siyasi etkinliklerinde yükselişe sebep oldu. Ayrıca bu dönem batıda yükselen ikinci dalga feminizmden Filistinli kadınlar da etkilenerek 1980 sonrası siyasi örgütlenmelerden ya da devlet güdümünden çıkıp bağımsız STK’lar şeklinde örgütlenmeye başlanılmıştır. Bu da Filistin’de kadın hareketinin üçüncü dönemini oluşturmaktadır. Bu dönem kadın hareketinin gündeminde toplumsal cinsiyet, siyasal haklar, toplumsal cinsiyet temelli şiddet, kadın ve üreme sağlığı, kadınların siyasal yaşama katılımı, ekonomik bağımsızlık büyük yer etmektedir.

Kadınların Sosyal Hak Mücadelesi

Filistin Emekçi Kadınlar Komitesi ve Filistin Emekçi Kadınlar Birliği kadın emeği ve kadın emekçilere yönelik halk tabanlı kadın örgütleri olarak bu dönemde kurulmuştur. Emek sektöründe kadınların karşılaştıkları cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi, çalışan anneler için işyerlerinin kreş açması konusunda baskı yapılması, doğum izinlerini dünya standartlarına çıkartılması, çalışma ortamında cinsel tacize yönelik yasal yaptırımların arttırılması gibi kadınları olumsuz etkileyen çalışma koşullarının değiştirilmesi çalışma sahası olarak ele alınmış ve projeler üretilmiştir.

İşgal koşulları hiçbir dönem bitmediği için kadınların sosyal hizmet faaliyetleri 1980 sonrası kadın hareketinde de önemli bir çalışma alanıdır olmuştur. Kadın ve çocuklara yönelik zorunlu ihtiyaçların giderilmesi için Filistin’de Aileleri Destekleme Cemiyeti ve hukuki danışmanlık için Hukuki Yardım ve Danışmanlık Merkezi kurulmuştur.

Kadınların Barış Mücadelesi

Kudüs Kadın Merkezi’nin faaliyet alanı Kudüs’te yaşayan savaş mağduru olan kadınlara yönelik, savaşın etkilerini azaltmak için terapi projeleri olmuştur. Ayrıca İsrailli Bath Shalom kadın örgütü ile birlikte kadınlar arası diyalog kurma görevi üstlenmektedirler. Filistinli kadınlar ortak barış çalışmalarına çok daha siyasi ve pragmatik nedenlerle girişmiştir.

İsrail’de özellikle “siyahlı kadınlar” adıyla on kadın çeşitli faaliyetler yürütmüştür. Bu kadınlar pek çok zaman “hainler” ya da “Arafat’ın fahişeleri” gibi küfürlere maruz kaldı. Fakat zamanla eylemleri dünya kamuoyunda geniş yer tuttu.

Kadınların Akademik Alandaki Mücadelesi

Birzeit Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü 1994’te Filistin’de kurulmuştur. 1994’te “Filistin Toplumunda Kadın” isimli on beş ay sürecek bir çalışma projesi düzenlemiştir. Proje kapsamında “Filistin Toplumundaki Kadın: Araştırmanın Konusu ve Yeni İstikametler” başlıklı uluslararası bir atölye çalışması düzenlenmiş ve araştırmanın sonucu “Filistinli Kadının Statüsü Raporu” başlığıyla yayımlanmıştır. 1998’de sosyal politikaların hane üzerinde etkisinin araştırıldığı “Filistin Toplumunda Kadın” adlı araştırma hayata geçirilmiştir. Bölüm seminer ve atölye çalışmaları da yapmaktadır. Batı Şeria ve Gazze’de “Yoksulluk ve Filistinli kadınların faaliyetlerinin geleceği” başlıklı düzenlenen seminerler bu çabaların yansımasıdır.

Kadınların Dini Siyasi Gruplarda ve İntifadaki Mücadelesi ve Kazanımları 

Filistinli İslami örgütlerin aktif üyeleri arasında, çok sayıda kadın vardır. Kadınlar, zaman zaman bu gruplarda derin İslam bilgileri sayesinde etkili konumlara gelebilme, hürmet görme olanağına kavuşma, kamusal alanda kendilerine yer bulma olanaklarına kısmen de olsa sahip olsalar da kadınların militan aktivistliği söz konusu olduğunda, İslamcılar çok geleneksel bir bakış açısına kaymaktadır. İslami kesime mensup kadınlar kadın özgürleşmesinin sadece İslam’la gerçekleşeceğini Batı tipi feminist düşüncenin kadınlara ek yükler getirerek yeni bağımlılık ilişkileri yaratacağını iddia etmektedirler.

Dalal Muğrabi ve Leyla Halit gibi, Birinci İntifada’nın özgürlük simgeleri olarak yüceltilen kadınların varlığına rağmen, İslamcıların karşı imajı; kadınları geleneksel kültürün taşıyıcıları, görevi çocukları büyütmek olan, ailenin erkek bir üyesi tarafından korunması gereken anneler olarak resmetmeye devam etmiştir. Filistin’deki İslami söylem ya kadınların direnişteki rolünü yok saymış, ya da kadın savaşçıları kamusal olarak yargılamıştır.

Vefa İdris Ocak 2000’de intihar saldırısı gerçekleştiren ilk kadın olduğunda şaşkınlık geçiren sadece Batı olmamış aynı zamanda İslami hareket de nasıl tavır alacağı konusunda epey uğraşmak zorunda kalmıştı. Vefa İdris’in ölümü, ilk başlarda dini liderlerin çoğu tarafından istişhad (kendi kendini şehit etmek) olarak bile kabul edilmemişti. Hamas’ın kurucusu, Şeyh Ahmed Yassin, “bir kadın cihada katılıp, savaşırsa, yanında bir mahrem (erkek koruyucu) olmalı” ve “kadınlar işgale karşı direnişin ikinci safında, savunma hattında yer alır. Kaçakları saklar, oğlunu, kocasını ya da erkek kardeşini savaşa yollar, sevdiklerini kaybetmenin acısını taşır ve gerektiğinde açlık, kuşatma gibi zulümlere göğüs gerer” demişti (Isa, 2002, Hasso 2005’den alıntı). Yani bedeni kendine ait görülmeyen kadının, savaşmaya hatta bu uğurda ölmeye bile hakkı yoktur.

İkinci intifada döneminde kadınlar tarafından 52 intihar saldırısının 7’si başarılı olmuştur. İlk dört kadın istişhad eylemcisi El Aksa Tugayları’na üyedir. 2003 yılında Hiba Daragme ve Hanadi Ceradet, İslami Cihad Örgütü adına hareket ederek, dini-siyasi bir grup için şehide olan ilk kadınlar oldu. Daha sonra, 2004 yılında Reem Reyaşi Hamas’ın militan kanadı tarafından şehide olmaya gönderilmiştir. Daha sonra kadının yüksek güvenlik bölgelerine daha kolay girebildiği öne sürülerek pragmatist bir yaklaşımla İslami liderlerce resmen kadının istişhad yapabilmesi kabul edilmiştir. Zaten Reyaşi’nin saldırısından sonra, Hamas lideri Yassin, kadın saldırılarının istişhad kabul edileceğini resmen açıklamıştır. Bu intihar saldırıları için belirtilmesi gereken nokta, bu eylemlerin Batı medyasında gösterilmeye çalışıldığı gibi ‘gözü dönmüş fanatik dinci kadınların’ eylemleri olmadığıdır. Bu eylemleri gerçekleştiren kadınlar dini duygularla değil milliyetçi duygularla hareket etmiştir.

Bu istişhad eylemlerinin dışında kadınlar, intifadada kurulan bütün komitelerde bil fiil yer almış, intifadanın itici gücü olmuşlardır. İntifadanın sembolik değeri olan düşman tarafa taş atma eylemlerinde ön saflarda erkek çocukları görülmekteyken, büyük kayaların atılabilecek taş boyutuna getirilmesi işlemini kadınlar üstlenmiştir. İsrail askeri tarafından yakalanan/gözaltına alınan çocukların kurtarılması için bütün kadınların kitlesel bir şekilde sokağa çıkıp çocuğun kendilerine ait olduğunu söylemesi ve bu yolla eylem yapmaları İsrail askerlerini zor durumda bırakmıştır.

İntifadayı yöneten Bileşik Filistin Başkanlığı kadın eylemliliğini sağlayacak yeni programlar getirememiş, Ulusal hareketin odak noktasına kadınların ihtiyaç ve taleplerini koyamamıştır. Örneğin bu dönemde İslami kesimin peçe takmayan kadınlara işbirlikçi yakıştırması yapan duvar yazılarına karşı tepki göstermekte çok geç kalınmıştır. Bu bağlamda birçok kadın kendini ayaklanmanın bir parçası olarak görmekten vazgeçerek evine dönmüştür.

İntifada öncesinde ve sürecinde mücadelenin önemli bir bileşeni olan kadının, etkinliği ve başarısı Filistin siyasi hayatına yansımamıştır. Örneğin FKÖ’nün yürütme konseyine 40 yıl boyunca hiç kadın üye katılmamıştır. FKÖ’nün 5. kongresinde (1989) ilk defa İntizar Elvecir adında bir kadın FKÖ merkez konseye girmiştir.2001’e kadar 25 bakandan sadece Milli Eğitim Bakanı kadın idi. İslami Cihad ve Hamas’ta yönetimde hiç kadın yoktur. Kadının çalışma hayatına katılım oranı da hem çalışan erkek sayısına oranla hem de genel Ortadoğu’da çalışan kadın sayısına oranla çok düşüktür. İşsizlik oranı erkekler için %30 iken bu rakam kadınlarda %86,5’e çıkmaktadır. Orta doğuda kadınların iş gücüne katılım oranı %25 civarında iken bu oran Filistin’de %15’tir.

Sonuç

Filistin kadın hareketi, özellikle son on yılda, önemli gelişmeler kaydetmiştir. Kadınların resmi politik katılımı artmış, kadınlar İsrailli feminist gruplarla ortak barış çalışmaları örgütleyebilmiş ve eskiden daha dar kapsamlı olan İslami söylemin sınırlarını zorlayarak, söylem değişiklikleri yaratmayı başarmışlardır. Kadın hareketi milli ve uluslararası güçlerle giderek artan işbirliğine rağmen, hareket özerkliğini korumuştur. Sivil toplum örgütleri Filistin idaresinin ataerkil yapısını ve ayırımcı hukuki çerçeveyi zorlamakta ve İslami feministler, İslam’ın kurallarını zorlayarak, yerel cinsiyet politikaları geliştirmektedir. Filistin kadın hareketi karakterine bakıldığında tabandaki ihtiyaçlar ve yaratıcılık temeline dayandığı görülmektedir. Birinci İntifada esnasında kazandıkları deneyimler, Filistinli kadınlara, milli ve feminist siyasetlerin aynı anda takip edilmesi gerektiğini öğretmiştir. Filistin kadın hareketi tarihinde de görüldüğü gibi her dönemde toplumsal eylemlilikler kadını kamusal alana çıkarmış, erkeklerle birlikte mücadele ederken kendi özgül sorunlarını görmesini sağlamıştır. Bu da kadın hareketinin kendi taleplerinin oluşmasına neden olmuştur. Fakat değişen bölgesel dinamikler kadın hareketinin duraksamasına ve başka kurumlar içerisinde eritilmesine neden olmuştur. Her seferinde bir nevi “başa dönüş” yaşanmış, kadınlar sosyal faaliyetlere ve yardım kuruluşlarıyla sınırlı alana ya da evlerine geri dönmüştür. Bugün namus cinayetleri yüzünden ölen ve aile içi şiddete maruz kalan Filistinli kadınlar, İsrail şiddetinin yanında azımsanmayacak ölçüdedir. Bu da mücadelenin karakterinin, hem İsrail karşıtı direnişi hem de kadınların özgürlük mücadelesini kapsamasını gerektirdiğini göstermektedir.

 

Bu yazı yazarların eski tarihli “Filistin Kadın Hareketi” yazısından kısaltılarak yayımlanmıştır.
Yazarlar: Ayça Şebnem Çakır – Aynur Şengal

Bir Yorum

  1. Pingback: Direnişin Talepleri – 4: Kadın Özgürlük Mücadelesi

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.