Jose Maria Sison: Uluslararası Durum Değerlendirmesi

WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.

If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.

Unbalanced start tag short code found before:

“örgütünün, kuruluşunun 10. yıl dönümünde Washington’da yapılan 5. Uluslararası toplantıda ki  sunum, Temmuz 18, 2015 Profesör Jose Maria Sison Halkların Uluslararası Mücadele Birliği”

BAYAN(Bagong Alyansang Makabayan) ABD**http://bayanusa.org//**örgütünün, kuruluşunun 10. yıl dönümünde Washington’da yapılan 5. Uluslararası toplantıda ki  sunum,

Temmuz 18, 2015

Profesör Jose Maria Sison

Halkların Uluslararası Mücadele Birliği**https://en.wikipedia.org/wiki/International_League_of_Peoples%27_Struggle/**, Kurul Başkanı

Öncelikle uluslararası durum ile ilgili sunum yapmak üzere beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim.  BAYAN ABD organizasyonunun anti-emperyalist ve demokratik cephedeki  savaşımı, Filipinler’deki ve yurt dışındaki Filipinlilerin ulusal ve demokratik haklarını savunma ve ABD ve dünyanın herhangi başka bir yerindeki diğer halklarla dayanışma konusunda kazandıkları zaferler nedeniyle tebrik etmek isterim. BAYAN ABD’nin (Bagong Alyansang Makabayan)**https://en.wikipedia.org/wiki/Bagong_Alyansang_Makabayan/**mücadele ve zaferle dolu geçmiş on yılını kutlarım.

Filipin halkının ve BAYAN ABD örgütünün uluslararası durum ile ilgili bilgi sahibi olması hayati öneme sahiptir. Tekelci kapitalizm veya  modern emperyalizm olarak tanımlanabilen bu çağda, ABD Filipinler halkını sömüren ve bastıran en kuvvetli güçtür ve bunun için en etkin yolları kullanmaktadır.  Sizler Filipinler halkının ulusal egemenliğinin vahşice bastırılmasından, Filipinler ekonomisinin az gelişmişliğinden, yaygın yoksulluktan ve Filipinler nüfusunun %10’unun, iş gücünün ise %20’sinin göç etmek zorunda kalmasından sorumlu  emperyalist canavarın göbeğinde yaşamaktasınız.

ABD’nin dünyadaki konumu hakkında

ABD hala en kudretli emperyalist güçtür. Tüm kapitalist dünyaya emperyalist küreselleşmenin neoliberal uygulamalarını dayatmaktadır. Bu yolda Bretton Woods anlaşmasını, Washington Konsensüs’ünü ve ABD dolarının yatırım ve ticaretteki üstünlüğünü kullanır. İnsan ve doğa kaynaklarını sömürüp yüksek teknolojiden faydalanarak yüksek karlar elde eder. Beyin yıkama ve propaganda için yüksek teknoloji silahları kullanır, halkların devrimci mücadelelerini bastırmak ve ulusal bağımsızlığı savunan devletleri devirmek için ise devlet terörünü ve saldırı savaşlarını kullanır.

Ancak yine de, ABD uzun süredir genel bir düşüş içinde, ki bu düşüş ilk sinyallerini stagflasyon sorunları, aşırı askeri harcamalar ve 1970’lerde Hindiçin’deki saldırı savaşları sonucunda alınan yenilgi ile vermeye başlamıştı. Bir süreliğine bu düşüş revizyonist bir şekilde idare edilen ülkelerdeki karmaşa nedeniyle gölgelendi; Sovyetler Birliğinin çöküşü, ABD’nin kendini soğuk savaşın galibi ve tek süper güç olarak ilan etmesi, ABD öncülüğünde Irak, Afganistan ve Yugoslavya’ya karşı yürütülen saldırı savaşlarının hız kazanması ve kapitalist Çin’in neoliberal küreselleşmeyi dayatma konusunda ABD’nin ana ortağı olarak hızla yükselmesi.

Bir dizi ekonomik ve finansal kriz hem ABD’yi hem de kapitalist dünyayı kuşatmış durumda. Bunların arasında en ağırı, 2008’de ABD’deki ipotek erimesi ile başlamış olan kriz, süreci daha da derinleştirdi ve kötüleştirdi. ABD ekonomisindeki çöküşü hızlandırdı ve hem ABD’de hem de bütün dünyada sosyoekonomik ve politik karmaşaya sebep oldu.  İşsizlik, reel gelirlerdeki düşüş, temel ihtiyaçların bedellerinin yükselmesi, evsizlik, ırkçılık, dinsel yobazlık, devlet terörü ve saldırı savaşları nedeniyle yaşamın işçi sınıfı ve beyaz olmayanlar için ABD’de ne kadar zorlaştığını sizler benden daha iyi biliyorsunuz.

Saldırı ve vekalet savaşlarının yüksek bedeline rağmen, hedef alınan ülkelerdeki halklar kadar Amerikan halkının kendisinin de harcanması pahasına, ABD son olarak Libya ve Suriye’de olduğu gibi Orta Doğu’ya şiddet saçmaya ve uzunca bir süredir de İran ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyetini savaş provokasyonlarıyla tehdit etmeye devam etmektedir.

Artan ABD saldırganlığı, ABD tekelci kapitalizminin giderek derinleşen krizinin ve hırsla dünyadaki insan  ve doğa kaynaklarını kontrol altına alma girişimlerinin doğrudan bir sonucudur. Nafile bir çabayla ABD hegemonyasını sürdürmeye ve hatta daha da genişletmeye çalışan ABD, neo-muhafazakar çizginin her türlü üstünlüğü (özellikle de yüksek askeri teknolojideki üstünlüğü) kullanma taktiğini gütmektedir. ABD ile Küba ve İran arasında iyileşen ilişkilere rağmen emperyalizmin vahşi doğası gereği savaş tehlikesi hala varlığını sürdürmektedir.

Emperyalist Güçler Arası Çatışma

ABD hala Orta Doğu ve Afrika’da kendi yarattığı çıkmazlarla uğraşmakla meşgul. Bu bölgelerdeki kuvvetlerini azaltmak, İran ve Taliban ile müzakereler yürütmek ve hatta ABD-Siyonist-NATO hegemonyasına ve ABD ile Amerikan petrol şirketlerine itaat eden Suudi modeline tehdit olarak gördüğü devletleri istikrarsızlaştırmak ve mahvetmek için IŞİD ya da DAİŞ olarak bilinen çeteyi eğitip donatmaya kadar varan çeşitli hamlelere girişti. Ve hala kendinden emin bir kibirle, ABD, bir çok bölgede  hükumetleri devirmeye, terör ve askeri müdahaleleri devreye sokmaya ve küresel ölçekte karmaşa yaratmaya devam ediyor.

ABD, NATO’nun Rusya sınırlarına kadar genişlemesini zorladı ve Rusya’yı pozisyon olarak aşağı çekmek üzere baskı altına almak ve Rusya ile Almanya arasında büyümekte olan ekonomik iş birliğini baltalamak için sözüm ona renklerle bütünleşmiş devrimleri (Turuncu devrimi gibi) destekledi ve kışkırttı. En son olarak da Ukrayna’daki neofaşist çeteleri güç kazanmak ve oradaki Rusça konuşan halka karşı savaş başlatmak üzere destekledi ve silahlandırdı. Ancak Novorassiya**https://tr.wikipedia.org/wiki/Novorossiya_Federal_Devleti/** ve Kırım halkları buna karşı mücadele etmiş ve bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Kırım halkı kendisini tekrar Rusya’nın bir parçası olarak tanımlamıştır.

ABD ve onun Avrupalı işbirlikçileri, tereddüt içindeki Almanya da dahil olmak üzere, Rusya’dan temin edilen enerjideki çıkarlarını gözeterek, Rusya’ya yaptırım uygulama ve G-8 birliğindeki üyeliğini askıya alma yoluna gitmişlerdir. Rusya bu yaptırımlara meydan okumuş ve karşılık olarak kendi yaptırımlarını deklare etmiştir. Çin ile olan karşılıklı ekonomik ve güvenlik ilişkilerini güçlendirmiştir. Rusya Çin’e enerji ve donanım sağlamakta, Çin ise karşılık olarak Rusya’ya çeşitli imalat ve gıda ürünleri tedarik etmektedir. İki ülke Çin’den Almanya’ya kadar uzanan yeni İpek Yolunu inşa etmek üzere anlaşmaya varmıştır.

ABD, ABD-NATO işbirliğine karşı oluşturulan Şanghay İşbirliği Örgütünden ve en az bir o kadar, ABD’nin en acımasız ekonomik, ticari ve finansal tacizlerine karşı kurulmuş BRICS ülkeleri ekonomik bloğundan rahatsızlık duymaktadır. BRICS Kalkınma Bankası ile Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın kurulması ABD’yi daha da kızdırmıştır. ABD bunların hepsini kendi güdümündeki küresel finansal sisteme tehdit olarak görmektedir.

ABD ile işbirliği içinde ekonomik olarak büyümüş olmasına rağmen Çin küresel ilişkilerde çok kutuplu bir yaklaşımı benimsedi ve ABD içindeki ve dünya kapitalist sistemindeki krizin yıkıcı sonuçlarına karşı temkinli bir tavır sergiledi. Böylelikle, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda gerekli önlemleri aldı. ABD ise Çin’e karşı işbirlikçi ve önleyici ikili politikasını sürdürdü ancak son yıllarda Çin’deki ABD yanlısı büyük burjuvayı daha da güçlendirmek adına önleyici girişimlerini artırdı. Bunun sonucunda, her sene tekrarlanan ABD-Çin Stratejik ve Ekonomik Diyalog zirvelerine rağmen Trans-Pasifik İşbirliği anlaşmasını ve stratejik eksenini Doğu Asya’ya dayattı.

Revizyonist rejimlerin açık bir şekilde kapitalizmin tam bir restorasyonuna yol verdiği ve Sovyetler Birliği’nin dağıldığı bir dönemde, ABD ve diğer emperyalist güçler sevinç içinde böbürlenerek sosyalizmin kaybedilmiş bir dava olduğunu ve tarihin kapitalizmden öteye geçemeyeceğini ilan ediyorlardı. O zamandan beri küresel kapitalizmin ekonomik ve finansal krizi, bir öncekine kıyasla daha derin ve sıklıkla nüksetmektedir. Emperyalist güçler kümesine Rusya ve Çin’in de dahil olması ABD için sorun haline gelmiş ve emperyalist güçler arasındaki çatışmanın şiddetlenmesine yol açmıştır.

Halkların Baskılanması ve Kullanılması

Çin, Rusya ve Doğu Avrupa’da kapitalizmin restorasyonundan itibaren, halkların baskılanması ve sömürülmesi bu bölgelerde ve bütün dünyada yükselişe geçmiştir. Emperyalist güçler, gelişmiş ülkeler ve sözüm ona yeni yükselen pazarlar tekerrür eden ve gittikçe kötüleşen ekonomik ve finansal krize, sermaye tedariği ile kredileri genişleterek yenmeye çalışmaktadır.

Ancak bunlar finans piyasalarını güçlükle beslemekte, buna karşılık üretimi, istihdamı ve talebi canlandırmaya yetmemektedir. Kapitalist devletler artan borçları ve krizin yükünü bürokrasinin alt sınıflarına ve geniş halk kitlelerine yıkan kemer sıkma politikaları nedeniyle bir sonraki ciddi krizi durdurmayı başaramayacaklar.

İkinci Paylaşım Savaşının sona ermesinin ardından, emperyalist güçler kendi aralarındaki savaşlardan kaçındılar ve sosyalist ülkelere ve ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı birleştiler. Emperyalist güçler arası çatışmalardan yükü hep halkların üzerine yıkarak uzak durdular. Ekonomik ve finansal aygıtlarla gelişmemiş olan ülkeleri kontrol altında tutmak için yeni sömürgecilik uygulamalarını benimsediler. Ancak ulusal bağımsızlığı savunan ülkelere ve halklara askeri müdahalede bulunmaktan ve saldırmaktan çekinmediler. Sonuçta 1979’dan beri ABD yeni sömürgecilik ve neoliberalizm politikalarına hız verdi.

1956 öncesinin Sovyetler Birliği ya da 1978 öncesinin Çin’i gibi güçlü bir sosyalist ülkenin yokluğunda, dünyanın baskı altına alınan halkları kendilerini Birinci Paylaşım savaşı  öncesinde olduğu gibi proleter devrim ve sosyalizm için siper vazifesi görecek hiç bir ülkenin henüz var olmadığı bir ortamda, zor koşullar altında buldular.  Aslında şu anda, emperyalist güçlere meydan okuyup onları uzak tutabilecek ve ulusal bağımsızlık mücadelesi veren halklar ile devletler için birleşme noktası olarak hizmet verebilecek güçlü bir sosyalist ülke bulunmamaktadır.

Şu anda durum karmaşık. Çin ve Rusya’ya, Şanghay İşbirliği Örgütü ile BRICS bloğunu destekledikleri için ve ABD’nin tahammül edilemez politikalarına ve hareketlerine kafa tuttukları için tezahürat yapabiliriz. ABD’nin Doğu Asya’ya dayattığı stratejik eksenine karşı Çin’in yanında yer alabilir ve Japonya’nın daha önceki emperyalist saldırılarına dayanarak Doğu Denizindeki Daoyu adaları üzerinde hak iddia etmesine karşı Çin’in egemenlik hakkını destekleyebiliriz. Ama kesinlikle Çin’in Güney Çin Deniz’inin %90’ını ve özellikle de kara sahanlığının tamamını ve Birleşmiş Milletler’in Deniz Kanunu Anlaşmasına tabi Filipinler ayrıcalıklı ekonomik bölgesinin %80’ini elinde bulundurmasına karşıyız.

Proletaryanın ve halkların direnişi

Mevcut koşullar altında, proletarya ve dünyanın ezilmiş halkları kendi ulusal sınırları içinde emperyalist güçlere ve yerel gerici kuvvetlere karşı  daha çok özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için hiç olmadığı kadar kararlı, militan ve özerk bir şekilde mücadele vermek zorundalar. Emperyalist güçler tarafından yürütülen yağma ve savaşlar insanlara korkunç acılar yaşatıyor ama aynı zamanda da onları adaletsiz sistemi devirmek ve daha adil bir düzen getirmek üzere devrimci mücadeleye girmeleri ve direnmeleri yönünde ateşliyor.

Geniş kitleler, emperyalist güçlerin ve onların aygıtlarının yeni sömürgecilik ve neoliberalizm politikalarından, devlet terörü ve her türlü baskı ile karşı devrim savaşları ve saldırılarından, kitlesel imha silahları ve nükleer savaş tehdidinden ve çevrenin acımasızca imha edilişinden dizginsizce fayda sağladığı bu sistemden nefret ediyor ve onu değiştirmek istiyor. Emekçilerin sosyal düşüşü ve politik karmaşa insanların büyüyen direnişi karşısında bu şekilde devam edemez. Süregelen saldırılar ve insanların görünüşteki çaresizliği aslında devrimci durumun başlangıcı niteliğindedir.

Proletaryanın devrimci partileri ve işçilerin devrimci kitlesel hareketleri, köylüler, gençler, kadınlar, profesyoneller, kültürel eylemciler hem endüstriyel kapitalist ülkelerde hem de az gelişmiş ülkelerde artmaya devam ediyor. Bu devrimci güçler arasında Filipinler’dekiler kendilerini koruyabildiklerini ve daha da ötesi, uzun süredir ABD emperyalizmi ile onun işbirlikçi toprak ağalarının kalesi olan bir takımada ülkesinde, uzun soluklu bir halk savaşı yürütmede güç kazandıklarını gösterdiler.

Her ne kadar dünyadaki devrimci güçler ve halklar kendi ulusal sınırları içinde daha önce hiç olmadığı kadar kararlı bir şekilde mücadele etmek zorunda olsalar da, birbirleriyle iletişime geçmeye, birbirlerinden öğrenmeye, iki taraflı ve çok katılımlı toplantılar düzenlemeye ve birlik, işbirliği ve koordinasyon anlaşmalarına varmaya mecburlar.

Filipinler’in başkenti Manila’da, İsrail’in 2014 senesindeki Gazze saldırılarına karşı BAYAN destekçileri tarafından ABD konsolosluğu önünde düzenlenen protestodan bir kare

Emperyalist güçler sömürünün, baskının ve savaşın çok uluslu küresel aktörleridirler. İşte bu nedenle enternasyonal işçi hareketini ve halkların anti-emperyalist ve demokratik dayanışmasını yükseltmek zaruridir. Bu enternasyonal dayanışma Halkların Uluslararası Mücadele Birliği tarafından geliştirilmektedir.

Çok yaşa BAYAN ABD,

Çok yaşa Filipinler halkı ve devrimi

Çok yaşa halkların anti-emperyalist ve demokratik dayanışması

Kaynak: http://josemariasison.org/on-the-international-situation/

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.