Endonezyalı sosyalist Sherr Rinn, Suharto döneminde büyük yenilgilerle örselenmiş işçi hareketine radikal politikaların uygulanması gerektiğini söylüyor.
2012’de, Endonezya işçi hareketi eşi benzeri görülmemiş bir yükseliş yaşadı. 2012 yılı süresince, yaklaşık 2 milyon işçi eylemlere ve grevlere katıldı. Mayıs ve Ekim ayları arasında çok sayıda fabrika işgali ve iki ulusal çapta grev meydana geldi.
Bu seferberlik hâli, hareketin bir çok talebinin başarılı olmasını sağladı: benzin fiyatlarında artış durduruldu, sosyal sigorta tesis edildi ve dış kaynak kullanımı ile işçi kiralamayı sınırlayan bir takım yönetmeliklerin yayımlanmasını sağladı. Bu kazanımlar daha sonrasında bir çok işçiyi politize etti.
İşçiler, kapitalist karşı saldırının üstesinden gelemediği için, oldukça az deneyim ve bilgi sahibi olan Endonezya işçi sınıfı adına bu kazanımlar oldukça önemliydi. Bunların tümü yeni deneyimlerdi. 32 yıllık Suharto’nun Yeni Düzen Rejimi’nin (1965-1998) tarihsel hafızanın silinmesi politikası, kitlelerde direniş deneyimlerine dair hiçbir birikim bırakmadı.
Şu anda işçilerin, Endonezya’nın bir zamanlar 3.3 milyon işçi üyesi olan ya da diğer bir ifadeyle o dönem işçi nüfusunun %60’ını kapsayan bir sendikası, SOBSI, var olduğu ve bunun politik ve sol bir sendika olduğu hakkında bir bilgisi yok. İşçi hareketine bu deneyim ve örgütlenme hakkında bilgi neredeyse hiç aktarılmadı. İşçiler arasında, ideolojik olduğunu belirtmemize gerek yok, bir bilgi boşluğu mevcut.
Boşluk
Her ne kadar diktatörlüğün yıkılmasından bugüne 17 yıl geçmiş olsa da, bu boşluğun en az üç sebebi var.
Birincisi: Suharto diktatörlüğünün sonlarında örgütlü işçi hareketine katılım neredeyse yok denecek ölçüdeydi. Suharto’nun düşmesi talebiyle sokaklardaki kitle hareketinin omurgasını öğrenciler ve kent yoksulları oluşturuyordu.
İkincisi: 1998’den önce diktatörlüğün sarı sendikaları tarafından kullanılan sendika eğitim müfredatlarında belirgin bir değişiklik yapılmadı. 1998’den sonra kurulan yeni sendikalar, ILO düzenlemelerinin onaylanması ve 2000 yılında örgütlenme özgürlüğü ile kendilerine açılan alanı kullandılar. Ancak, eski müfredat ve bakış açısını sürdürdüler.
Üçüncüsü: bir mücadele yöntemi olarak kitle eylemleri ancak 2010’da kabul edildi. Bundan önce, bu yöntem, yalnızca Aliansi Buruh Menggugat’ta örgütlenmiş sol sendikalarca kullanılıyordu. Sarı sendikalarsa bu tür eylemlere yalnızca 1 Mayıs gibi törensel durumlarda katıldılar. Bunlar festival günleriydi, talepleri olan eylemler değildi.
Endonezya Metal İşçileri Sendikası Federasyonu (Federation of Indonesian Metal Workers Union – FSPMI), 2010’da grevdeki ve sosyal sigorta için mücadele eden fabrikalarla dayanışma için kitle eylemlerine başvurduğunda, istikrarlı bir gelişme söz konusuydu ve bu eylemler 2012’deki eylemleri tetikledi. 2011 ve 2012’de Bekasi (Cakarta’nın dışında bir bölge) ve Batam’daki (Singapur’a yakın bir ada) tüm sanayi alanlarını kapatabilecek eylemler meydana geldi.
2013’te, hem polisi hem de sanayi bölgelerinin sınırlarında bulunan yoksul gecekondu mahallelerinden topladıkları çeteleri kullanan işverenlerin karşı saldırısını takip eden bir durgunluk dönemi oldu. Tüm seviyelerdeki sendika yöneticileri bu durumla ilgili hiçbir deneyime sahip değillerdi ve işverenlerin bu saldırıları ile başa çıkabilecek yöntemleri bulamadılar. Ve geri kalanları da işverenler tarafından verilen rüşvetleri kabul ettiler.
Diktatörlüğün bitmiş olduğu 17 sene boyunca, bir mücadele yöntemi olarak kitle eylemlerini kabul etmeleri dışında sendikaların yapısında bir değişiklik olmadı. Yöneticiler, diktatörlük sendikalarından kalan eski yöntemleri kullanmaya devam ettiler: federal, patron-müşteri ilişkilerine bağlı ve öz-eleştiriye kapalı.
Endonezya işçi sınıfının geri kalmışlığı, bilinç yükseltmek için kullanılabilecek malzeme eksikliğinden kaynaklanmıyor. Hatta başta internet olmak üzere bir materyal bolluğu söz konusu. Bilginin yayılması, üyeleri resmî görevlilere bağımlı hale getiren örgütsel durum tarafından önleniyor. İç demokrasiyi öğreten yeni bilgiler, resmî liderler için bir tehdit olarak görülüyor.
Sendika görevlilerinin, mecliste işçileri temsil edebilme ayrıcalığı var. İşçiler, her an, yağmaya varabilecek düzeyde hak ihlâllerine maruz kalabilir. İşçileri, birtakım eylemler ile kendilerini savunabilmeleri için hazırlamak yerine, yetkililer, yasal konularla ilgili eğitimi yalnızca kendileri için kullanarak bağımlılık sağlıyor.
Bu yasallık vurgusu da, işçilere kendi iyiliklerini yalnızca yasalarda belirtilmiş kurallar ile sağlayabilecekleri yönünde yanlış bir bilinç yüklüyor. Devrimci bilincin yaygınlaştırılmasına gelince, tehditler çok daha ciddi. 1966’dan bu yana parlamenter düzlemde Marksizm-Leninizm’in yaygınlaştırılması yasak. Kültürel olarak, komünizm bir tabu.
Yükselen bilinç
2010’da FSPMI işçileri arasında sol görüşleri de içeren politik-ekonomik eğitimler başladığında oldukça hızlı bir gelişme oldu. İşçiler hızla fabrika ve sanayi bölgeleri grevleri ile dayanışmayı sağlamak da dâhil olmak üzere kitlesel eylemleri bir mücadele biçimi olarak kabul ettiler. Yalnızca iki sene içerisinde, FSPMI Bekasi bölgesinde toplam yedi organize sanayi bölgesini felce uğrattı. Sendika hızla büyüdü ve 2012’de, Mayıs ve Ekim ayları arasında yüzlerce fabrika işgaline öncülük etti. Bu, diğer sektörleri de değişim için her türlü mücadelede yeni bir güç olarak kapasitelerini görmelerini sağladı.
Fakat korku ve malî rüşvetler, FSPMI elitlerini oportünist anlaşmalara yönlendirdi. 2013 işçiler için karanlık bir yıldı, büyük bir kısmı ya işinden edildi ya da sözleşmeleri yenilenmedi. Bu oportünist hava, FSPMI elitlerinin Prabowo Subianto’nun 2014 başkanlık seçimlerindeki adaylığını desteklemesi ile başladı. Yönetim, politik olarak iflas etti.
Ardından, eğitim aktiviteleri sonlandırıldı. Hareket, bir çok yenilgi deneyimledi. 2013 ortalarında, Solidaritas.Net Birliği tarafından eğitim yeniden kuruldu. Bu eğitimler, işçilerin alanlarına yakın Cikarang denen bir bölgede ve işçilerin kullandığı ortam kullanılarak kuruldu.
2012 ve 2012 yılları arasında süren protestolarda Facebook’un nasıl kullanıldığını da inceleyerek, biz de sınıflar gibi hücresel araçlar kullandık. Ayrıca, işçileri hem yerel hem de ulusal düzeyde birleştirme çalışmaları oldu. İşçiler akıllı telefon kullanmaya yönlendirildi; ki Çin malı markalar 64-100$’a satın alınabiliyor. Facebook, Blackberry ya da Android işletim sistemleri ile iletişim konusunda işçiler uzmanlaştı.
2010-2012 deneyimi, yeni bilgi ve fikirlere açık çok daha fazla işçi olduğunu gösteriyor. Son 50 senede yaratılan bilgi ve ideolojik boşluğu doldurmak için bu iyi bir başlangıç noktası olabilir. Tek başına umutsuz çalışma koşulları, Endonezya’da bir işçi hareketi başlatmayacaktır.