Dünya genelinde “bütünlüklü ve eşitsiz kaos” giderek daha belirgin hale geliyor. Yeni tarihsel süreçte devrim ve karşı-devrim (1)–(2)–(3) ve Egemenlerin Politikaları, Halkların Direnişi ve Sınıf Mücadelesi başlıklı yazılarda bu konuyu genel olarak ele almış, emperyalistlerin kent savaşlarına hazırlandıkları, faşist ve paramiliter çeteleri Ukrayna ve Ortadoğu’da eğitimden geçirip ülkelerine geri gönderdiklerini yazmıştık. Buna paralel olarak Lugansk ve Rojava‘da uluslararası gönüllülerden oluşan taburların ortaya çıktığını belirtmiştik.
Krizin derinleşmesi toplumsal çatırdamaları arttırmakta sınıf, yoksulluk ve mülksüzlük giderek daha görünür hale gelmektedir. Bir yandan yeni faşist hareketler ve rejimler boy atmakta diğer yandan mücadeleye atılan geniş yığınlar mücadele içinde kendi sınıfsal gerçekliğinin farkına varmaktadırlar.
20.yy’ın sonuna denk gelen tarihsel yenilgiden arta kalanlar direniş çizgisine doğru evrilirken, sadece yaşamsal gerçekliğini savunmak için mücadeleye atılan geniş politika dışı yığınlar 19.yy’daki işçi ve emekçilerinin mücadele deneyimlerine benzeyen bir deneyimle öğrenme sürecine giriyorlar.
Geçen yüzyıldan kalan çeşitli akımların yön verdiği direnişçi gruplar yaşadıkları coğrafyalarda direnişi örgütlemek için uğraşıyorlar. Hindistan, Nepal ve Filipinler’de Marksist-Leninist-Maoistler, Yunanistan’da Anarşistler, Kolombiya’da Marksist Leninistler, Ukrayna’da faşistlere karşı savaşan komünistler, Meksika’da marksist-leninistler, anarşistler, bu akımların öne çıkanlarıdır. Temel karakterleri çelişkilerin derinleşmesi ve uzlaşmaz bir biçim alması karşısında geniş örgütlenmeler ile direniş çizgisinde ısrar etmeleridir. Honduras’ta Halk Direnişi Ulusal Cephesi, Brezilya’da Korkusuzlar Halk Cephesi ve Brezilya Halk Cephesi, Yunanistan’da Antarsya örgütlenmeleri geniş halk direnişini örgütleme biçimleri olarak ortaya çıkmışlardır.
Diğer yandan, dünya genelinde hayvan kurtuluş hareketi, hayatta kalma savaşı veren ve temsil edilmeyen yerli halklar, dünya genelinde kadın kırımına dönüşen şiddete karşı örgütlenen, mücadele eden ve öz savunma mekanizmalarını oluşturan kadın örgütlenmeleri, toplumsal sürecin içinde onurla varolma mücadelesi veren LGBTİ örgütleri, zorla çalıştırma ve ağır tecrit koşullarına karşı cezaevlerinde direniş ve isyan örgütleyen tutsaklar, göçmenler ve göçmen işçiler, kırda ve kentte ortaya çıkan yeni toplumsal hareketler, işçi örgütleri deneyim yoluyla öğrenme ve mücadele pratikleri geliştirmektedirler.
20.yy’ın tarihsel yenilgisi sonrası 21.yy’ın mücadelesi 19.yy ile 20.yy’ın mücadele ve örgütlenmesinin sentezinden oluşmaktadır. Tarihsel yenilgiden kaynaklanan hem teorik hem pratik sorular hareketin önüne son iki yüzyılı birlikte koymuştur.
Bütün bu pratiği devrimci komünizm olarak genel bir tanımlamanın içine alırken, devrimci komünizmin temel başlıklarını yine devrimci pratikten çıkarmak mümkündür. isyandan.org’ta daha önce yayınlanan direnişin talepleri dosyası dünya genelindeki devrimci toplumsal pratikten yola çıkarak, çok farklı mücadelelerin dünya genelinde bir kesişme ve var olma biçimi olduğunu görmeye çalışmıştı. Aslında dünyada süren devrimci toplumsal mücadelelerin karmaşıklığı belirli bir bakış açısı ile sadeleştirilince; hayalimizdeki toplumun nüvelerini ortaya koyan bir hedefler manzumesi ortaya çıkmaktadır. İleriye doğru atılan bu adımlar onlarca programdan daha öğretici olurken, diğer yandan tarihsel ve güncel deneyimlerin sentezi olarak teorik çalışmalara olan ihtiyacı da ortaya çıkarmaktadırlar.
Yani temel hedefi sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız, toplumsal cinsiyetsiz, doğa ve hayvan dostu olan bir insan-insan ve insan-doğa ilişkisidir. Özdeneyimle öğrenme, her mücadele yereline, özyönetim ve özsavunmanın nasıl ele alınacağını öğretirken, dünya ölçeğinde egemenlerle nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de öğretmektedir.
Dünya genelindeki bu süreçten muaf olmayan, bölgesel zayıf halkalardan biri olan Türkiye’de de hem dünya genelindeki kriz hem de Ortadoğu’daki paylaşım savaşının sonuçları doğrudan görünmeye başladı. Giderek daha baskıcı daha faşist bir düzenin temelleri atılırken, bütün liberallerin hayallerini tuzla buz eden askeri darbe girişimi ile süreç, yeni faşist rejimin daha hızlı inşasına evrildi. Ortalığı kaplayan magazinsel sivil-askeri darbe analizleri, tiyatro muydu? değil miydi? gibi analizlerden uzak durmakta fayda var. Her geçen gün ortaya çıkan detaylar tabloyu biraz daha netleştiriyor. Bizim askeri darbe, askeri darbe girişimi, teknokrat hükümetler, parlementer görevden almalar gibi farklı görünümlerle karşımıza çıkan yönetimlerin, emperyalistler arası paylaşım savaşları ve sınıf savaşlarının bir parçası olduğunu yeniden hatırlamamızda fayda var.
70’lerde görülen MC hükümetlerinin günümüz versiyonu “Milli İrade” olarak tecelli etmiş, çatışmanın “galibi” olan AKP-TSK Komuta kademesi ittifakı hızlıca yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Bir yandan devlet kadrolarında temizlik yapılırken diğer yandan Ergenekon Davası sanıkları devlet kadrolarına atanmaya başlamıştır. AKP-TSK komuta kademesi ittifakı nereye kadar sürecek hep birlikte göreceğiz. Burjuva siyaseti zor kullanmadan sürdürülemez hale gelmiştir. AKP sokağı sürekli teyakkuzda tutarak güven sağlamaya çalışmaktadır.
Dünya genelinde olguları daha net ortaya çıkaran kriz-devrimci durum ilişkisi Türkiye ölçeğinde de yaşanmaya başlıyor. Kürdistan şehirlerinin yakılıp yıkılması ve Kürt halkının direnişinin bu nesnellikle ilişkisi daha çıplak görünür olmaya başladı. Türkiye’de dünyadan muaf değildir. İdeolojik olarak nereden geldiğin değil direniş saflarında olup olmadığın, temel kriter olarak ortaya çıkmaktadır.
Genel olarak “Milli İrade” altında bir “vatan cephesi” ve “vatan savunması” inşa eden AKP kadrolarına hakim olan ruh halini Tayyib Erdoğan’ın danışmanlarından, Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül net bir biçimde ifade etmektedir. HDP dışındaki bütün siyasi partileri, mafya örgütlerini bir araya getirip, SADAT gibi şirketlerle ve IŞİD’in yanında savaşmaya gidip dönenlerle, para-militer güçlerini örgütleyip süreçten çıkmayı planlamaktadırlar.
Yıllardan beri konuşulan solun acıklı durumu bir kez daha ortaya çıktı. Gezi direnişi, arkasından metal işçilerinin direnişinden öğrenmeyen sosyalist sol, sivil darbe, askeri darbe ve ardından olağanüstü hal rejimi sarmalı ile karşı karşıya kalınca iyice basireti bağlandı.
Demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve meslek odalarının inisiyatif almaktan ısrarla imtina ettiği, sosyalist grup ve örgütlerin böyle bir çağrı ve çekim merkezi olma gerçekliğinin olmadığının ortaya çıkması çok geniş mücadele eğilimi taşıyan kesimlerde çaresizlik duygusunu daha da derinleştirmeye başladı.
Hayatın örgütlenmesi ve hayatın savunulması birbirinden ayrılmaz biçimde iç içe geçiyor. Sosyalist, devrimci demokratik güçlerin içindeki öznelerin sürekli bir birlik çağrısı yapıp adım atmamalarından şikayet etmeyi, sızlanmayı, serzenişte bulunmayı, “ah ne olacak bu solun hali” tekerlemesini söylemeyi terkedip, içinde bulunduğumuz yaşam ve üretim alanlarından başlayarak gündelik hayatı ve hayatımızı savunmayı örgütlemeye başlayabiliriz. Örgütlü sosyalist, devrimci, demokratik güçleri sorumluluk almaya, adımlar atmaya çağırabiliriz.
2003 Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu, 2008 Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, 2007 itibari ile İstanbul 1 Mayıs Taksim Direnişleri ve mitingleri, 2013 Gezi Direnişi, 2015 Metal İşçileri Direnişi gibi büyük kitle gösterileri ve direnişleri göstermiştir ki yalnız değiliz, benzer şeyleri düşünen benzer akıl yürütmeleri yapan on binlerce insan var. Herkesi kapsayan geniş örgütlenmeler olduğu zaman bu kesim harekete geçiyor enerjisini mücadeleye aktarıyor.
Yanıbaşımızdaki Kürt Halkının mücadelesinden başlayarak, dünyanın çeşitli yerlerinde nasıl yapılıyorsa, bakıp öğrenerek kendi gerçekliğimizde bu perspektifte mücadele etmek isteyenler yaşam ve üretim alanlarında “Birleşik Mücadele” nin nasıl örgütlenmesi gerektiğini pratik olarak ele almayı gündemlerine alabilirler. Bunları yaparken genel bir Halk Direnişi, Halk Cephesi, Birleşik Mücadele Komiteleri, Halk Direniş Cephesi, Birleşik Cephe vs. adını nasıl koyarsak koyalım hedeflemenin, farklı yerellerde ortaya çıkan bu tür örgütlenmeler arasında koordinasyon oluşturmanın, mücadeleyi ortaklaştırmanın faydalı olacağını düşünüyoruz.