Tamil Ülkesi, Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları ve 2008/09 Savaşı Üzerine-3

TAMİL ELAM DEVLETİNİN İNŞASI :

Sri Lanka’da Tamil Elam Kaplanları’nın kontrolü altındaki alanlarda gelişen devlet kurumları ve yönetim biçimleri

Kristian Stokke[1]

Kendimi biraz kötü hissettiğim günlerde Parlamento’ya gider, halka ayrılmış bölüme oturur ve artık hükümet sıralarında oturan “teröristlere” bakardım. Önceki ırkçı hükümet tarafından en tehlikeli terörist olarak tanımlanan ancak, yeni demokratik süreçte şu ya da bu alanın bakanları olarak görev yapanlara bakmak acılarımı depreştirirdi. Bir kısmıyla ırkçılığın barbarlığına karşı gösterilerde kol kola yürüdüğümüzü, bir kısmıyla göz yaşartıcı bombalara maruz kaldığımızı anımsardım. Ama artık şimdi onlar burada, parlamentodalar ve demokratik olarak seçilmiş Ulusal Meclis’in üyeleri konumundalar. (Tutu 2000:vii)

Güney Afrikalı başpiskopos Emeritus Desmont Tutu’dan yaptığım bu alıntı, militan bir hareketin “özgürlük savaşçıları” ya da “teröristler” olarak tanımlanabildiği ulusal mücadelelerdeki söylemsel düzlemdeki çatışmayı ve aynı zamanda da barışın sağlanması ve demokrasiye geçiş evresinde bu hareketlerin politik dönüşümünü de ifade eder. Tutu’nun anlatımı özellikle Güney Afrika’nın liberal demokrasiye geçiş sürecinde Güney Afrika Ulusal Kongresi’nin dönüşümünü anlatsa da, gözlemleri Sri Lanka’daki Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’nın değişimini de yansıtır. Nitekim Nadarajah ve Sriskondarajah (2005), Sri Lanka hükümetinin,  TEKK’in uluslararası meşruiyetini inkâr ve kendi kaderini tayin mücadelesini zayıflatmak amacıyla terörizm dilini nasıl kullandığına dikkat çeker. TEKK’in geçirdiği politik dönüşüme ilişkin bugüne kadar çok az şey yazılmıştır. Bu, özellikle, TEKK hareketin kendisini de dönüşüme uğratan yeni bir devleti inşa ettiğinden şaşılası bir durumdur. Bu yazının amacı Kuzey-Doğu Sri Lanka’da inşa edilmekte olan yeni devlete dair bilgi eksikliğini gidermektir. Yazının iskeletini, TEKK’in ana organlarının liderlikleriyle yapılan görüşmeler oluşturmaktadır.[2]  Sonraki bölümlerde TEKK’in kontrol ettiği alanlardaki devletin kuruluş sürecini, yeni devlet kurumlarına içkin yönetim biçimleri ve işlevlerini ele alır.

Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’nın Devlet Yapısı

TEKK, 20 yılı aşkın bir zamandır, ateşkes ve barış görüşmeleriyle kesintiye uğrasa da silahlı yöntemlerle Tamil ulusu ve anayurdu (Tamil Elam) için özyönetim kurma mücadelesi vermektedir (Balasingham 2004, Swamy 2003). 2002’den beri, 5. Barış Süreci[3] ortamında askeri araçlardan politik araçların kullanımına doğru kısmi bir geçiş oldu, TEKK’in Politik Kanadı öne çıktı ve TEKK’in kontrol ettiği alanlarda yeni bir devletin aygıtlarını oluşturmaya başladı. 1990’ların sonlarında elde edilen bir dizi askeri başarıyla, TEKK geniş alanları kontrolü altına alarak, Sri Lanka hükümetiyle askeri alanda neredeyse eşit bir konuma ulaştı (Balasingham 2004, Uyangoda ve Perera 2003). Dolayısıyla, Üçüncü Elam Savaşı (1995-2001)[4] askeri bir açmazla sonuçlandı. Bu askeri durumun,  ekonomik krizin ve hükümet değişikliğinin yanı sıra lehte uluslararası koşulların da bir sonucu olarak 22 şubat 2002’de bir Ateşkes Antlaşması imzalandı ve ardından 2002-2003 barış görüşmeleri başladı.

TEKK hâlihazırda ülkenin geniş alanlarında, özellikle Kuzey Sri Lanka’da kontrolü tümüyle ele geçirmiş durumda (harita 1).  Hükümetin kontrolü altındaki alanlardan TEKK’in kontrol ettiği alanlara gitmek, kimlik kartınızı göstermeniz gereken, yanınızdaki eşyaların inceleneceği ve gümrük vergisi ödeyeceğiniz korunaklı sınır kontrol noktaları olan iki ayrı ulus devlet arasındaki sınırdan geçmek gibidir.

TEKK denetimi altındaki alanlarda de facto bir devlet gibi çalışmaktadır. Vergi topluyor, kamu hizmeti veriyor, polis ve yargı sistemini yönetiyor ve ekonomiyi yönlendiriyor. Sri Lanka’daki bu politik-bölgesel ayrışma, merkezi hükümetin denetimi altında olan bölgelerdeki devlet kurumları ve görevlileri üzerinde de TEKK’in hatırı sayılır bir etkisinin olduğu de facto ikili devlet (iktidar) yapısının bir ifadesidir. (Shanmugaratnam ve Stokke 2005)[5]  İnşa edilmekte olan TEKK devleti, Jaffna ve Vanna’nın bazı bölgelerinde denetimi sağlayarak değişik yerel yönetim organları oluşturduğu 1990-95 yılların arasında ciddi deneyimler kazanmıştı. Jaffna’da kontrolü kaybetmiş olsa da, bu kurumlar ve deneyimler, şimdi merkezi Kilinochchi olan yeni devlet projesinin temelini oluşturdu. Diğer yandan TEKK’in denetimi altında olan alanlarda bile merkezi hükümete bağlı yerel kurumlar ve görevliler de çalışmalarını sürdürüyor ki bu TEKK’in kontrol ettiği alanlar içinde de ikili devlet yapısının tam bir göstergesidir.

Bu arka plana dayanarak bu yazı Kuzey-Doğu Sri Lanka’daki TEKK’in devlet yapısının doğasını incelemektedir. Devlet aygıtlarının yapısı ve işlevlerinin yanı sıra kurumsallaşan yönetim biçimlerine odaklanmaktadır. Genel olarak, TEKK devletinin bu uzun süreli savaşta önceliği iç ve dış güvenliğe verdiği pekala söylenebilir. Ancak sivil nüfusun refahını ve Tamil Elam’ın ekonomik gelişimini sağlamaya yönelik devlet kurumları da vardır. Bu devlet kurumları, doğal olarak, onları oluşturan hareket tarafından biçimlendiriliyor. Bu nedenledir ki, TEKK’in devlet kurumları belli bir yönetimsel etkinliği sağlıyor olsa da demokratik olarak hesap verme sorumluluğunu engelleyen, otoriter ve teknokratik eğilimleri de bağrında taşıyordu. Öte yandan bu kurumlar, adlarına militan ve politik bir mücadelenin verildiği Tamil halkının hakları, refahı ve iktisadi gelişimi için oluşturulmuştu.

Yeni devlet kurumlarının etkinliği süren çatışma nedeniyle sınırlı kalsa da, özyönetim ve iç içelik  yeni devlet aygıtına önemli ölçülerde yönetme imkanı sunmaktadır. Bu imkân, TEKK ile Kuzey-Doğu Sri Lanka yurttaşları arasında daha demokratik ilişkiler kurulabilmesinin kurumsal temellerinin atılmasına hizmet edebilir ancak bu güvenlik sorunlarının çözümünün yanı sıra TEKK’in politik çoğulculuğu, insan haklarını ve demokrasiyi kabullenebilme derecesine de bağlı olacaktır.

Çatışmanın çözümü ve politik dönüşüm

Yoğun çatışma ortamından barış ortamına geçişe ilişkin günümüz akademisyenlerinin tartışmaları, çatışmanın çözümünün, çatışmanın bilinçli olarak görüşme ve barış antlaşmalarıyla sonlandırılmasını ifade etmesi anlamında (Miall, Rahsbotham ve Woodhouse 2005, Wallensteen 2002), “çatışmanın çözümü” (barış yapma) ve “çatışmanın dönüşümü” (barışın kurumsallaşması) kavramları etrafında dönüp duruyor. Çatışmanın dönüşümü yaklaşımını savunan akademisyenler resmi bir barış sürecinin izlenmesini önerirken, çatışmanın çözümünü savunan akademisyenlerin, sorunların, güçlerin ve stratejilerin uzun süreli dönüşümüne odaklanmak yerine çok dar biçimde elitler arasındaki görüşmelere ve barış anlaşmalarına öncelik verdiklerini ileri sürerler. (Uyangoda 2005) Bu, kalıcı bir barışı tesis etmenin, çatışmanın tarafları arasındaki görüşmelerden daha fazlasını gerektirdiğinin bir ifadesidir. Doğrusu, çatışmanın çözümü ve çatışmanın dönüşümü birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılı süreçlerdir: Çünkü “çatışmanın çözümü mevcut yapının yanı sıra çatışma dinamiklerinin de temel bir dönüşümünü gerektirir. Benzer biçimde çözüme yönelik tutumlar dönüşümcü politika ve pratikler yaratır.” (Uyangoda 2005:14) Bu noktada, bir barış anlaşmasının sürdürülebilir bir barış için gerekli ama yeterli koşulu sağlayamayacağını söyleyebiliriz. Yani sorun, çatışmanın çözümü ve çatışmanın dönüşümü anlayışlarının teorik ve pratik olarak birlikte ele alınmasıyla çözülebilir.

Barış ortamının sağlanmasının biçim ve yöntemlerinin daha geniş bir kapsamda ele alınması gerektiği giderek daha çok kabul görse de, çatışmanın dönüşümü ve barışın kurumsallaşması anlayışlarının çok muğlak ve çok kapsayıcı noktalara gitme tehlikesi de vardır. Bu sorunun farkında olan bazı akademisyenler, barışın kurumsallaşmasında kullanılacak politik araçları belirlemek amacıyla çatışmanın dönüşümü sürecini parçalara ayırdı. Örneğin, Smith (2004) barışın kurumsallaşmasının dört ana boyutta ele alınabileceğini ileri sürer: (1) Güvenliği sağlamak; (2) Uzun süreli barışın sosyo-ekonomik temellerini hazırlamak; (3) Uzun süreli barışın çerçevesini belirlemek; ve (4) Uzlaşma ve adaleti sağlamak. İşte bu anlayış, barışın kurumsallaşması için Norveç hükümetinin benimsediği stratejinin de temelini oluşturdu. (Dışişleri Bakanlığı 2004) Burada belirtilmelidir ki, Smith’in şemasındaki ilk üç boyut modern devletin geleneksel üç ana işlevine-görevine denk düşer: Güvenlik, refah ve temsil. O zaman, barışın kurumsallaşması için, ilk önce devletin güvenliği, refahı ve temsili neden sağlayamadığına bakmalıyız.

Schwars (2005) devletin üç ana görevinin birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı olduğunu, bazen birinin diğerini tamamladığını bazen de birinin diğerini engellediğini belirtir. Dolayısıyla güvenlik, refah ve politik katılımın ön koşulu olurken refah çatışmaların azalmasına, politik temsil de çatışmanın şiddet araçları dışında çözümüne imkân verir. Benzer biçimde, refah, politik katılım yetenek ve isteğini artırırken temsil de ekonomik gelişmeyi hızlandırır ve sosyal adaleti pekiştirir. Kurulmakta olan TEKK devletinde güvenlik sorununa açıkça aşırı bir vurgu var ancak bu refah ve ekonomik gelişmeye giderek daha fazla önem verilerek dengelenmeye çalışılıyor. Burada can alıcı nokta, yeni kurulan devlet aygıtlarının demokratik politik temsilin bir platformu olarak hangi ölçü ve biçimlerde rol oynayabileceğidir. Bu kaygı,  kurumsal değişim ve değişen politik pratikler arasındaki ilişkiye eleştirel bir yaklaşımı zorunlu kılar.

Luckham, Goetz ve Kaldar (2003) çatışmanın yıkıma sürüklediği toplumlarda resmi politik düzenlemelerle politik pratikler arasındaki bu ilişkiyi inceler ve bu kurumsal düzenlemelerin olası politik pratiklerin önceliğini, doğrudan olmasa da, etkilediği sonucuna varırlar. Örneğin, demokratik kurumların tesisi demokratik politikalara doğru politik dönüşüme kendiliğinden yol açmaz. Öyle ki, “üçüncü dalga” demokratik geçişlerin birçoğu resmi liberal demokratik kurumlarla demokratik olmayan politikaların bir arada bulunmasıyla sonuçlanmıştır (Bratton ve van de Walle 1997, Harris, Stokke ve Tornquist 2004, Collier ve levitsky 1997).

Demokratik kurumlarla demokratik olmayan politikaların bu içiçeliğini Sri Lanka’da yaşananlar oldukça iyi örnekler. Sri Lanka 1948’de bağımsızlığını kazandığından beri seçim sistemiyle hükümetlerin değiştirilebildiği biçimsel bir liberal demokrasiyle yönetiliyor olsa da mevcut çatışmaya yola açan da yine aynı politik sistemdir. Sri Lanka’nın mevcut politik sistemi, gücün aşırı yoğunlaştığı ve hükümeti denetleyecek de facto anayasal ve kurumsal mekanizmaların oldukça sınırlı olduğu, üniter ve merkezileşmiş bir devlette çoğunluğun biçimsel demokrasisi olarak tanımlanabilir (Bastian 1994, Cosmooswamy 2003, Thiruchelvam 2000). Politik alanın rolü, politik iktidar, ekonomik kaynaklar ve sosyal statü bağlamında oldukça önemli olmasına rağmen politik partiler, sınıf, kast, klik, aile, etnisite, bölge ve benzeri nedenlerle parçalanmış durumda. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Sri Lanka devletine damgasını vuranın elitler arasındaki yoğun rekabet olması şaşırtıcı değildir. Bu rekabet, araçsal anayasal reformların yapılmasına, etnik yapının popülist biçimde politikleştirilmesine, koalisyon hükümetlerinin kurulması ve dağılmasının yanı sıra politik yozlaşma ve adam kayırmacılığa yol açan ana faktördür. Gerçekten açıkça görülmektedir ki, politik alanın dinamikleri, biçimsel demokratik kurumlara sahip olsa da, sömürgecilik sonrasında Sri Lanka’da yaşanan çatışmalara yol açan ve onları sürekli kılan temel faktördür. (Shanmugaratnam ve Stokke 2005, Stokke 1997, 1998).

Kurumsal düzenlemeler politik pratikleri belirlemese de, Luckham, Goetz ve Kaldor (2003), kurumsal reformların, demokratik politikalara yer açarken politikaların içeriği ve kurumların tasarımı için verilen mücadele tarafından şekillendirildiğine dikkat çeker. Bu, farklı aktör ve politik kurumların, özellikle demokratik ve barışçıl bir ortama geçilirken, politik kurumların tasarım ve reformunda nasıl ve hangi ölçülerde rol oynayacağına dikkat etmenin önemli olduğu anlamına gelir. (Brattan ve van de Walle 1997) Yine bu tablo, Sri Lanka örneğinde ve özellikle hükümetin üniter devlet anlayışını terk etmeden sınırlı kurumsal reformlarla barışı sağlama çabalarında açıkça görülebilir.

Politik parçalanma ve elitler arası rekabete rağmen birbirini izleyen Sri Lanka hükümetleri  Tamil ulusçuluğunu depolitize etmeye ve ciddi iktidar paylaşım biçimleri önermeden üniter devlet sınırları içinde Tamil bölge ve örgütlerini “normal” politikalara çekmeye çalıştı. Başkan Chandrika Bandaranaiake Kumaratunga liderliğindeki Halk İttifakı hükümeti (1994-2001) Tamil ayrılıkçı ulusalcılığını, Kuzey-Doğu bölgesine özel bir statü ya da güvence vermeden, kimi önemsiz yetkileri eyalet yönetimlerine devrederek depolitize etmeyi denedi. Başbakan Ranil Wickremesinghe’nin Birleşik Ulusal Cephe hükümeti (2001-2004) de aynı depolitizasyon çalışmalarını önkoşulsuz barış görüşmeleri yapma sözü vererek, sosyal ve ekonomik gelişme politikalarıyla sürdürdü. Her iki strateji de başlangıçta TEKK tarafından olumlu karşılandı ama sonrasında bu girişimlerin Tamilin uluslaşma, anayurt ve kendi kaderini tayin hakkının tanınmasına yönelik temel talepleri karşılamaktan çok güç dengesini Sri Lanka hükümeti (GOSL) ve üniter devlet lehine değiştirdiğini fark edilince örgüt güçlü bir direniş başlattı. TEKK’e göre, üniter anayasa içinde yapılacak ılımlı kurumsal reformlar ya onları tümüyle iktidar yetkilerinden yoksun bırakacak ya da çok sınırlı yetkilerle yetinmek zorunda kalacakları ciddi bir tehlike arz ediyordu. TEKK’in devlet inşa etme çabaları, ikili devlet iktidarını temel bir düzeyde kurumsallaştırma stratejisi olmasının yanı sıra  Kuzey-Doğu Sri Lanka’da federal ya da bağımsız bir özyönetimin kurulabilmesi için gelecekteki iktidar paylaşım düzenlemelerinin öncülü olarak da, işte bu bağlamda ele alınmalıdır. Bu noktada, üzerinde düşünülmesi gereken, bu kurumlarda kök salmış yönetimin biçim ve işlevleri olduğu gibi aynı zamanda bunların demokratik politikalara geçişte TEKK’in politik dönüşümüne ne kadar katkı da bulunacak olmasıdır.

Güvenliği sağlama görevi: Zora dayalı hegemonya

Devletin işlev ve görevlerinin üç düzlemde sınıflandırılması, TEKK’in Kuzey-Doğu Sri Lanka’da kontrolü altına aldığı alanlarda kurulmakta olan devlet kurumlarını daha anlaşılır kılar. Genel olarak ifade edersek, işlevsel devletin başarısızlığı yani devletin güvenlik, refah ve temsil görevlerini yerine getirememesi, çatışmanın ve Kuzey-Doğu’da yeni devlet kurma girişiminin ana nedenidir. TEKK’in devlet inşa etme projesi, Tamil ulusunu temsil etme ve kendi kaderini tayin hakkını kazanma hedefleriyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır. TEKK’in bu projesi, Tamil ulusunun tek temsilcisi ve koruyucusu olduğu yolundaki tartışmalı söylemine de dayanır. TEKK’in Tamil politikalarındaki bu hegemonyası, Sri Lanka hükümetine karşı koyabilecek, dolayısıyla dış güvenliği bir ölçüde sağlamaya ve içte de TEKK’e karşı olan politik ve militan güçlere baskı uygulamasına imkân veren askeri gücü sayesindedir. Bu nedenledir ki, TEKK’in devlet iktidarı, adını Tamilin ulusal-halkçı mirasına yazdırmak ve iç ve dış güvenliği sürdürebilmek için güç kullanma yeteneğine, yani kurulmakta olan TEKK devletinin biçimlenmesi “baskı zoruyla korunan hegemonya”ya (Gramsci 1977, sayfa 263) dayanır. TEKK’in militan ve ideolojik yapısı bugüne kadar oldukça iyi incelendi, bu nedenle, burada daha fazla değinmeye gerek yok. Ancak hegemonyanın yargı ve polis aygıtlarıyla nasıl kurulduğunun üstünde daha fazla durmaya ihtiyaç vardır.

TEKK’in kontrol ettiği alanlarda, mevcut yasa ve düzen kurumları TEKK’in Jaffna’nın tamamını ve Vanni’nin kimi bölgelerini ele geçirdiği 1990’lı yılların başlarında kurulmaya başladı. Tamil Elam yargı sisteminin yaratılmasının politik gerekçelerini, Sri Lanka Anayasası’nın azınlık haklarını ve taleplerini karşılamada yetersiz kalmasının yanı sıra Terorizmi Önleme Yasası’yla ve uzun süreli savaş nedeniyle hukukun üstünlüğü ilkesinin ayaklar altına alınması oluşturur. Bu koşullarda, hem yasa ve düzeni koruyacak hem de hukukun üstünlüğüne yeniden geçerlilik kazandıracak işleyen bir yargı sistemine ihtiyaç kendini dayattı. “Bu nedenle, bir kurtuluş hareketi olarak, halkımızın egemenlik isteğini yansıtan kurumları oluştururken, Kuzey-Doğu’da sosyal düzenin yıkımını önlemek için etkin ve acil bir çözüm bulmak zorundaydık.” (E. Pararajasingham, TEKK Yargı Birimi Şefi, TamilNet 30.10.2003)[6]

Seksenlerde, ayrı bir yargı sistemi henüz kurulmadan önce, TEKK emekli devlet memurları, öğretmenler ve yerel aydınlardan teşekkül köy arabulucu komiteleri kurmuştu. Ama bu komiteler, özellikle yargılamaya esas teşkil edecek yasaların yokluğu, eğitimin ve hukuksal uzmanların yetersizliği nedeniyle, epey sorunlu bir hale geldi ve toplumda daha çok gerginliğe yol açtı. Bu nedenle, TEKK örgütsel gücünü ve bölgesel denetimini pekiştirmeye yoğunlaştı, köy arabulucu komiteleri dağıtıldı ve Tamil Elam yargı sistemi ve yargılamaya esas yasalar oluşturuldu ve bir hukuk fakültesi açıldı.

Tamil Elam Ceza Hukuku ve Tamil Elam Medeni Hukuku 1994’te yürürlüğe girdi. Bu yasalar, TEKK’in öncelik verdiği kadın hakları ve kast sistemi gibi sosyal sorunlara çözüm bulmak amacıyla mevcut yasaların güncellenmesi ve genişletilmesiyle hazırlandı. (TamilNet 25.09.1997)[7]

Mülkiyet haklarına ilişkin kadınlar için özel yasalar çıkardık. Bizim yasalarımıza göre kadınlar tümüyle özgür, mülkiyet edinim ve devrinde erkeklerle aynı haklara sahiptir. Bildiğiniz gibi, Jaffna’nın geleneksel yasasında (Thesawalamai)  bu söz konusu bile değildi. Bizim medeni hukukumuz, Thesawalamai’de yer alan kadının mülkünü satabilmesi için kocasının rızasını alma şartını kaldırdı. Kast ayrımcılığını bir suç olarak tanımladık. Bunlar Tamil Elam yargı sisteminin köşe taşları arasında sayılabilir. (E. Pararajasingham, TEKK Yargı Birimi Sorumlusu, TamilNet 30.10.2003)[8]

Mevcut Tamil Elam yargı sistemi, medeni ve ceza davalarına bakan bölge mahkemelerinden ve ihanet, cinayet, tecavüz ve kundaklama davalarına bakan Klinochchi ve Mullaitivu’daki iki ağır ceza mahkemesinden, yine Klinochchi’deki bir istinaf mahkemesi ve bütün Tamil Elam’da temyiz davalarını ele alma yetkisine haiz bir Yargıtaydan ibarettir.[9] Cezalar katı ve kesindir, paradan hapsetmeye kadar değişik ceza türleri vardır. Ayrıca tecavüz ve belli cinayet biçimleri için nadir de olsa idam cezası uygulanır. Bir kısım eleştirmen, yargı sisteminin TEKK karşısındaki özerkliğini sorgularken bir kısmı da Kuzey-Doğu’da sivil yurttaşlar arasında mahkemelerin meşruluğuna dikkat çeker. (N. Malathu, kişisel görüşme) Seçme şansı, olanağı olan insanların davalarını Sri Lanka mahkemeleri yerine Tamil Elam mahkemelerine götürmesi nedeniyle mahkemelerin etkin olacağı tahmin ediliyor. Mahkeme sistemi TEKK’in Tamil halkıyla başlıca temas noktalarından biridir ve bu nedenle adil olmalarına özel önem gösterilmektedir. Yargıçlar, görece genç olmalarına rağmen verdikleri kararlarla halk tarafından benimsenmişlerdir, dolayısıyla bugünkü yargı sistemi önceki yurttaş komitelerine göre halk arasında daha meşrudur.

Yasa ve düzeni sürdüren diğer ana kurum, 1991’de on yıllık savaşın ardından yasa ve düzenin topyekûn çöküşü nedeniyle kurulan Tamil Elam Polisi’dir. Polis gücü, şimdi de başında bulunan, Sri Lanka polisinden emekli B. Nadesan tarafından kuruldu ve TEKK liderinin doğrudan talimatlarıyla faaliyetlerini yürütür. Klinochchi’deki karargâhtan yönetilen Polis Örgütü, TEKK’in denetimi altındaki alanlarda suçu önleyecek, suçluları bulacak, trafiği düzenleyecek ve suçun önlenmesi amacıyla halkı bilgilendirecek yerel karakollar oluşturdu. (B. Nadesan, kişisel görüşme) Polis örgütünün şefi Nadesan, hem polis örgütünün Tamil nüfusu içinde meşrulaşması hem de suçu önleme stratejisi olarak halkla kurulacak ilişkinin önemini vurgular.

Tamil Polisi’nde çalışacakları halktan seçiyor ve aktif göreve başlamadan önce onlara eğitim veriyoruz. Polis memurlarımız birçoğu Sri Lanka silahlı güçlerinin baskılarına maruz kalmış insanlardır. Birçok polis memurumuzun toplumumuza hizmet verirken yaptığı fedakârlıklar polis örgütümüzün başarısına katkıda bulundu. (B. Nadesan, Tamil Elam Polis Şefi, TamilNet 19.09.2004)[10]

TEKK’in temsilcileri Kuzey-Doğu’da suç oranlarının düşük olmasının ardında yatan ana faktörün polisin toplumun bir parçası haline gelmesi olduğunu ileri sürer. Aynı zamanda polis gücünün, TEKK’in silahlı güçlerinin tamamlayıcı bir parçası olduğunu kabul ederler ki, bu da düşük suç oranlarının otoriter denetimden çok toplumun polise verdiği destekten kaynaklandığı anlamına gelir. Ancak her iki durumda da, polis ve yargının, TEKK’in denetimi altındaki alanlarda hukukun egemen olması için çalıştığı pekala söylenebilir. Bu, TEKK’in hem taraftarları hem de muhaliflerince kabul edilir ve Politik Kanat liderinin aşağıdaki açıklamayı yapmasına da zemin oluşturur:

Vanni’yi ziyaret eden yabancılar, yirmi yıldır süren savaşın toplumun dokusunu bozmuş olacağını düşünüyorlar. Yasa ve düzenin topyekûn çöktüğünü, suç ve yozlaşmanın, dünyanın diğer ülkelerinde savaşın yıkıma uğrattığı toplumlardaki gibi yaygın olduğunu sanır. Ancak hukukun hala geçerli olduğunu ve sosyal, ahlaki ve kültürel değerlerin korunduğunu görünce şaşırıyorlar. (S.P. Tamilehelvan, TEKK Politik Kanat Lideri, TamilNet 24.01.2004)[11]

Genel olarak, polis ve yargı organlarının, Kuzey-Doğu Sri Lanka’da iç güvenlik konusunda devletin baskı gücünü artırdığı pekala söylenebilir. Ancak bu kurumların çalışma tarzı, sivil Tamil nüfusu içinde meşruiyet kazanmalarını sağlamış, dolayısıyla TEKK’in Kuzey-Doğu’daki hegemonyasının pekişmesine yardımcı olmuştur.

Refah sağlama görevi: yardım ve yeniden yapılanmada işbirliği

Sosyal refah, TEKK devletinin merkezi önem atfettiği bir başka devlet görevidir. Ancak, askeri örgüt, polis ve yargı araçlarıyla iç ve dış güvenliği sağlamanın yanında tali bir rolü vardır. Refah görevini yerine getirmeye çalışan bir dizi kurum vardır ve bunların iki türü özel bir dikkati hak eder. İlki, “sivil toplum” kuruluşlarıdır. Bunlar savaş ve tsunaminin etkilediği alan ve insanlara insani ve sosyal yardımda bulunur. Bunlardan en göze çarpanı Tamiller Rehabilitasyon Örgütü’dür (TRÖ). TEKK’le sıkı bağlara sahip STK olan Tamil Rehabilitasyon Örgütü, uluslararası kaynaklar ve işbirlikleriyle çalışmalarını yürütür. İkincisi, TEKK’in sağlık ve eğitim alanında hizmet veren ve aynı zamanda Sri Lanka devletinin verdiği kamu hizmetlerini kontrol eden mekanizmalar olarak da işlev gören birimleridir.

Tamil Rehabilitasyon Örgütü, 1985’de öncelikle Güney Hindistan’daki Tamil sığınmacılar için bir öz-yardım örgütü olarak kuruldu. O zamandan bu yana büyüdü ve Kuzey-Doğu’da faaliyet yürüten başlıca yerel STK oldu. Bütün amacı, Kuzey-Doğu’da savaşın etkilediği halka kısa dönemli yardım uzun dönemli rehabilitasyon hizmeti sunmaktır. TRÖ’nün Kilinochchi’de merkezi, Kuzey-Doğu’da şubeleri ve hatırı sayılır bir Tamil diasporasının bulunduğu yabancı ülkelerde (Avustralya, Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya, Norveç, İsveç, İsviçre ve ABD gibi) ulusal örgütlenmeleri vardır. TRÖ’nün kurulma nedeni uzun süreli savaşın yıkıcı insani ve sosyal etkileridir. Sayısız insanın yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalması, geçim araçları ve hayatların muazzam yıkımı sonucu çok sayıda insan STK’larının yardım ve rehabilitasyon çalışmalarına muhtaç hale geldi. Savaş, aynı zamanda, özellikle Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde de görece maddi kaynaklara sahip geniş bir Tamil diasporası yarattı. (Fugleud 1999) TRÖ’nün çalışma tarzı, diasporanın kaynaklarını Kuzey-Doğu Sri Lanka’da bir dizi refah programına aktarmak üzerine kuruludur. 2004’deki tsunami felaketinin ardından TRÖ, tsunaminin etkilediği alan ve insanlara yardımın ulaşmasında, bağışçı ülkeler ve uluslararası STK’larla  işbirliği yapmıştır.[12]

TRÖ’nün yardım, rehabilitasyon ve iyileştirme çalışmalarını,  eğitim, sağlık, yeniden iskan ve konut, gıda ve beslenme, su ve sağlık, kadın ve çocukların refahı, topluluk rehabilitasyonu, sosyal seferberlik, yetenek geliştirme, mini kredi ve mesleki eğitim gibi bir dizi alanda sürdürmektedir. TRÖ’nün tsunaminin etkilediği alanlardaki çalışmaları ilk üç ay için doğrudan yardımdan geçim araçları ve gelirlerin (balıkçı tekneleri ve makinelerin yapımı ve onarılması, çiftçiler, balıkçılar ve orta ve küçük ölçekli işletmelere mini krediler sağlanması) yeniden tesisine kadar uzanır ve gerek duyulan yerlerde bir yıla kadar uzar. Bugünkü rehabilitasyon çalışmaları (üç yıla kadar) kalıcı konut, kamu sağlığı, mesleki eğitim ile kadınlar ve sosyal olarak dışlanmış gruplara çeşitli destekler sunmayı hedefler. Bu üçüncü evrede, uygulamadaki ilerlemeler TEKK’le Sri Lanka hükümeti arasında dış yardımının dağıtımı ve yönetimi için ortak bir mekanizma oluşturmadaki anlaşmazlık nedeniyle görece yavaş seyretse de, TRÖ yöneticileri mevcut sosyal ve politik koşullarda Kuzey-Doğu Sri Lanka’nın savaş ve tsunamiden etkilenmiş alanlarında yardım ve rehabilitasyon programları hazırlama ve uygulamada örgütlerinin başarılı olduğunu söylerler. (L. Christie, K.P.Regi, kişisel görüşme)

TRÖ hakkındaki kuşku ve tartışmalar TEKK’le olan bağlarında özerkliği ve özellikle Tamil diasporasında para toplanması ve TEKK’e aktarılmasında oynadığı rolde yoğunlaşmıştır. 2002 Ateşkes Antlaşması’nın ardında TRÖ bir STK olarak Sri Lanka’da yasal statüye kavuştu ve Başkan Chandrika Kumaratunga Bandaranaike tarafından 2004’deki tsunami felaketinden sonraki yardım çalışmaları nedeniyle bir ödülle mükâfatlandırıldı. Diğer yandan, TRÖ, yasaklanmış yabancı terörist örgütler listesinde yer alan TEKK’e cephe örgütleri vasıtasıyla kaynak aktarıldığından kuşkulanan özellikle Kanada, Avustralya, İngiltere ve ABD gibi ülkelerin sıkı denetimine, takibatına maruz kaldı. Bu suçlamalar karşısında, TRÖ yöneticileri savaş ve tsunaminin etkilediği alanlarda TEKK’le birlikte çalışıyor olsalar da, finansman ve faaliyetlerinin TEKK’den bağımsız olduğunu ileri sürdü. (TamilNet 29.11.2005)[13]

TRÖ ie TEKK arasındaki ilişki kuşkulu ve tartışmalı olsa da, TRÖ örneği, yeni kurulmakta olan bir devlette, insani yardım ve rehabilitasyon çalışmalarının Tamil diasporasıyla işbirliğine ve kaynak seferberliğine ne kadar bağımlı olduğunu kanıtlar.

Daha şaşırtıcı olan, Sri Lanka devlet kurumlarıyla TEKK kurumlarının sağlık ve eğitim gibi alanlarda bir arada varolması ve aralarındaki ilişkidir. Çatışma süresince, hükümet hizmetleri, tarım, balıkçılık, sağlık ve eğitimde olduğu gibi, hükümetin idari birimleri ve bakanlıkların yerel organlarınca yerine getirildi. TEKK’in militan mücadelesi, silahlı güçleri ve politik liderleri hedef alırken yerel sivil yönetimlere yönelmedi. Bu, Tamil halkının devletin hizmetlerine ihtiyacı olduğu ve devlet aygıtlarına yapılacak topyekûn bir saldırının bu hizmetlerin kalitesini düşüreceği gerçeğini göz önünde bulunduran bilinçli bir strateji olarak   sunuluyor. (S. Puleedevan, kişisel görüşme) Bu strateji, Güney Afrika’daki ırkçılık karşıtı hareketin yerel yönetimleri işlemez, şehirleri yönetilemez kılma stratejisiyle taban tabana zıttır. Yine, 1980’lerin sonlarında Janathi Vimukthi Peramuna’nın (Halk Kurtuluş Cephesi) Sri Lanka devletine karşı başlattığı topyekûn saldırıyla da keskin bir zıtlık arz eder.  TEKK ise, aksine halkın yararına olmak koşuluyla yerel devlet kurumlarının çalışmalarını sürdürmesi ve tamamlayıcı refah programlarının uygulanabilmesi için emek harcamaktadır.

Gerçekte, Kuzey-Doğu’daki sivil yönetim büyük ölçüde TEKK’in denetimi altındadır. Shanmugaratnam ve Stokke (2005, sayfa 23), “Kuzey-Doğu’da hükümet görevlilerinden, biri resmi efendi olarak Sri Lanka devleti diğeri ise ‘gerçek patron’ olarak anılan TEKK olmak üzere ‘iki efendi’ için çalıştıklarını duymak gayet sıradandır” der. Birçok Tamil hükümet görevlisinin  Tamil ulusalcılığını desteklemesi ya da yakın ilişkide olmasıyla mümkün olan bu durum, kademeli olarak değişime uğradı. Bir gözlemci, TEKK’in kontrolü altındaki alanlarda 1980’lerin başındaki durumu şöyle tanımlar:

TEKK yönetici kadrosu,  çalışmaları bölge düzeyinde yerel hükümet organları ve onların yöneticileriyle koordine ediyordu. Alan ya da bölgeden sorumlu TEKK kadrolarına danışılmadan, yerel hükümet organları ya da görevlileri ya da komitelerce halkın refahı ya da toprakla ilgili hiçbir karar alınmıyordu. Esasında, hükümetin yerel organları maaş, emeklilik ve benzeri rutin hükümet işleri dışında TEKK hükümetinin bir kolu gibi faaliyet yürütürdü. (Nadesan 1996, sayfa 2)[14]

Bu ikili iktidar koşullarında, sağlık ve eğitim Sri Lanka devletinin sorumluluğunda kalır ve öğretmen ücretleri Sri Lanka hükümetince ödenir. Ancak, bütün bunlara rağmen, Kuzey-Doğu, sağlıkta olsun, eğitimde olsun hizmetlerin yetersiz olduğu bir bölgedir. Devletin bu hizmetleri sağlamadaki başarısızlığı, daha önceki dönemlerle kıyaslandığında, ağır bir mahrumiyete yol açmıştır. Kamu sektörünün işleyiş tarzı, Tamil ulusçuluğunun ve radikalleşmesinin ana nedeni olduğu kadar (Stokke ve Ryntveit) hükümet hizmetlerinin bugünkü yetersizliği de Sri Lanka’da devlet kaynaklarının yanlı dağıtımının bir eseridir. (TamilNet 22.09.2002)[15] Bu koşullarda TEKK Eğitim Birimi, yerel görevlilerin doğrudan katılımı ya da uluslararası STK’larla işbirliği yaparak, hem devletin yerel kurumları hem de ilgili bakanlıklar üzerinde etkili olur. Örneğin, nitelikli Tamil öğretmenlerinin azlığı nedeniyle, TEKK Eğitim Birimi, Eğitim Bakanlığı’nın Kuzey-Doğu’da çalışan geçici öğretmenlerin statüsünün değiştirilerek kalıcı hale getirilmesini talep eden bir kampanya düzenledi. Yine, sağlık alanında da benzer kampanyalar örgütlendi. Kuzey-Doğu’da süregelen ilaç yetersizliğine çözüm bulunması ve gönüllü yerel sağlık çalışanlarının istihdam statülerinin düzenlenmesi istendi. Açıkçası, bu kampanyalar Kuzey-Doğu’daki devlet kurumlarını Ada’nın diğer bölgelerindekilere göre fiilen daha hesap sorulabilir ve daha etkin hale getirdi. (S. Puleedevan, TEKK Barış Sekreterliği Genel Sekreteri, kişisel görüşme) Ayrıca, TEKK de, özellikle temel sağlık bakımı ve eğitimde kendi hizmet ağını oluşturdu. Dolayısıyla Sri Lanka ve TEKK devlet kurumları arasında halka hizmet vermede doğal bir işbölümü oluştu. (Sangam org. 02.04.2005)[16]

İlginçtir ki, refah yönelimli TEKK devlet kurumları, dış aktörlerin etkin katılımıyla anılıyor ve bu kurumlar yeni kurulmakta olan devlet aygıtlarını çalışmalarında destekleyici bir rol oynuyorlar. Bu dış aktörlerin ilki ve en önemlisi Tamil diasporasıdır. Dış bağışçılar ve hatta Sri Lanka devlet kurumları bile bu aktörler arasında yer alıyor. Bu durum, önceki sayfalarda ele aldığımız yasa ve düzen kurumlarının işleyişiyle de çelişiyor. Çünkü yasa ve düzen kurumlarının yabancı hükümetlerle, uluslararası STK’lar ve Tamil diasporasıyla düzenli ilişkileri olmasına rağmen Sri Lanka hükümetiyle öyle bir ilişkiye asla girmemiştir. Böyle düzenlemeler, teknokratik kalkınma yönetiminde, insani yardım ve refah sağlama yaklaşımıyla mümkün olur ve bu, yaşanan çatışmadan bağımsız gibi görünüyor olsa da açıkça onunla ilgilidir.

Ekonomik Kalkınma: Devletin koordinasyonu, iş alanlarının gelişimi ve vergilendirme

Genel olarak, sürüncemeli savaş hali sebebiyle TEKK devletinin ana odak noktasının devletin güvenliği sağlama görevi olduğu gözlemlenebilir. Sosyal refahı sağlama başka bir odak noktasıdır ama TEKK’in ve kurulmakta olan devletin ihtiyaçlarına tabidir. 2002 Ateşkes Antlaşması’nın ardından, güvenlik kaygılarının geçici olarak yok olduğu ve yerini çatışmanın politik çözüme ulaşacağı umutlarının aldığı dönemde, özellikle ekonomik kalkınma, barış sürecine dahil olan TEKK, Sri Lanka hükümeti ve dış aktörler arasında bir yakınlaşma noktası olduğundan ekonomik kalkınmayı öncelik veren politik bir atmosfer oluştu. (Shanmugaratnam ve Stokke 2005, Sriskandarajah 2003) TEKK ve Sri Lanka hükümeti, barış sürecinin başlangıcında savaşın yıkıma uğrattığı alanlarda insani ihtiyaçların ortaklaşa belirlenmesi için bir anlaşmaya vardı ve bu iktidar paylaşımı ve anayasal reformlar gibi temel sorunların tartışılmasının ön koşulu oldu. Yardım ve rehabilitasyon beklentilerinin yanı sıra insani ihtiyaçların karşılanması bağlamında da uzun dönemli gelişme programlarının uygulanacağına dair iyimserlik egemen oldu.

Kalkınmayı çatışmanın çözümü için güven oluşturacak ilk adım olarak kullanma stratejisi esas olarak Kuzey-Doğu’da kalkınma yönetiminin ayrımcı tarzda politikleşmesi nedeniyle beklentileri karşılamada yetersiz kaldı. (Shanmugaratnamm ve Stokke 2005) Acil İnsani Yardım ve Rehabilitasyon Sekreterliği (SIHRN) görüşmelerin ikinci turunda (Ekim-Kasım 2002)[17] Kuzey ve Doğu’da kuruldu. Ancak, hemen sonrasında, kalkınma fonlarının alınması ve kullanılması noktasında patlak veren yasal statü sorunun çözülememesi nedeniyle etkin olamadı. Ardından, Sri Lanka Anayasa Mahkemesi, ortak bir Tsunami Sonrası Operasyon Yönetimi (P-TOMS) oluşturulması için nihai antlaşmayı onaylasa da, Kuzey-Doğu’da kalkınma için geçici bir yönetim oluşturulmasında anlaşmazlığa düşülmesi nedeniyle 2003 barış süreci hız kesti. Bu, kalkınmanın başrol oyuncuları için bir uzlaşma noktası olsa da kalkınma yönetimi sorunu kaçınılmaz olarak iktidar paylaşımı konusunda politik bir çatışmaya yol açtı.

TEKK, önemli yetkilerle donatılan geçici kalkınma yönetimi kurmayı ve kendisi için güvenceli bir konum edinmeyi tartışılmaz bir zorunluluk olarak görürken (TEKK 2003) Sinhala muhalif güçleri, böyle bir geçici yönetimin üniter devletin egemenliği ve bütünlüğünü sarsacak bir iktidar paylaşım biçimini kalıcı kılacağına dair korkularını dile getirdi. Sinhala politik güçlerinin parçalı, Sri Lanka Anayasası’nın ise merkezi yapısı göz önünde bulundurulduğunda, muhalefet geçici kalkınma yönetiminin kurulmasının yanı sıra 2004 tsunamisi sonrasında yardımların ulaştırılması için ortak bir mekanizma oluşturulması girişimlerini de engellemeyi başardı. (S. Puleedevan  Kişisel görüşme) Ancak, barış süreci, hala hükümetin seyahat ve malların dolaşımı üzerindeki kısıtlamaları kaldırması ve uluslararası kalkınma fonları, örgüt ve programların Kuzey-Doğu’ya ulaşmasını sağlayarak kalkınma girişimlerine ivme kazandırmaktadır. Tüm bunlar, kalkınma politikası ve planlama noktasında TEKK’e yeni olanaklar ve zorluklar sunmaktadır.

Beşinci barış sürecinin kalkınmayla barışı sağlama stratejisi, TEKK’in ne tür bir kalkınma modeli izleyeceğine dair soruları da gündeme getirdi. Shanmugaratnam ve Stokke (2005),TEKK ve Sri Lanka hükümeti arasında, TEKK’in Sri Lanka hükümeti ve destekçilerinin benimsediği neo-liberal kalkınma politikalarını izleyip izlemeyeceğine dair aydınlar arasında kuramsal bir tartışma başlatacak hiçbir diyalog olmadığına dikkat çekerler.

Gayri resmi tartışmalarda, kimi TEKK’in doğasında bulunan ‘devletçi’ anlayış nedeniyle serbest pazar ekonomisi ve özelleştirme politikalarını izlemeyeceğini ileri sürdü. Kaplanlar’ın ulusalcı ideolojisi ve Kuzey-Doğu’daki toplumsal tabanını pekiştirme ihtiyacı neo-liberal ve küreselleşme politikalarıyla örtüşmüyordu. Kimileri de, Piraparaharan’ın ekonomik politika konusunda açıklamalarındaki “özgüven” ve “eşitlik” vurgularına odaklanarak, hükümetle TEKK arasında Kuzey-Doğu’da izlenecek yeniden yapılanma ve kalkınma stratejisindeki neo-liberal ekonomik politikalar konusunda derin bir anlaşmazlık olduğunu dile getirdi. (Shanmugaratnam ve Stokke, 2005, sayfa.10)

TEKK, görüşmeler sırasında neo-liberal kalkınma politikalarına ilişkin herhangi bir eleştiride bulunmadı. Aksine, TEKK’in baş müzakerecisi ve politik stratejicisi A. Balasingham TEKK’in “liberal demokratik değerlere dayalı açık pazar ekonomisine taraf” olduğunu belirtti. (TamilNet 25.04.2003)[18] Balasinham, bununla birlikte, “Tamil halkının çözüm bekleyen acil sorunları”yla “Tamil bölgelerinin uzun dönemli ekonomik kalkınması” arasında önemli bir ayrım da yaptı. (TamilNet 25.04.2003)[19] Bu ayrım, kalkınma politikalarına ilişkin sorunun çözümünü ertelerken kısa dönemli kalkınma çabalarının yardım ve rehabilitasyon ihtiyaçlarının teknokratik ve merkezi olarak tespiti ve karşılanmasına hizmet etti. (ADB, UN ve WB 2003)

2002 Ateşkes Antlaşması’nın ardından TEKK’in kalkınma çalışmaları, yardım ve rehabilitasyon ihtiyaçlarını belirleme ve özellikle kalkınma girişimlerinin eşgüdümünü sağlama amacıyla kurumsal yeteneklerini geliştirme konusuna yoğunlaştı. (S. Ranjan, M. S. Ireneus, kişisel görüşme) Birleşmiş Milletler ve uluslararası STK temsilcileriyle bir toplantı düzenleyen S. P. Tamilchelvan, “insani yardım kurumlarının çalışmalarını eşgüdümlü ve eşzamanlı yapmanın önemini” vurguladı. (TEKK Barış Sekreteri, 15.06.2004)[20]. Eşgüdümü sağlamak amacıyla, TEKK, 2004 yılında bir Planlama ve Kalkınma Sekreterliği (PDS) kurdu (TamilNet 01.01.2004)[21] ve bu sekreterliğin “Tamil diasporasından uzmanların yardımıyla halkın gereksinimlerini belirleyecek ve onları karşılamaya dönük planlar yapacak en önemli birim” olacağını açıkladı. (S. P. Tamilchelvan, TEKK Barış Sekreteri 15.06.2004)[22] Planlama ve Kalkınma Sekreterliği, yeniden yerleşim, yapılanma ve rehabilitasyon çalışmalarını etkin biçimde yürütülebilmesi amacıyla farklı örgütlerin ihtiyaç değerlendirmeleri ve planlarını bütünleştirmekle görevliydi. Bu rol, özellikle 2004 tsunamisinin ardından, Planlama ve Kalkınma Sekreterliği ve TEKK Tsunami Görev Gücü, yardım ve rehabilitasyon çalışmalarına katılan çok sayıda uluslararası STK’yı, bilgi değişim toplantıları ve görev ve yerellik bağlamında sorumlulukların belirlenmesiyle eşgüdüm içinde çalıştığı zaman iyiden iyiye belirginleşti. (Planlama ve Kalkınma Sekreterliği 2005) Planlama ve Kalkınma Sekreterliği’nin kalkınma stratejisi temel ihtiyaçların tümüyle karşılanması, planlama ve koordinasyon merkezileştirilmesidir. Güncel kalkınma adımlarının atılmasına gelince, TEKK, uluslararası yardım kuruluşları ve STK’larla ilişkilerine ve Sri Lanka ve diasporadaki Tamil topluluğun maddi ve insani kaynaklarına güveniyor. Tamil Rehabilitasyon Örgütü (TRO) ve Ekonomik Danışma Merkezi (TECH) gibi Tamil STK’ları bu noktada önemli bir rol oynuyor.

Ekonomik Danışma Merkezi 1992 yılında kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü olarak kuruldu. Özgül hedefi “ ekonomik olarak makul, teknolojik olarak mümkün ve sosyal olarak kabul edilebilir projeleri halkın yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla” hazırlamak ve uygulamaktır. (TEKK Barış Sekreterliği 01.05.2004)[23] Ekonomik Danışma Merkezi, esas itibariyle Sri Lanka ve diasporadaki Tamil topluluğunca finanse edilmektedir ve geniş bir Tamil diasporasının olduğu (Kanada, İngiltere, Avustralya, Japonya ve Norveç de dahil olmak üzere) ülkelerde şubeleri vardır. Çalışmalarını, yerel ve uluslararası STK’lar, (ILO ve UNICEF gibi) uluslararası kuruluşlar, yerel hükümet organları ve Planlama ve Kalkınma Sekreterliği ile işbirliği halinde yürütür. Ekonomik Danışma Merkezi’nin çalışma tarzı Tamil Rehabilitasyon Örgütü’nün çalışma tarzına benzer ancak, esas olarak, insan kaynaklarını ve teknolojiyi kullanarak ekonomik kalkınmayı hedefler. Dolayısıyla, Ekonomik Danışma Merkezi,  “teknolojiye dayalı toplumsal kalkınma” politikası izler ve bağımlılık ilişkileri yaratmadan iş alanlarının gelişimi için çalışır. (M. Sundrmorthy, kişisel görüşme) Bu amaçla, tarım, balıkçılık, alternatif enerji kullanımı, sınai kalkınma ve çevreyi koruma alanlarında bir dizi projeyi hayata geçirmeye çalışmaktadır. Örneğin, enerji sektöründe, güneş panelleri ve rüzgâr türbinleriyle alternatif enerji üretmeyi deniyor. Aynı zamanda bir dizi tarımsal kalkınma programı da uyguluyorlar ve bu kapsamda Kilinochchi yakınlarında Birleşik Tarım Sistemi’ne göre işleyen bir çiftlik kurdular. Bu çiftlik, çiftçilere çeltik tohumu, meyve ağaçları ve sebzeler için fide, buğday, arpa gibi tahıl tohumları, gübre ve ıslah edilmiş büyükbaş ve kümes hayvan türleri sağlıyor. Hayvan ve bitkilerde salgın hastalıkların önlenmesi, rüzgâr ve güneş enerjisi ve yeni sulama teknikleri konusunda araştırmalar yapıyor. Ekonomik Kalkınma Merkezi’nin aynı zamanda bir Kırsal Kalkınma Bankası da var. Bu banka aracılığıyla tasarrufların değerlendirilmesini ve girişimcilerin kredi bulmasını sağlıyor.

Ekonomik Danışma Merkezi, TEKK’le yakın ilişkide, iş alanlarını geliştirme temelinde teknolojiye dayalı bir kalkınma politikası izliyor. Ekonomik Danışma Merkezi, TEKK’in kalkınma stratejisini izlediği ölçüde, belirgin bir neo-liberal kalkınma modelini değil, aksine kalkınmanın planlanması ve koordinasyonunu ve STK’lar ve yardım kuruluşlarının elbirliğiyle proje uygulama yeteneğini etkinleştirme, yani devlet öncülüğünde kalkınma modelini benimsediği söylenebilir. Dolayısıyla bu model, işletmecilik ve otoriter kurallar arasında temel bir çelişkiye yol açar ve bu çelişki TEKK’in vergilendirme politikasına ilişkin tartışmalar ve Kuzey-Doğu’da işletmeler ve girişimciliği boğan bir hava yaratmasıyla belirgin hale gelir. TEKK’in vergi sistemi kademeli ve eşitsiz biçimde gelişti. Vergi sistemi, hem TEKK’in hem de Sri Lanka devletinin kontrolü altındaki alanlarda bir dizi doğrudan ve dolaylı vergiyi kapsar. Vergiler Ateşkes Antlaşması öncesinde gizlice toplanıyordu ama artık açık ve sistematik olarak toplanıyor. Örneğin, Tamil kamu görevlilerinden gelir vergisi olarak aylık ücretlerinin belli bir oranını, imalat ve hizmet sektöründeki girişimcilerden aylık gelirlerinin belli bir miktarını ve yine çiftçi ve balıkçılardan hasılatlarının bir bölümünü ürün ya da nakit olarak vermeleri isteniyor. (Sarnananthan 2003) Ayrıca, TEKK’in kontrolü altındaki alanlara getirilen mallar için gümrük vergileri, yine aynı bölgelerde araç tescil vergisi ve Jaffna’da mülkiyet devir vergisi gibi dolaylı vergiler de toplanmaktadır. TEKK’in vergi sistemine ilişkin bilinenler sınırlı da olsa, Kuzey-Doğu’da hem demokrasi hem de kalkınma için bir tehdit oluşturmaktadır. Demokrasi bağlamında bu tehdit, yurttaşlar ve TEKK arasındaki yatay hesap sorulabilirlik ilişkisinin zayıflığında ve bugünkü ‘savaş yok/barış yok’ koşularında “savaş vergisi”nin tümüyle gayrimeşru olmasında yatar. (Nesiah 2004) Kalkınma bağlamında ise, bu soru vergilendirmenin işletmelerin ayakta kalabilmesine etkileri üzerinedir. Sarvananthan (2003, sayfa 12) sermayenin vergilendirmeyle emilmesinin “özelde girişimciliğin genelde ise ekonomik hayatın canlanmasını engellediğini” ve bunun “Kuzey-Doğu eyaletinde ekonomik canlanmaya ket vuran başlıca faktörlerden” biri olduğunu ileri sürer. Vorbohle (2003), bu görüşü destekler ve TEKK’in vergi sisteminin Jaffna’daki işletmelerin kârlarını düşürdüğünü ekler. Ayrıca politik belirsizliğin hâkim olduğu, şeffaflığın ve öngörülebilirliğin söz konusu bile olmadığı bu koşulların, işletmelerin çalışma mantığına etkilerini sıralayarak, mevcut durumun girişimcileri, işletmelerini büyütme ve yatırım yapmaktan alıkoyduğunu vurgular.

Koruma parasının oldukça keyfi ve öngörülemez biçimde belirlenmesi, yerel işletmelerin olası kâr oranını hesaplamalarını engeller ve onları marjinal kâr oranlarıyla yetinmek zorunda kalmaları riskini taşır. Dolayısıyla, çoğu işletme tarafından dile getirilen bu nedenlerden ötürü işletmeler büyümekte zorlanıyor. Özellikle kâarlar yükselirse daha çok (ve oransız biçimde) koruma parası isteneceği kaygısı girişimcilerin işletmelerini büyütme ve yatırım yapmakta gönülsüz davranmalarına yol açtı. (Vorbohle, 2003, sayfa.30)

Vorbohle, ayrıca Jaffna’daki işletmelerin, TEKK karşısında vergilendirmenin miktarı ve biçiminin yanı sıra iş alanlarının geliştirilmesi amacıyla toplanan paraların kullanımında pek söz haklarının olmadığına dikkat çeker. Özel girişimcilikle kalkınmacı devlet arasında üretken bir işbirliğinin oluşmasını engelleyen bu durum, TEKK devletinin temsil ve kurumsallaşma sorununu da göz önüne serer.

Politik temsil: Demokratik yönetime doğru?

TEKK devletinin ana kurumlarını ve görevlerini inceledikten sonra, yeniden bu kurumlarda kökleşmiş yönetim biçimlerine ve bu kurumların sunduğu demokratik temsil olanaklarına dönebiliriz. Politik temsil, kurulmakta olan TEKK devletinin en tartışmalı yönüdür. TEKK devlet kurumları incelendiğinde, TEKK’in kontrol ettiği alanlardaki egemen yönetim biçiminin demokratik temsile yönelik az sayıda biçimsel kurumun bulunduğu güçlü ve merkezileşmiş bir devletin yönetim biçimi olduğu kolayca görülür. Bununla birlikte, dikkat edilmelidir ki, bu hiyerarşik yönetim biçimi, özellikle sosyal refah ve ekonomik kalkınma alanlarında yapılan işbirlikleriyle de pekişiyor. Bu, devletin koordinasyonu ve  piyasa ve sivil toplum içindeki devlet-dışı aktörlerin yardımına dayalı bir yönetim kurmada TEKK devletinin dönüşüm gücü ve yeteneğine sahip olduğunun bir göstergesidir.

Yönetim oluşturmayı tartışırken Pierre ve Peters (2000), yönetimin, yapıların ya da kurumların bir ürünü ya da dinamik ve ilişkili politik süreçlerin bir sonucu olarak görülebileceğini söyler. Yönetimin, yapıların ya da kurumlarının bir ürünü olduğu görüşü, “eğer yönetimi ‘adil’ kılmak istiyorsan, onun içinde oluşacağı varsayılan yapılar değiştirilmelidir” görüşünü desteklerken yönetimin dinamik ve ilişkili politik süreçlerin bir sonucu olduğu görüşü ise  yönetimi “sosyal ve politik aktörlerin dinamik bir sonucu” olarak görür “ve eğer değişim isteniyorsa o zaman önce bu dinamikler açıklanmalıdır” der. (Pierre ve Peters, 2000, sayfa 22, vurgular orijinal metindeki gibidir) Soruna yönelik bu yaklaşımlar karşılıklı olarak birbirini dışlamaz, aksine, demokrasi ve yönetim yapısal-kurumsal koşullar ve politik pratikler arasındaki ortak yüzeyde yapılandırıldığında birbirini tamamlar. (Luckham, Goetz ve Kaldor 2003)

Bu yönetim dinamikleri görüşünü benimsediğinizde, TEKK devletinin hiyerarşik yönetim yapısı, silahlı mücadele veren disiplinli bir askeri örgüt olarak TEKK’in yapısı ve pratikleriyle birlikte çoğunluk politikalarıyla, uzun süren savaş ve sonuçsuz kalan politik antlaşmalarla yaşanan bağımsızlık sonrası dönemin politik deneyimlerinin bir sonucu olarak görülebilir. Buradan şu sonuca varabiliriz: Çatışmanın başarıyla çözümlenmesi, güvenliğin sağlanması ve iktidar paylaşımı, politik dönüşümün hem önkoşulu hem de bir kaynağıdır. Bu görüş, TEKK taraftarı politik çevrelerce sık sık dile getirilir ve yapısal güvenlik sorununun çözülmesi halinde, TEKK’in, hem kendisini hem de devlet aygıtlarını daha yetkin ve daha demokratik yönetim biçimleri oluşturmak amacıyla dönüştürmek konusunda hem istekli hem de yeterli olduğu iddia edilir. (G. G. Ponnambalan, kişisel görüşme) TEKK’in muhalifleri ise, Tamil Kaplanları’nın politik sicili nedeniyle, iktidar yetkilerinin TEKK’in kontrolü altındaki Kuzey-Doğu’ya devrinin büyük bir olasılıkla demokrasiden çok otoriter bir yapı yaratacağını iddia eder. Bu uslamlama çeşitli demokratik olmayan uygulamalara atıfta bulunur, örneğin TEKK’in seçim politikaları izlemek ya da kontrolü altındaki alanlarda yerel seçimleri düzenlemek yerine rakip Tamil güçlerine karşı olumsuz tavır aldıkları ve çocuk askerlerin kullanımı da dahil olmak üzere insan hakları ihlallerinde kabarık bir sicili olması gibi. Bu eleştiriler doğru olsa da, gelecekteki politik dönüşüm olasılığını reddeden sorunlu bir yaklaşımdır. TEKK’in olası politik güzergâhı konusunda kesin bir görüş belirtmeden, TEKK’in politik çoğulculuk, insan hakları ve merkezileşme bağlamında yaklaşımını ortaya koyan, Kuzey-Doğu’da gerçekleşen son üç politik değişime değinmek yerinde olacaktır.

İlki, demokratik katılımla ilgilidir. 2002 Ateşkes Antlaşması, TEKK’in kendi kaderini tayin hakkı mücadelesinde, askeri araçlardan politik araçların kullanımına doğru kısmi bir geçişe yol açtı. Politik Kanat, hem barış sürecinde hem de yerel devletin inşasında koordinatör rolüyle öne çıktı. TEKK politik bir parti örgütlemeye girişmedi ancak 2004 parlamento seçimlerinde açıkça Tamil Ulusal İttifakı’nı destekledi ve o zamandan beridir ki, Tamil Ulusal İttifakı’nın parlamenterleriyle düzenli istişarelerde bulunmaktadır. Seçimlere hile karıştırıldığına ilişkin sayısız iddia varken Tamil Ulusal İttifakı’na Tamil seçmeninin verdiği güçlü destek TEKK’e verilen bir vekaletname olarak görülmelidir. Bu nedenledir ki, TEKK, politik bir parti olarak örgütlenmemiş ve demokratik seçimlere doğrudan katılmadıkları halde, halkçı-ulusal bir vekili bulunduğunu ve politik temsille ilgili olduğunu iddia eder ve öz-yönetimin güvenli bir temeli olması halinde durumun değişeceğini ima eder. Bu bağlamda, Tamil Ulusal İttifakı’nın TEKK’in 2006’da Tricomole ve Mainar bölgelerinde yerel seçimlere katılacağını açıklaması da dikkat değerdir. (TamilNet 12.02.2006[24] ve 15.02.2006[25])

İkinci değişim, insan hakları alanındadır. TEKK, özellikle insan hakları ihlalleri siciline ilişkin süren tartışmalar nedeniyle Kuzey-Doğu İnsan Hakları Sekreterliği (NESOHR) adında bir oluşuma gitti. Bu “insan hakları komisyonu”, uluslararası toplantılarda resmen tanınmıyor ve temsilci bulunduramıyor olsa da, uluslararası insan hakları örgütleri ile TEKK arasında aracı rolü oynar. Kuzey-Doğu İnsan Hakları Sekreterliği’nin asıl görevi yerel olmayan aktörler karşısında Tamil haklarını savunmaktır. Sekreterlik, aynı zamanda, bir insan hakları komisyonu olarak,  insan hakları ihlallerinin kayıtlarını tutarak ve bazen de arabuluculuk yaparak, yerel olarak da Tamil halkının haklarını savunmaya çalışır. (N. Malathy, kişisel görüşme) Örneğin, Sekreterlik çocukların TEKK’e asker olarak alındığına dair ailelerin şikâyetleri üzerine zaman zaman TEKK’in bu çocukları ailelerinin yanına göndermesiyle sonuçlanan çalışmalar da yürütüyor. Bu da gösteriyor ki, Sekreterlik TEKK devleti içinde bazen bir gözlemci kurum rolü de oynayabiliyor. Açıkça, Sekreterliğin TEKK’le olan ilişkisinde özerkliği abartılamaz ancak yargı sistemiyle birlikte ele alındığında, çatışma sonrası dönemde daha da gelişebilecek yatay hesap sorulabilirliğin rüşeym halindeki bir kurumsal temeli olarak görülebilir.

Üçüncüsü, merkezileşmeyle ilgilidir. Tsunaminin etkilediği alanlarda yeniden yapılanma ve kalkınmanın planlama ve uygulanmasında ademi merkeziyetçi ve topluluk katılımını gözeten yeni deneyimler vardır. (S. Ranjan, kişisel görüşme) Planlama ve Kalkınma Sekreterliği’nin çatısı altında, 2004 tsunami felaketinin sonrasında yerel yeniden yapılanma ve kalkınma çalışmaları Köy Kalkınma Forumları’nda yer alan topluluk örgütleri ve temsilcilerinin katılımıyla yürütüldü. Bu forumlar, bir anlamda, TEKK’e yönelik kimi eleştirilerin de dile getirildiği yerel danışma-tartışma organlarına dönüştü. Bu deneyimlerden önümüzdeki süreçte savaşın etkilediği alanların yeniden yapılanma ve kalkınma çalışmalarında da yararlanılabilir. Eğer başarılı olursa, hâlihazırda işlemeyen yerel seçilmiş konseylerin (Pradeshiya Sabha,  Sri Lanka yönetim sisteminde en alt yönetim organları) yeniden canlanmasına hizmet edebilir. (M. S. Ireneuss, kişisel görüşme)

Yönetim ve demokrasi, karmaşık yapısal-kurumsal bağlam ve çeşitli politik aktör ve stratejiler tarafından şekillendirildiği ölçüde, açıktır ki, TEKK’in gelecekteki politik güzergâhının ne olacağını ve politik temsil noktasında kurulmakta olan devletin alacağı biçimi öngörme çabası boş bir çabadır. TEKK, kontrolü altındaki alanları yönetme gücü ve yeteneğine sahiptir ancak bunu halen demokratik araçlardan çok otoriter araçlarla yapmaktadır. TEKK, demokratik bir yönetim kurmaya yönelik politik dönüşümünü gerçekleştirebilmesi için mevcut deneyimlerinden yararlanabilir. Ancak, bu politik dönüşüm, kesin olarak dış güvenlik sorununun çözümüne bağlı olduğu gibi, TEKK’in demokratik temsili sağlamak için istek ve yeterliliğinin yanı sıra Tamil toplumunun demokratik güçlerinin de bu alanlar için mücadelesine ve bu alanları kullanma çabasına bağlıdır. Güvenlik sorununun çözümlenerek demokratik bir yönetim için politik dönüşümün gerçekleştirilmesi Kuzey-Doğu Sri Lanka’da barışın kurumsallaşmasının önündeki engellerin kaldırılması demektir.

Sonuç

Üçüncü Elam Savaşı, Kuzey-Doğu’da ikili iktidar yapısını yaratan Sri Lanka adasının politik bölgesel ayrışmasıyla sonuçlandı. 2002 Ateşkes Antlaşması ve ilk kurumsal deneyimler sayesinde TEKK kontrolü altındaki alanlarda yeni devletin inşasını sürdürüyor. Kurulmakta olan bu devlet aygıtlarının odak noktasında iç ve dış güvenlik sorunları olsa da, sosyal refahın sağlanması ve kalkınma amacıyla çalışmalarda da bulunmaktadır. TEKK devlet kurumlarında kökleşmiş yönetim biçimi, demokratik temsil için birkaç biçimsel kurum bulunsa da, esas itibariyle güçlü ve merkezileşmiş bir yönetim biçimidir. Ancak temsile imkân sağlayacak ve daha demokratik yönetim biçimlerinin oluşumuna katkı sunabilecek ortaklık ilişkileri ve kurumsal deneyimler de mevcuttur. Bu, hem Tamiller ve TEKK için mevcut güvenlik sorununun aşılmasına hem de TEKK ve Tamil toplumundaki demokrasi taraftarı güçlerinin etkinliğine bağlıdır.

Referanslar

Bu araştırma projesi Norveç Araştırma Konseyi’nin destekleriyle mümkün olabildi. Kilinochchi’deki alan çalışmasında TEKK Barış Sekreterliği’nin çok büyük yardımları oldu. Barış Sekreterliği’ne ve özellikle Genel Sekreter S. Puleedevan’a eşsiz yardımları için teşekkürü bir borç bilirim. Barış Sekreterliği’nde çalışan Yarlavan da görüşmelerin ayarlanması ve alan çalışmamı kolaylaştırma da elinden gelen her türlü katkıda bulundu. Oslo’da da Yogarajah Balasingham Kuzey-Doğu Sri Lanka’dan gelen delegelerle toplantılar düzenlenmesinde çok yardımcı oldu. Yine “Sri Lanka’da Savaş ve Barış” konulu Kuzey Atölyesi’nin katılımcılarına da bu yazının ilk taslağına yaptıkları yorumlar için teşekkürlerimi sunarım. (Uppsala Üniversitesi, 26-27 Ocak 2006) Söylemeye gerek bile yoktur ki, bu yazıdaki uslamlama ve önermelerden ben sorumluyum.

Kaynakça

ADB, UN and WB (2003). Assessment of Needs in the Conflict Affected Areas of the

North East (Draft). Colombo: Asian Development Bank, United Nations, World Bank.

Balasingham, A. (2004). War and Peace. Armed Struggle and Peace Efforts of

Liberation Tigers. Mitcham, UK: Fairmax.

Bastian, S. (ed.) (1994). Devolution and Development in Sri Lanka. Colombo:

International Centre for Ethnic Studies.

Bratton, M. and N. van de Walle (1997). Democratic experiments in Africa. Regime

transition in comparative perspective. Cambridge, Cambridge University Press.

Collier, D. and Levitsky, S. (1997). Democracy with adjectives: Conceptual innovation

in comparative research. World Politics 49(3):430-451.

Coomeraswamy, R. (2003). The Politics of Institutional Design. An Overview of the

Case of Sri Lanka. In. S. Bastian and R. Luckham (eds.). Can Democracy be Designed?

The Politics of Institutional Choice in Conflict-torn Societies. London: Zed.

Fuglerud, Ø. (1999). Life on the Outside. The Tamil Diaspora and Long Distance

Nationalism. London: Pluto.

Gramsci, A. (1971). Selections from the prison notebooks. London: Lawrence and

Wishart.

Harriss, J., Stokke, K. and Törnquist, O. (2004). Politicising Democracy: The New

Local Politics of Democratisation. Houndmills: Palgrave-Macmillan.

JBIC (2003). Conflict and Development: Roles of JBIC. Development Assistance

Strategy for Peace Building and Reconstruction in Sri Lanka. Tokyo: Japan Bank for

International Cooperation.

LTTE (2003). The proposal by the Liberation Tigers of Tamil Eelam on behalf of the

Tamil people for an agreement to establish an interim self-governing authority for the

Northeast of the island of Sri Lanka. Kilinochchi: LTTE Peace Secretariat.

Luckham, R., Goetz, A. M., and Kaldor, M. (2003). Democratic Institutions and

Democratic Politics. In, S. Bastian and R. Luckham (Eds.), Can Democracy Be

Designed? The Politics of Institutional Choice in Conflict-torn Societies. Zed, London.

Miall; H., Ramsbotham, O. and Woodhouse, T. (2005). Contemporary Conflict

Resolution: The Prevention, Management and Transformations of Deadly Conflict (2nd

ed.). Cambridge: Polity.

Ministry of Foreign Affairs (2004). Peacebuilding – a Development Perspective. Oslo:

Norwegian Ministry of Foreign Affairs.

[1] Kristian Stokke Oslo Üniversitesi Sosyoloji ve İnsan Coğrafyası Bölümü’nde çalışıyor. Demokrasi, temsil ve Güney Asya konusunda kitapları var.

E-mail: kristian.stokke@sgeo.uio.no

 

[2] Esas görüşmeler Ağustos 2005’de Klinochchi’de TEKK Barış Sekreterliği, TEKK Planlama ve Kalkınma Sekreterliği (PDS), Kuzey ve Doğu’da Acil İnsani ve Rehabilitasyon Sekreterliği (SIHRN), Tamil Rehabilitasyon Örgütü (TRO), İnsan Hakları Kuzey-Doğu Sekreterliği (NESOHR), Tamil Elam Polisi, Tsunamiden Etkilenen Alanlar için TEKK Özel Görev Gücü ve Ekonomik Danışmanlık Merkezi’yle (TECH) yapıldı. Ayrıca 2003-2005 arasında da TEKK Politik Kanat (Jaffna Kolu), Kuzey ve Doğu’da Acil İnsani ve Rehabilitasyon Sekreterliği (SIHRN), Tamil Rehabilitasyon Örgütü (TRO),  Bütün Seylan Tamil Kongresi ve İnsan Hakları Kuzey-Doğu Sekreterliği (NESOHR)’yle Oslo’da da toplantı ve görüşmeler yapıldı.

 

[3] Şimdiki barış süreci çatışmanın görüşmelerle çözümlenmesine yönelik dört4 başarısız girişimin ardından başladı: 1985 Thimphu Görüşmeleri, 1987 Hindistan-Sri Lanka Antlaşması, 1989-90 Premadasa- TEKK Görüşmeleri ve 1994-1995 Bandaranaike-TEKK Görüşmeleri (Balasingham 2004, JBIC 2003, Uyangoda 2005).

 

[4] Birinci Elam Savaşı 1983 Temmuzunda Tamil karşıtı ayaklanmaların hemen ardından başladı ve Temmuz 1987’de Hindistan-Sri Lanka arasında barış anlaşmasının imzalanmasına kadar sürdü. İkinci Elam Savaşı Hindistan Barış Koruma Gücü’nün 1989’da ülkeden ayrılmasından ve 1989-90 yıllarında Premadasa hükümetiyle yürütülen barış görüşmelerinin sonuçsuz kalmasından sonra patlak verdi ve 1994-95’de Kumaratuga hükümetiyle barış görüşmeleri başlayıncaya kadar devam etti. Üçüncü Elam savaşı hükümetle barış görüşmelerinin 1995 Nisanında kesilmesi üzerine başladı ve Aralık 2001’deki zımni barış anlaşmasına kadar sürdü. Bu ateşkese, daha sonra, 21 Şubat 2002’de bir Uzlaşma Protokolü ile resmiyet kazandırılarak 22 Şubat 2002’de remi bir Ateşkes Antlaşması imzalandı. Bu yazının yazıldığı 2006 Ocağında şiddet kademeli olarak yeniden tırmanıyor ve Ateşkes Antlaşması’nın bozularak Dördüncü Elam Savaşı’nın başlayacağı kanısı güçleniyordu.

 

[5] İkili devlet yapısını kabul etmek ve politik bir aktör olarak TEKK’i incelemek Sri Lanka’da netameli bir iştir. Dünya Bankası’nın Sri Lanka temsilcisi Peter Harrold 2005 yılında gayri resmi TEKK devletinin varlığını dile getirdiğinde çok ağır eleştirilere maruz kalmıştı. Sunday Times’a verdiği bir röportajda Harrold “TEKK’in kontrolü altında bir alan, bir tür gayri resmi devlet olduğu hükümetçe kabul ediliyorsa ve hükümetle yapılan barış görüşmelerinde meşru bir taraf olarak masaya oturuyorsa  o zaman TEKK meşru bir iktidar ortağı, taraf konumundadır.” (Sunday Times, 3 mart 2005) O dönem iktidardaki Birleşik Halk Özgürlük İttifakı (UPFA)’nın koalisyon ortağı olan Marksist Sinhalese partisi Janatha Vimukthi Peramuna (JVP) Harrold’ın açıklamasını geri çekmesini ya da Dünya Bankası’nın “görev sınırlarını aştığı” gerekçesiyle Harrold’ı işinden uzaklaştırılmasını istedi ve “Sri Lanka’nın egemenliğini zayıflattığı ve devlet otoritesine karşı çıktığı” yönünde bir açıklamada bulundu (TamilNet, 07.03.2005, http://www.tamilnet.com/art.html?catid=13&artid=14405).

 

[6] http:/www.tamilnet.com/art.html?catid=79andartid=10277

[7] http:/www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=7328

[8] http:/www.tamilnet.com/art.html?catid=79andartid=10277

[9] http:/www.eelamjudical.org/Html/Structure.htm

[10] http:/www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=12927

[11] http:/www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=11045

[12] www.troonline.org

[13] http:/www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=16434

[14] http://www.sangam.org/ANALYSIS_ARCHIVES/civil.htm

[15] http://www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=7519

[16] http://www.sangam.org/articles/view2/?uid=957

[17] Government of Sri Lanka Secretariat for Coordinating the Peace Process (SCOPP),

http://www.peaceinsrilanka.org/

[18] http://www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=8853

[19] http://www.tamilnet.com/art.html?catid=13andartid=8853

[20] http://www.ltteps.org/?view=213andfolder=2

[21] http://www.tamilnet.com/art.html?catid=73andartid=1083

[22] http://www.ltteps.org/?view=213andfolder=2

[23] http://www.ltteps.org/?view=198andfolder=2

[24] http://www.tamilnet.com/art.html?catid=13&artid=17174

[25] http://www.tamilnet.com/art.html?catid=13&artid=17202

Kaynak: https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/01436590600850434

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.