Ölümcül Göz Teması: Freddie Gray ve Baltimore Polisi

WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.

If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.

Unbalanced start tag short code found before:

“olarak bilinen bugün uygulanan yaklaşımdan farklı olarak, Polisin Toplumca Denetlenmesi”

1

Ben de pek çok insan gibi, 19 Nisan 2015 günü Baltimore’da siyahi bir gencin gözaltındayken polis tarafından “kasten” öldürülmesi üzerine patlak veren protestoları takip ediyordum. Bu olaya karışan polis memurlarının tutuklanması talebiyle yapılan protestolar gün geçtikte artıyor. Büyük Beyzbol Ligi taraftarları ise organizatörlerin, Baltimore’u devre dışı bırakmayı tartışması üzerine maçlarını kaçırmaktan dolayı endişeliler. Baltimore ve güney komşusu olan Washington DC arasında kalan banliyö bölgelerinin dikkatini daha fazla çeken şey ise bu kazayı daha çok o insanların tenlerinin koyuluğuna bağlı gösteren haberler. Yani Freddie Grey’in kırılmış omurgası diğer banliyö sakinlerinden ziyade yine koyu tenli banliyö sakinleri için daha fazla şey ifade ediyor.

Baltimore pek şirin bir şehir değil. Tabii iç limanı oldukça kapitalist bir şekilde, yani restaurantlar, alışveriş merkezi ve müzelerle süsleyip püslediler. Bu bölgeler genellikle turist, ofis çalışanları ve spor taraftarlarıyla doludur. Bu alanın hemen dışında kalan kısımda ise neoliberal kapitalizmin istemediği şeyler gün gibi ortadadır. Yetkili makamların ve destekçilerinin sinirlendirilmek istemesinde garip bir şey yok. Neoliberal kapitalizmin, gerisinde bıraktığı diğer çevrelerde de olduğu gibi, Batı Baltimore (Freddie Gray’in öldürüldüğü muhit) sakinlerinin hissettiği çaresizlik ve öfkeyi bastırıp ortadan kaldırmanın araçları olarak yasadışı uyuşturucu ticareti, mümkün olan en düşük maaşlar ve apaçık bir polis vahşeti kullanılıyor. Bu baskıcı, korkunç tezgah Baltimore’un diğer bölgelerinde de mevcut, ama Batı Bölgesi baskının en sert yaşandığı yer.

1970’lerin ortalarında arada Baltimore’a giderdim. Genellikle, Lexington Çarşısı’nda ve liman bölgesinde -ki o zamanlar bu liman gerçekten işliyordu- zaman geçirirdim. İki ya da üç kez de Batı Baltimore’a birkaç afro-amerikan arkadaşımla gittim. Bir şeyler içip kumar oynadığımız kulüplerde birkaç saat geçirdik. Gruptaki iki ya da üç beyaz erkekten biriydim ve farklı farklı kişiler, oradaki mevcudiyetimin sorun teşkil etmemiş olmasını yalnızca arkadaşlarımın o muhitte sevilen insanlar olmasından kaynaklandığını söyledi. Yine de orada geçirdiğim süre boyunca bu arkadaşlarımın yanından ayrılmamalı ve ten reng ne olursa olsun kadınlarla uğraşmamalı, onları rahat bırakmalıymışım.  Genelde ya birinin evi ya da bir barın arka tarafında yer alan bahsettiğim kulüpler aslında oldukça barışçıl bir ortam sunuyordu. Fazla içmiş ya da kafası iyi olan kişilerin içeri girmesi ya da mekanı terk etmesi yasaktı. Silahların odadaki varlığı bilinse de kimseye doğrultulmazdı. Bu kulüpleri çevreleyen duvarların hemen dışında ise şiddet vuku buluyordu. Çoğu, tipik cumartesi gecesi kavgası -kadın mevzusu ya da belki çete atışması- diyebileceğiniz türde şeylerdi. Bunların dışında kalan kısım ise polisin çıkarttığı hır-gürdü. Canları kimi isterse onu durdurur, canları kimi dövmek isterse onu döverlerdi. O zamanlar aralarında birkaç Afro-Amerikan olsa da polislerin çoğu beyazdı.

Donanmadan da birkaç arkadaşım olmuştu ve Baltimore Bloklarının kıyısına demirlemeyi sevdiklerini biliyorum. Üç-dört bloktan oluşan bu bölüm şehir hapishanesinin hemen yakınındaydı. Derme çatma striptiz kulüplerinin ve hayat kadınlarının olduğu yerdi burası. Polisler bölgeyi ikişerli gruplar halinde dolaşırken barları kontrol edip haraçlarını alır ve sarhoş denizcilerin yanı sıra banliyönün birkaç saatliğine çakırkeyif takılan beyaz sakinlerini taciz etmekten de geri durmazlardı. Bu bloktaki ortam, Batı Baltimore’dakinden hayli farklıydı. Batı Baltimore’dakilerle karşılaştırıldığında ki bu bloklardaki insanlar için turist bile denilebilirdi. Ayrıca bu blokları görmeye gelen insanların çoğunluğu polisler gibi beyazdı.

Kaliforniya’nın Doğu Kıyısında yaşadığım 1970’lerin sonunda Berkeley polisi telefon numaramı biliyordu. Kafalarına estiği zaman beni durdurup üzerimi ararlardı. Bu oyunlarına dahil olmayı reddedersem beni merkeze götürüp nezarethaneye tıkarlardı. Bazen beni hafifçe hırpaladıkları da oluyordu, ama pek sık sayılmaz. Yine o zamanlar Berkeley vatandaşları polisleri göz hapsinde tutar gibi takip ediyordu ve polisler de bunu biliyorlardı. Bu tacize maruz kalan bir tek ben değildim. Uzun saçlı olan her beyaz erkek ve siyah erkeklerin tümü de (ki sonu ölümle bitenler genellikle yine siyahlar oluyordu) bu tacizlerle uğraşıyordu. Tabii ki polis gördüğümüz her seferinde, sanki onu fark etmemişiz gibi yapıp yürüyüp gitmek için elimizden geleni yapıyorduk. Bazıları da sürekli bisiklet kullanırdı, böylece ortamdan daha hızlı uzaklaşabiliyorlardı. Bunu söylememin sebebi polis tarafından kendi önyargılarıyla oluşturdukları şüpheler dışında hiçbir sebep olmaksızın taciz edilmenin ne demek olduğunu bildiğime işaret etmektir.

Freddie Gray de işte bu yüzden öldü. Pek çok polis ifadesine göre Gray birkaç polisle “göz teması kurmuş” ve ardından bulunduğu yeri terk etmeye çalışmıştır. Polis ise yere yatırdığı Gray’in sırtına dizlerini bastırarak onu tutuklayıp polis aracına fırlatmıştır. Bu süreçte bir yerlerle Gray’in boynu kırılmış ve Freddie Gray ölmüştür. Gray’den önceki pek çok olayda olduğu gibi, polis bu işten yakasını sıyırabileceğini düşündü. Ama artık değil. Birleşik Devletler’in en fazla rahatsız edilen üyeleri -işçi sınıfından siyahlar- yine direniyor, karşı koyuyorlar. Silahsız, sivil bir vatandaşın ölümüyle sonuçlanan olayları sıklıkla yaşayan bu topluluk, haklarının polis kuvvetlerince ellerinden alınmasına karşı ayakta. Bu ölümleri protesto edenlerin istekleri ise olaya karışan polislerin tutuklanıp cezalandırılması. Bu istekler radikal istekler değil, sadece eşit muamele talebinde bulunan istekler. Hem de Afrikalı kölelerin sırtında yaratılmış olan ve genellikle beyazlardan oluşan yönetici sınıfın ekonomik refahı için gereksiz görülen bu topluluğun baskılanmasına dayanan bir ulus içinde dillendiriliyor bu istekler.

Freddie Gray’in garip ölümü Baltimore polisi nezaretinde gözaltında gerçekleşen ölümler serisinin son halkasıdır. Baltimore Polis Teşkilatına bağlı memurlar 2014’ten beri 109 cinayet davasına karışmış ve idare 2011’den beri polis şiddeti mağdurlarının davalarını sonuçlandırmak üzere 6 milyon dolar ödemiştir. Atlantic dergisinin çevrimiçi platformunda yer alan bir yazı, polisin görevi kötüye kullanma davalarına reşit kadınların, ergen gençlerin ve Baltimore’da yaşayan neredeyse her tür insanın müdahil olduğunu bildirdi. Polisin görevi kötüye kullandığı kararına varılan davaların çoğunun da mağdurlara ya da ailelerine para ödenmesiyle sonuçlandığı rapor edilmiş.

Ayrıca, tabii ki Gray’in ölümünü izleyen hafta boyunca, protestocularla başa çıkmak için kullanılan cep telefonuyla kaydedilmiş görüntüler, televizyon kameraları ve polislere ait diğer cihazlar var. Ülkenin daha ırkçı olduğu varsayılan bölgelerinde yaşayan yardakçıları gibi, Baltimore polisleri de kasıtlı olarak protestoculara saldırdı. Basın da bu saldırılardan nasibini aldı. Durum yalnızca “gidin ve istediğinizi darp edin politikası”nı benimsemiş gibi gözükmelerinden de öte; şiddet eğilimli bu polisler sanki bu eğilimleri sonucunda görecekleri tepkiden çekinmeksizin onları gerçekleştirmeye teşvik ediliyorlarmış gibi. Dahası, aksini gösteren fotografik/görsel kanıta rağmen polis saldırısı ana akım medya ve pek çok makam tarafından örtbas edilmektedir.

1970’lerde Birleşik Devletler’deki bazı topluluklar Kara Panterler Partisi’nden de cesaret alarak birlikte harekete geçmiş ve sol görüşlü diğer siyasi gruplar da Polisin Toplumca Denetlenmesi için bir kampanya başlatmıştı. Hedef topluluklardaki çeşitli gruplara ve bireylere bağlı olan mahalle nöbetleri, mahalle muhbirleri ve polis yancılığını kapsayan Toplum Destekli Polislik **community policing/** olarak bilinen bugün uygulanan yaklaşımdan farklı olarak, Polisin Toplumca Denetlenmesi **community control of the police/** polis memurlarının o muhitte yaşayan insanlarca seçilmesi ve bu memurun devriye gezmesi anlamına geliyor. Polisin Toplumca Denetlenmesi projesi polis memurlarının, devriye gezdikleri mahallede yaşamaları gerekliliğinin yanı sıra muhit sakinlerinden oluşan bir konsey tarafından değerlendirilip görevlerinden azledilmelerinin mümkün olmasını da gerektiriyordu. Bu konseptin arkasındaki fikirlerden biri toplulukları, (özellikle beyaz olmayanlardan) çoğunluğunu polislerin oluşturduğu işgal kuvvetlerinden kurtarmaktı. Diğer bir bakış açısı memurun toplum karşısındaki sorumluluğuydu. İşçi sınıfı bölgesi sakinlerinin yerine şehrin varlıklı kesimlerine hizmet eden polis teşkilatı yönetimi ve diğer resmi görevlilerin polisin devriye gezdiği mahalleye karşı hesap verebilir kılınmasıydı. Bu yaklaşımı bugün yeniden ele alıp değerlendirmek işimize yarayabilir. İşte o zaman, böylesi bir reformun yaratacağı fark zamanın ötesinde iyi bir şey olacaktır.

Yazar: Ron Jacobs

Kaynak: http://www.counterpunch.org/2015/04/27/deadly-eye-contact-freddie-gray-and-the-baltimore-police/

Bir Yorum

  1. Pingback: ABD: Anonymous’dan 36 Şehirde “Öfke Günü” Eylemi

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.