WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.
If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.
Unbalanced start tag short code found before:
“Üzerinde bu kadar çalıştıkları ayrıntılı raporlar hazırladıkları bu yüzyılda neler olacak biraz bakmakta fayda var. Özellikle Sosyalist Blok’ın dağıldıktan sonraki gelişmeleri belirli bir sadeleşme ve dönemleştirme ile ele alarak emekçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik …”
1990’lardan Günümüze Dünyada Mücadele ve Örgütlenme
“21. Yüzyıl Ayaklanmalar Yüzyılı Olacak.” - 1997 NATO TOPLANTISI, BRÜKSEL.
2007 İngiltere Savunma Bakanlığı “Küresel Stratejik Eğilimler Raporu 2007-2036” başlıklı raporunda Küresel eşitsizliğin gerilimi ve istikrasızlığı artıracağını bununda düzensizlik, suç, terörizm ve ayaklanmalar biçiminde şiddete dönüşeceği ifade ettikten sonar devam ediyor. “ Bu gelişmeler sadece anti-kapitalist ideolojiler olmayacak; sadece dini, anarşist yada nihilist ayaklanmalarda olmayacak ayrıca popülizm ve Marksizm’in yeniden canlanışına yol açacak.”
Bu yeni devrime de proletaryanın değil “yeni orta sınıfların” önderlik edeceğini yazıyor.
Ne diyelim kâhinler haklı çıkıyor!
Biraz geriye gidince tarihsel geri çekilme döneminde ayırt edici dönemeçler olduğunu göreceğiz. Kapitalizm yapısal çelişkilerinin farkında olan düzenin sahipleri 20.yy’dan çıkardıkları dersler ışığında iki temel önlem aldılar. Bir kriz yönetimi anlayışı, iki Başını ABD’nin çektiği ama diğer emperyalist güçlerinden onayladığı “Önleyici Savaş Doktrini” aralarındaki rekabetten dolayı bölgesel paktlar ve işbirliği örgütleri oluşturmalarına rağmen asıl tehlikeye karşı ortak bir var olma tepkisi geliştirmektedirler.**Bu strateji ABD merkezlidir. Fakat diğer emperyalist güçler bunu referans alıp yeniden yapılanmaktadırlar. bu stratejinin yedi temel ayağından söz edebiliriz: a) açık ve gizli cezaevleri, b) uluslararası güvenlik akademileri, c) karşı-terör istihbarat merkezleri, d) terörle mücadele yasaları, e) iade ve avrupa’daki yakalama garantisi hakkındaki anlaşmalar, göçmenlerin gözaltına alınması, kontrolü ve baskı altında tutulmaları, kara listeler, f) iklim değişimi silahı olarak jeo-mühendislik yada atmosferin askerileştirilmesi, g) uzayın askerileştirilmesi/**
Üzerinde bu kadar çalıştıkları ayrıntılı raporlar hazırladıkları bu yüzyılda neler olacak biraz bakmakta fayda var. Özellikle Sosyalist Blok’ın dağıldıktan sonraki gelişmeleri belirli bir sadeleşme ve dönemleştirme ile ele alarak emekçilerin siyasal, toplumsal ve ekonomik taleplerinin nasıl geliştiği, bilincin gelişme momentlerinin neler olduğunu görerek bugünkü tepkilerin seyrini öngörebiliriz.
1989 Sosyalist Blok’un Dağılmasından 1998 Seattle’a
Sosyalizmin tarihsel yenilgisinin emekçilerin üzerine çöktüğü bu dönemde asıl olarak geçmiş tarihsel dönemde siyasi mücadele açısından öne çıkmayan coğrafyalar daha aktif bir duruma geçtiler. Örgütlülüğün dağılması parçaların gerilimli tepkiler halinde ortaya çıkmasına ve zamana bağlı tarihsel ve eş zamanlı bir birikim sürecinin oluşmasının önünü açtı.
Çöküşün hemen ardından gelen 1992 Los Angeles ayaklanması işaret fişeği olarak çaktı. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi kitlesel bir alana yayıldı. Güney Afrika ANC’nin yönettiği, Aperthaid’ın kaldırıldığı bir ülkeye dönüştü.
Orta Amerika’da El Salvador ve Guatemala’da barış süreçleri başladı. Latin Amerika’da yeni kitle hareketi askeri faşist diktatörlükler sonrasında savunmadan talep eden konuma geçerek kente ve kırda yükselmeye başladı.
1994 yılının ocak ayında Zapatistalar Meksika’da NAFTA’ya karşı ayaklandılar. İnterneti kullanarak Kıtalar arası Buluşmalar örgütlediler. Yerli hakları ile sınıfsal talepleri bir araya getirdiler. 1996 yılında Asya’da, Nepal’da sessiz sedasız halk savaşı başladı.
Bolivya’da köylü hareketi yükselmeye başladı. Venezüella’da Chavez seçimleri kazandı. Brezilyada Topraksız İşçiler Hareketi yükseldi. Latin Amerika’da Sao Poulo Forumu ortaya çıktı. Türkiye’de Kamu emekçileri, memur yani kapı kulu kalıplarını kırarak kitlesel militan bir kamu emekçileri hareketi ortaya çıkardılar. Güney Kore’de militan işçi grevleri ve yeni tipte bir sendikal hareket ortaya çıkıyordu. Filipinler’de 1 Mayıs Hareketi yeni tipte bir sendikal hareket olarak, toplumsal hareket sendikacılığının önünü açtı. Brezilyada metal işçilerin grevi ve yeni sendikal hareket ortaya çıktı.
80’li yıllar Latin Amerika’da askeri diktatörlüklere karşı geniş bir kitle hareketinin doğmasına tanıklık ettikten sonra, 90’lar yeni kitle hareketinin yükselişine ve taleplerini ileri sürüşüne tanıklık etti.
1999 Seattle’dan 2003 Irak İşgaline
1999 Seatle Dünya Ticaret Örgütü protestolarının kitleselliği ve militanlığı egemen sistemin sorgulanmasında yeni bir aşamayı oluşturmuş ve yeni bir isyan dalgasının ateşleyicilerinden olmuştur.
90’larda Francis Fukuyama tarafından, kaleme alınan “Tarihin Sonu ve Son İnsan” ilerlemenin sonuna gelindiğini söyleyerek “bati liberal demokrasilerinin” evrensel karakterini ilan etmişti. Aslında gerçek ilişkileri gizlemenin önemli bir aracı olan bu “ilerleme” mitinin altında neler yatmaktadır? Sanırım biraz üstünü kazımakta fayda var. Francis Fukuyama’nın 11 Eylül 2001 de Pentagon’a ve ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra kaleme aldığı yazısında, 10 yıl önceki çalışmasına gönderme yaparak sonu gelen tarihin artık insan toplumunun farklı yönetim biçimlerine doğru evriminin durduğunu artık ilerlemediğini ve kendini gerici güçlere – İslami faşistler- karşı savunma aşmasına geçtiğini söylüyor. Tarihin mantığı ilerleme yönünde değil; yatay genişleme yönünde akmaktadır. Bunu da kapitalizm ve demokrasi arasındaki ilişkiye ya da modern demokrasinin Hıristiyanlığın evrensel insan eşitliği doktrininin laik bir versiyonu olmasına dayandırmaktadır.**Francis Fukuyama, “Hedefleri: Modern Dünya”, Newsweek, Özel sayı, Terörizm, Sayı:2002/** Bu tez İkiz Kulelere yapılan saldırının ilk günlerinde Bush’un ağzından çıkan haçlı seferleri benzetmesi, yine Samuel Hundigton’ın “medeniyetler çatışması” tezi ile de paralellik taşımaktaydı. Yani asil olarak dinamik yaşam sürecinin diyalektiğinin üstü örtülü biçimde kabulüydü. Sınıflar gerçeğinin belirlediği emperyalizm ve sömürgecilik ilişkilerinin yeni bir biçim altında yeniden üretileceğinin kabulü anlamına geliyordu. “Sonsuz barış dönemi” barutunu çok çabuk tüketmiş hiç kimsenin düşman olmadığı ve herkesin düşman olduğu ne zaman biteceği belirsiz “Sonsuz Savaş dönemine” girilmişti.
10 yıllık kısa bir zaman dilimi içinde körfez savaşı sanal naklen yayın savaş izletilmesi ile yaratılan küresel medyatik yanılsama gerçeklikle teması sürdükçe aşınmış ve nihai olarak gerçeklik karşısında havlu atmıştır.
Görüldüğü gibi ilerleme mevzusunda liberal yeni solla burjuvazi arasında bir çatlak oluşmuştu. Liberal yeni sol kapitalizmin daha ileri bir aşamaya imparatorluk aşamasına geçtiğini söylerken burjuvazi gelip dayanılan son noktada liberal batı demokrasilerini kendilerini gericilere karşı savunma ve pazar dışı ülkeleri de “ikna” ederek yatay genişleme aşamasına geçtiğini söylüyordu.
Ulaşılması gereken en son biçim “liberal bati demokrasileri” olunca bunun dışında kalan ülkelere de “muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak” kalıyor. gönül rızanız yok mu? önemli değil 11 Eylül’den sonra olduğu gibi bomba yağmuru altında kalarak ta ulaşabilirsiniz. yani ilerlemek tarihsel bir eylem olarak hizaya gelmeyen halklara “kader” olarak dayatılıyor, örnek olarak ta 17/02/2002 tarihinde BBC’de Afganistan ve Pakistan medreseler karşılaştırılıyorlardı. Afganistan’daki medreselerde bizim yakından aşina olduğumuz kuran kurslarını hatırlatan görüntüler varken, Pakistan’daki medreselerde bilgisayar sistemleri ve İnternet eşliğinde modern eğitim yapılıyordu. Ya da Newsweek’in ayni sayısında 21.yy’ın teknisyeni olarak Fas’ta çekilmiş bir resim okuyucuya sunuluyordu. Medya aracılığıyla gerekli mesaj veriliyordu. Batı projektörü sürekli olarak İslam üzerinde tutmaya çalışıyordu. Ama hayat her zaman salt tek yönlü iradelerle yürümez. Zaman gelir ayni tarihsel surece başka güçlerde müdahale eder ve tek taraflı yapılan bir düzenleme ve planlama hayata çarparak dağılmaya baslar.
Dünyanın sömürge, yeni sömürge bölgelerinde yeşeren kapitalizmin 500 yıllık sömürgecilik tarihini sorgulama hareketleri emperyalistlerin hesap-kitap işlerinin dışında tutulan: unutulmuş, horlanmış “yeryüzünün lanetlilerinin” tarih sahnesine çıkışlarının örnekleri ile dolmaya başlamışlardır. 1992’de tüm Amerika kıtasını kapsayan yerli örgütlerinin başını çektiği işgalin 500.yılı protesto etkinlikleri ile sömürgecilerden tazminat talep eden yeni bir hareket başladı. Bu hareket Afrika’da, Zimbabwe ve Güney Afrika Cumhuriyetine sıçrayarak tüm sahra altı Afrika’yı tehdit eder hale geldi. İngiliz dış işlerini bakanını “yaşananlar Britanya’nın sömürgeci geçmişin mirasıdır” demeye iten beyazların ellerindeki çiftliklere el koyma hareketleri süreç devam etmiştir. Avustralya’da Aborjinlerin tazminat ve toprak talepleri, en son yakıcı bir sorun olarak gündeme giren Filistin halkının işgal edilmiş topraklara geri dönüş hakki ile sorun her yerden boy vermeye başlamıştır. Amerika kıtasında kuzey ve güneyi kapsayan bir yerli federasyonu oluşmuştur.
Yani asıl olarak Seattle’la başlayan süreç, 2001 1 Mayıs’ın ön günlerinde, Kanada Quebec’te yapılan 3. Amerikalar Zirvesinde, anti-kapitalist kitle hareketinin önemli bir dönüm noktasına ulaşmıştır.
Öncelikle Emperyalist zincirin zayıf halkalarında kendini hissettiren kriz sermayenin ulus-üstü entegrasyonu sonucu giderek diğer halkaları da kapsayarak merkeze doğru genişlemiş ve 2000 yılı başlarından itibaren de küresel ölçekte kriz olarak anılmaya başlamıştır. Krizle yasama anlayışı olarak “Kriz Yönetimi” anlayışını geliştiren emperyalizm tarihsel deneyimlerinden çıkardığı derslerle yeni sürecin temel politikasının ilk nüvelerini 2000 yılı yaz aylarında başlayan yeni kontra saldırıları ile ortaya koymuştur. Arjantin, El Salvador Guatemala vs. gibi Latin Amerika ülkelerinde kontrgerilla operasyonları yeniden başladı. Sistemi radikal tarzda zorlayan FARC ve ELN’ ye karşı Kolombiya Planı’nın devreye sokulması ve ABD’de petrol, ilaç ve silah tekellerinin olağan üstü desteği ile “Amerikan rüyasına” gölge düşüren seçim entrikaları ile BUSH’ un başkan seçilmesi ve ardından Irak’ı yeniden bombalanması parçaların giderek birleşmesini sağlıyordu. Tam bu süreçte CIA dünyanın yeni sıcak çatışma bölgelerini içeren bir raporu kamuoyuna açıkladı. İsrail vahşi bir tarzda Filistin halkına karşı saldırıya geçti. Türkiye’de devlet 20 cezaevini birden saldırarak esi görülmemiş bir operasyona yöneldi. Afrika’da Kongo Demokratik Cumhuriyeti devlet başkanına suikast düzenlendi. Kolombiya ABD askerlerinin eğitimleri altında yeni ölüm mangaları ile dolduruldu. Amerikan askerleri sessiz sedasız dünyanın her yerine yerleştirilmeye başladı. Guatemala ve El Salvador topraklarını ABD ordusunu açmış, merkez Asya’da, balkanlarda yeni üsler kurulmuş, Nikaragua’ya asker gönderilmiş vs. Şu an 80 kusur ülkede de ABD askeri ve üsleri bulundurmaktadır.
2000’li yıllar hem baskı dalgasına tanıklık etti hem de yeni mücadele biçimleri ortaya çıktı. Arjantin Piketeros hareketi ile İşsiz İşçiler Hareketi mücadele deneyimlerini kazandırdı. Bolivya’da 2003 ve 2005 ayaklanmaları gerçekleşti. Ekvador’da 2001, 2002 ayaklanmaları ortaya çıktı. Bu iki ülkede sorun çözülen burjuva iktidarının yerine yeni biçimi koyamamak olarak ortaya çıktı. Brezilya’da İşçi Partisi hükümetinin yükselişi başladı, Arjantin’de 2001 ayaklanması gerçekleşti. Uruguay’da kamuya ait petrol şirketinin özelleştirilmesi referandum ile reddedildi.
Filistin ikinci intifada ile sürece başladı. Filistin Halkının örgütlülük düzeyi İsrail güvenlik duvarını aştı ve FHKC Genel Sekreterinin öldürülmesine yanıt olarak faşist Turizm Bakanı cezalandırıldı. İsrail Lübnan’da ilk kez yenilgiye uğradı. Hizbullah direnişi ve örgütlülüğü ile Lübnan denkleminde tartışılmaz bir aktör olduğunu dosta düşmana gösterdi.
Nepal’da, Nepal Komünist Partisi (Maoist)’in önderlik ettiği halk savaşı legal siyaset kanallarına yöneldi. Güney Doğu Asya Maoist Partiler Koordinasyon Komitesi’nde birlikte çalıştıkları Hindistanlı Maoist örgütlerin birleşmelerinde pozitif bir rol oynadılar. HKP(M) başını çektiği halk hareketi tüm ülkeye yayılarak ülkenin en önemli gündem maddesi oldu. Hindistan Başbakanı ülkenin en önemli güvenlik sorununu Maoistlerin oluşturduğunu söyledi. Sri Lanka’da Tamiller yarı devlet pozisyonuna ulaştılar. Filipinlerde FKP’nin başını çektiği halk hareketi yeni pozisyonlar almaya başladı. Tayland’da diktatörlüğe karşı mücadelede emekçilerin ağırlığı hissedilmeye başlandı.
Afrika’da Nijerya’da Nijer Deltası Kurtuluş Güçleri yerli hakları ile sınıf ilişkileri arasında kurduğu ilişki ile petrol şirketleri ve Nijerya devletine savaş açtı. Onlarca örgütün şemsiye örgütü olarak biçimlenerek yeni bir örgütlenme modeli de geliştirdiler.
2001 yılında başlaya Dünya Sosyal forumu örgütlenmeleri ve anti-küresel hareketin yükselişi sürdü. 2001 Eylül’ünde ABD’ye yapılan saldırılar sonrasında ABD “teröre karşı sonsuz savaş” hedefi ile önleyici savaş doktrinini hayata geçirmeye başladı. ABD ordusu yeni düzenin gereklerine göre yeniden düzenlendi ve konumlandırıldı. NATO tarafından Afganistan saldırı ve işgali başladı.
Tarihsel Bir Dönüm Noktası: 2003 Irak İşgali Öncesi
Dünya ölçeğinde ortaya çıkan kitle hareketi asıl dönemeç noktası oldu. 1990’da başlayan çöküş, bozgun, dağılma döneminin sonuna 2003’te gelindi. 2003’ten itibaren, hareketin öne doğru hamle yaptığı bir dönem girdi. New York Times işgal öncesinde “Sokaklardaki Yeni Güç: Dünya Kamuoyu” analizi yaptı. 40 yakın kentte aynı anda eş zamanlı gösteriler düzenlendi. İkinci Süper güç adı kullanılmaya başladı.**New York Times, 17 Şubat 2003, http://www.nytimes.com/2003/02/17/world/threats-and-responses-news-analysis-a-new-power-in-the-streets.html/**
Yükseliş Döneminin Birinci Evresi
Yerel düzlemde başlayan hareketler ülkesel ve bölgesel güç haline gelirken bütün yerel renkleri ile ortaya çıkıyordu. Emperyalist-kapitalist zincirin farklı halkaları üretim sürecindeki yerine göre ortaya çıkan sınıf dinamiklerini mücadeleye katmaya başlamıştı.
2005 yılında Latin Amerika’da merkez sol hükümetler dalgası kitlelerin bilincinde ortaya çıkan değişimin önemli kilometre taşlarından biri oldu. Siyasal alan ve hedefler kitle hareketinin çıtayı yükselttiğini gösteriyordu. Tarihsel yenilginin ortaya çıkardığı en geri noktalardan hayatta kalma çabaları parça parça, tek tek olan hareketleri benzerleri ile temas koymaktan alıkoyuyordu. Hele yenilginin sorumlusu olan sosyalist partiler, hareketler ve sosyalist eğilimli sendikalardan ve kitle örgütlerinden bilinçli olarak uzak duruyorlardı. Ama kendi öz deneyimleri ile öğrenme süreci giderek parçadan koparak toplumun diğer kesimleri ile dayanışma duyguları ve eylemlerinin önünü açmaya başladı.
22 Mayıs 2006’da Meksika’nın Oaxaca kentinde eğitim emekçilerinin ekonomik taleplerle başlattığı greve 14 Haziranda Oaxaca eyaleti silahlı kuvvetleri bastırmayı denedi. Bu andan itibaren Oaxaca’lı işçi, emekçi, öğrenci, yoksul köylü ve yerli halkların desteğini aldı ve bir halk grevine, ardından saldırılardan sorumlu Vali Ulises Ruiz Ortiz’in istifası talebiyle isyana dönüştü. Oaxaca işçi ve emekçilerinin bu birleşik isyanı büyütmek için kurdukları Oaxaca Halk Meclisi (APPO), kısa zamanda halk iktidarının organına evrildi. Altı ay boyunca kenti APPO yönetti. Dönemin bir komün örneği olarak belleklere kazındı.
2008 Baharında Asya da Tamil Halkına yönelik katliam saldırısı ile yeni dönemde İsrail’in Gazze’de uyguladığı toplama kampları stratejisinin yaygınlaşacağı netleşmeye başladı. Sessizlik duvarı içinde BM, ABD, AB, Rusya, Çin ve İsrail’in destekleri ile ormanın yakılması ve suyun kurutulması stratejisi uygulandı. Vahşet, katliam, toplama kampları. Yeni dönemin açık mesajlarından biri daha verilmiş oldu. Tamil Halkının olağan üstü direnişi yeni döneme kalan en önemli direniş mesajlarından biri oldu. Terk edilmeyen ülke, yenilgiye görmesine rağmen ölümüne direniş.
Ardından Pakistan’daki Svat vadisinin bombalanması ile tarihin en büyük mülteci hareketlerinden biri yaratıldı. Toplama kampları stratejisinin yeni dönemde devrimci halk hareketlerini bastırmada temel bir yöntem olarak kullanılacağı pratik olarak da gösterildi. Yapıldığı dönemde Hindistan HKP(M) önderliğinde silahlı halk hareketi ülkenin bir numaralı iç tehdit unsuru olarak görülmeye başladı. Nepal’da yasal siyasi alana geçildi. Hindistan da halk hareketi yükseldi.
2008 Krizi ve ikinci dönüm noktası
Krizin en ayıt edici özelliği burjuva iktisadının bütün açıklama mekanizmalarını yitirdiğinin ortaya çıkması oldu. Ortada krizin sorumlusu olabilecek ne KİT kalmıştı nede büyük sendikalar. Ama kriz 1929’tan sonra en önemli kriz olarak ortaya çıktı. Önemli paketlerle biraz soluk alındı ama sorun başladığı yerde durmaktadır. Gıda fiyatlarında ortaya çıkan artış krizin bir gıda krizine dönüşmekte olduğunu göstermekteydi.
Emperyalist Kapitalistler stratejik olarak gördükleri Honduras’ta askeri darbeyi hayata geçirdiler. Venezüella’da ters tepen darbe, Honduras’ta ayakta kaldı. Halkın oluşturduğu Darbeye Karşı Ulusal Cephe mücadeleye devam etmektedir.
Önce Avrupa emekçileri sokakları ısıttılar, ardından kuzey Afrika Kriz dönemlerinin bütün özelliklerini bir kez daha teyit ederek harekete geçti. Olağanüstü dönemlerde kitlelerin davranışlarında olağanüstü değişimler olur. “Sinik”, “mızmız” olduğu söylenen Arap halkları birbiri ardına yeni dönemin bir özelliğini daha teyit ederek harekete geçti. Her yerel hareket hızla bölgesel karakter kazanmaktadır.
Krizin Avrupa’da ortaya çıkan protesto grevler dalgası, Yunanistan en üst düzeye çıktı. AB dönem başkanı Yunanistan, İspanya ve Portekiz için askeri darbeler gündeme gelebilir dedi.
Asıl “sürpriz” ise Arap coğrafyasından geldi. Kitlelerin hal ve davranışlardaki değişiminin kriz koşullarında nasıl seyredeceğine ilişkin çarpıcı bir örnek teşkil etti. Burada yapılacak olan en gereksiz tartışma ABD ya da CIA’nin işidir deyip hafife almaktır. Önleyici savaş doktrini zaten deneyimleri ışığında gerilimin büyüdüğü yerlerde ısrar etmemeyi ve mümkün olduğunca düzen içinde bir değişimin makul görüleceği üzerine kuruludur. Engelleyemiyorsan yönlendir şiarını uygulamaktadırlar.
Sorun harekete geçen kitleler ve bunun doğal sonucu olarak kitleler olmadan siyaset yapılamayacağı bir atmosfere girilmesidir. Deneyimle öğrenme sürüyor. Yazının başından beri altı çizilen tarihsel birikim yaşanan sürecin arka planını oluşturmaktadır.
Burada temel önceliğimiz kriz tartışmasının yanına devrimci durum tartışmasını da eklemektir. Yani Küresel kriz aslında küresel devrimci durumun tetikleyicisidir. Durağanlığın süreceği ya da ikinci dip tartışmaları aslında devrimci durumun derinleşeceği anlamına geliyor. Lenin’in klasik tanımının verilerinin aslında 2000’li yılların başından itibaren hayatımızın içine girdiğine tanık oluyoruz. Klasik refah-kriz döngüsünün dışında yapısal krizin yarattığı parçalı devrimci durum örnekleri yoğunlaşarak artmaktadır. Nasıl 90’ların ortalarından itibaren yerel krizlerle başlayan süreç 2008 merkez ülke ABD ile küresel krize dönüşmüşse, yerellerde başlayan yönetilmeme isteği 2005 Latin Amerika seçim dalgası ile başlamış, 2008 krizinde Avrupa’da grev dalgası olarak ortaya çıkmış, Arap dünyasında bölgesel ayaklanma özelliği kazanmıştır.
“Olgunlaşmamış ulusal kriz- ulusal kriz” ayrımı yaşananları anlamamız kolaylaştırmaktadır. Geniş emekçi kitlelerin davranışlarında yasal süreci aşan meşruluk temelinde ilerleyen şiddet yöntemlerini de kullanan bir örgütlenme mücadele evresi tanımlamaktadır olgunlaşmamış ulusal kriz. Mücadelenin burjuva kurumları parçaladığı Arjantin, Bolivya, Ekvador vs. ülkelerde iktidar sorunu ve devrimci kriz sorunun ortaya çıkarmıştır.
Burjuvazi nasıl ekonomik krize sorumlu bulamıyorsa ( hatırlayalım geçmiş krizlerin iki temel sorumlusu vardı: sendikalar ve KİT’ler), yani krizin kapitalizmin yapısal bir sorunu olduğu gözler önüne serilmişti.
Sosyalistlerin ve sendikaların güçsüz olduğu tarihsel koşullarda kendi mezar kazıcıları sınıfsal taleplerle ama kendiliğinde harekete geçmeye başlıyor. Tam olarak devrimci bir krizden söz edilemese de geniş kitlelerde yönetilmeme isteği giderek daha fazla ölçüde pratik olarak dışa vuruyor. Yönetenler eskisi gibi yönetmekte zorlanıyorlar. Tarihsel yenilgiyi yaşamamış bir emekçiler kuşağı bütün deneyimsizliğine rağmen hayata müdahale ediyor. Öğreniyor, baskı aygıtlarını işlevsizleştiriyor. Kitlesel davranış biçimleri hızlı bir değişikliğe uğruyor.
20. ve 21.Yüzyıl karşılaştırmalarında bir önceki dönemin Nepal, Bolivya, Venezüella gibi “daha sessiz coğrafyaları ve ülkeleri” emperyalist-kapitalist sistemde gedikler açıp, mevziler oluşturarak emperyalist-kapitalist zincirin zayıf halkalardaki yeni kırılgan alanları oluşturmaktadırlar. Latin Amerika, Afrika, Asya ve Ortadoğu’da tarihe “yeni özneler” giriyor. Birikim harmanlanıyor, yayılıyor…Bölgesel özellikler taşıyor..
Evet şimdi “başka bir dünya mümkündür”den “Ayaklanma mümkündür”e geçişin sancıları ve ayak sesleri ortaya çıkmaktadır. Ayaklanmanın dilini öğrenenler kendi yollarında yıkıp-yapmanın diyalektiğini de üreteceklerdir. 1905 Devriminde ortaya çıkan Sovyetler 20.yy deneyimi olarak göz kırpıyor bize. Hayat arındırıyor, zihinlerimiz açıyor, yüzlerimizi güzelleştiriyor.
Evet bu dönemde komplo teorisyenlerini “haklı” çıkaracak ilişkilere de rastlamak mümkün. Örneğin Mübarek Rejiminin destekçisi ABD’nin, Mısırda 6 Nisan Hareketi, Kübra hareketi gibi organizasyonlara Amerika’daki Demokrasi Geliştirme Vakfı aracılığıyla kaynak aktardığını da biliyoruz. (Michel Chossudovsky, Globalresearch.com). Süreç karmaşık ilişkilerden, ideolojik karmaşadan arınarak gelişecek.
Çıkış üretemeyen emperyalist güçler Ortadoğu’da İŞİD’in, Ukrayna’da Faşist hareketin önünü açtılar. Yeni dönemin faşist güçlerini kolektif olarak eğitecekleri alanlar yaratıyorlar gelişmeleri bu doğrultuda kullanıyorlar.
Diğer yandan emperyalist bloklaşma ve çatışmalar giderek şiddetleniyor ve sıcak çatışma alanlarına dönüşüyor. Suriye’de İran, Rusya ve Çin’e karşı NATO bloku, Ukrayna’da Rusya’ya karşı NATO blok’u, Mali’de Çin hegemonyasına karşı Fransa öncülüğünde NATO Blok’u ve şimdide Yemen’de İran hegemonyasına karşı Suudi Arabistan Öncülüğünde. NATO Blok’u karşı karşıya geliyor.
Devrimci bir programın öneminin arttığı ama “İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.”**K. Marx, Gotha ve Erfurt Programının Eleştirisi, W. Bracke’ye Mektup, Londra, 5 Mayıs 1875/** saptamasının yol gösterdiği bir dönemin içindeyiz.
Egemenler “kâhin” olarak 21. yüzyılda olacakları tahmin ettiler. Hazırlıklarını ona göre yaptılar. “Biz” de biliyorduk olacakları, zaman konusunda bir sorunumuz vardı. Onu da tarihin yapıcı gücü kitleler çözüyor. Şimdi yeni bir toplumun nasıl kurulacağını bugünde yarına uzanan bir yıkıcı-kurucu politik-toplumsal bir çerçeve oluşturmak gerekiyor.
Ama artık kendi hayal dünyamızın değil hayatın, sokağın, sınıf mücadelesinin içinde sorunları tartışmanın zemini güçleniyor. Sınıf mücadelesi sertleşirken bütün barışçıl hayaller yavaş yavaş buharlaşıyor. Yeni bir devrimci dönemin başında olduğumuzun işaretleri ile karşıyayız. Dönem öznelerini çağırıyor.
Pingback: Dünya’da ve Türkiye’de Derinleşen Kriz, Direniş ve Saflaşma, 08.08.2016
Pingback: Dünya’da ve Türkiye’de Derinleşen Kriz, Direniş ve Saflaşma