T: Sizi Oranienplatz direnişinden zaten tanıyoruz ama kendinizi bize biraz tanıtabilir misiniz?
A: İsmim Adam Bahar. Sudanlıyım, Sudan’da doğdum ama 2012’den beri Almanya’da yaşıyorum. 2002’den beri siyaseten aktifim. Üniversite dönemlerinde Sudan halkının hak mücadelesinin ve diktatörlüğe karşı mücadelenin içerisinde yer aldım. 2003’ten bu yana savaş bölgesi olan Darfur’dan olmam, yönetime karşı bir şeyler yapmam konusunda temel motivasyonumu oluşturdu. Üniversite dönemlerinde de öz-örgütlü öğrenci gruplarının içerisindeydim. Darfur halkı ve demokrasi için örgütleniyorduk. Bunun sonuncunda Sudan yönetimiyle problemler yaşadık ve Sudan’ı terk etmek zorunda kaldım. 2008’de Avrupa’ya geldim. Avrupa’nın Yunanistan, İtalya, Fransa gibi birçok ülkesinde yaşadım. 2012’de de Almanya’ya geldim.
T: Sudan’daki güncel durum nedir? Özgürlük ve Değişim Güçleri ile ordu arasında bir anlaşma oldu. Sudan Komünist Partisi anlaşmadan çekileceğini bildirdi. Özgürlük ve Değişim Güçleri içerisinde başka gruplar da anlaşmadan çekildi mi?
A: Sudan’daki güncel durum, geçtiğimiz hafta (17 Temmuz, 2019) Sudan anayasa değişim süreci üzerine imzalar atıldı. İlk metne imzalar atıldı ve 17 Ağustos 2019’da tamamlanacak. Geçiş sürecinde 6’sı muhalif partilerden, 5’i de ordudan olmak üzere 11 kişi hükümeti kuracak. İlk 18 ayında askeri, ikinci 18 ayında ise sivil yönetim iktidar olacak. 3 yıllık geçiş sürecinden sonra ise yeni hükümet seçimlerden sonra belli olacak. Fakat bu yalnızca anayasanın ilk bölümü. İkinci bölümde, başkan ve meclis ülkeyi yönetecek. Meclisin %67’lik diliminde devrimin içerisinde yer alan ve devrimi sürükleyen halkın partileri; %33’lük bölümünde ise devrime katılmayan ama eski yönetime karşı olan ve Ömer el-Beşir rejimiyle birlikte hiçbir zaman çalışmamış partiler olacak. Anayasanın üçüncü bölümü ise, toplumun her kesiminin, gençliğin ve kadınların mecliste olması. Sudan gelecekte parlamenter şekilde yönetilecek ve bakanlıklar iktidarı alacak. Eskisi gibi sadece başkan bütün gücü elinde tutmayacak. Bugün Almanya’da olduğu gibi, başkan olacak ama başkanın gücü sınırlı kalacak. Almanya’da şansölye var, Sudan’da ise başbakan olacak. Muhalif partiler de olacak elbette. Sudan Komünist Partisi ile diğer partiler arasındaki sorun geçiş süreci ile ilgili. 5 üyenin asker, 6 üyenin sivil olduğu geçiş hükümetini kabul etmiyorlar, çünkü bu beş üye asker sokaktaki protestoculara karşı şiddet kullanmakla suçlanıyorlar. Dolayısıyla Komünist Parti geçiş sürecine dahil olmayacak. Fakat geçiş sürecinden sonra, yani askerin bir etkisinin olmayacağı hükümette yer alacak. Bu arada yerel siyasette aktif rol amayı sürdürecek. Sudan; 1965’ten, Büyük Britanya’dan bağımsızlık kazanmasından bu yana hep ordu tarafından yönetildi. Ordu, Sudan’ı 60 yıldır yönetiyor ve onları tamamen iktidar dışı bırakmak zaman alacak.
T: Dünyadaki devrimciler bu devrimin nasıl örgütlendiğini merak ediyor. İnsanlar mahallelerde neler konuşuyor ve tartışıyordu?
A: Devrim 2018 Aralık’ında ve siyasi bir değişim için değil ekmek fiyatının 3 kat artması nedeniyle başladı. Sudan’ın marjinalize edilen bir bölgesi olan Atbara’da, okul öğrencilerinin sokağa çıkıp ekmek talep etmesiyle başladı. Polis ve kolluk kuvvetleri şiddetle karşılık verdi ve bunun sonucunda birçok öğrenci öldürüldü. Öğrencilere yönelik saldırıdan sonra diğer insanlar da bu protestolara katılmaya başladı. Öfkeli oldukları için Ömer el-Beşir’in parti binasını (Ulusal Kongre Partisi) yaktılar. Sonraki gün diğer şehirlerde de Atbara ile dayanışma eylemleri düzenlendi. Devrim işte böyle başladı. Devrimi anlamak için tarihe de bakmamız gerek. Bu Sudan’daki ilk devrim değildi. 1946’da ve 1958’de de iki devrim oldu. Bütün bu süreçlerde devrimi sürükleyenler işçi sendikalarıydı. Ömer el-Beşir iktidara geliğinde ilk icraatı işçi sendikalarını kapatmak oldu. Sudan Profesyoneller Derneği (SPD) 2012’de otonom bir işçi sendikası olarak kuruldu, ilk önce avukat ve doktorlarla başladı. 2012’den bu yana yalnızca asgari ücretin artırılması gibi işçi haklarının mücadelesini veriyorlardı. Bu yolla birçok kişiyi örgütlediler. SPD, Atbara’daki ekmek eylemlerinin hemen iki gün öncesinde işçilerin sigortalı, kayıtlı çalışması ve asgari ücretin artırılması için bir eylem düzenlemişti. Atbara’da olanları görünce öncülük etmeye ve eylemlerinin taleplerini değiştirmeye karar verdiler. Yalnızca asgari ücreti yükseltmek için değil, Ömer el-Beşir rejimini yıkmak için bütün halka çağrı yaptılar. SPD bu şekilde öncü oldu. Öncesinde de üyelerinin kim olduğunun bilinmediği, otonom bir yapıya sahipti. Devrim sürecinde Facebook’ta bütün Sudan vatandaşlarına katılmaları ve kendilerini örgütlemeleri için çağrıda bulundu. Aynı zamanda mahallelerde ‘Sudan Direniş Komiteleri’ adı verilen yerel örgütlenmeler mevcuttu. SPD’nin içerisinde kendini hissetmeyen ama devrime katılma ihtiyacı hisseden insanlar tarafından kuruldu. Birbirini çok iyi tanıyan 4-5 kişiden oluşan gruplar oluşturdular. Bu yolla her mahallede 15-20 grup oluşturuldu. Kimse diğer bir grubun üyelerini tanımıyordu ve eylemlere beraber gidiyorlardı. Aynı zamanda otonomlar şeklinde yapılanan SPD’ye de insanlar katılmaya devam ediyordu. Siyasi olarak da talepler daha güçlü vurgulanıyordu. Devrimin başlangıcından yaklaşık 1 ay sonra 1 Ocak 2019’da SPD, Değişim ve Özgürlük isminde bir bildiri yayınladı. Bu bildiride Sudan’ın gelecekte nasıl yönetilmesi gerektiğine dair tavsiyeler yer alıyordu. Demokratik bir Sudan’ın gerekliliğinden ve bu yönetimin tartışmasız bir biçimde uzaklaştırılması gerektiğinden bahsediyordu. Ömer el-Beşir’i ve hükümetini istemiyorlardı. Sudan, insanların siyasete katılmak istediği, otonom bir şekilde kendi kararlarını kendilerinin aldığı bir ülke olmalıydı. Bütün partilere bu bildiriye imza atmaları için çağrı yaptılar. Örneğin Sudan Komünist Partisi, Sudan Ümmet Partisi, Sudan Birlik Partisi imzaladı ve koalisyonun bir parçası oldu. Başka siyasi grup ve sivil toplum örgütleri de imzaladılar. Devrimi örgütleyen 3 grup vardı. Bir grup SPD’ydi, ötekisi pratik işleri yapan ve insanları sokağa çağıran yerel komitelerdi. SPD eylemin çağrısını yapan ve örgütleyendi. Bu devrimi başarılı kılan yerel yapıydı. Yapının örgütlenişinde kimse kimseyi tanımıyordu. Her bölgede yerel olarak örgütleniyordu ve bugün halen de böyle. 3 yıllık geçiş döneminde de onların mobilizasyonunu ve çalışmalarını kimse durduramayacak. Her gün farklı biçimlerde eylemlilikler düzenliyorlar; sokağa çıkıyorlar, mahallelerdeki insanları ziyaret ediyorlar, akrabaları ya da arkadaşları öldürülen insanları ziyaret ediyor destekliyorlar. Bu yapı bugüne kadar geldi. Bu yapı gerçekten işe yarıyordu çünkü insanlar siyasi partilere değil kendi yerel yapılanmalarına dayanıyordu. Devrimi savunmak ve diktatörlüğün yeniden gelmemesi için çalışıyorlardı. Mesela son iki gün içerisinde bir siyasi parti Sudan’da yeni bir ofis açtı. Yerelden insanlar doğrudan ofise gidip ofisi açmak için parayı nereden bulduklarını sordular. Çünkü açtıkları yer nezih ve merkezi bir semtti. Belki yolsuzlukla finanse edilmişti ve biz Sudan’da artık yolsuzluk istemiyoruz.
T: “Kurşunlar değil ama sessizlik bizi öldürüyor” demişti Sudan devriminden bir kadın. Kadınların da bu devrimde önemli bir rol aldığını biliyoruz. İnsanlar kendi hayatlarını feda edecek noktaya nasıl geldiler?
A: Bu durum, kadınların bu rejimin altında nasıl ezildiğiyle ilgili. Çünkü Ömer el-Beşir rejimi 30 yıldır Müslüman Kardeşler rejimi gibi ülkeyi yönetiyor. Sudan’da din ve şeriat adına iktidarı ellerinde tutuyorlar. Ne yazık ki bir yerde şeriat varsa ilk yapılan şey kadını kontrol altına almak oluyor. Kadınlar kamusal alanlarda oturamıyor, pantolon ya da başka kıyafetleri giyemiyor ya da erkekler orada olduğu için bazı işleri yapmıyorlar. Sadece kadınlar veya sadece erkeklerin gittiği üniversiteler vardı. Eski yönetim iktidara geldiğinden beri bu politikaları uyguluyordu. Fakat 2002 yılında Kamu Düzeni Kanunu adında açıkça kadınlara karşı bir yasa çıktı. 2002-2003’ten beri bu yasaya karşı kadınlar mücadele ediyor ve kendilerini örgütlüyordu. Bu mücadele de kadınları deneyimli kıldı ve kendi otonom yapılarını kurmalarına sebep oldu. Devrim başladığında kadınlar zaten hazırdı. Dolayısıyla kadınları sokaklarda görmemiz normal. Şimdi imzalanan yeni anayasa taslağında yeni yönetim kadınların haklarını desteklemek zorunda. Örneğin yeni mecliste yüzde 40 kadın kotası olacak. Yine de yeterli olmadığını düşünüyoruz, çünkü muhalif partilerin yapılarını da değiştirmemiz gerek. Çünkü birçok partide kadınların temsil edildiği pek söylenemez. Askerle siviller arasındaki müzakere grubunda yalnızca bir ya da iki kadın var, gerisi erkek. Muhalif partiler 30 yıldır siyasi çalışmalar yürütemediği için yer altında çalışmak zorunda kalıyordu, bu da kadınların dahil olmasını daha da zorlaştırıyordu. Yeni anayasanın yazılması ve siyasi partilerin yapılarının değişmesiyle kadınların eşitçe katılımı mümkün olacak.
T: Devrime katılan halk şiddet içeren yöntemler kullanmadı. Bunun sebebi silaha erişimlerinin olmaması mıydı? Yoksa başlangıcından itibaren verilen bilinçli bir karar mıydı?
A: Buna cevap vermek için Sudan’ın tarihine bakmamız gerek. Sudan’ın kuzeyiyle güneyi arasında 20 yıldır bir savaş yaşanıyordu. Bu savaşın sonucunda 2010 yılında Güney Sudan yeni bir ülke olarak kuruldu. 2003’ten beri Darfur’da bir savaş yaşanıyor, Nuba Dağları’nda ve Mavi Nil bölgesinde ise 2011 yılından beri. Bu savaşların sonucunda 2 milyon insan katledildi ve milyonlarca insan göçmek zorunda kaldı. Halk bu diktatörün silahla yıkılamayacağı fikrindeydi, çünkü Darfur (2003’ten beri) ve Nuba Dağları’nda (2011’den beri) farklı gruplar yönetime karşı silahlı olarak mücadele ediyordu. Fakat hiçbir kazanım elde edemediler, çünkü yönetimin her zaman daha fazla silahı vardı. Halk barışçıl bir devrimde karar kıldı. Kimseye karşı hiçbir şekilde şiddet kullanılmayacaktı. Çünkü eğer şiddet söz konusuysa yönetimden daha güçlü değildik. Üstüne üstlük yönetim Suudi Arabistan, Katar hatta Mısır gibi ülkeler tarafından destekleniyordu. Bütün bu ülkeler Sudan’ın demokratik bir ülke olmasını istemiyordu. Sivil itaatsizlik, şiddet yöntemlerine göre daha başarılı. Bu, insanların Sudan tarihinden öğrendiği bir şey. Aynı zamanda ülke dışından da, örneğin Suriye’de olanlardan da. Silaha karşı silah, halkı iktidara getirmek yerine ülkenin çöküşüne neden oluyor. Bu nedenle devrimin öğrenmekle, enternasyonel olarak birbirimizden öğrenmekle ilgili olduğunu söyleriz biz Sudan’da. Mısır devriminde, Rabia el Adaviye meydanında da aynı şeyler oldu. Bütün diktatörler birbirinden öğreniyor ama işin ilginç tarafı devrimi yapan halklar, birbirinden diktatörlere göre daha hızlı öğreniyor. Sudan’da ordu, şiddetle alanı boşalttı ve insanların korkacağını, sokağa çıkmayacağını, iktidarı elinde tutabileceğini düşündü. Halk bunu Mısır’da zaten gördü ve kabul etmedi. Katliamdan sonra sokağa daha çok çıktı. Son eylem çağrısı 30 Temmuz’daydı ve her şehirde en az 2-3 milyon kişi sokağa indi. Sudan’da şiddet yeni bir şey değil, 30 yıldır biz şiddetle yaşıyoruz. 20 yıldır bu yönetim insanları öldürüyor fakat insanlar bundan bahsetmiyor. Diğer tüm güçler ve özellikle Avrupa, mülteci akınını kontrol etmek, kendi çıkarlarını korumak için şiddet konusunu açmak istemiyor. Devrimin başlangıcından beri 500-600 civarından insan yaşamını yitirdi ama devrim başarıya ulaştı. Fakat şiddet kullanılsaydı belki milyonlarca insan ölecek ve yine de hiçbir kazanım elde edilemeyecekti.
T: Eğer sokak eylemleri olmasaydı askerler yine de Ömer el-Beşir rejimine karşı darbe yapar mıydı? Darbe yapan askerlerle Beşir rejimi arasında önemli bir fark var mı?
A: Öncelikle halk sokağa çıkmasaydı hiçbir şey yapmazlardı. Yapsalardı 30 yıldır yaparlardı zaten. İnsanların her gün sokakta olmasını baskısıyla yaptılar. Ondan dolayı da halk askeri üssün önünde oturma eylemi yaptı. Sudan’daki eski devrimlerle de doğrudan ilgili bu durum. Sokağa çıkılıyor; ordu halkın tarafını tutuyor, destekliyor ve diktatörleri aşağı indiriyor. Sudan’da bu halihazırda iki kez meydana gelmişti. Şimdikinin farkı ise halkın kaderini kendisinin belirlemesi. Her gün sokağa çıkıyorlar, Sudan’ın her yerinde Sudan’ın muhalif partileri çeşitli etkinlikler-tartışmalar düzenliyor ve düzenlemek için hiç kimseye bir şey sormuyorlar. Avrupa’daki durumdan da daha iyi aslında, Avrupa’da polisi arayıp eylem izni alman gerekiyor. Sudan’da insanlar polise söylemeden eylem yapıyorlar. Anayasada da eylem yapma hakkı korunacak. Polis insanları nedensiz bir şekilde durduramayacak. Eskiden Sudan’da istihbarat teşkilatı sınırsız bir yetkiye sahipti. Başkandan aldığı sınırsız yetkiyle tutuklayabilir, öldürebilirdi. Şimdiden sonra yalnızca istihbarat toplayıp yasalar çerçevesinde polise bilgi verecekler.
T: Arap İsyanlarıyla birlikte Tunus, Mısır gibi ülkelerde devrimler oldu. Fakat bu devrimler devletlerin içerisindeki ya da uluslararası güçler tarafından çalındı. Sudan’da devrimi yapan insanlar devrimin çalınmaması için ne yapıyorlar? Ya da Sudan devrimi de çalınabilir mi?
A: Öyle düşünmüyorum. Çünkü anayasaya baktığımızda eski rejimin artık var olmayacağını görüyoruz. Arap ülkelerinde gerçekleşen diğer tüm devrimlerde başkanlar değişiyor ama anayasa aynı kalıyordu. Bu da diktatörler için çalışanların, halen yeni diktatörler yaratma gücünün olduğu anlamına gelir. Sudan’da halk bütün anayasanın değişmesi gerektiğini öğrendi. Bundan dolayı da yalnızca devrimi yapan insanların olduğu bir meclis olacak. Ordunun ya da diktatörlerin yeniden gelmesinin tek yolu yeniden darbe yapmaları. Fakat halk bunu kabul etmez ve yeniden sokaklara iner. Mısır’da halk devrim yaptığında Hüsnü Mübarek’i indirdi ama rejim kaldı. Tam olarak şu an Cezayir’de olanlar, Cezayir’in başkanı düştü ama anayasa da hükümet de aynı kaldı.
T: Değişim ve Özgürlük Güçleri (DÖG) içerisinde Sudan Komünist Partisi, Mahmud Muhammed Taha geleneğinden gelen anti-kapitalist müslümanlar gibi farklı gruplar var. DÖG’ün içerisinde hangi gruplar var ve güçlerinin oranları nedir?
A: Komünist Parti ya da Cumhuriyetçi Parti (anti-kapitalist müslümanlar), Hareket Hak gibi gerçekten sol, anti-kapitalist gruplar var. Onlar da koalisyonun parçası. Öteki tarafta ise Birlik Partisi ve Ümmet Partisi gibi geleneksel partiler var. Anayasada hiçbir şekilde ırk, din, cinsiyet ayrımcılığı kabul edilmeyecek. Herkes bu noktada ortaklaştı. Şu anda Sudan’da sol ideoloji toplumda daha çok karşılık buluyor. Çünkü Ömer el-Beşir yönetimi 30 yıldır her şeyi İslam ve şeriat adına yaptı. Bundan dolayı insanlar sokağa indiklerinde ilk talepleri dinin, siyasetin bir parçası olmaması olacak. Din cami ve kiliseler içinde kalmalı ve kesin bir ayrım olmalı. Bu arada Sudan’ın bir Afrika ülkesi olduğunu ve yapıların çok sağlam olmadığını da unutmamamız gerek. Artık kapitalizmi istemeyen büyük hareketler olduğu kadar büyük bir grup da kapitalistçe düşünüp ülkeyi kalkındırmamız gerektiğini, güzel binalar inşa etmemiz gerektiğini söylüyor. Bir sonraki adım Sudan’da kapitalizmin güç elde etmesini engellemek. Bu bizim sonraki kavgamız. Örneğin ben 2002’den bu yana farklı grupların içerisinde siyaset yapıyorum, Almanya’da ise 2012’den beri. Fakat biz bir nevi kapitalist bir grubuz, Sudan’ın Avrupa gibi Almanya gibi olması gerektiğini düşünüyoruz. İçimizden birçok kişi ise bu durumu reddediyor. Kapitalizme karşı mücadele edeceğiz çünkü kapitalizmin insanlara neler yaptığını görüyoruz. Sudan’da güçlü bir kapitalizm istemiyoruz.
T: Devrime katılan ve devrimi sürükleyen insanların meslekleri neydi genelde? İşçi, köylü ya da işsiz miydiler? Yaşları ve sınıfları neydi?
A: Devrimin başlangıcında genellikle gençler sokaktaydı. İlk 3-4 ay boyunca özellikle öğrenci ve genç işçilerdi. İşçilerin içerisine doktorlardan işsizleri dahil ediyorum. İşsizler de kendilerini örgütlediler ve kendi bloklarını oluşturdular. Kadınların da kendi bloğu vardı. İşin ilginç kısmı tüm toplumun katılmasıydı devrime. Sokağa çıkmayanlar polis ve ordunun saldırdığı insanlara güvenli alanlar oluşturuyorlardı. Yaşlılar, kapılarının önünde duruyor, genç eylemcileri evlerine alıp saklıyorlardı. Sudan’da artık yaşamayan insanlar ise, örneğin Avrupa’da yaşayanlar; başlangıcından itibaren hazırlanıyor, haber yayıyor, bilgilendirme etkinlikleri yapıyor, para topluyor, eylem yapıyor, emperyalist ülkelerin devrimin başarısız olması için yaptıklarını anlatıyordu. Özellikle son 2 ayda herkes katılmaya başladı. Yaşlı insanlar da, siyasetle pek ilgilenmeyen insanlar da ama ilk aylar çoğunlukla kadınlar, gençler, doktorlardan işsizlere kadar bir grup olarak işçiler.
T: Avrupa’daki muhalif ya da sol hareketlerin Sudan devrimine olan ilgisi nasıldı?
A: Ne yazık ki pek bir ilgi yoktu. Mesela Berlin’de devrimin sesini farklı gruplara, hatta sokağa taşımak için çok uğraştık. Neredeyse hiçbir grup tarafından desteklenmedik. 3-4 ay sonra ordu şiddet kullanmaya başlayınca farklı sol partiler konuya ışık tutmaya başladılar ama pek umduğumuz kadar olmadı. Avrupa’nın, Sudan’daki durumun değişmemesinde çıkarı olduğunu da unutmamamız gerek. Beşir rejimi 2014’ten beri Avrupa’ya çalışıyordu. Hartum Süreci (Hartum, Sudan’ın başkenti) adı verilen Afrika ülkeleriyle Avrupa arasındaki bu anlaşma sonucunda Afrikalı mültecilerin Avrupa’ya gelişinin engellenmesi amaçlandı. Bu anlaşma nedeniyle Sudan’ın eski yönetimi Avrupa ülkelerinden sınırları kontrol etmek için büyük miktarlarda para ve eğitim aldı. Her gün basın bülteni yazıyor ve Almanya Sosyal Demokrat Partisi’den Die Linke’ye (Sol Parti) kadar birçok partiye yolluyordum fakat onlardan hiçbir cevap alamadım. 2 ay sonra Rosa Luksemburg Derneği’nden bir cevap aldık ve Sudan’la ilgili bir etkinlik yaptık. 2 ay önce, devrim bitmek üzereyken, bir Sol Parti milletvekili ile konuştuk. Birlikte bir çalışma yürüttük ve Sol Parti milletvekili meclise Sudan devrimi ve Almanya’nın Sudan’ın eski yönetimine verdiği paralarla ilgili bir soru önergesi verdi. Bu kadar, fazlası değil. Almanya Dış İşleri Bakanlığı önünde oturma eylemi yaptık, bakanlığın içerisine girdik ve taleplerimizi sunduk. AB’nin önünde de Avrupa’da yaşayan tüm Sudanlıları çağırarak bir eylem yaptık. Orada da Hartum Süreci anlaşmasının sona erdirilmesi talebimizi ilettik. AB hükümetine baskımız sonuç verdi ve AB Sudan polisinin eğitimi için akıttığı parayı durdurdu. Yeni hükümet ile de anlaşma yeniden ele alınacaktır. Almanya’da yaşan Sudan toplumu olarak bir sonraki adımımız bununla ilgili olacak. Çünkü geri göndermelerle karşı karşıya kalacağımızdan eminiz. Sudan’da şimdi demokrasi var, ondan dolayı gitmelisiniz gibi bir politika izlenecek. Hartum Süreci’ni de aktive etmeye çalışacaklar. Ne yazık ki sol grup ya da sol partilerden enternasyonel bir dayanışma yok. Ben şahsen sol partilere değil de sol gruplara odaklanıyorum. Fakat sol gruplar pek ilgilenmiyorlar, şu ana kadar Sudan devrimiyle ilgili bir eyleme çağrı yapmadılar. Bu belki Sudan’ın uzakta olmasıyla ilgili. Gerçekten şöyle şeyler düşündüm, bunun ırkçılık la bir ilgisi var mı? Afrikalı insanlara değmez mi? Solcuların kafasında onlar eşit değil mi? Çok uzakta olduğundan dolayı Afrika’daki bir devrimle ilişki kurulamaz mı? Bana göre Sudan’da olanlar sol çevrelere politik olarak çok yakın. Otonom yapıların başlattığı, diktatörü aşağı indirmeyi başarmış, kadınların öncülük ettiği bir halk devrimi. Ben de neden destek olunmadığını anlamak için kendimi sorguluyorum. Fakat şu ana dek bir sebep göremedim. Belki sol çevredeki aktivistlerin, Sudan devrimiyle neden ilgilenmediklerini bize söylemelerini beklememiz gerekiyor.