Komünist Hareket ve Eşcinsel Hakları: Gizli Tarih (I)

images

Haziran, Uluslararası Onur Yürüyüşü Haftası – yaklaşık yarım yüzyıl önce düşünülemeyecek bir kavram. Bugünlerden Eşcinsel Hakları ya da Eşcinsel Özgürlük mücadelesi olarak kavramlaştırdığımız harekete baktığımızda, bu mücadelelere Komünistlerin ve Sosyalistlerin katkıları hem görülmeli hem de analiz edilmelidir. Ayrıca, son on yıllarda elde edilen kazanımların geriye dönmemesi için de mücadelenin militan ruhu da hatırlanmalıdır.

Bu makalenin birinci bölümünde “Komünist Hareket ve Eşcinsel Hakları”nda, ağırlıklı olarak Komünist Hareketin işçi sınıfının sömürüsüne ve sömürülen halklar ve ulusal azınlıkların ezilmesine karşı mücadelesine değiniliyor. Aynı zamanda bir insan hakları konusu olarak eşcinsel haklarına da değinildi.

İkinci bölümde, daha çok homofobi ve eşcinsel haklarına sosyalist ve komünistlerin yaklaşımı ve özellikle ABD’de Eşcinsel Hakları mücadelesinde önemli bir figür olan Harry Hay anlatılıyor. Bu makale 2004 yılında “Political Affairs”e Bush yönetimi altında “hızla yükselen dindar sağ”ın homofobik politikaları zamanında Harry Hay ve onun önemi hakkında yazdığım yazının daha sonra yeniden formüle edilip geliştirilmiş halidir.

Bugün Obama yönetimi açıkça eşcinsellerin haklarına kendini adamış durumda ve homofobik politikaları üretenler savunma durumundalar; yine de politik ve sosyal olarak muhafazakarlığın güçlü olduğu bölgelerde eşcinsellerin hayatının bir parçası olarak sokaklarda çetelerin homofobik şiddeti, polis şiddeti ve sosyal teşhirin türlü formları devam ediyor. Bu yüzden, modern toplumda homofobinin, ırkçılık ya da cinsiyetçiliğin herhangi bir türü gibi kabul edilemez olarak görülmesi için daha çok yol var.

Komünist Hareket ve Eşcinsel Hakları

Eşcinseller Paris Komünü ve Birinci Enternasyonelden beri her daim, işçi sınıfının kurtuluşu için devrimci eylemciler, sendika örgütleyicileri ve sosyalist, komünist, anarşist hareketlerde partizanlar olarak yer almışlardır.

Eşcinsel tarihin araştırmacıları, işçi sınıfı kurtuluşu için daha büyük mücadelelere eşcinsellere uygulanan ayrımcılığın da dahil edilmesi için Karl Marx ve Friedrich Engels’e başvuruları işaret etmişlerdir. Burada açık olmak gerekirse, Marks’tan bulunabilecek olan bu başlık üzerinde düşünüp taşınmayı bir reddediş ve Engels’ten de dahil olan bireylere açıkça düşmanlıktır.

Almanya ve diğer ülkelerde sosyalist hareket için sendikalar ve diğer eylemlerin örgütlenmesine dahil olan eşcinseller kendilerini, polisler tarafından hedef haline gelmiş, sendikaları ve partileri tarafından terk edilmiş halde buldular. Bu hiç bir şekilde gurur duyulabilecek bir durum değildir, ancak çerçeve içerisinde anlaşılması gerekir. İşçi sınıfının birkaç ülke dışında oy kullanma hakkının dahi olmadığı bir dünyada, en temel politik demokrasi için mücadele eden sosyalist hareket kendisini, sömürgeciliğe karşı nasıl cevap vereceği, kadın hakları ve ezilen azınlık ulusların haklarının sorgulanmasını da içeren çeşitli sorulara bölünmüş halde buldu.

Dünya tarihinde eşcinsel vatandaşlık hakları için ilk belirgin destek 1890’ların sonunda İkinci Enternasyonel’in temel Marksist sosyalist partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden (SPD) geldi.

Muhafazakar sosyalistler, Marks’ın fikirlerine başvuranlar dahil, ezilen azınlıklar ve kadın hakları konularına yaklaşımlarına benzer şekilde bu başlıkların “sınıf mücadelesi konuları” olmadığını, işçi sınıfının örgütlenmesinden uzaklaştıracağını ve sosyalizm hareketini geciktireceğini iddia etmişlerdir. Sovyet Devriminden sonra, komünist hareket ırkçılık, ezilen uluslar, kadın hakları, vs. gibi konulara karşı bu dar yaklaşımlarla yollarını ayırmıştır. Ancak  tüm bu sorunlarla bağlı olarak, hem sağcı oportünistler hem de sosyalist harekette sekter sol ile kavgada hangisinin inşa edilmesi noktasında uzun bir cinsiyetçilik karşıtı, ırkçılık karşıtı, sömürgecilik karşıtı tarih vardır.

Muhafazakar sosyalistler ve sekter solcuların, ırkçılık ve cinsiyetçilik mücadelelerine aktif katılıma karşı argümanları genellikle taktiksel olmuştur. Kadınlar, sömürülen halklar ve ezilen ulusal azınlıklar, tıpkı eşcinseller gibi görülmemiş, “doğal olmayan” ve kabul edilemez bulunmuş, en iyi ihtimalle gizli kaldıkları sürece hoşgörülebilecek bir tıbbi ya da sosyal problem olarak değerlendirilmiştir. Gerçekte, eşcinsellerin varlığı örgütlü din tarafından lanetlenmiş ve kişilerin cinsel eğilimlerini yasadışı olarak değerlendiren yasalar geçmiştir.

Eşcinsellerin, Alman faşizminin Yahudi halka uyguladığına benzer bir toplumsal baskı yaşamış ve bir düzeyde dünyanın bazı bölgelerinde hala yaşandığını söylemek abartma olmayacaktır. Eşcinsellerin varlığının, toplumu tehdit ettiği ve hastalık taşıdıkları ve karantinaya alınması gerektiği ya da Hitler’in “nihai çözümü” gibi yok edilmeleri gerektiği hala söylem olarak kullanılmaktadır. Eşcinsellerin “bulunması” Hitler faşizminin Yahudi olarak nitelendirdiği kişileri yakalaması gibi, fark edilmesi için doğum belgesi gibi bir sertifika olmadığından, eşcinseller ikili bir hayat ya da yeraltına, kendisini kapatarak, cinsel yönelimini baskılayarak yaşamalarına sebep olacak birtakım “koruyucu” sosyal maske kullanabiliyordu. Hitler rejiminin, sarı üçgenin yanında pembe üçgeni de ekleterek eşcinselleri toplama kamplarında diğer politik ve “ırk” düşmanları ile birlikte koyması bir yanlışlık değildir. Faşist kademelerdeki eşcinsellerin, diğer eşcinselleri savunmadaki değeri, bugün Eşcinsel Hakları’nı savunmada ABD’de Cumhuriyetçilerin üst düzey eşcinselleri kadardır. Weimar Almanya’sında eşcinsellerin ezilmesini sonlandıracak yasanın çıkmasında sembol isimlerden Magnus Hirschfeld’in, 1933’te güç kazanmaları ile Nazi’lerin ilk hedeflerinden birisi olması tesadüf değildir.

Marksistler ve Komünistler her zaman temelde “büyük adam teorisi”ne karşı çıksalar da, 20. yüzyılda küresel olarak Eşcinsel Hakları/Eşcinsellerin Kurtuluşu mücadelelerinin gelişmesine doğrudan katkısı olan iki özel isim bulunmaktadır. İlki, Hitler öncesi Almanya’sında bir sosyalist olan  Magnus Hirschfeld ve ikincisi de ABD’de II. Dünya Savaşı sonrası dönemde bir komünist olan Harry Hay’dir.

Magnus Hirschfeld: özgürlükçü, humanist ve sosyalist   

1868’de doğan Magnus Hirschfeld, Harry Hay’e göre oldukça farklı bir arka plandan gelmektedir. Bir tıp doktoru ve önde gelen bir tabibin oğlu olan Hirschfeld varlıklı, çokça seyahat eden ve prestijli tıp dergilerine yazan bir kişiydi. 1897’de, eşcinselliği yasadışı gören ceza yasasındaki ilgili maddeyi yürürlükten kaldırmaya çalışan Bilimsel İnsancıl Komite’yi (Scientific Humanitarian Committee) kurmuştur. Komite, suç durumundan çıkarılmaya bir saygı katacak sanat, bilim ve profesyonellerden oluşan seçkin bir gruptu.

19.yy.ın sonlarına doğru bununla ilgili düzenlemeler Alman Parlamentosuna (Reichstag) getirilmiştir ve desteğin büyük kısmı Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden gelmiştir. Yıllar içerisinde, öncelikle imparatorluk içerisinde ardından da Weimar politik düzeni içerisinde çalışma yürüten Hirschfeld, bilim ve mantığın bunu gerektirdiğini söyleyerek eşcinselliği yasadışı olmaktan çıkarabilmek için derinlemesine yazılar yazdı ve bıkıp usanmadan kampanyalar örgütledi

Marksist Sosyalist hareketin önde gelen isimleri, August Bebel, Karl Kautsky ve Edward Bernstein’ın yanısıra, tanınmış isimler Albert Einstein, Thomas Mann, Heinrich Mann, Kathe Kollwitz ve Martin Buber, Hirschfeld komitesinin imza kampanyasını imzaladılar. Weimar bölgesinde yasalar iyileşti ancak hiç bir zaman uygulamaya konmadı.

I.Dünya Savaşı sonrası, Hirschfeld, dünya çapında eşcinsel karşıtı yasaların kaldırılması için uluslararası konferanslar örgütledi ve Cinsel Reform Dünya Birliği’ni (World League for Sexual Reform) kurdu. Aynı zamanda Almanya’da Seks Araştırma Enstitüsü’nü kurmuş ve yönetmiştir. Bu enstitüyü kurmadaki amacı, eşcinsel karşıtı yasaların kaldırılması talebini, insan cinselliğinin bilimsel araştırmaları ile bağlamak ve insan cinselliğini düzenleyen yasalarda geniş bir reform sağlamaktı.

1933’te Naziler yönetimi aldıklarında, enstitü merkezlerinin altını üstüne getirdiler ve enstitüye ait kitap ve kitapçıkları yaktıkları topluma açık bir gösteri yaptılar. Hirschfeld Fransa’ya sürgüne gitti (1935 yılında burada kalp krizinden hayatını kaybetti) ve Nazilerin bir şekilde Almanya’dan temizleneceğini ve cinsellik karşıtı baskıcı yasaların kaldırılması mücadelesinin yeniden dirileceğine karşı umudunu kaybetmedi.

Devam edecek…

Kaynak: http://www.politicalaffairs.net/the-communist-movement-and-gay-rights-the-hidden-history/
Etiketler: ,

Bir Yorum

  1. Pingback: Komünist Hareket ve Eşcinsel Hakları: Gizli Tarih (II)

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.