Amerika’daki çocuklar transatlantik köle ticaretini öğrendiğinde şiddet ve kültürel yoketme karşısında gösterilen direnç ve isyan hikayelerini nadiren duyuyorlar. Garifuna işte böyle bir halktır.
Belize, Nikaragua ve Honduras deniz kıyısında yaşayan ve Garifuna olarak bilinen Afro-yerli halkı Karayip yerli halkı ile gemi kazası ve kölelik zamanından gelen Afrikalıların karışımından oluşuyor. Onlar çifte siyah olarak yok sayıldılar, köleliğe karşı direndiler ve her yönden şiddet ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldılar.
Ve bugünlerde – toprakları, kaynakları ve kendi güvenlikleri için – devlet şiddetine, iklim felaketlerine, geliştirme ve kaynak çıkarma projelerine rağmen hâlâ mücadele ediyorlar.
Honduras hükümeti 2009 yılından bu yana, yüksek orandaki borçlarını ödemek için kendi kaynaklarını likidite ederek, eşi benzeri görülmemiş imtiyazlarla doğal kaynaklarını piyasaya sürdü. Ancak hükümet o topraklarda yaşayan ve bu durumdan etkilenecek olan yerli halka hiç danışmadı. Örneğin, 2013 yılında çok uluslu İngiliz şirketi BG Grup’a yıllardır bu topraklarda yaşayan Garifuna ve diğer yerli halklara önceden bilgilendirme yapmadan, onların onayı alınmadan çeşitli haklar verildi. Garifuna ve Miskitu halkı imzalar atıldıktan aylar sonra sözleşmeyi görebildiler.
Toprakları petrol sondajıyla tehdit edilmediğinde Garifuna, Kanadalı turizmini geliştirme, çiftlik sahipleri ve bu ekosistemde yaşayanları ve insanları harcamadan Honduras’ın dünyaca ünlü mercan resifleri ve hatta doğanın korunması konularında ki mücadelesini ileriye taşıyacak. Kapalı deniz içindeki yaşamı öldürebilir ve mercan resiflerine zarar verebilir korkusuyla petrol aramalarına karşı meydan okumak zorunda kalan ve aynı zamanda turizm endüstrisinin doğal başkentini korumak isteyen belli Garifuna topluluklarına ironik olarak geleneksel balıkçılık uygulamaları şiddetle yasaklandı. Bu kıyı boyunca var olan rakip güçlerin askerileşmesine neden olmuş durumda ve sıklıkla Garifunalı balıkçılar tekneyle denize açılmakta ama asla geri gelmemektedir.
Buna karşılık Garifunalılar, (genellikle kadınların liderliğinde) çokuluslu şirketlerin, hükümet güçlerinin ve uyuşturucu kartellerinin gasp ettiği toprakları işgal ediyorlar ve üzerine kamp kuruyorlar. Zorla yerinden etmeye karşı mücadele veren Honduras Siyah Kardeşler Örgütü (İspanyolca kısaltması OFRANEH’dir) müdürü Miriam Miranda, Garifuna toplulukları ile çalışıyor. O, Upside Down World ile yaptığı bir röportajda, Triunfo de la Cruz’da yerinden edilen Garifuna kıyı topluluklarıyla konuşmuştu ve “Triunfo de la Cruz’daki muhteşem kadın yoldaşlar, çoğu yaşlanmış Garifuna kadınları inanılmaz derecede güçlüdürler. Onlar sahilde inşa edilen duvarları yıkıyorlar, eylemlere, toplantılara katılıyorlar. Onlar utanmadan, bilgelikleriyle Garifuna gençliğinin arkasında duruyorlar ve bizim temel gıdamız olan yucca (Güney Amerika’da yetişen ve dal ve yaprakları kurutularak insanlar ve hayvanlar için gıda maddesi olarak kullanılan bir ağaç türü) yetiştiriyorlar,” demişti.
Çevresel değişimin etkisini şimdiden hisseden Garifuna toplulukları kendi topraklarına tutunmaya çalışıyorlar. Mercan resiflerinin doğal ortamı tahrip edilerek ve hindistan cevizi ağaçları yok edilerek onların geçim kaynakları petrol sondajları ve imar izinleri tarafından tehdit ediliyor. Bu ormansızlaştırma erozyona yol açıyor, yerel balıkçılığa zarar veriyor ve manyok ağaçlarının büyümesini imkansız hale getiren iklim felaketlerinin şiddetini ve görülme sıklığını artırıyor.
Bu fırtınalar ürünün veya insanın hayatta kalmasını zorlaştırıyor. İklim felaketlerinin görülme sıklığının artması nedeniyle altı Garifuna topluluğu deniz seviyesinin yükselmesi riski ile karşı karşıya. Tyndall İklim Değişikliği Araştırma Merkezi’nin bir raporuna göre, Honduras iklim değişikliği ile ilgili ölümlerin yaşanacağı en riskli ülkelerden birisi ve geleneksel olarak Garifunalılar en riskli alanlarda yaşıyorlar: 47 Garifuna topluluğundan 28’i korumalı bölgelerde bulunuyor. Birçok topluluk bu durumda ve çok daha zor şartlarda kalıyorlar ve mevcut kaynakları kıt olan bölgelerde tecrit edilmiş halde yaşamaya zorlanıyorlar.
Artan yoksulluk, gıda kıtlığı ve iklim felaketleri nedeniyle Garifuna erkekleri şehirlerde iş aramayı bırakmaya başladılar ve pek çoğu kuzeye, Amerika Birleşik Devletleri’ne tehlikeli yolculuk yaparak Birleşmiş Devletler’e göç akınına katıldılar. Topluluğun kalan üyelerine bakmak, beslemek ve iklim değişiminin toplulukları üzerindeki yakıcı etkisine dayanmak geride kalan kadınlara düşüyor. Kelimenin tam anlamıyla krizin cephe hattında yaşayanlar, kum tepesi sınırlarını aşarak, yükselen deniz seviyesine karşı doğal bariyerler kurarak, mangrove ormanlarıyla nehirler boyunca erozyonla mücadele ederek ve hindistan cevizi ağaçları dikerek krize karşı ilk tepkilerini gösterdiler.
Miranda, “Kadınlar [her yerdeler] her geçen gün daha da güçlenerek kendilerine dayatılan ölüm modeline karşı, yaşamlarını, kültürlerini ve topraklarını savunuyorlar. Biz kadınlar saldırıların önünde heyelanız. Cephede sadece bedenlerimizle değil aynı zamanda önerilerimizle, fikirlerimizle ve kudretimizle varız. Sadece çocuk doğuran olarak değil fikirlerimizle ve ideallerimizle yükseliyoruz,” diyor.
Garifuna gibi anaerkil toplumlarda, felaketlerin, uyuşturucu kartellerinin ve toprak baronlarının tehditinden topraklarını koruma sorumluluğu giderek daha da önemli bir hale gelmiş ve atalarının topraklarını koruma sorumluluğu kadınlara geçmiş. Kadınlar aile bağlarının geliştirilmesinde, kendi insanlarının örgütlenmesinde ve çok uluslu şirketler ve hükümet güçlerine karşı halkın ayağa kalkmasını sağlamada uzman haline gelmişler.
Ancak onların eylemlerinin bedeli şiddet oluyor ve birçok Garifuna eylemcisi, tehdit ediliyor, kaçırılıyor veya eylemleri sırasında zarar görüyor. Kadınların liderliği arttığı gibi, toplumsal cinsiyete dayalı şiddette artıyor: 2012 yılında yapılan Silah Gözlem Raporu’na göre Honduras, dünyanın en yüksek kadın öldürme oranına sahip ülkeleri arasında yedinci sırada. Miranda’nın kendisi kaçırıldı ve örgütler, toprak baronları, uyuşturucu kaçakçıları, maden şirketleri ve yerel iş adamlarının şiddet uygulayacağı korkusuyla yaşıyorlar ve devlet yetkililerinin şirketler ve kaçakçılarla finansal bağları bulunuyor.
Garifunalı kadınlar kendi kültürlerini ve topluluklarını korumak için mücadele ediyorlar ancak kaynak çıkarılması, geliştirilmesi ve iklim değişikliği etkilerini kafi derecede engelleyemiyorlar. Takip edilen bu prosesleri kalıcı olarak durdurma işi ki bu bizim üzerimizde. Dünyada kişi başı tüketimin en yüksek oranda olduğu ülkelerde yaşayan bizlerde ve bu ülkeler atmosfere atılan fazla miktardaki karbon salınımından sorumlu olsalar da fosil yakıt sanayilerini frenleyecek anlamlı bir çaba içine girmeyi reddediyorlar. Finansal kaynaklara karşı bizler Küresel Güney’in halkının önüne kârlarını koyan çokuluslu şirketlerin bu ayki iklim görüşmelerinde konuşma yapmalarına izin vermemeli, dilekçe yazarak, protesto gösterileri düzenleyerek, oturma eylemleri yaparak ve sosyal medyayı kullanarak taleplerimizi yükseltmeliyiz.
Pingback: Devrimci Tıp: Birinci Garifuna Hastanesi’nin Hikayesi [Belgesel Film]