Eric Draitser: Kiev Rejimi Odessa’da Antifaşist Mücadeleyi Bastırmaya Çalışıyor

 00015864_medium

Batı’da, savaşın sadece Kiev karşıtı Doğu bölgesi isyancılarıyla ABD tarafından desteklenen Kiev hükümeti arasından süregelen bir çatışma olduğuna dair bir yanılsama var. Bu çatışma  çeşitli jeopolitik ve stratejik sonuçları ile ağırlıklı olarak gündemde olmasına rağmen, ülkede faşist oligarşik birliğe karşı çıkan bütün muhalif güçleri ezmeye yönelik başka bir savaş giderek şiddetleniyor. Batıdaki kimi analistler ve solcular ‘Ukrayna’da gerçekten faşizm var mı yoksa hepsi sadece bir Rus propagandası mı’ diye tartışırken gerçekte politik baskının arttığı acımasız bir savaş yürütülüyor.

Yetkililer ve onların faşist katil yardımcıları fiziksel tehditten politik tutuklamalara, adam kaçırmalara, işkenceye ve suikaste kadar her türlü yolu kullanıyor. Bunların hepsi tarih boyunca her baskıcı rejimin suçlarını meşrulaştırmak için kullandığı ‘milli birlik’ bahanesiyle yapılıyor. Batı’nın Ukrayna’ya dair anlatısı üzerinden olayları takip eden birisi, ülkedeki huzursuzluğun ve öfkenin Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını ilan ettiği bölge ile kısıtlı kaldığı yanılgısına kapılabilir. Aslında medyanın resmi böylesine çarpıtması için iyi sebepleri var; böylesi bir resim Ukrayna’nın sorunlarının kaynağının Rusya müdahalesi ve gizli militarizm olduğuna ilişkin  kanının  meşrulaştırılması için kullanılıyor.

Gerçekte olan ise son derece köklü bir muhalefetin olduğu Kiev’de, ABD destekli oligarşik-faşist koalisyon hükümetine karşı öfkenin artması ve Ukrayna’nın büyük bir kısmına nüfuz etmesidir. Siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan önemli olan şehirler Kharkov, Dnepropetrovsk ve Kherson’da çeşitli biçimlerde siyasi zulüm uygulanmaya devam ediyor. Ancak yine de bu baskının hiçbir yerde, Karadeniz’in liman kenti Odessa’da olduğu kadar yoğun hissedilmemesi bir tesadüf değildir.

Odessa: Kültürün, Direnişin Merkezi

Odessa iki yüzyılı aşkın bir süredir; Rusya İmparatorluğu’nun, Sovyetler Birliği’nin ve bugün Ukrayna’nın çok kültürlülüğünün merkezi durumundadır. Göç ve ticaret ile zenginleşmiş geçmişi dolayısıyla Odessa, Rusça konuşulan toplumda enternasyonalizmin ve kültürel, dinsel ve etnik bir aradalığın kalbi olmuştur. Ruslar, Yahudiler, Ukraynalılar, Polonyalılar, Almanlar, Yunanlar, Tatarlar, Moldovyalılar, Bulgarlar ve diğer etnik ve ulusal kimlikleri içinde barındıran Odessa, Fransız mimarisi, Osmanlı etkisi ve zengin Yahudi ve Rus/Sovyet kültür tarihi ile beraber gerçek bir uluslararası, kozmopolit Karadeniz liman kenti haline gelmiştir.

Birçok yönüyle Odessa marşlardaki Sovyet idealini gerçek anlamıyla kucaklayan, emeğin ve dostluğun birleştiği tam bir Sovyet kentiydi. İşte kentin bu çok kültürlülüğe ve ortak geçmişe dayanan ruhu, şimdilerde ‘Demokratik Ukrayna’nın standart politik eğilimi haline gelmiş ırkçı, şovenist ve faşist politikaları kabul etmiyor.

Şubat 2014’te, yozlaşmış ancak yine de demokratik yollarla seçilmiş olan bir önceki Başkan Viktor Yanukovich’ın hükümeti ABD destekli bir darbe ile devrildiğinde, Odessa halkı, birçok başka şehirde olduğu gibi, Batı destekli kendi ülkelerinde güç kullanmaya yönelik oligarşik-faşist ittifak olarak algıladıkları bu müdahaleye karşı gösteriler düzenlemeye başladı.  Şubat, Mart ve Nisan ayında düzenlenmiş büyük protestolar da dahil olmak üzere on binler yaratılan havadan hoşnutsuzluklarını göstermek için sokağa çıktı.

Kiev’deki yeni tertibe karşı henüz yeni başlamış olan bu hareket, ABD ve onun Avrupalı iş birlikçilerinin özenli müdahalesi sonucunda iki önemli sonuç doğurmuştur: Federalleşme süreci ve Odessa bölgesi için daha geniş bir özerklik talep eden anti-Maidan (2004 senesindeki Turuncu devrimi Maidan hareketi diye de bilinir.) hareketinin kurulması ve faşist katillerce işçi sendikaları merkezinde 50 antifaşist eylemcinin öldürülmesi ile sonuçlanan katliam. Eylemcilerden bir görgü tanığı “İşte bu an herşeyin değiştiği, Ukrayna’nın ne hale geldiğini gördüğümüz andı.” demiştir.

Bu pogromun acımasızlığı ki bölgenin uzun ve vahşi geçmişi düşünüldüğünde bu doğru kelime olacaktır, katılaşmış anti-faşist eylemcileri bile şaşırttı. Yanmış binada üzerinde kurşun delikleri bulunan cesetler, yangından kaçıp sokaklarda dövülenler ve birçok veri Batı medyasının riyakarca ve ahlaksızca ‘Rus yanlısı göstericilerle çatışma’ olarak verdikleri olayın aslında, Odessa ve Ukrayna’nın büyük bir bölümündeki direnişin doğasını değiştiren bir katliam olduğu gerçeğini şüphe götürmez bir biçimde ortaya koydu.

Artık eylemciler yabancılar tarafından desteklenen gayrimeşru hükümete karşı hoşnutsuzluklarını dile getirmekle yetinmiyordu. Artık eylemciler sadece federalleşme süreci ve daha fazla özerklik talebinde bulunmuyordu. Direnişin doğası Ukrayna hakkındaki gerçekleri bütün dünyaya göstermeyi amaçlayan gerçek bir anti-faşist karaktere büründü. Bir zamanlar adalet için düzenlenen barşcıl protestoların alanı olan Odessa artık acımasız hükümetin her türlü politik eylemi ve direnişi bastırmak için şiddet uyguladığı bir yere dönüştü.  2 Mayıs 2014 politikanın direnişe dönüştüğü bir gün olarak, tam bir dönüm noktası oldu.

Baskının Gerçekliği

2 Mayıs 2014’teki katliam gerçekten uluslararası kamuoyunun dikkatini çekebilmiş birkaç olaydan biriydi. Ancak Batı destekli faşist rejimin Ukrayna’nın bu önemli sahil kentindeki ve ülkedeki muhalefeti bastırmak için gerçekleştirdiği sayısız acımasız ve gayrimeşru operasyonlardan kimsenin haberi dahi olmadı.

Son haftalarda ve aylarda yerel yetkililer, Odessa’daki önemli gelişmeleri yansıtan blogger ve kilit roldeki gazetecileri hedef alan politik tutuklamalara başladılar. Bunlar arasında en çok öne çıkanı Kiev rejimini ve onun yerel temsilcilerini sert bir şekilde eleştiren yerel haber sitesi  infocenter-odessa.com’un editörlerinin tutuklanmasıydı.

2014 yılının sonlarında, sitenin editörü Yevgeny Anukhin hakkında hiçbir yasal suçlama olmaksızın yetkililerle kendi insan hakları örgütünü kayda geçirmeyi denediği görüşmede tutuklandı. Çeşitli kaynaklara göre tutuklanmasının nedenlerinin başında, Kotovka’daki bir kontrol noktasının Ukrayna ordusu tarafından yasa dışı olarak bombalandığına dair video kayıtları ile Odessa’da yargısız cezaevinde tutulan siyasi tutsakların isimlerinin olduğu belgelerin bilgisayarında bulunması geliyor.

Mayıs 2015’te infocenter-odessa.com sitesinin yeni editörü olan solcu, antifaşist eylemci ve gazeteci Vitaly Didenko da, Odessa’daki bir çok kaynağa göre tamamen Ukrayna Gizli Polisi tarafından hazırlanmış düzmece bir uyuşturucu bulundurma suçu ile tutuklandı. Tutuklanırken ciddi şekilde yaralandı, birkaç kaburgası ve kolu kırıldı. Şu anda Odessa hapishanesinde tutuluyor. Onun davası görünüşte kendilerini gazetecileri korumaya adamış kurumlar da dahil olmak üzere  Batı medyası tarafından tamamen göz ardı edildi.

Ek olarak, daha geçtiğimiz hafta (24 Mayıs 2015) 2 Mayıs 2014 katliamının yıl dönümünde bir başka mide bulandırıcı politik sindirme olayı gerçekleşti. Eylemciler ve sıradan Odessalı yurttaşlar katliamın kurbanlarını anarken gösteri, askeri kıyafet veya ulusal muhafız üniforması giyen silahlı adamlarca vahşi bir şekilde dağıtıldı. Görgü tanıklarının ifadesine göre askerler şiddeti kışkırtıp kitleyi dağıtırken hem yerel polis hem de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OSCE) gözlemcileri kenarda durup olan biteni izlemekle yetindiler. Ama tabi ki ‘Demokratik Ukrayna’ için bu normal bir durumdu.

Gazetecilerin yanı sıra çok sayıda eylemci alıkonuldu, kaçırıldı ve/veya Ukraynalı yetkililer ve onların faşist katilleri tarafından işkenceye uğradı. Sol bir örgüt olan Borotba’nın (Mücadele) kilit üyeleri tacize uğradı, tutuklandı ve polis tarafından dövüldü. Bunların arasında özellikle bilinen Borotba üyesi ve 2 Mayıs katliamından sağ çıkan Vladislav Wojciechowski’nin alıkonulmasıydı. Borotba resmi websitesinde “Evinde yapılan arama sırasında patlayıcılar yerleştirildi. Tutuklanmasına Nazi paramiliter çeteleri katıldı. Vladislav dövüldü ve büyük bir olasılıkla işkence ile itirafa zorlandı. Nazi kiralık katilleri ve güvenlik birimi ajanlarının işkence  ettiği Vladislav  ‘terörist’ olarak suçlandı.” diyerek tutuklanma olayının detaylarını verdi.

Üç ay sonra Aralık 2014’te Kiev ve doğulu isyancılar arasında yapılan tutsak değişimi anlaşması sonucu salıverilmesinin ardından meydan okurcasına konuşan Wojciechowski “Bir kez daha asıl niyetinin kendisinin ve Batının çıkarlarını korumak olan ve bu uğurda ceset içinde yüzmeyi göze alabileceğini ispatlamış olan faşist Ukrayna hükümetine barbarlıklarından dolayı çok kızgınım. Beni susturmayı başaramadılar ve irademi temperli çelik haline getirdiler. Şimdi kendi topraklarımızda faşizmi yenmeden Ukrayna’yı kurtarmanın mümkün olmadığı konusunda eskisinden çok daha fazla ikna oldum” dedi ve Odessa katliamının ardındaki gerçekleri aydınlatmayı hedefleyen 2May.org isimli web sitesinin de editörü oldu.

Şunu da belirtmek gerekir; Wojciechowski ile beraber onun yoldaşları olan şimdi yasa dışı ilan edilen Ukrayna Komünist Partisi’nden Pavel Shishman ile Komünist Gençlik’ten Nikolai Popov da tutuklanmıştı. Bu tutuklamalar her türlü sol politikanın ki Komünist Parti, Sovyet sembolleri ve isimleri vb. yasa dışı ilan edilen ve bastırılan  Ukrayna’daki siyasi durumu bilenler için şaşırtıcı olmamıştır.

Kiev sadece her türlü politik özgürlüğe müdahale etmekle kalmıyor, aynı zamanda Odessa ve Ukrayna genelindeki işçi sınıfına karşı da savaş açmış durumda. Katliama yol açan olayların geçtiği alan Sovyet döneminde de işçi sınıfının politik gösterileri için bir arena görevi gören Kulikovo meydanıydı. Katliamın gerçekleştiği yer ise bütün Odessa halkının üzerinde etkisini yitirmesine imkan olmayan sembolik bir çağrışım ve önem arz eden, hemen bitişikteki İşçi Sendikaları Merkezi’ydi. Bunun arkasındaki niyet hem sınıf mücadelesini hem de sol siyaseti yok etmek ve tarihsel hafızanın derin olduğu, geçmişin yaralarının henüz kapanmaya başladığı bir yerde geçmiş nesillerin fedakarlıklarının izini silip atmaya çalışmaktır.

Sol oluşumlara karşı yapılan bu utanç verici saldırıların yanı sıra ‘Rus yanlısı bölücülük’ iddiası ile kültürel kurumlar da baskı altına alınmıştır. Çok uluslu ve çok etnik kökenli bir oluşum olan Besarabya Halk Kardeşliği 2015 Nisan ayı başlarında Kiev yönetiminin azınlıklara karşı yasal ve yasal olmayan saldırılarına cevaben bölgesel ve etnik özerklik için mücadele etmek için kuruldu. Verilen bilgilere göre kongrenin kurulmasını takip eden gün içinde Ukrayna Güvenlik Birimi, örgütün kilit liderlerini, hareketin başkanlık heyeti üyesi Dmitry Zatuliveter da dahil olmak üzere tutukladı. Halen nerede tutuldukları bilinmemektedir. İki hafta içerisinde hareketin kurucu üyelerinden Vera Shevchenko’un da yer aldığı 30 eylemci daha tutuklandı.

Batı medyası ve onun düşünce kuruluşlarıyla  propaganda odakları Besarabya Halk Kardeşliği’nin Rus politik danışmanlarının projesinden başka bir şey olma ihtimalini ısrarla reddederken aslında gerçeklik, bu tür hareketlerin, ABD destekli Kiev rejiminin, Rusça konuşulan Güney ve Doğu bölgelerindeki iki en popüler politik partiyi (Bölgeler Partisi ile Komünist Parti) yasaklamaktan tutun da Ukraynaca yerine Rusça’nın ana dil olarak kabul edildiği bölgelerde doğrudan tehdit olarak algılanacak şekilde Rusça dilinin resmi statüsünü kaldırmaya varan baskıcı ve sindirmeci uygulamalara karşı yükselen halk tepkisi olduğudur.

Jamestown Vakfı’nda araştırmacı ve Özgür Avrupa Radyosu /Özgürlük Radyo’sunun eski yazarlarından Vladimir Socor geçen ay yazdığı ‘Ukrayna, Rus Yanlısı Bölücüleri Odessa’da Etkisiz Hale Getirdi’ başlıklı makalesinde “Önleyici eylem stratejisi kapsamında Ukrayna kolluk kuvvetleri Odessa’daki ayrılıkçı bir örgütün 20 kadar üyesini tutukladı. Zamanında yapılan bu müdahale Moskova’nın Odessa’daki örgütü desteklemek adına henüz başlamış olduğu propaganda çalışmasının da önüne geçmiş oldu” ifadelerini kullandı.

İlginçtir ki, yazar yanıltıcı bir şekilde ‘önleyici tutuklama’ denilen şeyi ‘zamanında yapılan müdahale’ diye yansıtarak Kiev yönetiminin gayrimeşru ve hukuki olmayan uygulamalarını meşrulaştırmaya çalışıyor.

Peki Socor ve adına konuştuğu ABD’nin gözünde Besarabya Halk Kardeşliği hangi büyük suçu işlemişti? Kendisi yazısından izleyelim:

Besarabya Halk Kardeşliği’nin talepleri:

Ukrayna’nın Odessa eyaletinin yönetiminde etnik grupların temsil gücünün artması, etnik grupların kimliklerinin tanınması ve okullarının teşvik edilmesi, Besarabya’ya, özel ulusal-kültürel statü verilmesi, Ukrayna’nın Karadeniz ve Tuna limanları üzerinden yerel olarak kontrol edilen serbest ekonomik bölgenin özel olarak tanımlanması, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne girmekten, bölgeyi ve tarımı bitirecek uygulamalardan vazgeçmesi, hiçbir bloğun içinde yer almadan Ukrayna’nın uluslararası statüsünün geri verilmesi, ‘Ukrayna’nın Herhangi bir bloğa yada NATO’ya yaklaşması durumunda Besarabya’nın kendi kaderini tayin hakkını kullanılması.’

Bu talepler dikkatle incelendiğinde, NATO ve Avrupa Birliği entegrasyonunun, Ukrayna’nın tarım sektörünün Monsanto ve benzeri Batılı şirketlere açılmasının reddi, etnik, dinsel ve kültürel azınlıkların korunmasını içerdiği için tam da doğru, anti emperyalist duruşun zaten sahiplenmesi gereken istekler olduğu anlaşılacaktır. Socor yazısında bu taleplerle alay ediyor ancak aslında bu talepler Ukrayna’nın bağımsızlığını, Odessa ve bölge halkının haklarını korumak için temel olabilecek bir programın ana hatlarını çiziyor. Ama tabiki Socor için bu sadece bir Rus komplosu. Bu nedenle, bir yandan politik baskı rejiminin şakşakçılığını yaparken bir yanda da Poroshenko’nun , Victoria Nuland ve John Kerry’nin elini öpmek için eğiliyor .

Sol için Bir Mesaj

Solcular için uluslararası düzlemde soru artık Ukrayna’da faşistler olup olmadığı veya bunların ülke yönetiminde ne kadar pay sahibi oldukları değildir, çünkü gerçekler artık açıkça ortadır. Enternasyonel solun önündeki zorlu görev Rusya’ya karşı kökleşmiş güvensizliğinden sıyrılıp, gerçekle kurguyu birbirinden ayırma yetersizliğinden kurtulmak, azimle, inançla ve tarihsel tecrübeden gelen bir güvenle Ukrayna’daki yoldaşlarını savunmaktır.

Ortada reddedilen bir tarih, bastırılan bir halk, emperyalist güçlerin ve işbirlikçi oligarşik burjuvazinin ayakları altında ezilen bir sol gelenek bulunmaktadır. Solun bir kısmı bu mücadeleyi küçümsemiş, Libya’da, Suriye’de ve daha pek çok başka yerde olduğu gibi egemenlerden yana konumlanmayı seçmiştir. Ve bir de bu yazının yazarı gibi, ‘Rus savunucusu’ ve ‘Putin’in kuklası’ benzeri asılsız iftiralarla sindirilmeyi reddeden, Ukrayna’daki yoldaşları dövülüp, kaçırılıp, işkence görüp, tutuklanıp kaybedilirken başını öbür tarafa çevirmemeyi seçenler var.

Onlar şiddetli baskı altında, sürekli hapis ve ölüm tehdidi altında misillemelere cevap verirken bizim en azından yapabileceğimiz rahat koltuklarımızdan da olsa gerçeği haykırabilmek olmalı. Bundan daha azı korkaklık ve kati olarak ihanet olacaktır.

Eric Draitser StopImperialism.org sitesinin kurucusu ve CounterPunch Radyosunun sunucularındandır. Aynı zamanda New York menşeili bağımsız bir jeopolitika analistidir. Ona ericdraitser@gmail.com email adresinden ulaşabilirsiniz…

Kaynak: http://www.counterpunch.org/2015/05/27/kievs-repression-of-anti-fascism-in-odessa/

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.