Egemenler cephesinde rekabet; belirsizlik, öngörülemezlik ve anlık hamleler, ilişkilerin geleceğini belirlemeyi sürdürüyor.
2008’den beri içine girilen kriz bizzat sermayenin önündeki asıl engelin sermaye olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Sıkı para politikaları mali disiplin vs. gibi pansuman tedaviler süreci biraz daha öteleyerek derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Kar oranlarının düşmesi sürecinde yavaşlatıcı karşıt etkenlerinde sorunu çözmemesi üzerine aşırı üretim, eksik tüketim, sektörler arası orantısızlık gibi birincil sürece bağlı ikincil kriz görüngüleri de ortaya çıkıyor. Krize çözüm bulunamaması rekabeti şiddetlendiriyor. Diplomatik, ticaret savaşları ve askeri çatışmalar giderek daha açıktan ve doğrudan muhataplarını içine alarak iç içe geçiyor. Rusya’ya yönelik diplomatik saldırı, ABD’nin Çin’e ticaret savaşı ilan etmesi, Suriye’de bir Rus paralı asker birliğine yönelik ABD saldırısı, İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerine saldırıları ve Suriye’nin çok uzun süreden beri ilk kez bir İsrail uçağını düşürmesi bu sürecin ilk görüngüleridir.
Asya pasifik ve Ön Asya bloklarının konumlanışı, güçlerin yığılması ile iki temel çatışma alanı olarak beliriyor. Afrika bu iki çatışma alanına eklemlenerek, kaynaklar üzerindeki rekabet açısından belirleyici üçüncü bir çatışma alanı olarak giderek daha çok öne çıkıyor.
Asya-Pasifikte iki Kore arasında başlayan barış görüşmeleri protokole bağlanarak yarımadanın nükleer silahlardan arındırılmasını öngörmektedir. Güney Kore Devlet Başkanı Moon’un “Barış ödülünü Trump alsın, bizim barışa ihtiyacımız var” açıklaması Güneyde birleşme yanlısı güçlü eğilimi yansıtmaktadır. Rusya’nın Trans-Sibirya’yı Pasifiğe bağlama, Çin’in ABD askeri varlığını azaltma ve Tek yol tek kuşak projesi yarımadada barışı zorunlu kılıyor.
Emperyalist kapitalist bloklar arasındaki rekabet ticaret savaşları ve askeri çatışmalar çatlakların oluşması ve büyümesinin de önünü açıyor. Nasıl NATO ve Rusya’nın Ukrayna’daki rekabeti ve savaşı Donbas ve Lugank’ın, NATO ve Rusya’nın, Suriye’deki savaşı Rojava’nın önünü açmışsa önümüzdeki süreçte yeni devrimci adımların filizlenmesine uygun koşullar yaratmaya devam edecektir.
Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi ve ülkesi Brezilya’da sosyal demokrasinin mülkiyet ilişkilerine dokunmadan sosyal programlar uygulamasını bile kaldıramayan, uluslararası ve yerel sermaye çevreleri topyekün saldırıya geçtiler. Temer darbesini, Lula’nın hapsedilmesi ile seçime girmesinin engellenmesi süreciyle şekillenen parlamenter darbe süreci ve askeri darbe tehdidi izledi. Brezilya sosyalist devrimci hareketi Brezilya Halk Cephesi ve Korkusuzlar Cephesi iki geniş örgütlenme oluştursalar da, sosyalist devrimci hareket geçmişten gelen ve bugünün gerçekliğinde devrimci hareketin ayağına dolanan siyasal ayrımların birbirlerine yönelik tutumlarından dolayı, nitelikli bir direniş hattı oluşturmakta zorluk çekiyor. MST, MTST gibi tabandan gelen sosyal hareketler siyasal zemini zorlamalarına karşın etkin bir direniş hattı oluşturmakta zorluk çekiyorlar. PSOL militanı ve ardından olayın tanığının öldürülmesi Brezilya solu üzerinde şok etkisi yarattı.
Keza Kolombiya’da FARC’la imzalan barış sürecinin geldiği yer Emperyalistler ve Kolombiya oligarşisinin sürece tamamıyla şiddet eksenli tasfiye olarak baktığını göstermektedir. ELN çift taraflı ateşkes ve sosyal meselelerin müzakere edilmeleri konusunda ısrarını sürdürmekte, barış anlaşması sonrası ABD’nin talebi ile tutuklanan FARC liderine atıfta bulunarak anlaşma olursa, anlaşma sonrasında hiç bir üyelerinin ABD’ye teslim edilmemesi gerektiği konusunda garanti istemektedir.
Venezuela son derece yıkıcı bir hal alan ambargo, sabotaj ve fiili olarak yaratılan karaborsa ile bugüne kadar yapılan mücadele yöntemlerinin yetersizliğini görerek farklı politikalarla süreçten çıkmaya çalışmaktadır.
Nikaragua’da emeklilik yasa tasarısının işverenlere yüklediği sorumlulukları kaldırmak istemeyen işveren örgütleri ve sağ Venezuela’da uygulanan sokak gösterileri ve şiddet dalgasına yönelerek, 80’ler deki istikrarsızlaştırma hamlesi olan Kontra saldırılarını hatırlatıyor. Nikaragua’daki son yaşananlar sermaye çevrelerinin en ufak bir sosyal-demokrat talebe dahi tahammülü olmadığını, merkez sol politikalarının tarihsel sınırına ulaştığını net bir biçimde gösteriyor.
Asya’da, Hindistan’da HKP (Maoist) direnişi farklı eyaletlere yaymaya başladı. Geniş köylü kitlelerinde yıllardan beri yaşanan intihar olaylarından sonra direniş eğilimi güç kazanmaya başladı. Hindistan işçi sınıfının kentlerdeki mücadelesi de ivme kazanıyor.
Nepal’de ise son yıllarda farklı bir gelişme yaşandı. 2006’da yasal sürece giren ilk seçimlerde çoğunluğu alan NKP (Maoist) yaşadığı bir dizi tartışma sonucu 3 büyük ayrılma yaşayarak oldukça güç kaybetti. Ana gövdeyi oluşturan Nepal Birleşik Komünist Partisi-Maoist Merkez, Nepal Komünist Partisi Birleşik Marksist Leninist ile önce seçim ittifakı yaptı. İki parti Nepal tarihinin en yüksek oy oranı ile seçimleri kazandılar ve şimdide 8 temel nokta üzerinden Nepal Komünist Partisi altında birleşme kararı aldılar.
Filipinler’de Duterte rejiminin mizansen kitlesel teslim olma gösterilerine karşı FKP-YHO ülke çapında sıkıyönetime karşı silahlı direniş temelinde bütün kitlesel örgütlenme ve direniş yöntemlerini kullanarak mücadeleyi sürdürmektedir. Hükümetin barış görüşmelerine yeniden başlama çağrılarına ise bütün devrimci tutsaklar serbest bırakılmadan, sosyo-ekonomik reform başlığı müzakere edilmeden barış görüşmelerine oturmayacağının kamuoyuna ilan etti.
Afrika’da, Nijerya’da hükümet, Nijer Delta bölgesindeki direnişle anlaşma çabalarını sürdürürken gelinen noktada sözlerin tutulması ve bölge kaynaklarının bölge halkı için kullanılması gerektiğinin altını bir kez daha çizdiler. Şemsiye örgüt olan Nijer Deltası İntikamcıları, onlardan ayrılan Yenilenmiş Nijer Deltası İntikamcıları ve şiddet kullanmayan diğer organizasyonlar hükümet üzerindeki baskıları artırmaktadırlar. Güney Afrika’da sınıf mücadelesi giderek daha belirginleşmekte, toprak sorunu sistemi sarsmaktadır. Siyah mücadelesine vurgu yapan Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) ve Güney Afrika Sendikalar Konfederasyonu (COSATU)’dan ayrılan sendikalar, Güney Afrika Sendikalar Federasyonu (SAFTU)’yu kurdular. SAFTU’yu kuran militanlar yeni bir Marksist-Leninist işçi partisi kurma çabalarını yoğunlaştırmış durumdalar. SAFTU’nun önderliğinde yapılan asgari ücret eylemleri ve 1 Mayıs gösterilerinde siyah halkın sömürüden kurtuluşunun mücadele ile olacağının emareleri giderek netleşmektedir.
Ön Asya’da Filistin ve Kürt halkının temel talepleri çözülmediği sürece bölgeye istikrarın gelmesinin mümkün olmadığı bir kez daha teyit edildi. Kürt ve Filistin Ulusal Hareketleri bölgedeki mücadelenin temelini oluşturmaya devam etmektedirler. 3. İntifada’nın çok olasılık olmadığına dair analizlerin her yeri kapladığı bir anda Filistin Halkı tarihi bir adım atarak iki ay sürecek olan toprak günü ve Büyük Geri Dönüş Yürüyüşünü başlattı. Kürt Ulusal Hareketi iki emperyalist blok arasındaki rekabetin altında ezilmektense Afrin’den çekilerek Suriye savaşında yeni bir pozisyon aldı. Ardından Şengal’de oluşturulan milis güçlerin dağıtılmaması şartı ile yapılan anlaşmayla bölgeden çekildi. Bölge yerel milisler ve Irak Ordusu’na bırakıldı.
Yeryüzünün bütün parçalarında emperyalist rekabet, ticaret savaşları ve askeri çatışmalara dönüşürken devrim ve karşı-devrim arasındaki mücadele sertleşerek yeni döneme uygun biçimler almaktadır.
Dünya genelinde egemenler cephesinde faşist hareketler ve hükümetler, OHAL, sıkıyönetim ve askeri darbeler öncelikli seçenek haline gelmektedir. Yaşanılan ülkenin somut koşulları hangisinin uygulanabilir olduğunu ortaya koymaktadır. Fransa’da süreklileşmiş OHAL, Brezilya’da parlamenter darbe, Venezuela’da şiddete-sabotaja dayalı sokak gösterileri, Ukrayna’da faşist partinin hükümet ortağı olması bu sürecin somut örnekleridir.
İşçi-emekçi saflarında dağınıklık hala belirgin özellik olmayı sürdürürken direniş giderek daha kalıcı ve mevcut düzeni zorlayıcı örgütlenme ve mücadele biçimleri üzerine yoğunlaşmaya başladı.
Pingback: EMPERYALİZM DOSYASI : Dünyada Emperyalist Rekabetten Kaynaklanan Kaos, Olasılıklar ve Direniş – Stratejik Güvenlik