On yıl öncesine kadar “BDS” diye bir şey yoktu. Elbette birçok Filistinli ve onların müttefikleri, onlarca yıl boyunca İsrail’e boykot çağrısı yapmıştı. Şimdi ise Filistin Liderliğinde, sadece 10 yıl önce başlayan Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) kampanyası, bugün bir oyun-değiştirici olduğunu kanıtladı.
Yalnızca son birkaç ay içinde, BDS, İsrail’in kötüleşen uluslararası imajını daha da görünür kılan bir dizi başarıya imza attı. Örneğin, Nisan ayında, gayrimeşru İsrail yerleşimlerindeki faaliyetleri dolayısıyla yürütülen bir kampanya sonucunda çok uluslu Fransız firması Veolia, İsrail’deki su, atık ve enerji yatırımlarının satışını tamamlayarak faaliyetlerine son verdi.
Bildirilene göre kozmetik şirketi Ahava işgal altındaki Batı Şeria yerleşim bölgesinde bulunan fabrikasının yerini değiştirmeyi planlıyor –geçen yıl da yoldaş BDS’nin kampanyası sonucunda Sodastream, 1967 öncesi sınırlar içine taşınma kararı aldı. Bu arada, kamuda çıkan yaygara ve karşılıklı suçlamalardan sonra, Orange firması İsrailli marka lisansı ile bütün bağlarını keseceğini doğruladı.
Kültürel arenada ise, Lauryn Hill İsrail’de planlanan konserini iptal etti, Tom Morello BDS’ye destek verdiğini duyurdu ve Sonic Youth grubundan Thurston Moore da iptal edilen konserin BDS’ye destek için olduğunu açıkladı. Şubat ayında, 600’den fazla sanatçı ve kültür işçisi The Guardian gazetesine gönderdikleri bir mektupla boykotu desteklediklerini açıkladılar.
İsrail’in Endişesi
Ardından, İngiltere’de Öğrenci Ulusal Birliği BDS’ye verdiği desteği tekrar teyit etmek için oy kullandı, İngiliz sendikası UNISON İsrail’in Filistin’i işgalini destekleyen şirketlerin, emeklilik fonlarından mahrum edilmesi için bir kampanya başlatıyor ve İsa’nın Kliseler Birliği’nce de (United Church of Christ’s) işgalci İsrail’den kar sağlayan firmalara yönelik boykot ve tecrit 508’e 124 oyla kabul edildi.
Bütün bunlar İsrail’in, BDS hakkındaki endişelerini hat safhaya çıkarmış durumda. Bu endişenin emareleri arasında üniversite rektörlerinin yaptığı uyarılar, Netanyahu’nun kınama açıklamaları ve anti-BDS politikasının Gilad ERDAN’ın bakanlık görev kapsamına alınması sayılabilir. Haim Saban ve Sheldon Adelson’nun anti-BDS ittifakı için fon oluşturması gibi yurt dışında da İsrail dostların girişimleri mevcuttur.
Henüz İsrail’in siyasi liderleri boykot ile mücadelede yetkinlik gösteremedi. Sağ kanat BDS’yi antisemitizm olarak çarpıtıyor ve tehdit olarak sunuyor, merkezdekiler ise politik bir sürecin yokluğuna işaret ediyorlar -ancak tabi ki hiçbirisi Filistinlilerin en temel haklarının verilmesi yönünde bir şey vaat etmiyor.
BDS’nin gücü çok açık. Her düzeydeki temsiliyetin ve ulusal liderliğin şüphecilik ve bölünme içinde olduğu bu dönemde BDS, Filistinli direnişçiler ve onların müttefikleri için birleştirici bir eksen sağlıyor. Burada mesele BDS’nin sadece başarılı bir taktik olması ile ilgili değildir; asıl mesele BDS kampanyasının Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinliler, diasporadaki mülteciler ve İsrail vatandaşı olanlar da dahil olmak üzere tüm Filistinlilerin haklarını savunuyor olmasıdır.
Ayrıca BDS üç yönlü çağrısı ile, Filistin sorununun daha bütünsel bir söylem etrafında şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Giderek ivme kazanan BDS kampanyaları politikaları Oslo devrinde soluğu kesilen ve abluka altındaki Filistin yerleşimlerinin sınır müzakereleri ile hayali bir devlet inşasına indirgenen Filistin mücadelesine önemli bir çıkış imkanı sunuyor.
Filistin’in Kaldıracı
BDS stratejisinin mantığı çok açık: Tamamen orantısız bir güce karşı yürütülen sömürgecilik karşıtı bu mücadelede Filistinliler basınç uygulamak için kaldıraç niteliğinde bir araca gereksinim duydular.
İsrail cephesi, uluslararası tecrit ve kınamada pratik ve psikolojik olarak savunmasız. İnsan hakları üzerine yapılan vurgu bütün dünyadaki eylemcilere kamuoyu oluşturabilecek sivil toplum kuruluşları, sendikalar, inanç grupları, öğrenciler ve diğer birçok grubun da ortaklaşabileceği bir çağrı niteliğinde.
Sonuç olarak Boykot, sadece bir taktik değil, aynı zamanda siyasi bir programdır. Tecrit, Filistin halkının hedeflerine ulaşmasında (gerçi onların hedeflerini gerçekleştirme yolunda önemli bir katkı sunabilir) tek başına yeterli değildir, zaten bunun için de planlanmamıştır. BDS, büyük ölçekli zaferlerle beraber etkisi yerelde de zaman içerisinde örülüp yaygınlaşabilecek uzun soluklu bir programdır.
BDS’nin büyümesi sadece taban örgütlenmesi kuvvetli pro-aktif ve esnek bir kampanya olmasından kaynaklanmıyor. Barış sürecindeki tıkanma, altı yıl içerisinde İsrail’in Gazze’ye üç büyük kanlı saldırı gerçekleştirmesi, İsrail başbakanı ve bakanlarının Batı Şeria yerleşimlerini genişletmesi, aşırı milliyetçi ve ayrımcı yasaların çoğaltılması ve sık sık ve de açıkça Filistin devleti fikrinin reddedilmesi gibi diğer önemli faktörler de bulunuyor.
Sürdürülen BDS kampanyasını geriye çeken engellerden birisi ve hatta en önemlisi ABD önderliğindeki uluslararası “barış süreci” ile kazanç elde edileceğinin düşünülmesidir. Müzakerelerin yeniden başlaması olasılığı Avrupa Birliği, diğer devletler ve devlet dışı aktörlerin İsrail’in suçlarına yönelik cezai yaptırımları hayata geçirmeleri yönünde engel teşkil etmektedir. Yalnızca işgali derinleştirmeye ve İsrail’in sorumluluğunu ortadan kaldırmaya hizmet eden böylesi bir sürecin terkedilmesi ise BDS kampanyasına ivme katacaktır.
Siyasi Durgunluk
Kısmen birinci ile ilişkili olan ikinci engel ise, Filistin siyasetinde ve özellikle de Mahmud Abbas’ın politikalarında kendini hissettiren bölünme ve durgunluktur.
İsrail,”çatışmayı uluslararası platforma taşımak” için Filistin Yönetimi’ne (PA) şiddetle karşı çıksa da gerçekte Filistin Yönetimi kendi içinde çelişkili kararlar vermekte, yurt dışında ise kapsayıcı bir vizyon ortaya koyamamaktadır.
Üçüncü engel ise İsrail hükümeti, onun uluslararası düzlemdeki dostları ve lobiciler tarafından yönetilen karşı boykot kampanyasıdır. Onların milyonlarca doları var ve bu paralar İsrail’in “bozuk imajını” düzeltmesine, Filistin’le dayanışma eylemlerine saldırmasına ve eylemleri zayıflatmaya yönelik çabalara harcanıyor. Ancak, bu dalgayı durdurmaya çalışan çaresizlik içindeki İsrail lobisinin kendi kalesine bir gol atması da olasıdır.
BDS İsrail’in dokunulmazlığını ve bizlerin suç ortaklığını bitirmekle ilgilidir. Haaretz’de gazetecilik yapan Roy Isacowitz’in geçenlerde dediği gibi, “Rahatına düşkün İsrail’in, işgalini sona erdirmek için, Uluslararası Boykot, Tecrit ve Yaptırım Hareketi’nin nezaketle, ilgisiz ve duyarsız orta sınıfa derin bir uyanış çağrısı yapmasına ihtiyaç var.”
Zaten İsrail beyin takımı, akademisyenlere, politikacılara ve BDS’yi önlemek isteyen lobi gruplarına çok fazla para, zaman ve efor harcamıştır. Aslında, Güney Afrika’da da keşfedildiği üzere, boykotu sona erdirmenin tek bir garantili yolu vardır: O da sömürgeleştirilmiş insanların taleplerinin gerçekleştirilmesi ve haklarının geri verilmesidir.