Washington’ın Filipinler’deki yeni-sömürgeci savaşı: Pasifik Kartalı Operasyonu – Elliott Gabriel

Geçtiğimiz ay, ABD silahlı kuvvetleri, Filipinler’de yeni bir misyonun başlamak üzere olduğunu sonunda itiraf etti. “Pasifik Kartalı-Filipinler” adı verilen operasyon, Güneydoğu Asya bölgesinde silahlı ABD operasyonlarının gerçekleştirilmesi için sınırsız bir bütçe ayrılmasına izin veriyor.

ABD Savunma Bakanı James Mattis tarafından 1 Eylül 2017 tarihinde ABD ve Filipinler’de tamamen gizli bir biçimde tasarlanan bu denizaşırı olası müdahale operasyonu –o eski “Teröre Karşı Savaş”ın açtığı askeri hareket alana dönük bir resmi tasarım– ABD ordusunun Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı yürüttüğü İçten Çözme Operasyonu’nun bir devamı olarak sunuldu.

Güneydoğu Asya bölgesinde “radikalleşmeye ve şiddet içeren aşırılıkçılığa karşı koyma”yı amaçlayan Pasifik Kartalı açık uçlu bir misyon. ABD ordusu böylelikle kendisini, Başkan Donald Trump’ın “nadide bir toprak parçası” olarak tanımladığı eski ABD sömürgesinde fiilen sürekli bir varlık olarak yeniden kabul ettirebilir

Eleştiriler ise, operasyonun Washington’ın uzun zamandır baskı altında olan Filipinler halkı üzerindeki kuşatmasını daha da güçlendirmeyi, yarım yüzyıldan bu yana süren solcu isyanı bastırmayı ve ülkeyi ABD çok-uluslu şirketleri açısından güvenli hale getirmeyi amaçladığını ileri sürüyor.

“IŞİD” hayaleti

Bu operasyon, Filipinler’in en güneyindeki ada olan Mindanao’daki bugün darmadağın edilmiş Marawi şehrinin Filipinler Silahlı Kuvvetleri tarafından Maute ve Abu Sayyaf grubunun “IŞİD destekçisi” olduğu düşünülen yüzlerce üyesine karşı giriştiği yıkıcı bir kontrgerilla kampanyasının sahnesi haline gelmesiyle bu şehre yönelik kanlı kuşatmanın bitmesinden aylar sonra gün ışığına çıkmış oldu.

Kampanya, Mindanao’da 2018 yılı sonu itibariyle sıkıyönetim ilan edilmesini, binlerce ailenin yerlerinden edilmesini ve ABD Özel Kuvvetleri’nin şehre Filipinler ordusuna yardım eden danışmanlar ve insansız hava aracı operatörleri olarak konuşlandırılmasını içeriyor.

Filipinler Ordusu Özel Operasyonlar Komutanlığı tarafından yayımlanan yakın tarihli bir video, Interaksyon tarafından vurgulandığı biçimiyle, ABD’nin Filipinler Silahlı Kuvvetleri’ne, M4s tüfek dürbünlerini, PEQ-2 lazer işaretleyicilerini, makineli tüfekleri, bomba atarları ve Harris taktik radyon sistemlerini de içeren lojistik desteğini açık bi biçimde kanıtlayan nitelikte.

ABD’nin bu katılımı, ülkenin solcuları tarafından, öfkeli ABD-karşıtı açıklamalar yapan ve Rusya ve Çin gibi bölgesel güçleri birer ABD kuklası olarak göstererek boş tehditler savuran Başkan Rodrigo Duterte’nin ikiyüzlülüğünün bir kanıtı olarak görülüyor.

ABD Kongresi’ne yönelik olarak Başmüfettiş General Glenn Fine tarafından 2 Şubat’ta yayımlanmış olan bir rapor, bir yandan rapordaki müdahale önerilerini meşrulaştırmak için “IŞİD-Filipinler” bağlantısını tekrralayıp dururken, diğer yandan ise kurnaz bir biçimde adı verilmeyen “diğer terörist örgütler”den bahsediyordu:

OPE-P [Pasifik Kartalı-Filipinler Operasyonu], ABD Savunma Bakanlığı tarafından diğer ABD hükümeti kurumları ve uluslararası ortaklar ile birlikte, Filipinler’deki IŞİD destekçilerini ve diğer terörist örgütleri tecrit etmeye, zayıflatmaya ve yenilgiye uğratmaya yönelik çabalarında Filipinler hükümetini ve ordusunu desteklemek adına yürütülen kapsamlı bir terörizm-karşıtı kampanyadır.

Eleştiren yorumlarda ise, “diğer terörist örgütler” sözünün kullanılmasının Pentagon’un odağının Güneydoğu Asya takımadalarından doğru küresel bir “hilafet” kurulmasına yardım etme arayışında olanlarla sınırlı olmaktan çok uzak olduğunu gösteren bir tehlike işareti olduğuna vurgu yapılıyor.

Filipinler Üniversitesi’nde profesör ve ABD’nin bölgedeki faaliyetleri ile ilgilenen bir araştırmacı olan Roland Simbulan açısından, Operasyon Pasifik Kartalı, Yeni Halkın Ordusu (NPA) örgütünün Maocu gerillalarına karşı sürdürülen kontrgerilla faaliyetlerinin yeni bir aşamasını temsil ediyor.

Simbulan, MintPress News‘e yaptığı açıklamada “Pasifik Kartalı Operasyonu, ABD’nin Filipinler’e yönelik askeri müdahalelerinde yeni bir çağın başladığını gösteriyor” diyor ve şöyle devam ediyordu:

Ülke içinde, bu operasyon Filipinler solunu ve ülke dışında ise, Filipinler’i ABD askeri gücünün Pasifik bölgesine yeniden yerleşmesinin bir sıçrama tahtası olarak kullanmayı hedef almaktadır. Bu müdahale, Trump’ın, bir yandan ABD askeri güçlerini ve varlıklarını Duterte’nin ABD’nin askeri varlığının yerine Çin’i geçirmeyeceğinden emin olmak için kullanırken, diğer yansan da ülkedeki ürpertici otoriterliği desteklemesinin yoludur.

Filipinler Devrimi

Yaklaşık 50 yıldır, –Filipinler Komünist Partisi ile bağlantılı olan– Yeni Halkın Ordusu örgütü, kaynak zengini kırsal bölgelerde yoksul halkın çıkarlarını savunmak yerine çok-uluslu maden firmalarının ve yerel ihracatçıların arzuladığı biçimde ABD’nin emperyalist çıkarlarına hizmet etmekle suçladıkları Manila’nın hükümetlerine karşı uzun süreli bir isyanı sürdürüyor.

Duterte bir zamanlar kendisini “sosyalist” ve anti-emperyalist” olarak adlandırıyor ve hatta, solun yeminli bir düşmanı olan eski diktatör Ferdinand Marcos’un on yıllar süren diktatörlüğü altındaki ülkede bir tabu olarak kabul edilen kızıl savaşçılara karşı sempatisini ifade ediyordu.

Gelgelelim Manila yönetimi, 1986’dan beri, gizli hareket ile bağlantılı sosyalist hareketlerin bir ittifakı olan Ulusal Demokratik Cephe üzerinden yasaklı Filipinler Komünist Partisi ile aralıklı bir biçimde barış görüşmelerine katıldı.

Duterte ilk başlarda, hırslı bir sosyo-ekonomik reform gündeminin hayata geçirilmesine bağlı olarak bu barış sürecini desteklerken, geçtiğimiz Mayıs ayında Mindanao’da sıkıyönetim ilan edilmesiyle müzakereler de sona ermiş oldu.

Böylece, geçtiğimiz yılın barış müzakerelerinin sona ermesi, Duterte’nin silahlı ya da silahsız bütün Filipinli komünistleri “terörist” olarak ilan etmesine yol açtı.

“Bana bir Amerikan çocuğu denilene kadar Amerika’yı takip edeceğim” diyordu Duterte. “Tamam, diyelim ki ben bir faşist olduğumuz itiraf edeceğim. Sizi ben zaten terörist olarak görüyorum.”

Hem gizli parti hem de onun silahlı kanadı, 2002 yılından bu yana ABD hükümetinin yabancı terörist örgütler listesinde yer alıyorlar.

Duterte’nin suçlamaları, ABD Başkanı Trump’ın geçtiğimiz Kasım ayında ASEAN liderleri toplantısı vesilesiyle Manila’yı ziyaret etmesinden kısa bir süre sonra geldi ve Filipinler başkanının Washington’daki “idolü ve kuklacısı” doğrultusunda hareket ettiği eleştirilerine yol açtı.

Filipinler Komünist Partisi Bilgilendirme Bürosu, geçtiğimiz ay yayımladığı bir açıklamada “Duterte’nin Mindanao’daki sözüm ona “IŞİD”e karşı ilan ettiği sıkıyönetim, ABD askeri birliklerinin herhangi bir yazılı anlaşma olmaksızın ülkeye yeniden girmelerinin ve sürekli biçimde konuşlanmalarının üstünün mükemmel biçimde örtmektedir” sözlerine yer verdi:

Duterte’nin Filipinler Ulusal Demokratik Cephesi ile yürütülen barış müzakerelerinde masayı devirmesi ve ardından da Filipinler Komünist Partisi’ni ve Yeni Halkın Ordusu’nu “terörist örgütler” olarak ilan etmesi, sahneyi daha da uygun hale getirdi. Duterte’nin ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yabancı terörist örgütler listesi ile özellikle paralel olan açıklaması, onun, ABD’nin denizaşırı olası müdahale operasyonlarına ayırdığı bütçeye, Pentagon’un şişirilmiş “terör-karşıtı” rüşvet fonuna erişmesini kolaylaştırıyor.

Mindanao’nun zenginlikleri

Yeni Halkın Ordusu Ulusal Operasyonlar Komutanlığı sözcüsü Jorge “Ka Oris” Madlos’a göre, Amerika Birleşik Devletleri hükümetini harekete geçiren maddi özendiriciler, ABD’nin neden Operasyon Pasifik Kartalı’nı ilan ettiğini açıklamakta anahtar niteliğindedir.

Ka Oris, MintPress News‘te “Filipinler’deki IŞİD, gerçekten ziyade hayalidir” demektedir:

ABD, şu meşhur genel “radikalleşme ve şiddet içeren aşırılıkçılık” sözünü kullanarak, kendi kuklası olan devlet yönetimine karşı direnen hem mevcut olan hem de müdahalesiyle birlikte ortaya çıkacak olan bütün silahlı grupları kapsamaktadır. Mindanao’da, bu tarif, ata toprakları ve kendi kaderini tayin hakkı için meşru mücadele veren Moro grupları/kabileleri içermektedir. 

Ka Oris’in açıklamasına göre, bu yemyeşil topraklar çok uzun zamandır kârlı doğal gaz ve maden yatakları ile biliniyor ve bu toprakların büyük kısmı, ABD merkezli çok-uluslu şirketlerin işleteceği geniş ölçekli ticari plantasyonlar açısından ideal.

Çok-uluslu şirketler, nehirlerden, kanallardan, göllerden, tatlı su bataklıklarından ve göletlerden oluşan çok geniş ve biyo-çeşitlilik içeren Liguasan Havzası’na da gözlerini dikmiş durumdalar.

Maguindanaoan Müslüman kabilesinin kutsal mirası olarak görülen bu 220.000 hektarlık havza, WikiLeaks’in sızdırdığı belgelerde, 2006 yılından itibaren ABD diplomatik yazışmalarında, değeri 840 milyar dolardan 1 trilyon dolara kadar değişebilecek el değmemiş maden zenginliğini barındırması ile anılıyor.

O dönemin Manila hükümeti yetkilileri, bölgeyi –altın, bakır, krom, nikel, magnezyum, gümüş, demir cevheri ve çinkonun da yer aldığı maddi kaynaklar açısından bir “sahipsiz hazine” olarak tarif ediyorlardı. ABD petrol mühendisleri tarafından yürütülmüş olan çeşitli araştırmalara göre, sadece Liguasan’daki doğalgaz rezervlerinin değeri 580 milyar dolar.

Ka Oris, “Aynı zamanda, bu ada güçlü halk hareketlerinin de yuvası ve güçlü biçimde Yeni Halkın Ordusu da dahil silahlı grupların varlığı söz konusu” diye ekliyor.

Maguindanaoanlar, uzaktaki Manila hükümetine karşı kendi kaderini tayin haklarına yönelik taleplerini ileri taşıma umuduyla, Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) gibi grupların başını çektiği silahlı isyanlarda yer alıyorlar. Bu grupların ikisi de Manila hükümeti ve ABD tarafından terörizm ile suçlanıyor. Her iki grup da barış antlaşması imzalamış durumda ve bugün yerel halka özerklik veren bir yasanın son haline gelip çıkarılmasını bekliyorlar.

Duterte ise, ikili bir amaç güderek, özerklik verme hamlesini, hem takipçilerinin hem de muhaliflerin öfkesini arttıran biçimde başka önlemlerin yanı sıra yabancı yatırımcıların Filipinler’den toprak satın alma hakkına ilişkin anayasada yer alan sınırı ciddi biçimde genişletmeye dönük yeni bir dayatma ile ilişkilendirdi.

Manila hükümeti de, Marawi’nin yerle bir edilmesiyle tetiklenen yavaş yavaş artan öfkeyi hafifletebilecek yeni bir özerklik yasası beklentisinde. Moro destekçilerine göre, şehrin İslamcı isyanı, yerel halkın IŞİD programına yönelik ilgisinden değil, Moro halkının meşru çıkarlarının yok sayılmasından kaynaklanıyor.

Ka Oris, “ABD bile, Marawi kuşatmasının ülkenin bu bölgesindeki Moro durumunu daha da karmaşık hale getirebileceğini kabul ediyor” sözlerini sarf ediyor.

Yerel Moro destekçileri, şehirde ülkenin ikinci büyük askeri kampının inşa edilmesi planları gibi yakın tarihli gelişmeleri, Manila hükümetinin Marawi şehrini fiilen doğrudan ABD silahlı kuvvetleri tarafından sahip olunan ve yönetilen bir “askeri bölge”ye çevirmek niyetinde olduğunun kanıtı olarak görüyorlar.

Ka Oris’in sözleriyle:

ABD, 1900lerde Mindanao’daki (o zamanlar Kamp Keithley olarak adlandırılan) ana ABD üssüne ev sahipliği yapması nedeniyle, şehri potansiyel üslerinden biri olarak görüyor. Duterte, oradaki sivil nüfusu neredeyse tamamen yerinden etmiş durumda ve orada bir askeri üs inşa etme sürecini de başlattı. Bu en son adaletsizliğe karşı, hem silahlı hem silahsız direniş yoğunlaşmak zorunda.

Filipinler’i küresel kapitalizm için güvenli hale getirmek

Eski diktatör Ferdinand Marcos 1972 yılında –görünüşte CPP_NPA’nın komünist isyanını ve şehirlerdeki ve okullardaki artan huzursuzluğu bastırmak amacıyla– sıkıyönetim ilan ettiğinde, Filipinler’in yeni-sömürge statüsü kayda değer biçimde derinleşecekti. Ülke, neoliberal deneylerin, serbest piyasa politikalarının, özel ekonomik bölgelerin ve Dünya Bankası yapısal uyum kredisi için gereken biçimde korumacı yasaların kaldırılmasının laboratuarı haline geldi.

Yerel elitler ve oligarşik kabileler üzerinden faaliyet yürüten ABD’nin çok-uluslu şirketleri, –diğer stratejik sektörlerin yanı sıra bankacılık, petrokimya, inşaat, telekomünikasyon ve maden çıkarma sanayi dahil olmak üzere– ülkenin zenginliklerine inanılmaz derecede geniş bir erişim şansı kazandılar.

Kaliforniya Santa Barbara Üniversitesi’nde profesör ve yazar William I. Robinson’a göre, yeni bir sıkıyönetim ve askerileştirme döneminin gelmesi şaşırtıcı olmayacak:

Hem Trumpçılık hem de Dutertecilik, devletin meşruluk krizine ve elitler arasındaki yıkıcı kavgalardan kaynaklanan krize dönük aşırı sağcı otoriter yanıtlardır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve Filipinler’deki askerileştirme ve otoriterlik, Operasyon pasifik Kartalı yoluyla daha da yakından bağlantılı hale gelecektir.

Manila hükümetinin Duterte’nin demir yumruk politikalarından uzak durduğu geçmişte bile, ülkenin süregiden idare biçimi, ülkenin dört bir yanındaki milyonlarca insanın zorla yerlerinden edilmesine ve milyonlarca yerlerinden edilmiş Filipinlinin dünyanın dört bir köşesinde, Asya’da, Ortadoğu’da, Avrupa’da, Kuzey Afrika’da her türlü haktan mahrum “misafir işçiler” olarak dağılmasına yol açtı. Yurtdışında, Filipinli kadınlar –sıklıkla tecavüze, fiziksel saldırıya ve cinayete karşı savunmasız oldukları– ev işçiliği, hizmetçilik, bakıcılık, hemşirelik ya da konaklama sektörü işçisi olarak iş bulurken, erkekler ise, inşaat işçiliği ve tarım işçiliği gibi riskli işler buluyorlar. Bazı raporlara göre, ülkeden günde 6 bin civarında insan iş bulmak için ülkesini terk etmek zorunda kalıyor.

Robertson’ın MintPress News‘e anlattığı gibi, “Bu artık emeğin ihracı, yerinden edilme ve kitlesel aşırı yoksullaşmadaki patlama düzeyine yakın bir siyasi kaçışa da yol açıyor.”

Robertson devamla şunları söylüyor:

Tarım sanayi bölgeleri taşranın dört bir yanına yayılmış durumda ve 1980’lerde başlayan ihracat endüstrisi ise ulusal endüstriyel kalkınmayı gölgede bıraktı ve ulus-aşırı şirket hizmetlerinin –müşteri hizmetleri, Facebook denetçileri– Filipinler’e taşınmasıyla büyümeye devam ediyor. Bu ulus-aşırı tarım-sanayi, sanayi ve hizmet kompleksleri, Filipinli emeğinin küresel ihracatıyla birlikte, Filipinler’deki kapitalist küreselleşmenin yüzü haline gelmiş durumdadır.

Bu türden süreçler, küresel piyasaların ve ulus-aşırı sermayenin Filipinler gibi kaynakta zengin kendisi yoksul ülkelerdeki derinleşen finansal kaygılarına yönelik geçici sabitlikler arayışına girmesiyle, Robertson’ın ileri sürdüğüne göre –Operasyon Pasifik Kartalı’nın ABD’yi ülkedeki iç toplumsal karmaşayı denetlemekte daha derin bir rol edinmesini sağlayarak– ülkedeki “sera etkisi”ni arttırmaktan başka işe yaramayacak.

Robinson, Pasifik Kartalı Operasyonu’nun, 1999-2015 yılları arasında uygulanan ve FARC’ın solcu isyanını imha etmek ve görünüşte “uyuşturucuya karşı mücadele”yi sürdürmek amacıyla Kolombiyalı güvenlik güçlerine milyarlarca dolarlık silah verdiği kontrgerilla yardım programı Plan Kolombiya’ya oldukça benzediğini düşünüyor.

Filipinler halkının ve Yeni Halkın Ordusu’nun varlığını sürdürebilmesi açısından devrimci şiddetin sürmesinin kilit önemde olduğunu düşünen Ka Oris’e göre ise, Yeni Halkın Ordusu örgütü, bu fırtınayı göğüslemeye hazır:

Kitle tabanını genişletmek, halkın ordusunu eğitimler ve kitlesel katılımlar ile güçlendirmek ve yaygınlaştırmak, devrimci çalışmanın kapsamlı bir biçimde yapıldığından emin olmak – gerilla güçlerinin ve üslerinin ayakta kalması ve düşman güçlerden gelecek aralıksız saldırılara karşı koyması için yapabileceğimiz tek şey bu. Yeni Halkın Ordusu’nun ve halkın ABD’nin gözetleme teknolojileri ve insansız hava araçları gibi üst düzey silahlarına karşı eğitilmesi ve bunlara uygun hareket edebilmesinin sağlanması önemli; bu silahlar yerel silahlı kuvvetler tarafından sivil halka karşı halihazırda kullanılıyor.

Filipinli devrimciler açısından, Pasifik Kartalı Operasyonu’nun Washington’ın Filipinler’i askerileştirmesinde yeni bir aşama olup olmayacağı ise henüz açık değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin müdahaleci politikaları, ABD ordusunun İspanyol sömürgeciliği dönemini sonunda itibaren kışkırttığı ve ülkede bir milyondan fazla insanın ölmesine yol açan canavarca savaştan bugüne sürekli hale gelmiş durumda.

Gelgelelim, Ka Oris’in de belirttiği üzere, Pasifik Kartalı Operasyonu, eski yönetimin sözüm ona “Pasifik’in kilit noktası” anlayışı ve ABD’nin Asya-pasifik bölgesinde askeri üstünlüğünü sürdürmeye dönük hamleleri ile açıkça uyum içerisinde. Pentagon’daki savaş plancıları açısından ise, Filipinler, giderek güçlü ve özgüvenli hale gelen Çin’i kuşatmaya dönük planlarında anahtar rolünü koruyor.

[MintPress News’taki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Kaynak:https://www.mintpressnews.com/operation-pacific-eagle-in-the-philippines-washingtons-new-colonial-war/237281/

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.