Thomas Crowley: Hindistan Solu(II)

WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.

If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.

Unbalanced start tag short code found before:

“* Naxalbari hareketi giderek güçlendi. Öğrenciler ve kentli entelektüeller hareketi desteklemek için akın akın kırsal bölgelere gidiyordu. Ancak CPI (M) Batı Bengal hükümetiyle ilk arabuluculuk girişimlerinin ardından Naxali halkına karşı sert yöntemlere başvurdu. “Sorumlu” …”

Kerala hükümetinin lağvedilmesi 1960’ların çalkantılarına yol açtı, Hindistan solu da ulusal ve uluslararası radikal akımların etkisiyle alt üst oldu ve ortak mücadele için çırpınsa da Hindistan’ın şaşırtıcı ölçülerdeki bölgesel, dilsel, ekonomik, sosyal ve dinsel karmaşası ve çeşitliliği nedeniyle birliği sağlamak oldukça zordu. Bu kaçınılmaz farklılıklara ek olarak parti içinde de ideolojik krizler patlak vermişti. Özellikle genel olarak Hindistan’daki egemen sınıfların özel olarak da yönetici Kongre partisinin nasıl tanımlanacağı konusu öne çıkmıştı.

Soğuk savaşın iki kutuplu dünyasında hem sol hem de sağ Kongre hükümeti ve Jawaharlal Nehru’nun yönetimine yüklendiler. Batılı gözlemciler Nehru’nun komünist olduğundan kesinlikle emindi. Sovyetler Birliği de Nehru’ya ilkin hain bir kapitalistmiş gibi tavır takındı. Ancak daha sonra onu ilerici bir sosyalist olarak tanımladı. Çinli komünistler ise, Sovyetlerle araları bozulduğunda Nehru’yu yeni sömürgeciliğin bir yardakçısı, iplerini Amerikan kapitalistlerinin çektiği bir kukla olarak ilan ettiler. Şimdi geriye doğru baktığımızda Nehru ve hükümetinin neden bu denli kafaları karıştırdığını daha iyi anlayabiliyoruz. Nehru ve hükümeti kapitalist yolu seçmişti ama doğrudan Amerikan emperyalizminin güdümünde değildi.

CPI içinde Sovyetlerin aşırı derecede nazik Kongre partisi değerlendirmesini paylaşanlarla Çin’in aşırı sert değerlendirmesini doğru bulanlar arasında bir gerilim baş gösterdi. Çin ile Hindistan arasındaki sınır çatışması bu gerilimleri daha da şiddetlendirdi. Nihayetinde 1964’teki Çin-Sovyet ayrışması Hindistan komünistlerine kendi iç kavgalarını çözmeleri için gerekli uluslarararası gerekçeleri de sunmuş oldu. Parti içindeki merkezciler ve solcular daha muhafazakar fraksiyondan koptular ve CPI (M)’yi kurdular, muhafazakarlar ise CPI olarak yollarına devam ettiler.

Üç yıl içinde CPI(M) kendi içinde ihtilafa düştü. Merkezcilerin seçim ve geniş ittifaklar yapma politikaları gençleri partiden uzaklaştırdı ve partinin sol unsurları hayal kırıklığına uğradı. 1967’de Batı Bengal eyaletindeki Naxalbari’de bir köylü ayaklanması patlak verdi. O zamanlar eyaleti CPI (M)’nin başında olduğu Sol Cephe hükümeti yönetiyordu ve ayaklanma topraksız tarım işçileri, ortakçılar ve yoksul köylülerle sıkı bağları olan CPI (M)’nin alt düzey kadroları tarafından desteklendi.***

Naxalbari hareketi giderek güçlendi. Öğrenciler ve kentli entelektüeller hareketi desteklemek için akın akın kırsal bölgelere gidiyordu. Ancak CPI (M) Batı Bengal hükümetiyle ilk arabuluculuk girişimlerinin ardından Naxali halkına karşı sert yöntemlere başvurdu. “Sorumlu” bir hükümet olarak gücünü göstermek isteyen ve giderek Naxali hareketini kendine bir rakip olarak gören CPI (M) dizginsiz şiddet uygulamaya başladı.

1969’da bu gergin ortamda Charu Majumdar, Naxali bir lider ve CPI (M)’nin eski bir üyesi olarak Çinlilerin de ateşli desteğiyle paldır küldür Hindistan Komünist Partisi (Marxist-Leninist)’i (CPI (ML)) kurdu. Ancak 1971’e doğru ayaklanmaların ilk dalgası ezildi, ilkin yerel CPI (M) hükümetince ve daha sonra da Kongre partisinin başında bulunduğu merkezi hükümet tarafından.

Majumdar’ın kendisi de artan otoriter tavırları ve toprak ağaları ve polis memurları gibi “sınıf düşmanlarının” bireysel olarak öldürülmesini savunduğundan giderek eleştirilerin hedefi haline geldi. Dahası hareketteki kentli orta sınfların paylaştığı romantik devrim nosyonu artık tamamiyle un ufak olmuş, arkalarında gerçek bir kitle temeli olan bir hareket inşa edilmesi gibi zor bir görev bırakmışlardı. Bütün bu faktörler CPI (ML)’nin birbirini tetikleyen biçimde parçalanmasına yol açtı.

Bu noktada günümüz Hindistan solunun ana hatları şekillenmeye başladı. CPI ve CPI (M), 1960’ların sonlarında sol kadroların saflarından ayrılmasının ardından hemen hemen birbirinin aynısı, dar görüşlü bir parlamenter yol izlemeye devam ettiler. CPI (M) ülke çapında geniş bir kitle desteği yaratmak yerine bütün gücünü Kerala ve Batı Bengal’de iktidarı elinde tutmaya harcadı.

Kerala’da CPI (M)’nin başında bulunduğı koalisyon Kongre partisiyle değişimli olarak eyalet yönetimine geliyordu. Kuşkulu** parlamenter uzlaşmalara kaçınılmaz sürüklenişinden önce parti toprak reformunu yasalaştırıp bir dizi dışlanmış grupla bağlar kurabilmişti. Partiye uzun süre iyi eğitimli, kültürel olarak gelişkin, eyaletin üst sınıf Hindu “centilmenlerinin” (ya da bhadralok) hakim olduğu Batı Bengal’de partinin çöküşü de çok hızlı oldu. Parti 1977’den 2011’e kadar iktidarda kaldı ama köklü bir değişim yerine partinin seçimleri kazanmasını güvence altına alan yaygın bir himaye ağı yaratmaktan başka bir şey yapmadı.

Hakimiyetine yönelik tehditler artmaya başlayınca Batı Bengal hükümeti giderek daha çok şiddete, tehdite ve baskıya başvurmaya başladı. Tüm bunlar hükümetin 1990’larda neoliberal politikaları benimsemesiyle aynı döneme denk geldi. Hükümetin hızlı bir liberalizasyon politikasını uygulamasına engel olmayan bir “komünist” parti söz konusuydu (en yakınındaki Çin’de de bu bilinmeyen bir ironi değildi). CPI (M) kamu özel ortaklıklarını benimsedi, ucuz işgücünü mezata çıkararak yabancı yatırımları çekmeye çalıştı ve çok uluslu şirketlerin sanayi düzenlemelerinden kurtulmasına imkan tanıyan Özel Ekonomik Bölgeler kurdu.

CPI (M) Singur’daki en verimli tarımsal alanlara zorla el koyarak otomobil devi Tata Motors’a devretmeye giriştiğinde dibe vurdu. Proje eyalet çapında gösterileri ateşledi ve CPI (M) gösterileri şiddetle bastırmaya çalıştı ve tanınmış genç bir protestocuyu öldürdü. Benzer bir durum Nandigram’da da yaşandı. CPI (M)’nin 34 yıllık aralıksız yönetiminin yarattığı bıkkınlığa ve izlediği politiklardan duyulan hayal kırıklığına oynayan muhalif Trinamool Kongresi 2011’de eyalet seçimlerini kazandı.

Ulusal ve uluslararası basın kuruluşları bunu sevinç içinde Hindistan’da sosyalizmin ölüm çanlarının çalması olarak verse de aslında CPI (M) geleneksel kitle tabanından uzaklaştığından soldan da dışlanmış ve cezalandırılmış oldu.

CPI (M)’nin eyalet birimlerinin tutumu partinin ülke çapındaki tutumuyla pek örtüşmez. Kongre partisinin kademeli olarak zayıflaması ve ülke çapında koalisyon politikalarının öne çıkmasıyla küçük partiler etkilerine kıyasla oldukça büyük güce sahip olabildiler. CPI (M)’nin  önderlik ettiği Sol Cephe için de aynısı geçerlidir. 2004’te Kongre partisi iktidara yeniden geldiğinde ona ciddi destek sundular. Solun baskıları sonucu Kongre partisi gönülsüz de olsa Kırsal Ulusal İstihdam Güvence Yasası gibi sosyal refah tedbirlerini yasalaştırmak zorunda kaldı.

Sol Cephe, eyaletin yönetiminini elinde tuttuğu Batı Bengal’de Özel Ekonomik Bölgeler kurmak için büyük çaba sarfederken alay edercesine ülke çapında Özel Ekonomik Bölgeler Yasası’na karşı çıktı. Sonunda Sol Cephe, merkezi hükümetin ABD ile nükleer silah anlaşmasını savunmasına karşı çıkarak Kongre partisine verdiği desteği çekti. Kongre partisi Sol Cephe olmadan da iyi iş çıkardı ve Sol Cephe’nin ne kadar zayıf olduğunu göz önüne serdi. Ana akım sol partiler geçici olarak neoliberal aşırılıklara karşı koyabilir ama nihayetinde vazgeçilmez de değillerdir. Sol partiler bu nedenle pazarlık güçlerinin çok az olduğu ittifaklara ve kuşkulu ortaklıklara güvenmemelidir.

Parlamenter yolu benimsemiş sol, oportünist uzlaşma mantığına sıkı sıkıya sadık kalırken CPI (ML) geleneğinden gelenler Naxalbari’den gelen kökleriyle çok farklı bir yol izledi. Silahlı mücadeleyi bir kenara bırakmasalar da Majumdar’ın bireysel imha stratejisini reddederek birçok ML grubu güçlü bir kitle temeli yaratmanın gerekliliğini kabul etti ve 1980’lerin sakin yıllarında bu çalışmada yoğunlaştılar. 2004 yılında paramparça olmuş partilerden hemen silaha sarılmaya hazır olanlardan ikisi CPI (Maoist)’i kurmak üzere birleştiği zaman, kitle hareketi üzerine vurgunun yerini yavaş yavaş eski söylem aldı ve kitle hareketi halk savaşını yükseltme mantığının kurbanı oldu.

Dahası, bu noktaya gelindiğinde mücadele nüfusun büyük ölçüde Adivasi (yerli) olduğu ve Hindistan’ın ekonomik ve sosyal hayatına oldukça zayıf ölçüde bağlandığı orta Hindistan’ın ormanlarında başlamıştı bile. Maoistler, acımasızca dışlanmış ve mülksüzleştirilmiş kesimlerin adına savaşırken köylü ve işçi mücadelelerinden daha da uzaklaştı ve geniş Hindistan soluyla bağları daha da zayıfladı. Bu senaryoda geleneksel Maoist kentlerin kırlardan kuşatılması stratejisi Hindistan gerçekliğinden iflah olmaz biçimde kopmuş görünüyor.

Hindistan gazeteleri neşe içinde CPI (M)’nin parlamenter beceriksizliğinden ve CPI (Maoist)’in şiddete dayalı taktiklerinden dem vururken Hindistan kapitalizminin can damarlarında mücadele eden hareketler konusunda genellikle sessiz kalırlar. Bu hareketler üzerine bir şeyler yazdıklarında da yatırım ortamını bozan işçilerin uzlaşmaz inatçı tavırlarından söz ederler. Bu klişe tutum özellikle otomobil sektörünün yoğunlaştığı ve tarihi, işçi mücadeleleriyle dolu Yeni Delhi’nin güneyindeki sanayi kuşağı söz konusu olduğunda oldukça belirgindir.

Hindistan’ın en büyük otomobil şirketi olan Maruti Suzuki’nin fabrikalarındaki işçi mücadeleleri genellikle uzun süreli ve sert olmuştur. Bu kuşaktaki bir çok mücadele gibi burada da mücadele fabrika yönetiminin denetiminde olmayan bir sendika kurma arayışından başladı. Bu talebin gizli saklı bir yanı olmamasına ve aynı zamanda Hindistan çalışma yasalarını da kabul etmesine rağmen şirket düşmanca tavır aldı ve işçilerin denetiminde bir sendika ancak 13 yıllık bir mücadelenin ardından kurulabildi. Medya yalnızca bu mücadeleye 2012 yılında Maruti Suzuki fabrikasında şiddet olayları patlak verdiği zaman yer vermeye başladı.

Benzer bir olay daha bir kaç hafta önce farklı bir fabrikada yine yaşandı. Bıçaklarla silahlanmış fabrika fedailerinin desteklediği polis güçleri grevci işçilere saldırdı ve 150’sini yaraladı. Çok bildik bir ironi olarak saldırının kurbanları tutuklandı ve adam öldürmeye teşebbüsten tutuklandılar. Bu vahşi polis saldırısı haber olarak yalnızca ingilizce yayımlanan bir gazetede yer bulabildi. Medya bu sanayi bölgesinde zaman zaman patlak veren şiddet olaylarına oldukça sınırlı yer verdiği gibi çatışmaların asıl nedenlerine, radikal işçilerin sektörler arasında bir dayanışma ağı oluşturma çabalarına, dar ekonomik kazanımların ötesine geçen ve sözleşmeli ve daimi işçilerin birliğini vurgulayan işçi taleplerine ve sanayi işçilerinin mücadelesini özellikle Özel Ekonomik Bölgeler’deki ilkel birikimin vahşi biçimlerine karşı savaşım veren daha kitlesel hareketlere bağlama girişimlerine hiç değinmeden olup biteni heyecan verici bir polisiye vakaya dönüştürmektedir.

Böyle hareketlerin varlığı, sol için gerçek sorunun seçimlere katılıp katılmamak değilde esas olarak bu hareketlerin anti kapitalist mücadeleyle bağını kurarak ve bu mücadeleyi yükselterek halk desteğini nasıl sağlayacağı olduğunu ortaya koyar. CPI (M) ve CPI (Maoist) seçimlerde karşıt politikalar izliyor ama her ikisi de ulusal çapta kitleleri harekete geçirmede başarılı olamadığı gibi her ikisi de Hindistan’ın ekonomik ve sosyal güçlerinin çeşitliliğini ve eşitsiz gelişimini göz önünde bulunduran politikalar geliştirebilecek durumda değil.

Sağın durumuna bakacak olursak çoğu yorumcu sağın gelecek parlamento seçimlerinden güçlenerek çıkacağı ve Hindistan’da sağa kayışın süreceği kanısında. Sağın başarılı olmasını sağlayan faktörlerinden biri BJP partisinin parlamento dışı kitle çalışması yürüten devasa bir örgüt tarafından desteklenmesidir.

Hindistan gibi burjuva demokratik bir ülkede seçimlere katılmak sol gruplar için taktiksel bir gereklilik olabilir, sağın seçimlerdeki hakimiyetine karşı koymak ve radikal bir politik platform sunabilmek için de önemli bir araçtır. Bununla birlikte Hindistan ve diğer ülkelerdeki solun deneyimleri parlamenter politikaların giderek başlı başına bir amaç haline geldiği ve sosyalist dönüşüm hedefinden sapıldığının örnekleriyle doludur.

Kaynak: https://www.jacobinmag.com/2014/05/the-many-faces-of-the-indian-left/
Etiketler: ,

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.