Biz Uluslararası Halkların Mücadele Birliği (ILPS), Myanmar hükümetine, Rohinya halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterme ve üzerlerindeki zulmü sona erdirme çağrısında bulunuyoruz. Devam eden eziyetleri, jenositi, etnik temizliği ve Myanmar’ın Rakhine Eyaletinde Rohinya halkına yönelik tırmanan askeri saldırıları şiddetle kınıyoruz.
Geçtiğimiz yıl ağustos ayından bu yana 668.000’den fazla Rohinya’lı Bangladeş sınırının ötesindeki kamplara ulaşmak için Myanmar’dan kaçtı. Bu durum Myanmar içindeki kamplarda yaşayan, ülke içinde yerlerinden edilmiş 100.000 kişiyle birlikte mülteci sayısını 800.000’e yükseltti. ASEAN ülkeleri onların sınırları içine girmesine karşı çıkmaya devam etse de diğer mülteciler başka ülkelere kaçtılar. Dünya dehşet içinde binlerce Rohinya’lının yetersiz yiyecek, barınak ve koruma imkanlarıyla ölüme terkedilmesini izlemeye devam ediyor. Bu kişilerin çoğunluğu çocuktur. Tayland-Malezya sınırı boyunca mülteci toplama kampları ve toplu mezarlara dair bilgiler rapor edilmektedir.
Rohinyalılar Ne Win’in sosyal-faşist (lafta sosyalist ama gerçekte faşist) diktatörlüğü altında (1962-88) ve sonra yeniden 1988 ayaklanmasının ardından tekrarlayan 1991-1992, 2012, 2015 ve 2016-2017 askeri müdahaleleriyle uzun zamandır sistematik askeri baskıyla karşı karşıya kaldılar. Geçen 50 yıl boyunca Burma’nın askeri yöneticileri, Britanya sömürgeci yönetimi altında birleşmeden önce eski Arakan Krallığı’na ait olan toprak ve su kaynaklarını devlete ve özel sektöre ait şirketlerin ele geçirmelerini sağladılar.
Askeri yönetimler bu bölgelerdeki madencilik, petrol, doğal gaz, kereste ve tarım plantasyonlarının genişletilmesine kolaylık sağladılar ve Rohinya, Karen, Mon ve Shan gibi etnik azınlıkları bu süreçte yerlerinden ettiler. Hatta Çinli, Koreli ve Japon ve diğer tekelci kapitalist yatırımcıların bölgeye girişlerine ve faaliyetlerine olanak sağladılar.
Aung San Suu Kyi ve onun Demokrasi İçin Ulusal Birliği’nin önderlik ettiği mevcut Myanmar hükümeti, Burma’yı 1962 yılından beri yöneten orduya karşı onyıllar süren uzun mücadeleler sonucu iktidara geldi. Suu Kyi ve hükümetinde yüksek mevkileri ellerinde tutanlar aynı zamanda onyıllar boyu süren ABD-Birleşik Krallık ve Avrupa desteğinin, eğitiminin ve telkinlerinin ürünüdürler.
Şimdi onlar iktidarda, kendilerine on milyonlarca dolarlık ABD, Britanya ve Avrupa yardımlarını daha büyük süper karlar karşılığında veren ve yabancı tekeller tarafından dayatılan ABD ve Avrupa’lı tekelci kapitalistlerin çıkarlarını temsil ediyorlar. Bu yabancı tekeller aynı zamanda Myanmar’ın bağımsız kurumlarının altını oymak ve onları sabote etmek için Amerikan Demokrasi Ulusal Vakfı (US National Endowment for Democracy) tarafından oluşturulmuş ve fonlanmıştır.
Fakat sözde “demokratik” reformlara rağmen ordu Myanmar toplumu üzerinde hala devasa bir gücü elinde tutuyor. Suu Kyi’nin hükümeti 1,3 milyonluk Rohinya halkını etnik bir azınlık olarak kabul etmiyor. Rohniyalılar ağır bir zulüm altında eziliyorlar ve inanç, seyahat, eğitim ve kamu hizmetinde yer alma özgürlükleri dahil temel hakları inkar ediliyor.
Görünüşte, Myanmar silahlı kuvvetleri ve polis güçleri geçtiğimiz yıl Ağustos ayında Rakhine eyaletindeki Rohinya halkı üzerinde sonuncu baskılarına, Suudi Arabistan ile bağları olduğu ileri sürülen ve yeni kurulan militan İslami grup Arakan Rohinya Dayanışma Ordusu (ARSA) tarafından gerçekleştirilen eylemlere bir yanıt olarak başladı.
Myanmar ordusu o zamandan beridir Budist şovenizmle galeyana gelmekte ve yargısız infazlar, çete tecavüzleri, kundakçılık, bebek katliamları dahil geniş çapta insan hakları ihlalleri gerçekleştirmektedir. Budist dini liderlerin, Suu Kyi ve NLD taraftarlarının içinde bulunduğu sağ kanat ultra milliyetçiler nefret tahrikçiliğini ve dinsel tahammülsüzlüğü artırmaktadır.
ABD ve diğer Batılı emperyalist güçler soykırım boyutundaki azgınlıkta “Burma ordusu, güvenlik güçleri ve yerel başıbozuklar arasındaki bazı kişileri” suçlarken, Suu Kyi’yi krizi çözmede daha yapıcı bir rol oynamaya davet etmektedir. Bu güçler, bölgedeki Sittwe limanını, Myanmar boyunca Çin’in güneydeki şehri Kunming’e uzanan altyapı tesislerine bağlayan Rakhine eyaletinin, Çin’in Bir Kemer Bir Yol planı için düğüm noktası olduğunu not ederek, Myanmar’ın destek için Çin’e dönebileceği konusunda ihtiyatlı bulunmaktadırlar.
Sonuç olarak, Rakhine eyaletindeki şiddet potansiyel olarak Çin’in çıkarlarını tehdit etmektedir. Daha da önemlisi bu şiddet, ya ABD-Suudi desteğindeki İslam Devleti militanlarına karşı mücadele için Filipinlere önerildiği gibi “teröre karşı yardım” adı altında ya da “insani müdahale” biçiminde doğrudan ABD müdahalesi için bir bahane oluşturabilir. Her iki durumda da sonuç, ABD savaş plancılarının onyıllardır yapmak istedikleri gibi ABD varlığının doğrudan Çin sınırına yerleştirilmesi olacaktır.
Bu arada Burma’da gittikçe büyüyen etkisiyle Çin, Myanmar’ın politikasına uyum göstermekte ve insani felakete karşı sessiz kalmaktadır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği göstermelik bir yardımda bulunmaktadır. Fakat bu da Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de ABD öncülüğündeki saldırı savaşlarından kaynaklanan Avrupa’daki mülteci krizine yönelik ayrılan kaynaklarla yakından kıyaslanabilir değildir.
Hükümetler arası iki bölgesel örgüt olan ne SAARC (Güney Asya Bölgesel İşbirliği Örgütü) ne de ASEAN (Güneydoğu Asya Uluslar Birliği), diplomatik, hatta insani çözüm için arabuluculuk girişimlerinde bulunmamıştır. Ülkeye gönüllü dönme konusunda bile, Rohinya halkının karşı karşıya olduğu büyük ekonomik, sosyal ve politik problemlerin çözümünde gerçek bir ilerleme sağlanamamıştır.
Rohinya halkı şimdi kendi kaderini tayin hakkı ve özgürlük taleplerini ileri sürmektedir. Onlar işçi sınıfının ve dünya çapındaki bütün baskı altındaki halkların ve ulusların dayanışma ve desteğini hak ediyorlar. Aynı ruhla, bizler, benzer şekilde bütün ulusal azınlıkların haklarına tam saygı temelinde Myanmar halkının sahici ulusal bağımsızlığı ve demokrasisi için gerçek sosyalizme doğru mücadelesini destekliyor ve onlarla dayanışma içinde bulunuyoruz.
Uluslararası Halkların Mücadele Birliği
Uluslararası Koordinasyon Komitesi
Genel Başkanlık Bürosu tarafından yayınlanmıştır
5 Şubat 2018