El Salvador’daki iç savaşa ABD’nin müdahalesine karşı 1989 yılında Şikago’da toplanan protestocular (Creative Commons/Linda Hess Miller)
ABD politikaları, tarihlerinde daha önce ABD tarzı çeteler ve çete savaşlarının olmadığı El Salvador’da çete kültürünün ortaya çıkmasına neden oldu.
Bu makale ilk olarak Latino Rebels’de yayınlanmıştır.
Gazeteci yürüyüş botlarımda hala dışkı ve pislik kalıntıları duruyor. Bunların nedeni El Salvador’un en büyük bok çukurları: onun toplu mezarları. Oradaki kaynaklarımın haritasını çıkardığı binlerce mezarın birçoğu ABD tarafından eğitilen ve fonlanan güvenlik güçleri tarafından 80’li yıllarda kazıldı. Kalanların çoğu da daha yakın zamanlarda, 90’lardan beri ABD göçmenlik kurumları tarafından düzenli olarak El Salvador’a sürülen Los Angeles’da üslenmiş çeteler tarafından.
El Mozote El Salvador’un, çoğu henüz hafriyata alınmamış binlerce toplu mezarından en iyi belgelenmiş olanı. El Salvador’un Adli Tıp Enstitüsü’nün adli uzmanları ve dünya çapında ünlü Arjantin’li adli ekip El Mozote’deki kitlesel katliamın izlerinin -kemikler, ayakkabı markaları, saç örnekleri, mermi kovanları- daha önce kötü ünlü “School of the Americas” olarak bilinen Georgia’daki Fort Bragg ve Fort Benning gibi yerlerde eğitilmiş Salvador’lu elit askerlere işaret ettiğini bana anlattılar. Katliam sırasında kullanılan botlar, mermiler, silahlar, helikopterler ve üniformaların hepsi ABD malıydı. Ve delillerin izleri sadece El Mozote ile sınırlı da değildir.
Salvador hükümeti ve FMLN gerillaları arasında iç savaşın sonunda, 1992 yılında varılan bir anlaşmayla kurulan Birleşmiş Milletler Hakikat Komisyonu 75.000 kişinin ölümüne yol açan savaş sırasında masum kişilerin öldürülmesinin %85’inin ABD tarafından eğitilen güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirildiği sonucuna varmıştır. Faillerin çoğu halen özgürdür. El Mozote’de ve tıpkı daha az bilinen masumların katledildiği onbinlerce diğer vakalarda olduğu gibi, El Salvador’un yegane azizi Monseñor Romero’nun katledilmesinde ve 1980 yılında 4 Maryknoll (dini bir topluluk, ç.n.) rahibesinin tecavüz edilip öldürülmesinde El Salvador’un ABD tarafından eğitilen ve fonlanan askerlerinin bırakmış olduğu adli kanıtlar inkar edilemez niteliktedir.
Ziyaret ettiğim Panchimalco adı verilen bölgedeki savaş dönemi toplu mezarları bölgedeki gangsterler tarafından daha yakın zamanlarda kazılan toplu mezarların hemen yanında bulunmaktadır. Salvador ordusu tarafından kullanılan silahlar ve eğitim gibi bu çetelerin kendileri de Birleşik Devletler kökenlidir. Özellikle Los Angeles’in Pico Union mahallesinden. Hatırlıyorum çünkü 90’ların başında, Rampart bölgesinin -ABD tarihinin en kötü polis skandalının gerçekleştiği yer- polisleri, aralarındaki savaşı tırmandırmak için MS-13 ve 18. Cadde çetelerini bölgeden sürmeye başladığı zaman ben oradaydım. Rampart polisinin iyice belgelenmiş taktikleri – haksız gözaltılar için silah yerleştirmeler, çete üyesi bir gencin bir bölgeden alınıp rakip çetenin bölgesine götürülmesi, çete üyelerinin vurulması, hatta öldürülmesi ve bunun sanki rakip çeteler tarafından yapılmış gibi gösterilmesi- çeteler arasındaki şiddetin yükselmesinde önemli paylara sahip olmuştur.
El Salvador ve onun bok çukurları için en çok zarar veren şey Los Angeles Polis Müdürlüğü’nün (LAPD) şiddet ve diğer felaketlerden kaçan insanları sınırdışı edilmekten korumak için getirilmiş sığınma yasalarını o dönemde ihlal ettiğinde yaşandı. ‘90’ların başında LAPD ile Göçmenlik ve Vatandaşlığa Kabul İdaresi (INS) genç çete üyelerini sınırdışı işlemleri için INS’ye teslim ettiklerinde ölümcül pratiklerine de başlamış oldular. Bu süreçte, ABD politikasının bu uygulamaları, ABD tarzı çeteler ve çete savaşları geçmişi olmayan bir ülkede çete kültürünün oluşmasına yardımcı oldu. Bu çeteler o zamandan beri toplu mezarları doldurmayı sürdürerek El Salvador’a dünyada en çok şiddetin yaşandığı ülkelerden biri damgasını vurdu.
Mültecilik terimleriyle, bok çukuru bir dikkat dağıtmadır. Ülkeleri bok çukuru olarak adlandırıp, fakat aynı zamanda onları, yüzbinlerce sınırdışı edilen kişiyi almaya hazır ve bu nedenle de gönderilen milyarlarca doları kaybedecek ülkeler olarak belirlemek de mantıklı -ve trajik- bir yanılgı, bir başka politika hatasıdır. Fakat eğer Başkan böylesi bir dil kullanacaksa sözlerini, felaketlere neden olan dış savaşlar ve göç politikalarındaki ABD’nin sorumluluğunu tanıyacak bir politik tutumla desteklemelidir. Diğer bir ifadeyle ben Trump’ın bok çukuru sözlerine sahip çıkmasını tercih ederim – ve ona bunu yapması için yürüyüş ayakkabıları verebilirim.