WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.
If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.
Unbalanced start tag short code found before:
“Silahlı mücadelenin tarihi Kolombiya’daki silahlı mücadele 1960’lara ”
Ülkedeki birçok solcu, geçmişteki barış süreçlerinde olan şeylerin benzerinin olacağından korkuyor: Gerillanın silahsızlandırılması üzerine paramiliterlerin mücadelenin legal yapılarına uygulayacağı katliamlar ve bununla beraber hareketin etkisizleştirilmesi veya siyasi ana akımın neoliberal konsensüsüne eklemlenmesi. Sürecin bütün tehlikelerine rağmen FARC-EP, halkın kitlesel seferberliğini, çoğunluğun barış sürecinin içine katılmasını ve savaş sonrası siyasallaşmayı öngören bir perspektifin potansiyelini de görüyor.
Kolombiya’daki referandum ve silahlı mücadele üzerine
Kolombiya, Santos hükümeti ve devrimci FARC-EP arasındaki barış anlaşmasını halk oylamasına taşıyor. Mesele, 20. yüzyılın başına dayanan ve onlarca sene süren silahlı mücadelenin, silahlı mücadelenin ötesinde siyasi bir perspektife bürünebilmesi.
Marksist gerillalar ve muhafazakar hükümet, Kasım 2012’den beri silahlı mücadelenin siyasi bir çözümü için müzakere ediyorlardı. Gerilla üyeleri dışında sosyal hareketlerden gelen aktivistlerden de oluşan “barış delegasyonu”, köylü isyanlarından oluşan gerillanın en önemli noktalarını 100 maddelik bir program halinde ortaya koydu.
Her şeyin özü: toprak sorunu.**Taleplerin İspanyolca detaylı versiyonuna şuradan erişilebilinir: http://www.pazfarc-ep.org/index.php/pages/desarrollo-agrario-integral/**
Silahlı mücadelenin tarihi
Kolombiya’daki silahlı mücadele 1960’lara **Bazı analizler bugünkü silahlı mücadelenin kaynağını irdelerken tarihte daha da geçmişe gider ve başlangıcı 1940’larda liberaller ve muhafazakarların arasındaki gerilla savaşı (La Violencia) ve bu savaş içinde oluşan bağımsız köylü cumhuriyetlerinin kuruluşunda arar. Söz konusu bağımsız köylü cumhuriyetleri ABD emperyalizminin de yardımıyla kana boğulmuş ve FARC‘ın oluşumunun nedeni olmuştu./**dayanıyor.
Küba devriminden etkilenerek Kolombiya’da bir dizi gerilla grubu oluştu: Mesela Guevaraist-özgürlükçü teolojik ELN, Maoist EPL, Fokist şehir gerillası M-19 ve zamanında Frente Nacional’in (iç savaştan sonra muhafazakarların ve liberallerin kurduğu tarihsel birleşik hükümet) özerk köylüler hareketine karşı yürüttüğü vahşi savaş yüzünden silahlı öz savunma milisleri olarak 1964’de kurulan FARC-EP.
Kolombiya solunun silahlı mücadeleyi merkeze almasının özünde Latin Amerika’ya özgü bir siyasi denklem yatıyor: Büyük toprak ağalarından oluşan, normalde beyaz, İspanyol kökenli ve Batı’da eğitilmiş oligarşik sülalelerin varlığı ve hükümdarlığı.
Oligarşi ve halkın büyük çoğunluğu (özellikle köylüler ve kırsal emekçiler) arasında oluşan maddi uçurum, piyasaları ABD’de üretilen metalarla dolduran ve bağımsız bir iktisadi gelişimin önüne geçen Chicago School**Chicago School derken, neoliberal iktisat politikaların kurucusu olan iktisatçı Milton Friedman’in bilimsel araştırma merkezi kastediliyor. “İktisat politikaları tartışmalarında ‘Chicago’ derken kaynak dağılımın en verimli biçiminin serbest piyasa tarafından örgütlenebileceğini, devletin iktisada el atmasına karşı mesafeli olmanın ve enflasyon konusunda paranın nicel teorisini vurgulayan inancı kastediyoruz.” (Friedman 1974) Bu politikalar ABD’nin yoğun desteğiyle bütün Latin Amerika’da uygulandı, en sert ve vahşi hali ise Şili’deki faşist Pinoşet rejimi oldu./** politikalarının uygulanması ve bir dizi serbest ticaret anlaşmalarıyla daha da derinleşti.
Senelerce uygulanan suikast ve baskı politikalarla engellenen sendikal örgütlenme sonucunda Kolombiya’daki toplumsal eşitsizlik dünyadaki en yüksek oranlarından birisi oldu. Kolombiyalı oligarşinin 1980’lerden beri paramiliter güçlerle gerilla ve her tarz sol örgütlenmeye karşı yürüttüğü kirli savaşın mağdurları çoğunlukla paramiliter birlikler tarafından vahşetle ve katliamlarla sürgün edilen yoksul kırsal emekçilerdi.
Bu sürgün elbette yine toprak elitlerine yaradı. Onlar, zamanında çoğunlukla köylülerin elinde bulunan topraklarının çoğuna el koyup çok uluslu tekellerle işbirliği içinde kullandılar. Yani, tarımda bağımsız gelişim politikaları uygulamak yerine Batı’ya ihracat odaklı bir şekilde yapılandırdılar.
Kolombiya oligarşisinin bıraktığı en ağır miraslardan birisi, ABD ile girilen işbirliği ve ülkeyi ABD’nin bir uydu ülkesine dönüştürmek oldu. Tarihsel anti-komünizmin bakış açısından bakarsak, Kolombiya, her türlü sol harekete karşı geliştirilen kontra programlarının uygulanmasında veya bugün olduğu gibi Venezuela, Ekvador ve Bolivya’nın solcu hükümetlerine karşı askeri ve siyasi komploların köprübaşı olmakta hep önde gelmiştir.
Müdahalecilik ve paramilitarizm
Bu müdahaleci politikaların ismi zamanında Plan Colombia‘ydı (2000) ve Kolombiya ordusunun güçlü mali desteklerle kapsamlı donatılması ve ABD ordusunun Kolombiya içinde güçlü biçimde konuşlanmasını içeriyordu. Nitekim, 2009’dan beri ABD’nin Kolombiya içinde 7 askeri üssü var.
Yeni ulaşılan bilgilere göre, bu paralarla özellikle eski Cumhurbaşkanı Alvaro Uribe ve onun hükümeti dönemlerinde büyük toprak sahibi Carlos Castano’nun AUC adındaki paramiliter birlikleri desteklendi ve örgütlendi.
Gerici-burjuva politikaların mihenk taşlarından birisi, hep bu tarz faşist ölüm birliklerini kendi işine göre kurup gerekmediğinde de feshetmek olmuştur. Böylesine canavarı besleyen burjuvazi onu gerektiğinde yine feshettiğinde kendisini toplum karşısında temiz ve masum yüzlü gösterebiliyor.
Mesela Uribe, Castano’nun esrarengiz ölümü ve AUC‘un 2006’daki resmi “terhisiyle” beraber paramilitarizme karşı etkili bir şekilde mücadele ettiğini ve problemi çözdüğünü iddia etmişti. Bunun gerçeklikle bir alakası olmadığını sol güçler sert bir şekilde anlamıştı.
Hükümet yandaşlarının laflarına karşın tarihsel olarak uyuşturucu ticaretiyle**Genel olarak Kolombiya’daki bütün siyasi örgütlerin bir veya öbür şekilde uyuşturucu ticaretiyle bağlantıları vardır. Bu ticaret en karlı ticaretlerden birisi ve bazı kır emekçileri hayatını idame ettirebilmek için ağırlıklı olarak koka yetiştirir. Bu tespit, yazar tarafından ahlaki bir karalama yerine analizin bir parçası olarak kullanılıyor: sistematik bir biçimde ve en üst yetkililer nezdinde özellikle paramiliterler ve yandaşları, tarihleri boyunca Medellin ve Cali kartelleri etrafında oluşan uyuşturucu baronlarıyla ve onların bugünkü temsilcileriyle iç içe geçmişlerdir. Son 30-40 yıl içinde uyuşturucu baronları kontrgerilla faaliyetleri ve katliamlar konusunda en ön saflarda yer almışlardır. Bkz. Zelik, Raul / Azzellini, Dario (1999): Kolumbien – Große Geschäfte, staatlicher Terror und Aufstandsbewegung./** iç içe girmiş paramiliter gruplar, AUC‘un feshedilmesinden sonra da bin bir farklı biçimde ve grup halinde siyasi suikast birimleri olarak aktifler ve kişisel ve siyasi olarak da Kolombiya’daki Ultra-Derecha **Ultra-Derecha, Kolombiya’da paramilitarizme yakın duran örgütler ve partiler için kullanılan yaygın bir terimdir. Faşist örgüt ve partilerin fonksiyonlarını üstlenip ancak ideolojik gelenek ve ifade biçimi olarak Avrupai geleneklerden ciddi bir şekilde farklılaşıyorlar. Ultra-Derecha geleneği şu an özellikle Uribe’nin Centro Democratico‘su tarafından temsil ediliyor./** ile iç içe girmiş durumdalar.
Bu durumu en yeni gelişmelerde de görebiliriz: Mayıs 2016’da Santos hükümeti ve FARC-EP Havana’da barış süreci konusunda mutabakata vardıktan sonra eski Cumhurbaşkanı Alvaro Uribe etrafında kenetlenen aşırı sağcılar gelecek referandum için yoğun bir “Hayır” kampanyası için seferber oldular. Bu seferberliğe yine toplumsal hareketlere ve sol gruplara karşı paramiliterler tarafından suikast girişimlerinin yoğunlaşması eşlik etti.
Muhalif aktivistler 2016’nın Nisan ayı dahil son yıllarda yine siyasi nedenlerden katledilen 115 örgütlü aktivist olduğunu açıkladı. Bu pratiğin altında yatan strateji tarihsel varlığıyla devamlılık içinde; amaç, gerillanın veya başka solcu ve halkçı öznelerin toplumu şekillendirecek müdahalelerde bulunmalarını engellemek, özellikle de iktisadi ve askeri alanlarda siyasal değişimlerin önüne geçmek.
Barışa karşı olanlar, Kolombiya’daki egemen oligarşinin tarihsel ayrıcalıklarını kaybetmek istemiyorlar. Paramiliter grupları finanse edip silahlandıran ve onlarla ittifak içinde bulunup katliamcı pratiklerine siyasal alanda meşruiyet yaratmaya çalışanlar da aynı kişiler.
Barış görüşmelerin arkasındaki çıkarlar
Oligarşinin liberaller ve muhafazakar Cumhurbaşkanı Santos etrafında kenetlenen kanadının barış görüşmelerine açık olması ise, ABD ve çok uluslu tekellerin silahlı mücadeleye karşı değişen konumundan kaynaklanıyor.
Hükümetin, ABD’nin ve tekellerin çıkarları, şimdi isyancıların kontrolünde olan bölgelere girip oraları iktisadi olarak kullanabilmek konusunda örtüşüyor. Bugün gerillanın Kolombiya’da tuttuğu bölgeler FARC-EP ve özellikle daha ikinci büyük gerilla örgütü olan ELN‘nin petrol hatlarına yaptığı sabotaj eylemleri, fabrikalara saldırıları ve çok uluslu tekellerin yöneticilerini kaçırma eylemleri, “riskli sermaye” olarak görülüyor. Bu sermaye fraksiyonlarının bakış açısından, isyankar grupların silahsızlandırılması bir “win-win” durumu olur: Yani bir yanda silahlı mücadele bitmiş olur, öbür taraftan ise bazı sanayi sektörlerinin pompalanmasıyla beraber iktisadi kalkınma gelişir.
Elbette oligarşinin bu bölüğü de egemen toplumsal ilişkilerin değişmesini istemiyor. Bunu bir kaç ay önce Campesinos**Campesino, Kolombiya’da kırsal alanlarda yaşayan insanlar için kullanılan yaygın bir terimdir ve sadece kırsal emekçileri kapsamaz. Paro nacional‘da kullanıldığında ise kırsal emekçileri kastediyor./**’ların ulusal grevinde yine gördük: Campesinos‘ların örgütleri hükümetle mutabakata varılan reformların uygulanmaması üzerine isyana geçince, Santos hükümeti polisin silahlı birlikleri ESMAD‘ı gönderip isyanı kana boğmuştu.
Sí a la Paz mı yoksa silahlı mücadeleye devam mı?
Havana’daki barış müzakereleri, özellikle kadın ve LGBT konularındaki başarılarına rağmen dilin üstünde garip bir tat bırakıyor. Ülkedeki birçok solcu, geçmişteki barış süreçlerinde olan şeylerin benzerinin olacağından korkuyor: Gerillanın silahsızlandırılması üzerine paramiliterlerin mücadelenin legal yapılarına uygulayacağı katliamlar ve bununla beraber hareketin etkisizleştirilmesi veya siyasi ana akımın neoliberal konsensüsüne eklemlenmesi.
Birincisini, 1980’lerde FARC-EP ve Betancur hükümeti arasındaki gelişen barış anlaşması sonrası görmüştük: Barış anlaşmanın sonucunda oluşan legal siyasi parti Union Patriotica‘nın (UP) üyeleri suikast birlikleri tarafından katliama uğradılar.**Araştırma biçimi ve araştırmacının siyasi yönelimine göre 1980’lerin sonuna kadar 3.000 ile 5.000 arasında siyasi aktivistin katledildiği kanaatine varılıyor. İnsan hakları çerçevesinde hareket eden analizler (yani “ekstremizm teorileri” ekseninde hareket eden analizler) bile bu savaşın içinde yapılan katliamların %58’in paramiliter örgütler tarafından, yani bizzat devletin eliyle yapıldığını vurguluyor. Ve bu rakam içinde Kolombiya devletinin “resmi” olarak yaptığı katliamlar yok. Bkz. Centro Nacional de Memoria Historica (2013): Basta Ya! Colombia: Memorias de Guerra y Dignidad./** EPL ve M-19‘un dağıtılması ve terhisi ise bu grupların düzene ve farklı devlet aygıtlarına eklemlenmesiyle sonuçlanmıştı.**Bkz. Zelik, Raul / Azzellini, Dario (1999): Kolumbien – Große Geschäfte, staatlicher Terror und Aufstandsbewegung./** Onun için, daha küçük bir gerilla örgütü olan ELN‘nin barış müzakerelerine katılmaması ve Kolombiya devletine karşı çok daha mesafeli durması kimseyi şaşırtmıyor.
ELN, Youtube üzerinden yeni yayımladığı bir bildiri ile olası bir barış sürecine olumlu baktığını söylüyor, ancak şunları vurgulayarak: “Kolombiya’da savaşın sonu, ancak Santos hükümetinin ülkede yapısal bir değişim iradesi gösterdiğinde olabilir.” ELN’nin bakış açısına göre, siyasi bir çözümün hiç bir temeli olmadığı için henüz ufukta görünmüyor. ELN Komutanı Nicolas Rodriguez Bautista ise şunları ekliyor: “Birincisi, Kolombiya hükümeti halkçı mücadelelere daha hala şiddetle yaklaşıyor. (…) İkincisi, Kolombiya hükümeti bu mücadelelerin taleplerini kabul etmiyor. (…) Üçüncüsü, paramilitarizm ortadan kalkmadı, tersine aynı yoğunlukla devamlılığını koruyor. (…) Dördüncüsü, Kolombiya’nın seçim sistemi (…) yolsuzluklar ve yandaşlıkla dolup taşıyor (…); seçim sistemi hala solu ve halkçı tabakaları dışlayan bir dayatma ve silah düzeni. (…) Bugünün toplumsal koşulları, silahlı mücadeleyi başlatan koşullarla özdeş.”**https://www.youtube.com/watch?v=6eIg7w1IAJs (17.07.2016’de yayınlandı)./**
Buna karşın FARC-EP, Polo Democratico Alternativo, Marcha Patriotica ve Kolombiya’daki sosyal hareketler, sendikalar ve insan hakları örgütlerinin çoğu, barış sürecini toplumsal ilişkilerin muhtemel değişimi için bir ilk adım veya en azından bugüne kadar silahlı mücadelenin imkansız kıldığı siyasal mücadelenin önünü açan bir hamle olarak görüyorlar. Ek bir neden, Uribe’nin yönettiği paramiliter kontrgerilla faaliyetleri gerillaya çok büyük hasar verdiği için, bugün masaya hiç bir tarafın askeri olarak savaşı kazanamamasından kaynaklanan bir denge halinde oturulmasıdır.
Bu sürecin bütün tehlikelerine rağmen FARC-EP, halkın kitlesel seferberliğini, çoğunluğun barış sürecinin içine katılmasını ve savaş sonrası siyasallaşmayı öngören bir perspektifin potansiyelini de görüyor.
Barış sürecinin çökme ihtimali ise, önemli FARC gerilla lideri Carlos Antonio Sozada tarafından şöyle değerlendiriliyor: “Bu olabilecek en kötü şey olur. Böyle bir şeyin halkımız için doğuracağı vahim sonuçları düşünmek bile istemiyorum. Müzakere sürecinde bulunan birisi için savaşa başka bir yerden bakma hakkı doğar, onu sonlandırmak için elimizden geleni yapmamız gerektiğini gösterir. Kolombiya’da başka hiçbir neslin böyle bir savaşı yaşamaması lazım.”**İlk olarak Freitag‘da yayınlanan ve Kolumbieninfo tarafından paylaşılan bir söyleşiye göre:https://kolumbieninfo.noblogs.org/post/2016/08/04/interview-mit-carlos-antonio-lozada/./**