Bu alandaki hayatıma 1966’da, bir ev işçisi olarak başladım. 1967’de bir aile için çalışırken hamile olduğumu ve aynı yıl bebeğimin doğduğunu hatırlıyorum. Bunun yanında, apartheid döneminde bir gazetede, ev işçilerinin arkadaşlarının patronların mülklerine girmelerine izin verilmediğine ilişkin bir makaleye rastladığımı da hatırlıyorum.
Aklıma ilişen soru şuydu: Biz tam olarak neyiz? Ve neden bizim haklarımız yok? Böylelikle bu durumu sorgulamaya başladım. Üzerine pek düşünmeden bir yazı yazıp gazeteye gönderdim. Sadece içimde biriken hayal kırıklığını ve öfkeyi dile getirdim: Biz neden farklıyız? Neden bizi koruyan yasalar yok? Biz neden insan muamelesi görmüyoruz? Ve sonra, üç gün sonra gazeteden bir muhabir geldi. Hizmetçiyi, uşağı görmek için gelmişti. Muhabir benim eğitimli olduğuma karar kıldı ve neden düşüncelerimi kendime saklamak yerine herkes tarafından duyulur hale getirmediğimi sordu.
Böylelikle, 1968’de, Salt River’da (Güney Afrika, Capetown) konfeksiyon işçileri için yapılan büyük bir salona toplantı çağrısı yaptık. O zamanlarda, siyahların ve beyazların birbirinden ayrıldığı apartheid sistemi vardı. Muhabir, gazeteye ev işçilerine çağrıda bulunan bir yazı yayımladı. İşte o toplantıda, kendime dair yeni bir şey öğrendim. Toplantıya neredeyse 250 ev işçisi gelmişti ve muhabir bana okumam için uzunca bir yazı hazırlamıştı. Ama konuşmak için kürsüye çıktığımda söylemek istediğim şeylerin muhabirin yazısından farklı olduğunun farkına vardım.
Ev işçilerini önümde gördüğüm zaman, ”İyi akşamlar arkadaşlar. Ben de tıpkı sizin gibi bir ev işçisiyim,” diyerek konuşmama başladım ve tüm gerginlik ortadan kalktı. Ve o gün orada olanlar ev işçileri hareketi için önemli bir milattı. En sonunda ev işçileri neler yaşadıklarından, nasıl sömürüldüklerinden bahsetmeye başladılar. Birkaç gün sonra aynı muhabir geldi ve bana ”seni genel başkan seçiyorlar” dedi. Genel başkanın ne anlama geldiğini dahi bilmiyordum. Muhabir bana ”ev işçilerini temsil etmen gerekiyor” dedi.
Bir Hareketin Tohumları
Patronum beni kaybetmek istemedi ve evin garajını Pazar toplantıları için kullanmamıza izin verdi. Buna ek olarak, telefonu her gün 2 saat kullanmama da izin verdi. Gazetelerde haberlerim yapıldığı için bu telefon aralarında bazen patronlarla dahi konuşuyordum. Bana işçileriyle ilgili tavsiyelerde bulunmamı istiyorlar, bazı durumlarda aralarındaki sorunları çözmemi talep ediyorlardı.
İşçiler ve patronlar arasında arabuluculuk yaptığım dönemde yeni bir özelliğimi keşfetmiştim. Konuşma kabiliyetim vardı ve bunu beni dinleyen insanlarla paylaşmak iyi hissettiriyordu. Ev işçilerinin karşılaştığı somut sorunlar üzerine konuşmaktan hoşlanıyordum.
Diğer ev işçileriyle, mücadelenin diğer öncüleriyle tanışmaya başladım. Apertheid devam ederken diğer ev işçileriyle görüşmek üzere kiliselere ve diğer yerlere gitmeye başladık. Evlenmiştim ama Grup Alanı Yasası bizi rengimizden ötürü ayırdığı için çocuklarımla bir arada olamıyordum. En büyük kızım o zaman bir aylıktı ve annemle kalmak zorundaydı. Güney Afrika’da o dönemlerde ev işçilerinin aileleriyle kalması yasak olduğu için eşim işten atılmıştı.
Bu hem benim için hem de patronum için çok zorlayıcı oldu. Bir fabrikada sendika temsilcisi oldum ama ev işçilerinin mücadelesini asla unutmadım. 1982’de çalıştığım fabrika kapandığında patronum yanıma gelip ”O geride bıraktığın ev işçilerinin ne durumda olduğuna bir bakman lazım” dedi. Böylece ev işçileri derneğini, telefon listesinde gördüm. Cuma günü o odaya girdiğimde kadınlar ”Myrtle, bunca zaman seni arıyorduk. Senin yerin burası,” dediler. Beni şaşırtan şey ise toplantıya gittiğimde oradaki insanların benimle birlikte garajda toplantı yapan insanlar olduklarını görmekti. Benden mücadelenin tekrar bir parçası olmamı istediler.
Güney Afrika’daki Ev İşçilerinin Sendikalılaştırılması
1985’te birçok kurumun bir araya gelmesiyle birlikte Güney Afrika Sendikalar Kongresi (COSATU) kuruldu ve bir yıl sonra Güney Afrika Ev İşçileri Sendikası COSATU’nun bünyesine katıldı. Ben sendikanın bağış toplama ekibindeydim ve sonrasında da ulusal hazinedar olarak görev yapmam talep edildi. Bir yandan da işçi yasaları için mücadele yürütüyordum. O dönemde ev işçilerini güvence altına alan hiçbir yasa mevcut değildi. Yalnızca 110 randlık bir ücret alıyorduk, bu o dönem için 10 dolara tekabül ediyordu ve üstüne üstlük haftanın her günü çalışıyorduk.
1988’de Çalışma Bakanı’na taleplerimizi iletmek üzere eski çalışma bakanlığının merdivenlerine oturmuştuk. O dönemde ev işçileri sendikalı olabilmek için sendikaya sadece 25 sent ödemekteydi. 1986’da tüm kurumları yasakladıklarında peşimize düşmediler. Biz mücadeleye devam ettik.
1994’te Özgürlüğümüzü elde ettiğimizde neden emeğe ilişkin bir sürü yasanın işlevsiz olduğu sorusunu sorduk. Ayrımcılık devam ediyordu, özellikle de kadınlara yönelik ayrımcılık. Şimdi bu engelleri yıkmaya çabalıyoruz. Ev işçilerinin hala kalacak evleri yok, çocuklarından ayrılar ve doğru düzgün tuvaleti olmayan yerlerde barınıyorlar. Ne banka hesabı açacak, ne de bir ev alacak kadar para kazanabiliyorlar, emeği kollayan bazı yasalarımız var ama bu yasalar ev işçilerinin hayatlarında bir yer teşkil ediyor mu? Hayır.
Güney Afrika’da bazı kazanımlar elde ettiysek de ev işçileri için uluslararası haklara ihtiyacımız vardı. Bundan dolayı 189 No’lu ILO sözleşmesi (”Ev İşçileri Sözleşmesi”) için mücadele yürüttük. Talep edilen işçi haklarının çoğu o zaman Güney Afrika’da mevcuttu ve böylelikle ev işçilerinin küresel haklarını görüşmeye başladık.
2006’da, Hollanda Sendika Konfederasyonu’nun da desteğiyle ev işçilerinin küresel hakları için nasıl mücadele edebileceğimiz üzerine bir konferans düzenledik. İki yıl sonra ev işçilerinin hakları için mücadele yürütecek bir komite oluşturduk. 10 Farklı ülkeden insanla birlikte ben de o komitenin başkanıydım.
Komiteyi kurduğumuzda gelecekte neler olabileceğini bilmiyorduk ama 2009’da ILO’ya gitme fırsatını bulduk. Orada hem hükümetim hem de uluslararası ev işçileri ağı adına konuşma yaptım. Ev işçileri ilk defa seslerini dünyaya duyurma imkanı bulmuştu, ve ben eski bir ev işçisi ve o delegasyonun başında olmaktan gurur duyuyordum. Orada ev işçileri olarak nasıl da farklı türden ayrımcılıklara maruz bırakıldığımızı, patronlarımız tarafından nasıl farklı şekillerde aşağılandığımızı ve ezildiğimizi öğrendik. ILO’da, bazı hükümetlerin kadın işçilere nasıl baskı yaptığını, bizim hiçbir şeyi haketmeyen, haklara sahip olmaması gereken yoksul kadınlar olduğumuzu söylediklerini işittik.
Bunlar bana Güney Afrika’daki ayrımcılık dönemlerini hatırlatmıştı. ILO’da deneyimlediğimiz ayrımcılık cinsiyetçilikle harmanlanmıştı. Ama onları haksız çıkardık. Birlik olduğumuzda biz ev işçilerinin neler yapabileceğini onlara gösterdik. Haziran 2011’de ev işçileri sözleşmesini kabul ettirdiğimizde yasak olmasına rağmen ILO’da pankart açtık. Konuşma yaptığım için gurur doluydum.
Peki Şimdi?
Şimdi sorduğumuz soru ise şu: Bu uluslararası haklar bize neler sağlayacak? Ve hala ayrımcılık devam etmekte. Ev işçilerinin hala temel haklardan yoksun olduğu birçok ülke var. Eğer bir ev işçisi özgür değilse, bu haklardan nasıl yararlanabilir?
Her ne kadar şu anda ulusal ve uluslararası haklara sahip olsak da işçilerin seslerini duyurabilmesi için bir mekanizmaya ihtiyaç vardı ve bu sebeple, 2013’te Uluslararası Ev İşçileri Federasyonu’nu kurduk. Ve tekrar mücadelenin tarihine önemli bir an eklenmiş oldu. Bu Federasyon kadınlar içindi, ve Federasyon’u kadınlar yönetiyordu. Federasyon’un önderlerinden biri olmak benim için keyif vericiydi. İlk dönemimizde 225.000 üyeden ve 30 kurumdan meydana geliyorduk, şimdi ise üye sayımız 500.000’e, kurum sayımız ise 62’ye ulaştı. Başta insanlar bize kadın olduğumuzu ve önderlik yapamayacağımızı söyleseler de onları haksız çıkardık.
Önümüzdeki 5 yıl boyunca hedefimiz 200.000 göçmen işçiye ve şimdikinin iki misli ev işçisine ulaşmak. COSATU’da şöyle bir sözümüz var: Birimizin çektiği acı hepimizin acısıdır. Ulusal düzeyde mücadele verdik ve şimdi de dünyadaki tüm ev işçilerinin insani koşullarda çalışabilmesini sağlamak için mücadeleye devam ediyoruz.
50 yıl önce biri gelip de bana şu anda olduğum yerde olacağımı söyleseydi ona inanmazdım. Şimdi ise gurur dolu bir önder, bir anne ve aynı zamanda büyük anneyim. Ev işçileri için mücadele etmeye hayatımın sonuna dek devam edeceğim. Ve beni, şu anda dünyada yer edinmeyi başaran bu mücadelenin yoluna sokan günleri de hatırlayacağım.
Ev işçileri için adalet ve hak mücadelesi devam edecektir.
Myrtle WITBOOI: Uluslararası Ev İşçileri Federasyonu başkanı ve Güney Afrika Ev Hizmetçileri ve Birleşik İşçi Sendikası genel sekreteri. Capetown dışında doğdu, imkansızlıklardan ve apartheid baskıdan ötürü tıp kariyerini devam ettiremeyince 1962’de ev işçisi oldu. Ev işçilerinin haklarını iyileştirmek için 1971’den beri mücadele ediyor.