“Afrika’nın zenginliklerine ortak olmanın tam zamanı!” – Maden fiyatlarındaki düşüşün ardından kıtadan çekilmeye başlayan Brezilyalı maden grubu, bir yandan sahip olduğu madenleri satabileceği ortaklar ararken, diğer yandan proje geliştirmede hız kesiyor.
Brezilyalı dev holding Vale S.A.’nın New York ve Londra’da 2-5 Aralık’ta düzenlediği yatırımcı günlerinde, 2011’de holdingin başına geçmiş olan Murilo Ferreira, yatırımcılarla birlikte Vale’den bağımsız bir kuruluş altında borsaya sokulacak bir grup toplamak istediklerini açıkladı. Bu işlemden beklediği kazanç ise 14 milyar dolar.
Fakat fiyatlardaki düşüşe rağmen sektörün devleri mega projelere yatırım yapmaya devam ediyor. Ve yeni yatırımcılar, özellikle Hindistanlılar, düşük maliyetli maden arazisi avına giriştiler. Panaromik olarak bakıldığında, Afrika’daki madencilik sektörünün çizdiği manzara tam bir kargaşa hali…
Platin madeninde dünyanın bir numarası İngiliz madencilik devi Anglo American, Güney Afrika’da bulunan yan şirketi Amplat’ın sahip olduğu maden hisselerinin çoğunu satışa çıkarma kararı aldığını belirtti. Bu karar 5 ay süren madenci direnişlerine neden olmuştu.
Nadir Topraklar
Maden kaynakları her zaman vazgeçilmez bir biçimde zengin bir sektör oldu. Birçok yeraltı maden kaynağı önümüzdeki yıllarda işletilecek ve böylece Afrika da artık bu arenaya giriyor.
Dünyanın en büyük üretici ve tüketicisi olan Çin’in ihracatına sınır koyulmasının ardından 2011 yılında patlayan nadir toprakların fiyatı tekrar normal seviyesine geriledi.
Öngörülemeyen
Talep çok güçlü ancak bu pazarın hacmi yaklaşık 5 milyar dolar dolayısıyla çok fazla sayıda yatırımcıyı kaldırmaz. Maden yataklarını işletme ve üretime geçirmek için gereken yatırım miktarı geçtiğimiz on yıl içinde yüz milyon dolarlar rakamlarına ulaştı, bu nedenle yapılan yatırımların yükselen maliyet fiyatlarına rağmen kendisini amorti etmesi ve varacağı yer öngörülemeyen bir pazarda yatırımcısına geri dönüş sağlayabilmesi gerekiyor.
Jeoloji ve Maden Araştırma Merkezi Strateji bölümü direktör yardımcısı Patrice Christmann şöyle diyor:
“(…) Bu da şu anlama geliyor ki; Çin, ABD ve Avustralya’da işletilmekte olan maden yatakları haricinde dünyada toplam elli kadar maden yatağı rezervinden söz edilebilir. Benim kanaatimce, yeni maden yatağı rezervlerinin yarısı önümüzdeki on yıl içinde finanse edilecektir.”
Aktüel olarak kıta üzerinde çok sayıda proje araştırma çalışması devam ediyor. En parlak ve verim vadeden yatırım araştırmaları Güney Afrika ve Madagaskar’da bulunuyor.
Elden Çıkarmalar
Vale’nin kömür ve gübre departmanlarından sorumlu genel müdürü Roger Downey’e göre, Afrika’daki projelerin sonuçlandırılması için an itibariyle 8.4 milyar dolar gerekmekte. Bu miktarın yalnızca mali piyasalar aracılığıyla mobilize edilmesi ise imkansız. Bu sebeple Vale’nin artık kıtada düşük öncelikli olarak gördüğü sektörlerdeki ortaklıklarından ayrılma ve elden çıkarmalar aracılığıyla geri çekilmeye başlaması, bunun yanında ayrıca tutmak istenilen projelerde ekonomi yapmaya yönelmesi söz konusudur.
Bu stratejinin yolunda Brezilyalı holding, Brezilya’daki çeşitli projelerde lojistik ve maden alımı konularında ortaklık ettiği ve aynı zamanda Vale S.A. hissedarlarından biri olan Japon Mitsui & Co. ile Mozambik’te bu işe uygun bir ortaklık kurmuştur.
Vale lojistik meselesinde ise büyük kuzey rezervlerini elinde bulunduran ve sağlam bir demiryolu ve liman koridoru kuran Rio Tinto’ya yaklaşacak gibi görünüyor.
Afrika’da Madencilik: “Satın almanın tam zamanı!”
Birçok madenin fiyatı serbest düşüşte olsa da, devler mega projelere yatırım yapmaya devam ediyor. Hindistan’ın da aralarında bulunduğu yeni yatırımcılar, Afrika’da ucuza maden rezervi kapatma arayışındalar.
Doğrusu, madencilik sektörünün kara bahtına ağlayan Kassandra‘ların kusuruna bakmamak gerek. Zira ellerinde mevcut konjonktürün sunduğu bazı geçerli savlar bulunmakta. Küresel pazar çalkantı halinde; önde gelen maden tüketicilerinden Çin artık eskisi kadar güçlü bir büyümeye sahip değil, Avrupa ve Japonya gerilemekte ve ABD para basmanın uyarıcı etkilerine muhtaç durumda.
Maden kaynaklarına olan talepte bir sarsılma yaşanması birçoklarına göre büyük bir darbe etkisi yaratacaktır: Vergi gelirinde azalmalar, kamu harcamalarında dikkate değer düşüşler, iş kayıpları vs. ve bunların yanı sıra projelerin üretime başlama tarihlerinde gecikme veya üretimin hepten iptal edilmesi…
Afrika’daki madencilik sektörünün önde gelen aktörlerinden Anglo-American, Rio Tinto ve Vale S.A. bölgede planladıkları büyük projelere yatırımın süreceğini belirttiler.
Zambiya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yer alan Dünya’nın en kazançlı bakır kuşağında varlıklara sahip madencilik ve ticaret devi Glencore’un patronu Ivan Glasenberg de benzer şekilde sektördeki yatırımlarının devam edeceğini ima etti.
Geçiş Dönemi
Kıtadaki sektörün en önemli oyunculardan Anglo-American, Rio Tante ve Vale, Afrika’daki büyük projelere yatırımın devam edeceğini doğruladı. Hatta daha da ileri giderek fiyatlar tekrar yükseldiğinde üretime hazır olmak adına şimdiden yatırım yapılması gerektiğini iddia etmekteler.
Rio Tante’nin Gine’deki demir madenine yatırımları ve Vale’nin Mozambik’te 2011’de başlattığı kömür çıkarma işi, 2014’te verimli bir lojistik koridoru kurulduğundan beri tam hız devam etmekte.
Kanadalı Endeavour Mining’in işlettiği Fildişi Kıyısı’ndaki dördüncü altın madeni, Ocak 2014’te üretime başladığından beri yılda 3 ton kıymetli metal çıkartıyor.
İster büyük, isterse daha küçük yatırımcılar olsun, böyle bir ortamda politik ve lojistik risklerin analizi yatırımcılar için ön plana çıkmış durumdadır. Birden bire yatırımcıların tavırları bir ülkeden ötekine büyük farklılıklar gösterir hale gelmiştir. AngloGold ve Anglo-American sosyal konularda sendikalarla ve vergi konusunda hükümetle anlaşmazlıklar yaşandığından ve enerji tedariği konusundaki endişelerinden dolayı daha temkinli bir duruş sergilemeye başlamışlardır. Bu sebeple yeni yatırımlarını ya Afrika’nın başka köşelerine, ya da Latin Amerika gibi kalkınmakta olan ülkelerin bol bulunduğu bölgelere taşımaktadırlar.
Tongon madeninin işletmesini yapan Randgold şirketinin patronu Mark Bristow’un, ülkenin iyi durumdaki altyapısının madencilikle ilgilenen şirket gruplarını cezbettiğini söylemesi de bunu onlaylar niteliktedir:
“Fildişi hükümeti yatırımcılara kulak verip, henüz başlamamış projelere yüklü vergiler bindirecek olan mali önlemi uygulamaktan vazgeçtiğini açıkladı. Bugün ise kıtadaki en cazibeli madencilik kanunları onlarda!”
Diğer bir cazibesi yüksek bölge ise potas, platin ve altın rezervleriyle ve ülkenin madencilikten sağladığı geliri 2024’e kadar üçe katlamak isteyen devletin sağladığı vergi teşvikleriyle daha ufak çaplı maden firmalarını çeken Etiyopya’dır – 1992’den beri yatırımcılara 209’dan fazla yeni lisans çıkartılmıştır.
Siyasi İklim
Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya, başta siyasi ve lojistik nedenlerle yatırımcıların çekimser olduğu iki ülkedir.
Glencore ve Freeport McMoRan’ın başını çektiği maden şirketleri grupları, ülkenin yönetimi konusundaki itibarsızlığına rağmen, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin muazzam bakır rezervlerini görmezden gelememektedir. İlgilerini çeken bir diğer maden rezervi de silahlı grupların kontrolünde olan fakat yapılandırılması durumunda gelişmeye müsait kalay taşı rezevleridir.
Siyasi iklim ülkedeki madencilik yatırımlarının hacmini büyük ölçüde etkilemektedir.
Zambiya Devlet Başkanı Michael Sata’nın ölümü, başkent Lusaka’da madencilikle ilgilenen şirket gruplarının durumunu derinden etkileyebilir. İktidarda olduğu süre boyunca madenlerden yüksek işletme payları ve katma değer vergileri alınmaktaydı ve istisnai vergiden muafiyet durumları büyük ölçüde azaltılmıştı.
İsviçreli STK Berne Declaration’da araştırmacılık yapan ve ülkeyi yakından takip eden Marc Guéniat şöyle diyor:
“Başkanın Ekim 2014’te ölmesinin ardından Glencore ve Hintli Vedanta bu önlemlerin karşısına dikildiler ve ülkedeki yatırımlarını dondurmakla tehdit ettiler.”
“Fırsatlar”
Kıtanın diğer yerlerinde madencilik projelerinin yeniden satımı, fiyatlardaki düşüşün katlanarak artması ihtimali nedeniyle sıkıntıya girmiş durumda. Batı Afrika’da tam anlamıyla bir demircilik imparatorluğu kurmuş olan Avustralyalı-Rumen iş adamı Frank Timiş, tasfiye halinde olan Sierra Leone’deki Marampa madenini London Mining’den satın aldı. “Ölçek ekonomileri” yaratabilmek için Sierra Leone’nin yanı sıra Tonkolili’de de maden çıkartmaya devam etmesi gerekiyor.
Altın işindeki nadir şirket gruplarından Randgold da, ucuza kapatılabilecek projeler için gözlerini dört açmış durumda. Afrika’daki fırsatları dört gözle kollayan bir diğer parti ise Hintli şirket grupları. Mozambik’teki kömür madenlerinden altın pahasına pay satın alan Rio Tinto, sonuç olarak bu payının bir kısmını 50 milyon dolara Yeni Delhi (Hindistan) destekli International Coal Ventures’a satmak zorunda kaldı.
Londralı bir banker hatırlatıyor: “Maden fiyatları düştüğünde satın alma vakti gelmiştir!” Bu bankere göre, (şimdi Glencore’un satın almış olduğu) Xstrata’nın eski icra başkanı Mick Davis gibi Hint ve Japon sermayelerini arkasına almış olan risk yatırımcıları, Afrika’nın sunduğu fırsatları dikkatlice etüt etmektedir.
Kıtadaki en önemli sektör oyuncuları – Anglo American, Rio Tinto ve Vale S.A. – Afrika’daki yatırımlarının devam edeceğini tekrar tekrar onaylamış bulunmaktalar.
Maden Şirketleri Afrika’da Göz Boyuyor
Grevler, ekolojik felaketler ve her türlüsünden kaçakçılık…
Maden şirketleri çizdikleri görüntünün artık hiç de parlak olmadığının gayet sağlam biçimde farkındalar. Bozulan görüntülerini cilalamak ve maskelerini yeniden takmak için, dev maden şirketleri Afrika kıtasında yaşayan nüfusu sözde refaha kavuşturacak toplumsal sorumluluk projelerini desteklemeye giriştiler. Bu projelerin etkinlik alanları arasında şunlar yer alıyor : Sağlık sektörü, İstihdam yaratma ve Eğitim Sektörü
Maden şirketlerinin şöhreti hiç ama hiç temiz değil. Küreselleşmeye bağlı olarak, özellikle Anglo-Sakson kökenli (İngiliz, Amerikan ve Alman) yatırımcıların büyük yer tuttuğu bu sektör, tarihe damgasını vuran büyük ve defalarca meydana gelen toplumsal çatışmalara neden oldu, vahim derecede ciddi çevre kirliliklerine yol açtı; şeffaflıktan yoksun olan bu sektörün ortaya koyduğu manzara son derece karanlık: Geçtiğimiz son bir kaç ay içinde Afrika’da büyük maden grevleri gerçekleştirildi. Bu grevler özellikle Güney Afrika’daki Altın ve Platin madenlerinden ve Gine’deki Boksit madenlerinden yükseldi. Orta Afrika ülkesi Kongo’da madenlerde ortaya çıkarılan vergi kaçakçılığı ve yolsuzluklar da bu karanlığa tüy dikti.
Maden şirketlerinin Afrika’da yaşayan toplumlar üzerinde yarattığı ve kışkırttığı toplumsal beklenti, Kıta’da maden damarlarının en verimli olduğu bölgelerde planlanıyor. Bu alanlar çoğunlukla kıtanın içlerinde yer alan ihmal edilmiş hatta unutulmuş bölgelerden oluşuyor: Büyük Sahra’nın ortasında bulunan Moritanya’nın Ulusal Madencilik Şirketi tüm Afrika kıtasının demir madeninde ikinci büyük üreticisi durumunda; Orta Afrika’nın en büyük bakır ve kobalt madeni işleyen Tenke Fungurume maden şirketi Katanga’da bulunuyor yani Kongo’da ve bu bölgenin çok zayıf ve sınırlı olan elektrik dağıtımı da özel bir şirket tarafından satın alınmış. Henüz tamamı işletilmeyen Simadou demir damarına gelince, bu maden havzası Gine’nin başkenti Conakry’e 1000 km uzaklıkta olup hiçbir ulaştırma altyapısı bulunmayan ormanlık bir alanda bulunuyor. Özetle, büyük maden şirketleri maden damarlarının en verimli olduğu ve kıtanın içlerinde yer alan ama ihmal edilmiş hatta unutulmuş bölgeleri hedefliyor.
Toplum
Malum şöhretleri gözönüne alındığında özellikle borsada yatırım yapan şirketlerin 1990 yılları başından itibaren kurdukları maden şirketleri tarafından devreye sokulan sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde önceleri “iş güvenliği ve madende çalışmanın getirdiği tehlikeleri azaltmaya yönelik programlar” daha sonraki aşamada “Eğitim, istihdam, sağlık ve güvenlik, yönetim ve şeffaflık, çevre ve toplumsal kalkınmaya destek” adı altında geniş çaplı programlara dönüştürüldü.
Dünya demir üretiminde bir numara olan Brezilyalı dev şirket Vale sosyal sorumluluk projelerine 6 milyar dolar ayırdığını açıkladı. Bu fonun öncelikle devlet güvenliği olmak üzere sağlık, istihdam, eğitim ve çevre koruma aktivitelerini finansal olarak destekleyeceğini duyurdu. Mozambik, Angola, Kongo, Gine ve Güney Afrika’da şirketleri bulunan bu dev maden kuruluşu sosyal projelere ayırdığı fonun özelikle ve öncelikle devlet güvenliği olacağını belirtti….
Mali, Fildişi Sahili, Senegal ve Kongo’da faaliyet sürdüren maden şirketi Randgold sosyal projelere ayırdığı rakamın 33 milyon doların üstüne çıktığını açıkladı.
Senegal Devleti ve Terenga Gold şirketi arasında imzalanan dev maden yatırımı anlaşmasının her yıl sosyal geliştirme projelerine 425.000 milyon dolar aktaracağını duyurdu.
Dev maden şirketleri ve yine kendilerinin kurduğu daha küçük çaplı yavru maden şirketleri arasındaki ilişki gayet güzel yürüyor. Dev maden şirketleri sosyal kalknma projesi adı altında yatırım yaparken yavru maden şirketleri de dev şirketlerin ulaşamadığı yerel ve küçük bölgelerde çok daha az para harcayarak maden işleme sektörüne kılcal damar gibi nüfuz ediyor.
Sınırlamalar
Sosyal kalkınma projelerine yüklü bütçeler ayırsalar da dev maden şirketlerinin kurduğu bu oluşumlar sivil toplum kuruluşları safında yer almıyor. Londra Maden İşçileri Dayanışması Koordinatörü Richard Soly durumu şöyle açıklıyor : “Özel şirketlerin gönüllü girişimcilerine güvenmiyoruz. Onlar sivil toplum kuruluşları değil. Halbuki biz çevre kirliliğine ve maden sektörünün sebep olduğu tehlikelere karşı mücadele eden bir sivil toplum örgütüyüz.”
2013 yılında Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan “özet” rapordan alıntılar yaparak şu tespitlerde bulunuyor:
“Yapılan tüm ciddi araştırmalar ortaya koymaktadır ki, özellikle maden sektöründe sosyal kalkınma projesi adı altında sunulan programların tamamı elde edilecek finansal kârın yanında adı bile zikredilemeyecek derecede önemsizdir.”
IndustriAll sendika konfederasyonu, 2011 yılında, Rio Tinto şirketi hakkında yayınladığı zehir zemberek raporda, şirketin özellikle Namibya, Mozambik, Orta Afrika ve Güney Afika’daki şirketlerinde çalışan işçilere ve bölgenin yerel halkına karşı nasıl acımasız olduğunu gözler önüne serdi:
“Rio Tinto, BHP Billiton ve diğer anglo amerikan maden şirketlerinin yaptığı bütün cafcaflı açıklamalara ve göz boyamalara rağmen madenlerin bulunduğu bölgelerde topraklarını savunan yerel halk ile büyük çatışmalar yaşadılar, halktan sert direniş gördüler.”
Londra Maden Dayanışması ise şöyle diyor:
“Bunlar büyük şirketler tarafından bölgede olan biteni rapor etmekle görevli maaşa bağlanmış danışmanlardır. Maden şirketleri bölgede hem yargılayan hem de yargılanandır. Şirketler tarafından programlanan sosyal kalkınma projeleri gerçek sorunları görmeyen insanlara ısmarlanmış ve parayla satın alınmış hizmetlerdir ve bu durum bölge halkı adına konuşmaya kadar varmaktadır. (…) Sivil Toplum Örgütleri için tek çözüm bağlayıcı bir düzenleme getirilebilmesi için bağımsız denetçiler tarafından yapılan denetleme ve tutulan raporlardır.”
Şeffaflık
Tanzanya, Mozambik ve Gana’da maden şirketlerinin yürüttüğü toplumsal sorumluluk projeleri üzerine çok sayıda araştırma gerçekleştiren Kanadalı araştırmacı ve danışman France Bourgoin’a göre sadece vergi standartları ve yasa uygulamaları bu pratiği düzeltmeye yetmeyecektir:
“Tanzanya’da, maden arama şirketlerinin toplumsal proje sorumluluğu inisiyatifinin resmi olarak şeffaflığa uygun hale gelmesi için maden yasaları mevzuatı değiştirildi, ama elde edilen gelirlerin rakamlarının yayınlanması şeffaflık konusunda devletin ve maden-altın şirketlerinin tavrında hiçbir değişiklik yaratmadı.”
Haber: isyandan.org
Kaynaklar:
http://www.jeuneafrique.com/12894/economie/dossier-mines-les-miniers-sont-ils-de-si-mauvais-voisins/
http://www.jeuneafrique.com/3523/economie/mines-op-ration-recentrage-pour-vale/
http://www.jeuneafrique.com/3358/economie/terres-rares-l-afrique-entre-dans-l-ar-ne/
http://www.jeuneafrique.com/3195/economie/mines-c-est-le-moment-d-investir-en-afrique/