Georges İbrahim Abdallah, Lübnan Silahlı Devrimci Güçlerinin (Lebanese Armed Revolutionary Factions – LARF) üyesiydi. Filistin davası için Filistin Halk Kurtuluş Cephesi – Dış Operasyonlar örgütünün saflarında savaştı. 1984 yılında ABD askeri ataşesi Yarbay Charles R. Ray ile İsrailli diplomat Yaakov Bar-Simantov’un suikastından tutuklandı ve 1987 yılında ömür boyu hapse mahkum edildi. 1999 yılında şartlı tahliye hakkı kazanmasına rağmen ard arda yapılan tahliye talepleri ABD’nin baskısı ile reddedildi.
19 Mart’ta İbrahim Abdallah’ın yoldaşları onun özgürlüğüne kavuşması için bir aradaydı. Aşağıdaki mektup Georges İbrahim Abdallah’ın onun özgürlüğü için mücadele eden yoldaşlarına ithafen yazdığı mektuptur:
Sevgili yoldaşlarım ve dostlarım,
Bugün bir araya gelişiniz, adanmışlığınız bana güç ve ilham veriyor, kalbimi ısıtıyor.
Bu sözlerim sırf nezaketle söylenmiş sözler değil. Gördüğünüz gibi birisi onlarca yıl boyunca bu duvarlar arkasında hapis kalınca, böyle koşullarda sözleri de alışılmışın ötesinde içtenleşiyor.
Son zamanlardaki girişimlerinizi büyük bir tutkuyla takip ediyorum. Dayanışma örmek her zaman kolay değildir. Ancak ülkede sosyal mücadelenin yeniden dirilmesi, işçi sendikalarının ve gençliğin ayağa kalkması, farklı fikirlerin ve deneyimlerin aktarılabileceği bütünsel bir mücadele atmosferini destekleyecek, böylece karşı devrimin etkilerini göğüsleyecek eylemleri besleyecektir. Doğal olarak böylesi bir mücadele atmosferi halkların ulusal ve enternasyonalist mücadele mirasına ve sayısız başarılı devrimsel deneyimlere ait kolektif hafızayı da tazeleyecektir.
Yoldaşlar, pek çok kereler ifade ettiğim gibi, yine kendimi tekrar ediyorum: ‘bütün boyutlarıyla devam etmekte olan sınıf mücadelesi temelinde dayanışmak tutsak yoldaşlara verilebilecek en etkili destektir’ ve ‘birlikte kazanacağız, ancak birlikte olursak kazanacağız.’
Bugün küresel sermayenin hakimiyeti altında yaşıyoruz. Bu hegemonyanın yıkıcı mekanizmasından hiçbir ülke muaf değil. Şüphesiz ki Paris veya Kahire, Londra veya Cezayir, Moskova veya Şam’da maruz bırakıldığımız koşullar aynı değil. Ancak yine de bu zulmün temelinde, büyüyen ve sınıfın katmanlarına yayılan ve böylece günümüzdeki sınıf mücadelesinin dinamiklerini oluşturan aynı hegemonya var. Ve bu ölçekte bakıldığında, hem bölgesel hem de küresel düzeyde emperyalist kutupların farklı stratejilerini okumak mümkün.
Tabi ki işçi sınıfının merkezinin küresel emperyalist sistemin merkezinden çeperlere kaydığı gözardı edilmemeli. Bunu tartışmaya açmanın ne yeri ne de zamanı ama üstteki iki desturu bu temelde yineledim. Ve işte tam da bu nedenden ötürü emperyalist ülkelerin şehirlerindeki mahallelerde yaşayan halk kitleleri (proletarya ve de diğer kararsız sosyal tabakalar ile birlikte) özel bir öneme sahip. Bir şekilde onlar Akdeniz’in iki kıyısı arasında bir vektör ve de bağlantı işlevi görüyorlar.
Pek tabi ki kentleri talan eden, devletleri dağıtan, katliamları, zorla yerinden etmeleri ve göçmenlerin sömürülmesini getiren emperyalist diktelere boyun eğmek dışında başka bir gelecek ihtimali var.
Yoldaşlar, Filistin bugün hala genç şehitler vermeye devam ediyor. Mücadele sürüyor ve işgal devem ettikçe de sürecek. Elbette ki Filistin halkı her zamankinden daha çok sizin desteğinize ihtiyaç duyuyor. Elbette Filistin halkı da Siyonist rejime mümkün olan her şekilde arka çıkan Fransız emperyalizminin aldığı tutumun fakında.