Brezilya, dünyanın nüfus olarak 5. ülkesi ve 8. büyük ekonomisi. Başta inanılmaz çeşitliliği ile Amazon olmak üzere neredeyse her açıdan çok zengin bir ülke ama MST-Topraksızlar’ın liderlerinden Joao Pedro Stedile’nin konuşurken bize söylediği gibi; ‘Yoksullukta da çok zengin! Çok yoksulu var.’

Brezilya 2002 yılından beri ‘solcu’ PT-İşçi partisi tarafından yönetiliyor denilebilir. İlk iki dönem işçi lideri, Lula da Silva devlet başkanıydı. Onun ardından şu anda yine PT- İşçi Partisi’nin adayı olarak seçilen ve eski bir gerilla olan Dilma Rousseff devlet başkanı. Aslında daha önceki yazılarımızda da sözünü ettiğimiz gibi hem bu iktidarlar, hem de İşçi Partisi bir çok grubun bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış koalisyonlar. Bu yüzden, genellikle, ‘en ılımlı’nın yolunda yürüdüler ve toplumsal dönüşüm taleplerini, politikayı her zaman maniple eden finans gruplarının etkisinden bir türlü kurtaramadılar. Son günlerde Brezilya, bu zenginliğin talanında ki yolsuzluklarda eski devlet başkanı Lula da Silva ile şu anki devlet başkanı Dilma Rousseff’in payı olduğu iddialarıyla çalkalanıyor.

Turizm bakanı Henrique Eduardo Alves bu nedenle hükümetten çekildi ve 69 parlamenterlerinin olduğu hükümette PMDB-Brezilya Demokratik Hareket Partisi de koalisyondan çekilmeyi konuştu. Brezilya Devlet Başkanı Rousseff ve eski başkan Lula da Silva ise bütün bu olanları, sağın düzenlediği bir darbe olarak niteliyor. Brezilya’daki ‘sol’ iktidarın krizini ve bugünü, Brezilya solundan isimlerle konuştuk.

Serge Goulart Brezilya İşgal Fabrikaları Konseyi’nin sözcüsü, İşçi Partisi’nin kurucularından ve geçen Nisan ayına kadar parti yönetiminde yer alan ulusal delegelerden biriydi, Ayrıca eski günlerde, Serge’nin yaşadığı Joinville’ye her gelişinde Lula onun evinde kalacak kadar yakın arkadaştılar.

– Brezilya’da neler oluyor? Kimilerine göre Lula ve Dilma’nın da karıştığı, PT-İşçi Partisi’nin kampanyalarına ve kişisel hesaplara para aktarılan büyük yolsuzluklar sözkonusu, kimilerine göre ise bu sağın düzenlediği bir darbe. Siz ne düşünüyorsunuz ?

SERGE GOULART PORTRE

Serge Goulart

“Ne yazık Metin sana söylemeliyim. Çok üzücü ama Dilma ve Lula’nın da yolsuzluklara bulaştıkları kuşkusuzdur. PT-İşçi Partisi’nin bir çok yöneticisi artık çok zengin. Brezilya’da siyasi durum değişti. Özellikle 2013 Haziranındaki dev gösteriler bu yolsuzluğu ifşa etti. Lula ve Dilma tarafından uygulanan politikaların sonucu olarak ortaya çıkan tsunamiydi bu. Aynı zamanda küresel ekonomik krizin derinleşmesi de olanları hızlandırmış, egemen sınıflar arasındaki ilişkileri de bir oranda bozmuştur. Zaten kapitalistlerle ve burjuva devletle olan samimi ilişkiler halk için ne gibi bir çözüm olabilir? Bu durum egemen sınıfların bütün dertlerinin de ilacı olamazdı. Bunun manası İşçi Partisi ve hükümetin krizi anlamına gelir. Ayrıca ekonomik krizi atlatmak için burjuvazinin halka karşı girişimleri de bizzat devlet kliklerinin, bütün sistemin siyaseten parçalanmasına ve bozulmasına yol açmıştır.”

Serge’nin dediği gibi PT’nin yolsuzluklara bulaştığı neredeyse herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Burada, ‘sol’ içindeki tartışma, bu yolsuzluklarda Lula ve Dilma’nın payının ne olduğu üzerine. Pulitzer ödüllü gazeteci Glenn Greenwald* ise Serge Goulart ile aynı fikirde değil. O, Dilma ve Lula’nın yolsuzluklara bulaşmadıklarını ve hatta ona karşı mücadele ettiklerini savunuyor.

Greenwald, Canal ‘Democracia Now’ daki röportajında şunları söylüyor:

glenn greenwald

Glenn Greenwald

“…Her şeyden önce, Brezilya üst sınıfları ve politik çevresi büyük yolsuzluklarla doludur. Bu durum çok uzun zamandır böyle. Onlar hakkında soruşturmaların açılabilmiş olması, yargının ve polisin artık gelişmiş olmasının göstergesidir. Brezilya’nın çok genç bir demokrasisi olduğunu unutmayın. Askeri diktatörlükten 1985 yılında çıkıldı ve o günden bugüne, ‘hukukun üstünlüğü’ kuralı ancak yerleşiyor. Böylece, ilk kez, siyasi ve ekonomik elitler, siyasi ve ekonomik yolsuzluklardan sorumlu tutuluyor. Yolsuzluk, siyasi partiler de dahil olmak üzere tüm Brezilya’da, her nüfuzlu çevrede çok yaygındır. Bu, İşçi Partisi’ni, Lula ve Dilma’nın başkanlık yaptığı siyasi çevreyi de içerir ama aynı zamanda ve daha büyük oranda, merkezdeki ve sağdaki muhalefet partilerini kaplar. Yani yolsuzluk açık bir gerçek. Bundan dolayı bir çok üst düzey politikacı ve siyasi elit yargılandı. Rüşvetten, vergi kaçırmaktan, kara para aklamaktan, yolsuzluktan hapis cezası aldı ve cezaevinde. Bu tür yargılamalara ABD’de neredeyse hiç rastlayamazsınız. Bu yaygın yolsuzluk içindeki ironi ise bu yolsuzluğa hiç bulaşmamış önemli politikacılardan biri olan Dilma’nın yargılanmaya çalışılmasıdır. Onun etrafındakiler, hükümeti suçlayanlar, yolsuzluk iddiasında bulunanlar, onu görevden almaya çalışanlar da dahil olmak üzere, hepsinin nasıl zenginleştiklerini incelediğinizde yolsuzlukla ilişkileri hemen gözünüze çarpar. Bunlarla ilişkisi olmayan tek kişidir Dilma.”

Bizim Gezi İsyanı ile aynı döneme denk gelen 2013 İsyanı’nın önemli figürlerinden, Brezilya’da kentsel dönüşüme karşı halk komitesinin yürütücülerinden biri olan Leandro Anton da Brezilya’daki herkes gibi yolsuzluğun varlığı konusunda kuşku duymuyor.

leandro anton

Leandro Anton

“Ama bu, bu durumun sağın bir darbesi olduğu gerçeğini de değiştirmiyor” diyen Leandro şöyle devam ediyor:

“Senin de yakından bildiğin gibi özellikle Dünya Futbol Şampiyonası ve olimpiyatlar için halkı kendi evlerinden, yaşadıkları yerlerden kovarak yapılan devasa inşaatlar, aynı zamanda devasa yolsuzlukları da inşa etti. Öte yandan 2010’dan sonraki ekonomik daralma sonucu kamusal harcamaların kısıtlanmasının ardından kriz, halkın 2013 yılındaki büyük isyanını doğurdu. Bu Brezilya’da her zaman hazır bekleyen sağcı güçleri, faşistleri de harekete geçirdi. Ancak halk örgütlenmelerinin içinde köklü geçmişleri olmadığından, bunu bir darbe için yeterince maniple edemediler. Bu yüzden Dünya Kupası ve Olimpiyatlar için yapılan inşaatların, kentsel dönüşümün ve Brezilya kamu ekonomisinin her zaman öncüsü olan Petrobras’ın yönetimindeki yolsuzluk ne kadar gerçekse, sağın, özellikle bir kaç dev kapitalist ailenin öncülüğünde bir sağcı darbe hazırlığı da o kadar gerçek.”
Devlet Başkanı Dilma Roussef de geçen hafta yaptığı açıklamada bütün olanları bir darbe girişimi olarak niteleyerek şunları söyledi:
“Onlar bize, demokrasiye karşı bir darbe gerçekleştirmek istiyorlar. Herşeyden önce beni bu yargılamaya dahil edip, istifa etmemi isteyenler bilmeli ki onlara boyun eğmeyeceğimi temin ederim. Ben herhangi bir sebeple istifa etmeyeceğim. Ben görevimi anayasa ve hukuk çerçevesinde yaptım. Hiçbir suç işlemedim. İşlemediği bir suç ile cezalandırılmak, bir kişiye karşı uygulanabilecek en büyük şiddettir. Ben bir zamanlar diktatörlüğe karşı adaletsizliğin nasıl kurbanı olduysam, bu gün de demokrasi içinde benzer bir adaletsizliğin kurbanı olmamak için mücadele edeceğim.”

Brazil’s former President Luiz Inacio Lula da Silva and President Dilma Rousseff raise their arms together to celebrate the swearing-in of Silva as the newly-appointed chief of staff, at the Planalto presidential palace, in Brasilia, Brazil, Thursday, March 17, 2016. Rousseff insisted Silva would help put the troubled country back on track and denounced attempts to oust her. Supporter on the right is holding a flag that represents Brazil's governing party. (AP Photo/Eraldo Peres)

Lula da Silva ve Dilma Rousseff (Eraldo Peres/ AP)

Serge Goulart ise Dilma ve Lula’nın darbeye karşı bu direnme biçiminden çoktan umudu kesmiş durumda. Serge şunları söylüyor:

“Politik olarak siyasi sınıf mücadelesine saray manevraları ile çözüm aramak siyaseten aptallıktır. Bu ancak kitlelerle çözülebilir. Kişisel beceriler ve kurnazlıkla bu ekonomik durumu değiştirebileceğine inanmak siyasi bir sıradanlıktan başka bir şey değil. Bu durumun tek kazancı sermayenin sahte demokrasinin ve çürük kurumlarının açığa çıkmasıdır.”

Leandro Anton da nihayetinde Serge Goulart gibi düşünüyor ama bunun bir darbe girişimi olduğu ve sonuçlarının çok daha dehşetli olduğu gerçeğini değiştirmiyor ona göre; “Bu darbe girişiminde, özellikle kamu harcamalarını gerçekleştiren kurumların yönetimlerinin, Brezilya’nın dev kapitalistleri olan birkaç ailenin etkisinden kurtarılmasının çok önemli bir payı var” diyen Leandro’ya soruyorum;

– Bu yolsuzluğu engelledi mi?

“Bunu söyleyemem ama en azından – gülerek- sadece birkaç ailenin bu işten kar elde etmesini ortadan kaldırdı! Bizim baştan beri söylediğimiz, ‘Olimpiyatlar ve Dünya Futbol Şampiyonası hazırlıkları’ gerekçesiyle ortaya çıkan kentsel yıkımla birlikte bir yolsuzluk tsunamisinin sonuçları bunlar. Biz öncelikle bu yıkma eylemine karşı çıkıyorduk. Bu ‘deprem’den sonra ‘tsunami’ yolsuzluk dalgaları olmaması mümkün değil. Bu –eğer illa ki gerekliyse- hem değişimin hem de bununla ortaya çıkan gelirlerin ve kamu harcamalarının halk tarafından denetlenmesiyle engellenmesi mümkün olabilirdi. Ancak sağın özellikle büyük kapitalist ailelerin esas amacı diktatörlük zamanındaki gibi hiçbir sorun yaşamadan elde ettikleri büyük gelire yeniden ulaşmak.”

Glenn Greenwald bu durumu özellikle 1964 askeri darbesindeki duruma benzetiyor. Seçilmiş hükümet üzerindeki büyük kapitalistlerin baskısının ve medyanın tavrının tamamen aynı olduğuna değiniyor. Hatta o günkü aileler bile aynı aileler diye belirtiyor. Bu yüzden o günlerde solcu bir gerilla olarak işkence gören Dilma bugün de yine aynı ailelerin kurbanı olabilir!

Greenwald’ a göre bu darbe girişiminin ardında 1964’deki gibi yine ABD var. Geçen hafta ABD başkanı Obama’nın Arjantin ziyareti sırasında, Nobel Barış Ödüllü, ressam ve heykeltraş Adolfo Pérez Esquivel’da herkese bunu hatırlatıyordu: “Ben sizin desteklediğiniz cuntanın hapishanelerinden, işkencelerinden, ölüm uçuşlarından, sürgünlerinden, o dönemden kurtulmuş biri değilim.”

Serge ise Brezilya büyük burjuvazisinin cunta istediği fikrine katılıyor. Ancak ona göre durum bundan ibaret değil:  “Hükümet başarısızlığı ile felç ve umutsuz, Brezilya burjuvazisi hukuki ya da hukuki olmayan bir yöntemle Dilma hükümetini bitirmek için karar verdi. Bütün büyük işveren örgütleri hükümeti görevden almak için çığlık atıyorlar. Ancak bu durumu ortaya çıkaran da bir başka ihanettir. Çünkü Dilma hükümeti işçi haklarının kısıtlanması ve yeni terörizm yasasıyla halkın mücadelesine karşı tavır almıştır. Bu siyasi mücadele açısından dünya çapında, demokratik haklar ve özgürlükler üzerinde kalıcı ve büyüyen saldırıdır. Kitlelerin direnişi ile karşı karşıya kalan, burjuvazi ve onun partilerin siyasi zayıflığı, giderek düpedüz yalan, yolsuzluk ve baskı halini alır. Bunun amacı işçi sınıfını, gençliği ve herhangi bir direniş hareketini suçlu ilan ederek ortadan kaldırmaktır. Bu yüzden yargı her yerde, devlet aygıtı içinde bağımsız fraksiyon olarak legalleşme fonksiyonlarını üstlenir. Bugün hükümet, halkın sadece yüzde 11’inin desteğini alıyor. Yani bir azınlık hükümeti. Kitlelerle bağı kesilmiş bu hükümet ile Dilma / Lula iktidarlarını dört yıl olarak sürdüremeyecek. Burjuva demokrasisinin kuralları bu ama öyle olsa bile, gerektiğinde tamamen onları görmeden de edemeyiz. Ancak biz bu kurallara takıntılı bir şekilde ölen, reformistler de değiliz…”

Yolsuzluk mu darbe mi ya da her ikisi ve bir sürü şey daha… Kuşkusuz dünyanın en güzel topraklarından birindeki bu krizi, doğrudan Brezilya’dakilerle tartışmaya çalıştık. Darbeler, baskılar, yolsuzluk, medya… aslında sistemi yakından o kadar yakından tanımamıza rağmen diktatörlüğe karşı işçi sınıfı mücadelesinden çıkan eski başkan Lula ile yine diktatörlüğe karşı savaşan eski şehir gerillası, başkan Dilma’nın yolsuzluğa bulaşmış olması fikri, bende Malkoçoğlu ve Karaoğlan’ın yolsuzluk yapmış olması duygusu yaratıyor ama gerçek olan ise, hepsinin çizgi roman olması galiba…

Metin Yeğin
Kaynak: https://zete.com/brezilya-yolsuzluk-mu-darbe-mi/