1986’da 20.000 hemşire grev yaparken Irene Bolger, Soylu Avustralya Federasyonu’nun Viktorya Şube sekreteriydi. Bu grev Avustralya tarihinin en uzun grevlerinden biriydi ve kadınlar tarafından yönetilmişti.
Şimdi, bir yığın sendika ve tarih kitaplarını karıştırarak Bolger şunları söylüyor: “Uluslararası ölçekte uzun bir süre olan ve 50 gün süren öfkeyi, Avustralya tarihinin en önemli grevlerinden birini kitaplarda bulamıyorum. Cinsiyetçilik devam ediyor.”
Hemşire grevinin 30 yıllık mirası ana akım yayınlar tarafından büyük oranda göz ardı edilmektedir; Hikayesi, grevin etkisini tam olarak kavrayamayan yazarlar için “sıkıntı” yaratıyor. Kadınlar tarafından organize edilen ve sürdürülen grevin tarihten silinmesi şaşırtıcı olmamalı. “Tarihi kazananlar yazar” deyişinin söz konusu kadınlar olunca klişe olduğunu gördük. Hemşireler kazandı ancak tarihte adları yok. Grevin sürdüğü 50 gün boyunca, kararlı ve yetenekli hemşireler, Bob Hawke ve Paul Keating’ten Viktorya Çalışma Genel Müdürü John Cain’e ve daha sonra ACTU başkanı Simon Crean’e kadar bütün maskülen erkeklerin hepsini öfkelendirmeyi başardı.
Bolger “Grevlerle ilgili kitaplar genellikle erkek yazarlar tarafından yazılmıştır” diye açıkladı. Açıkçası erkek tarihçiler, gazeteciler ve liderler, kadının zaferini dipnota layık görmüyorlardı. Fakat grev işçi kadınlar tarafından sevecenlikle ve umutla hatırlanır. Hemşirelik üniversitesinde idari görevli olan kendi annem hemşirelerle dayanışma için yürüdü. Ona bunu anlattığımda Bolger’in gözleri parladı ve “milyonlarca Avustralyalı için bu, ilk önemli kadın grevi oldu” dedi.
Güçlü elitlerden zorbalığa ve cinsiyetçiliğe maruz kalan Bolger, coşkulu bir biçimde sandalyesinde öne eğildi ve “O 50 günlük öfke, şimdi bir onur rozeti oldu. Zamanın ötesinde, sistem için politik bir meydan okumaydı” dedi.
Grevin kaynakları
1970’lerde hız kazanan feminizmin Avustralya kıtasına geç gelmesinden dolayı grev 1986’da başladı. Yetenekli kadınlar, hala erkek egemen endüstrilerde ses çıkarıyordu ve kadınlar genellikle öğretmenlik, temizlik, terzilik ve hemşirelik gibi “kadın meslekleri”yle ilgileniyorlardı. Hemşireler de dahil olmak üzere bir dizi kadın işçi, 30 yıl boyunca zam almamıştı.
Bolger ile birlikte hemşire, sendika üyesi ve organizatörü olan Lalitha Chelliah, “kamuda 14.000 hemşire eksiği olduğunu ve birçoğunun mesleğinden ayrıldığını” anımsıyordu. Hastane bekleme listeleri büyümüştü; kesinti ve sıkıntılar ortaya çıkmıştı. 80’lerin başında hemşireler, Federal İşçi Partisi Hükümeti, ACTU ve büyük işletmeler, makro düzeyde pazarlık yaparak ücretlerini artırmaya karar verdiler. Pazarlık, işçi hareketini güçlü kılıp; üretim verimliliğini artırır, enflasyonu ve ücretleri kontrol altında tutardı. Fakat güçlü olanlar işçi erkeklere ya da sayıları çok daha az olan kadın işçilere pazarlık konusunda danışmadılar bile.
Karizmatik ve militan olan Bolger, 1986 başında RANF’ın Viktorya kolunun sekreterliğine geldi ve hemşirelerde endüstriyel bir bilinç oluşturmaya başladı. Bir cumhuriyetçi ve sosyalist olan Bolger, 1984’te Viktorya Şube Kurallarından “grev şartı”nın kaldırılmasına vesile olmuştur. 1985 yılında “Hemşireler, hemşirelik yapmaya devam edebilsin” kampanyasında, hemşireler ücret, meslek yapısı ve hemşirelik dışı görevleri yerine getirme konusundaki itirazlarına ilişkin kaygılarından ötürü endüstriyel bir eylemde bulundular. Hemşireler, 11 Ekim’de Viktorya’da ilk kez sınırsız olarak grev oyu verdiler. Ertesi yılki büyük grevin habercisi olan grev beş gün sürdü.
Öfke ve kin, Devlet Endüstri İlişkileri Komisyonu’nun yeni bir ödül vereceği 1986’da dahada büyüdü. Ödül, hemşirelerin 1. sınıf ve 2. sınıf olarak derecelendirilmelerine bağlı olarak, hemşireler için büyük çaplı düşüşle sonuçlanacak olan yeni bir kariyer yapısını tanıttı ve yüksek maaş grubundaki hemşirelerin sayısına ilişkin bir sınırlama getirdi. Nitelik ödeneği yarıdan fazla azaldı ve öğrenci hemşirelere haftada NSW’den 64 kat daha az ücret ödeniyordu. Yıllardır tecrübeli olarak çalışan ebeler, ekstra bir yıl çalışmalarına rağmen, 1. sınıf hemşire olarak sınıflandırıldılar.
“Hemşireler bazı durumlarda ücretlerini kaybetti ve aşağılandıklarını hissetti” diyor Bolger. Bu bir çelişki oluşturdu: yeni ekonomi uzmanı, hemşireliği profesyonelleştirmek istedi ancak daha az ücret ve daha az destekle bir kariyer yapısı önerdi.
Grevin başlaması
Artık sorun açığa çıkıyor, Town Hall toplantılarında öfke artıyordu. Yine de, iktidar salonlarında, ACTU ve sendikalar pazarlık anlaşmasına uygun bakmaya başladılar. 30 Ekim’de, “sokağa çıkma ve grev”e herkes oy verdi.
RANF liderliğinin kabul edilmesi greve ve Bolger’e yön verecekti. Epworth Hastanesi delegesi “Irene (Bolger) bizim çalışanımız. Ona ne yapacağını söyleriz” dedi. Hemşireler, ilk haftalarda cesaretle Melbourn’de bulunan hastanelerin dışındaki yeşil alanları işgal ettiler, çadır kurdular ve ortak alanlar yarattılar. Hastaneler kilitlendi, mangallar yandı, bağışlar azaldı. Çağrı hatları kilitlendi. Hastanelerde işin durmasına rağmen greve halktan da yoğun destek vardı.
RANF, 1. derece ve öğrenci hemşireler için ücret artışları, nitelik elverişliliklerinin geri kazanılması, Hemşirelik Notlarının yeniden sınıflandırılması ve düşük notların iptal edilmesi de dahil olmak üzere 20 talep öne sürdü.
Grev tırmanıyor
Peter MacCullum Kanser Enstitüsü, Fairfield Hastanesi ve Kraliyet Çocuk Hastanesi hemşirelerinin çalışmaya devam etmesi konusunda hemfikir olmasına rağmen, 19 Kasım’da 40 civarı hastane greve katıldı. Alfred Hastanesi’nin hemşireleri, “orta sınıf ve sosyalizme sadakatla bağlı” olarak nitelendirildi. Seçmenler ve inşaat sendikaları yasakları dayatmakla tehdit ediyordu.
Savaşı kaybeden Cain, Temel Hizmetler Yasası’nı başlatma tehdidinde bulunarak polisin kurtarma hatlarını kırma gücünü sağladı. 6 Kasım’da hemşirelerin liderlerini “dogmatik ve uzlaşmaz” olarak nitelendiren iki dakikalık bir televizyon şovu yayımladı.
Chelliah şunları hatırlıyor: “Royal Melbourne Hastanesi’nde grev hattına çeşitli yöntemlerle saldırıyorlardı. Her türlü problem ortaya çıktı: cinsiyet ayrımı; umutsuz kocaların eşlerinden vazgeçmesi; bazı hemşirelerin polisle evlenmesi gibi” Bolger’in “birbirimizi umursadığımız için kazanacağız,” sözleri grev hattını karıştırdı. Hemşireler polis ile karşı karşıya gelip direndiklerinde ACTU yinelenen bir şekilde müdahale ediyordu. Bolger, ACTU sekreteri Bill Kelty ve Viktorya dönemi Çalışma Bakanları ile kaba görüşmelerde bulundu. ACTU, kesin olarak greve karşı mücadele ediyordu.
Bolger “Kelty bir kadının gözlerine bakamayacak bir adamdı. Böcek gözleri vardı” dedi. ACTU’nun resmi olarak greve desteğini geri çekmesinden sonra Bolger, Kelty ile medyaya açıklama yapmak için ACTU ile görüşmeden çıktı. Bolger sağlam durdu: Hemşireler kazanmak için greve devam edecekti. Bolger’in bu konuşması televizyonlarda birçok defa tekrarlandı.
Irkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı
Bugün sosyal medya saldırılarına benzer şekilde, Bolger ve grev liderliği saldırıya uğradı. “Korkunç” olarak etiketlendiler; “faşist”, “agresif”, “kontrol dışı”, “tehlikeli”, “komünist”, “katil” ve “terörist” olarak suçlandılar. Bir avuç siyahi hemşireden biri olan Chelliah, ırkçılığı ve cinsiyetçiliği hatırlatıyor, “Siyah, öfkeli ve işçi sınıfından olmam fırtınaya neden oldu” diyor. “O anda göze çarpmıştım, çünkü o zamanlarda gerçekten çok kültürlülük yoktu.”
Grevciler “Bir Sri Lankalı radikal” ve “Führer Irene” (Bolger) olarak nitelendirildi. Eninde sonunda, Bolger medyayı grev hattında yasaklayacaktı. Erkek işçiler, basın mensuplarına ve öfkeli kadın hemşirelere erkek işçilerden daha fazla ödenmemesi gerektiğini açıkça söylüyordu. Bolger, metal işçilerine zam için mücadele etmeleri için çağrı yapıyor metal işçileri hemşirelerden daha düşük maaş almamalılar argümanını kullanıyordu. Crean, “hemşireler çok şey istiyor” klişesine başvurduğu zaman işler daha da kötüleşmeye başladı. Bolger “Simon Crean ağzını kapalı tutmalı. Neler olduğunu bilmiyor” diye cevap verdi.
Viktorya Eyaleti sağlık bakanı David White “Onların mavi yakalı taktikleri sadece hükümeti utandırmak için yapılan bir girişim. Bunlar durdurulmalı ve anlaşmazlığın çözümü sürecinde uygulanmalıdır” dedi. Bolger, “Kadınların erkek grev taktiklerini kullanması fikri bile cinsiyetçi yorumlara neden oldu” dedi. “Sınıf meselesi açıktı: beyaz yakalı kadın işçiler ‘mavi yakalı taktikler’ kullanmamalıydı.”
Grev biter
Sonunda, işin durdurulması en militan taktik idi. 8 Aralık’ta sendika eylemi kızıştı ve hemşireler Kraliyet Kadın Hastanesi ve Preston ve Northcote Topluluk Hastanesi’ndeki kritik bakım merkezlerinde iş bırakmaya başladılar. Üç gün sonra White, Devlet Hemşirelerine (SEN) hemşirelik görevlerini yapmaları emrini vererek yanıt verdi.
Ancak, bu kez hükümet çok ileri gitti. Hükümet, SEN’li hemşireleri 17 Aralık tarihine kadar kamuoyu önünden geri çekmedi ancak kendisini bir çıkmaza sokmuştu. 19 Aralık’ta hükümet çöktü ve zafer güvence altına alındı. Büyük kamuoyu desteğiyle Bolger, hemşirelerden emir alarak, hemşirelerin genel becerileri doğrultusunda doğrudan eylem yaparak Avustralya tarihindeki en uzun kadın grevini örgütledi. Hemşireler savaşı kazandı, ücretleri artırıldı ve koşulları iyileştirildi.
Bolger, hemşirelerin grev yoluyla sınıf bilinci kazandıklarına, 1980 ve 1990 yıllarında gerginlik yaratan neoliberal politikalara karşı önemli bir güç olduklarına inanıyor. Uzlaşma (toplu sözleşme) Howard yıllarında çöktü. Sendikaları doğrudan neoliberal devlet kurumu haline getirdi. Sendika üyeliği çöktü, sanayi kentleri kapandı ve imalat yabancılara gitti ve cinsiyet ayrımı keskinleşti. Bolger, “Hem hastane hem de işçi özelleştirmeleri, hemşirelerin belki de güçlü olduklarını bilmediği bir McDonald hastane kültürünü yarattı” dedi ve 30 yıl sonra, “sadece devleti umursamamak ve daha iyisi için mücadele etmek” diye ekledi. Kadınların sendikaya üye olma oranları, eğitim, hemşirelik ve sosyal hizmet sektörlerinde yüksektir. Bolger, eğer erkek liderler bu gerçeği kabul ederse beyaz yakalı kadın grubunun emek hareketinin yeni gücü olabileceğini düşünüyor. Belki, hemşirelerin grev tarihini bilince çıkarmak bunun için iyi bir başlangıç olacaktır.
NOT: Bu çeviri Özgür Gelecek gazetesi tarafından dayanışma amacıyla gönderilmiştir.