Afrika: Gine Körfezi’nin Jeopolitiği ve ABD’nin Yeri(I)

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından biten Soğuk Savaş dönemi uluslararası satranç tahtasında derin bir kargaşaya yol açtı. İkinci Dünya Savaşı sonrası hakim olan iki kutuplu sistem, yerini ABD’nin “hipergüç” olduğu tek kutuplu bir dünyaya bıraktı. Ancak 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’ye karşı yeni uluslararası güçlerin su yüzüne çıkmasıyla birlikte küresel jeopolitik mimari bu tek kutuplu biçimden çıkarak, yeniden şekillenmeye başladı.

Uluslararası sistemin yeniden biçimlenmesi büyük güçlerin dış politikalarının da yönünü değiştirdi. Her bir aktör kendi güç statüsüne katkı sağlayabilecek unsurlar aramakta veya oluşturmakta ve uluslararası sahnede öne çıkmak istemekte. Böylelikle muslukların açılması, deniz yollarının kontrolü, hammadde kaynaklarına ulaşım ve bunlar üzerinde stratejik hâkimiyet kurmak, su yüzüne çıkan yeni güçler tarafından uluslararası sahnede kendini kabul ettirmek için başvurulan taktikler haline gelmiş durumda. Soğuk Savaş boyunca Orta Asya ülkeleri, ideolojik yayılma ve genişleme nedeniyle göz dikilen ülkeler oldularsa da bugün nedenler daha ziyada jeo-ekonomiktir; zira, bu ülkeler ileri teknoloji için hayati derecede önemli maden kaynakları barındırıyorlar. Dolayısıyla küresel ekonominin işine yarayan ve ekonomik büyümeyi devam ettirebilmek için ihtiyaç duyulan maden kaynaklarına sahipler. Afrika gibi diğer kıtalar ise sadece konumlarından dolayı değil, aynı zamanda bol miktarda hammadde kaynaklarına sahip oldukları için, jeostratejik bölgeler olarak kabul ediliyorlar.

Askeri teknoloji gelişme kaydetmekte hız kesmiyor. Amerikan, Çin, Fransız vb. askeri teknolojileri, amaçladıkları hedeflere ulaşmak için silahlanmaya ayrılan yatırımları artırma yarışında birbirleriyle çekişme halindeler. Sahip olduklarını jeostratejik bölgelerde varlıklarını pekiştirmek ve üstünlüklerini göstermek için kullanarak git gide daha fazla rekabet içine giriyorlar. Bununla beraber ABD gibi bazı ülkeler askeri teknoloji alanlarında hâkimiyetlerini sürdürüyor olsa da su yüzüne çıkan yeni ekonomik ve finansal güçler de benzer şekillerde askeri ve politik güçler haline gelmekteler. Sonuç olarak hidrokarbon gibi yeniden dönüştürülebilir olmayan kaynaklar için varolan rekabeti iyice sertleştiriyorlar. 1990’lı yılların sonundan itibaren hidrokarbon ve maden yatakları yeni ekonomilerin iştahını kabartmaya başladı, bu sebeple birçok ülkenin Afrika’ya olan bakışı da değişti. Bu bakış artık bir fırsatlar merceğinden görülüyor. İhtiyaç duyulan kaynaklara (orman, hidrokarbon, maden cevheri, işlenebilir toprak vb.) sahip olduğu için, 1 milyardan fazla bir nüfusa hükmeden bu Afrika pazarına artık daha büyük endüstriler göz dikmiş durumda.

Bu yüzden, Afrika toprakları büyük dikkat çekiyor, bunların arasında Gine Körfezi de bulunuyor. Bu bölge, özellikle ABD’nin gözünü diktiği bir alan. Bu iştahın en önemli sebebi ise tek başına yutmak istediği manganez, bakır ve koltan gibi maden cevherleri kaynaklarının son derece verimli ve bol olması. Gine Körfezi, Çin gibi ülkeler için ise hammadde kaynağı bakımından tam bir Eldorado. Toprak altı ve toprak üstü zenginlikleri Gine Körfezi’ne ayrıcalık kazandırıyor. Burası Afrika kıtasının en verimli yeri çünkü kıtanın Sahra Altı bölgesinde bulunan petrol kaynaklarının çok büyük bölümü burada toplanmış durumda. Sudan ve Çad dışında Afrika kıtasının petrol üreten tüm ülkeleri Gine Körfezi’nde bulunuyor. Dolayısıyla, hammadde kaynakları uluslararası ilişkilerde en önemli koz. Ricardo Soares de Oliveira “Gine Körfezi’nde petrol ve Siyaset” adlı çalışmasında şöyle diyor: “ Bu bağlamda, Gine Körfezi, dünya ekonomisinin en önemli anahtarı ve ekonomileri sallantıda olan ülkeler için son derece gerekli; endüstrisi ve tarım üretimi olmayan “kullanışlı” Afrika kıtası petrol rezervleri için kapatılmaya çalışılıyor.

Amerikalı karar sahiplerinin tasarımlarında Gine Körfezi sahip olduğu jeopolitik durum karar mercilerini “hayati öneme sahip bölge” olarak görmeye yöneltti; yani ABD’nin dışişleri politikasını oluşturan ulusal çıkarların gelecek tasarımında önemli bölge olarak işaretlenmesi anlamına geliyor. Gine Körfezi’ndeki doğal kaynaklar, ABD’nin sadece jeopolitik planlamalarında mı bu derece önem ifade ediyor? Hayır, Gine Körfezi’nde ortada dönen koz sadece jeopolitik önemde olması ile kalmıyor aynı zamanda coğrafi sınırların ne olduğu sorusunu akıllara getiriyor. Dolayısıyla, birinci olarak kıtada arama çalışmaları yapan ülkeleri, ikinci olarak büyük endüstriler için gün geçtikçe daha da önem kazanan doğal kaynakları (orman, petrol, maden filizi, koltan, kobalt vs.) ve bu kaynakların kıtada bulunduğu bölgeleri ve son olarak bölgenin ABD için neden bu derecede önemli olduğuna bakacağız.

afrika-haritasi-2

 Karmaşık Coğrafi Durum

Gine Körfezi üzerine araştırma yaparken bölgenin coğrafi sınırlarını tam olarak belirlemekte kimi zaman zihinsel olarak zorlandık. Gine Körfezinin coğrafi sınırı bir uluslararası örgütler ve özellikle Afrikalı araştırmacılar tarafından bir de bölgenin aktörleri yani devletler, şirketler ve sivil toplum örgütleri tarafından tanımlanıyor. Bu nedenle, Gine Körfezinin tam olarak coğrafi sınırları konusunda görüşler farklı. Örneğin, Georges Damien Côme Awoumou şöyle diyor “ Gine Körfezi, gerçek sınırlarının tam olarak kavranması çok zor bir bölgedir”. Pierre Meloupou ve Moise Tamekeu Ngoutsop ise şöyle diyor “ Gine Körfezi, tanıma bağlı bir alandır”.

Gine Körfezinin sınırları üzerine yapılan tanımlamalar Atlas Okyanusunun kıvrımları göz önünde tutularak bölgenin kıtada sahip olduğu politik, yapısal ve ekonomik dinamiklerin etki alanı olarak somutlaşıyor. Burada mesele şu ki, belirlenen bu etki alanının sınırları kimilerine göre daha geniş iken kimilerine göre daha dar oluyor. Ama her durumda tanımlama şu üç dinamik üzerinden yapılıyor: Coğrafi, jeopolitik ve kurumsal. Örneğin coğrafi olarak bazılarına göre Moritanya’dan Angola’ya kadar, kimilerine göre Sierra Lione’den Namibya’ya kadar kimilerine göre ise Liberya’dan Angola’ya kadar uzanıyor. Jeopolitik olarak: Fildişi Sahilinden Angola’ya kadar genişliyor; kurumsal olarak ise: Yeni Gine Komisyonunu oluşturan sekiz ülkeyi kapsıyor yani bu da demek oluyor ki Nijerya’dan Angola’ya kadar. Görüldüğü gibi sınırlarının tam olarak belirlenmesi oldukça karmaşık bir durum.

Biz bu çalışmamızda coğrafi sınır olarak kabul edilen farklı tanımların karmaşıklığından kaçınmak için Gine Körfezi sınırlarını kurumsal olarak yani Komisyon’a üye olan sekiz ülke üzerinden, Nijerya’dan Angola’ya kadar uzanan bölge olarak kabul edeceğiz. Neden kurumsal tanımlamayı temel aldınız diye sorarsanız birincisi Gine Körfezinde 11 ülke bulunuyor dolayısıyla işin içinden çıkmak zor, ikincisi ABD’nin en fazla yatırım yaptığı ve terörizm, deniz korsanlığı ve uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili konularda ulusal çıkarlarını tehdit eden fenomenlere karşı en geniş önlemler aldığı ülkeler burada bulunuyor, üçüncüsü ise bölgenin kurumsal görünümünü oluşturan ve 2001 yılında kurulan Gine Körfezi Komisyonu Nijerya’dan başlayıp Angola’ya kadar uzanıyor. Kamerun, Kongo, Gabon, Ekvador Gine’si, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Sao Tomé & Principe ülkelerini içine alıyor. Özetle, kurumsal tanımlama doğal kaynakların bulunduğu ve kaynakların işletilmesi ile ilgili ortak kararların, tartışmaların ve diyalogların içinde yürütüldüğü genel çerçeveyi oluşturuyor. Kurumsal çerçeve neden Nijerya’dan başlayıp Angola’ya kadar gidiyor derseniz çünkü kıtanın en zengin doğal kaynakları bu eksende bulunuyor.

Afrika'daki başlıca maden yatakları.

Afrika’daki başlıca maden yatakları – Lejand (yukarıdan aşağıya): Platin, gümüş, altın, kömür, bakır, elmas, demir, manganez, fosfat, kurşun, uranyum, çinko.

Doğal Kaynak bakımından çok zengin bir bölge

Gine Körfezi, gerek dönüştürülebilir gerekse dönüştürülemeyen çok zengin doğal kaynakların bulunduğu ülkelerin bulunduğu önemli bir bölge.

Gine Körfezi, dönüştürülebilir kaynaklar anlamında balıkçılıktan ormancılığa kadar çok zengin biyolojik çeşitlilik barındırıyor. Balıkçılık kaynakları olarak Gine Körfezinin suları ıstakoz, ton balığı, derin deniz ve açık deniz canlısı barındırıyor. Ayrıca, derin deniz canlıları ve açık deniz canlıları anlamında Gabon tam bir hazine oluşturuyor. Gine Körfezinden elde edilen balık rekoltesi ve çeşitliliği son derece zengin, yani deniz balıkçılığı Gine Körfezi ülkelerinin ekonomisi için yaşamsal öneme sahip.

Orman kaynaklarına gelince, bölge dev boyutlarda orman örtüsü içeren gizli bir hazine. Gine Körfezi Komisyonuna üye olan sekiz ülkeden beş tanesi Kongo Havzasında bulunuyor ki burası Amazon ormanlarından sonra dünyanın en geniş orman örtüsüne sahip olan bölgedir.

Gine Körfezi yenilenebilir olmayan kaynaklar konusunda ayrıca bir zengin alan oluşturuyor bunlardan en önemlisi maden filizleri ve hidrokarbon kaynakları. Birçok araştırma ortaya koydu ki, bölge maden filizi bakımından çok zengin kaynaklara sahiptir. Örneğin, dayanıklı madenler olarak ele aldığımızda demir, bakır, çinko, nikel, alüminyum, kobalt, koltan, manganez vs. nadir topraklarda bulunabilen maden cevherleri ve Komisyona üye olan sekiz ülkenin kaynakları neredeyse hiç kullanılmamış durumdadır. Bu anlamda özellikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde bulunan bakır, kobalt ve koltan madenleri; Kamerun’da bulunan alüminyum ve Gabon’da bulunan manganez madenleri dikkat çekmektedir. Maden kaynaklarının dışında körfezin barındırdığı gaz ve petrol kaynakları da iştah açan miktardadır.

Dolayısıyla, Gine Körfezinin doğal kaynakları büyük güç odakları için özellikle ABD için önemli bir ganimet niteliğindedir. Bu nedenle bölge 21. Yüzyıl jeopolitik planlamalarının kalbinde yer almaktadır.

ABD Afrika Komutası’nın (AFRICOM) kurduğu lojistik ağı, hinterland bölgeleri, operasyon alanları ve askeri üsler.

Kaynak: http://www.cetri.be/IMG/pdf/article_les_ressources_naturelles_dans_le_golfe_de_guine1.pdf
Etiketler: ,

Bir Yorum

  1. Pingback: Afrika: Gine Körfezi’nin Jeopolitiği ve ABD’nin Yeri (II)

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.