Andre Vltchek; Paraguay’ın Afrika’da Olduğunu Düşünüyorlar (I)

Asuncion'e hoşgeldiniz...

Asuncion’e hoşgeldiniz…

Kızıl toprağı, muazzam nehirleri ve sert arnavut kaldırımlarından caddeleri olan bu ülkeyi hep sevmişimdir. Begonvillerini, uzun sessiz gecelerini ve sonsuz açık alanlarını sevdim.

Ancak neredeyse her şey Paraguay halkı için yanlış gidiyor ya da en azından onun yerel çoğunluğu için.

Evo Morales başkanlığa gelmeden önce Bolivya Güney Amerika’daki en yoksul ülkeydi. Paraguay onun birazcık “üstündeydi” –ikinci en yoksul ülke. Şimdilerde çok büyük ihtimalle en yoksulu.

***

Dışarısı zifiri karanlık ve yol sel olmuş durumda. Endonezya’dan Kenya’ya aşırı sağın hakim olduğu dünyanın farklı ülkelerindekine benzer şekilde drenaj sistemi iktidarların önceliği olmanın da ötesinde.

Museo de Barra isimli birçoğu solcu yerel entellektüel çevrenin biraraya geldiği sanat müzesinin içindeyim. Masanın bana göre karşı tarafında yöneticilerden biri olan müze sorumlusu bayan Lia Colombino oturuyor. Bir kat aşağıda büyük bir sergi 2012 yılında Curuguaty’deki yerel halkın uğradığı soykırımı anlatıyor. Güçlü sanat eserleri her yerde: fotoğraflar, ham görüntüler ve resimler.

Bayan Lia ülkesinin durumuna bariz bir şekilde üzülüyor.

“Güney Amerika’da gibi hissetmiyorsunuz değil mi? Daha çok Orta Amerika gibi…”

Ne demek istediğini tam anlamıyla biliyorum.

Bana kalırsa burası hala Güney Amerika ama uzun zaman önce muazzam devrim dalgalarıyla her şey başa döndü. Fakat ne demek istediğini anlıyorum. Paraguay Orta Amerika’ya benziyor, yerlilere mutlak bir nefretle muamele edilen ve yerlilerin insan olarak görülmediği Honduras ya da Guatemala’ya; bazı plantasyon sahiplerinin kötü günlerinde oldukları için ya da bir tetikle cilveleşmeleri gerektiği için bir “peon”un kellesini uçurmaktan çekinmeyecekleri yerlere. Paraguay nüfusunun yüzde ikisi tüm toprakların yüzde 75’ine sahip. Bu oranlar çok şey söylüyor.

Buenos Aires’ten Asuncion’a giden bir uçağa binerken Paraguaylı bir doktor bana “Paraguay Afrika’da da olabilirdi.” diyor: “Ülkem bana iç karartıcı, yağmalanmış, batının çıkar grupları tarafından kontol edilen bir sahra altı Afrika ülkesini hatırlatıyor. Ne söylediğimin farkındayım; Afrika’da birkaç yıl geçirdim.” Orada şahit olduğum insan hayatına saygısızlığın aynısına burada şahit oluyorum.

Kaldığım hotelin yanına büyük bir Porsche showroom’u var ve birkaç dakikalık mesafede bir lüks eşya mağazası var. “Shopping del Sol” gösterişli modern tasarımı ve lüks markalarıyla caka satıyor. Ancak içindeki iki kitapçıda da Eduardo Galeano ya da Elena Poniatowska’nın tek bir kitabı dahi bulunamıyor.

Kaldığım hotelin tam karşısında lüks bir et lokantası bulunuyor ancak ne caddeyi kesecek bir yol ne de yaya çizgisi var. Karşıdan karşıya geçmek onur kırıcı. Araçlar hızlarını arttırıyor. Eğer bir araç kullanmıyorsanız ikinci sınıf insan muamelesi görüyorsunuz.

Modern gökdelenler her köşe başında yükseliyor ama yüksek binaların aralarında harabe evler ve gecekondular, pis ara sokaklar ve kaldırımsız caddeler yer alıyor.

Ülkenin her tarafında, Avrupalı Nazilerin torunları hala refah içinde yaşıyor, dokunulmazlığın ve hatta saygınlığın keyfini sürüyorlar. İngiliz ve Amerikan istihbaratı adı çıkmış binlerce Avrupalı Nazinin savaş sonrası seçimlerden önce sol siyasal partilerin dağılmasına yardımcı olmaları karşılığında ceplerinde toplama kamplarından aşırdıkları altın dişlerle Güney Amerika’ya kaçışına imkan sağladı. San Bernardino’daki (Asuncion’dan 40 kilometre ötede) kötü şöhretli Hotel del Lago’nun Ölüm Meleği Joseph Mengele, bir Alman SS görevlisi, Auschwitz-Birkenau’daki Nazi toplama kampında görev alan bir fizikçi dahil bazı önde gelen Nazilere barınak sağladığına inanılıyor.

Ancak, Ypacarai gölündeki San Bernardino aynı zamanda utanmaz arazi gaspçılarının kötü ününe de sahip. Göle halkın ulaşımı nadiren sağlanıyor, kıyı kesimi ülkenin ‘elitleri’ ve onların ‘deniz kulüpleri’ tarafından yavaş yavaş ‘özelleştiriliyor’.

Paraguay’daki sosyal durum o kadar kötü ki on binlerce vatandaş düzenli olarak sınırı geçip ücretsiz sağlık hizmeti sağlayan ve çocuklarının ücretsiz eğitim alabildiği çok daha zengin ve görece daha sosyalist Arjantin’e gidiyor.

Başkentin yüzlerce kilometre ötesinde, kırsal bölgede, genellikle yerlilerin oluşturduğu halk hala en korkunç şartlarda yaşamakta.

Çok sert eleştirilen Güney Amerika’nın ortasındaki Paraguay Batı’nın sadık müttefiki, etrafı hızla değişen giderek sosyalistleşen dünyanın bir parçasıyla çevrili.

“Paraguay en kanlı ve kirli diktatörlüktü, ayrıca kıtanın çeşitli yerlerinden birçok insanın işkence gördüğü ve öldürüldüğü Condor Operasyonu’nun menşei ülkesiydi. Paraguay hayati önemde ve stratejik bir lokasyonda, dünyanın en büyük yeraltı su tabakasının üzerine kurulu ve çok verimli topraklara sahip. Nüfus maraba (ortakçı) olarak kırsal bölgede yoğunlaşıyor. “ABD’de iç savaş sonrası şartlara benzer bir şekilde belki de daha kötüsü” diye yorumluyor New Mexico Üniversitesi’nden misafir yardımcı doçent doktor Joseph J. García

En kirli diktatörlük… belki de öyleydi, oysa Güney Amerika’da bu üzücü ödüle aday birçok yarışmacı olageldi.

Adalet sarayının zemin katında “Belgeleme Merkezi ve İnsan Hakları Savunma Arşivi” koordinatörü bayan Rosa M. Palau şok edici tarihsel belgeleri birbiri ardına masaya koyuyor.

“Buradakiler polis arşivleri… burda gördüklerinizin hepsi askeri istihbaratın elinden geçmiş. Buradan polislerin yaptığı tüm pis işleri okuyabilirsiniz… “Condor Operasyonu”… ABD ile yerel hükümetler arasında bazı muhabere faaliyetleri gerçekleşmiş. Bu belgelerde ABD’nin yerel polise verdiği ‘eğitim’ ya da Asuncion’daki işkence merkezleri hakkında yazılanları okuyabilirsiniz.

“Terör Arşivleri” adı verilen şeyin tam ortasındayım, muazzam sayılarda belgeler, ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu’nun Dünya Programı’nda yer alan Kayıtların bir kısmı:

“Terör arşivleri otuz beş yıllık Alfredo Stroessner diktatörlüğü dönemindeki polis baskısının resmi belgeleri. Bu- belgelerde ayrıca Güney Amerika’nın Güney konisindeki sağcı diktatörlerce resmi olarak 1975 yılında gerçekleştirilen suikast ve istihbarat operasyonlarını da içeren siyasal baskılama kampanyasının bir parçası olan Condor Operasyonu aktivitelerini destekleyici kanıtlar da yer alıyor.”

Arşivler; gizli servisler, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Paraguay ve Uruguay asker ve polisi tarafından çoğunlukla ABD dış politikası lehine gizlice gerçekleştirilen kaçırılma, işkenceye maruz kalma ve öldürülme olaylarıyla karşı karşıya kalan sayısız Latin Amerikalının kaderlerini de ortaya çıkarıyor. Bu barbarca ve koordine edilmiş terör faaliyeti Condor Operasyonu olarak biliniyor.

Arşivlere göre 50.000 kişi katledilmiş, 30.000 kişi kaybolmuş ve 400.000 kişi hapse atılmış. Bu mahpusların çoğu işkenceye maruz kalmış ve tecavüze uğramışlar.

Dosyalar ve kağıtlarla çevrili halde burada otururken, o günleri hatırlamaya devam ettim, yirmi yıl öncesi, arşivlerin halka açıldığı zamanlar, ilk defa, Lambare adı verilen Asuncion’un bir banliyösünde. Hepimiz, Latin Amerika’nın ve dünyanın farklı bölgelerinden araştırmaya gelen herkes, duygusal ve profesyonel olarak, baskı altındaydı. Her zaman şüphelendiğimiz şey karışımızdaydı, beyaz üstüne siyah, Birleşik Devletler’in ‘gizli’ servislerce desteklenen yerel elitlerle beraber suçu yalnızca eşitlikçi ve sosyalist bir anavatanda yaşamak arzusuna yataklık etmek olan insanları sistematik olarak tasfiye ettiğine dair kanıt üstüne kanıt.

Hepimiz notlar alıyor, fotoğraflar çekiyorduk, korkutucu kanıtların peşinden sayfa sayfa gidiyorduk. Bazıları yere oturmuş ellerinin ayaları arasındaki kafalarını sıkıyorlardı. Diğerleri ağlıyordu.

Bir gün arkadaşım olan bir avukat civardaki bir kafeteryada yanıma yanaştı. Tam yanıma oturdu ve yavaşça şunları söyledi:

“Paraguay’da bir şeylerin değiştiğini mi düşünüyorsun? Onlar bu korkunç şeylerin sorumluları şu belgeleri inceleyip duran sana bakıyorlar, seninle alay ediyorlar, çünkü bu ülkede hiçbir şeyin asla değişmeyeceğini biliyorlar. Benimle de alay ediyorlar. Vahşice işkenceye maruz kaldım. Tırnaklarımı çektiler ve hayalarımı işlevsiz hale getirdiler. Ve şimdi ne zaman stadyuma futbol maçı izlemeye gitsem onları görüyorum, işkencecilerim, ve yapabileceğim hiçbir şey yok. Birbirimizi nazikçe selamlıyorum. Her şey yolundaymış gibi davranıyoruz aslında hiçbir zaman yolunda olmadı… ve sonra o günün gecesinde çığlıklar atıyorum.”

Düşüncelerimi okumuşçasına bayan Rosa M. Palau aniden sessizliği bozuyor. Duygularını çok zor ifade ediyor.

“Bu tarihimizin korkunç bir safhasıydı! Sonradan, dönüşüm evresinde çok şeyler oldu. Ama şimdi şu yeterince açık bir şekilde görülüyor ki demokrasiyi pek öğrenemedik. Neredeyse hiçbir şey öğrenmedik!”

devam edecek…

Yazar: Andre Vltchek
Kaynak:http://www.countercurrents.org/vltchek260715.htm

Bir Yorum

  1. Pingback: Andre Vltchek; Paraguay’ın Afrika’da Olduğunu Düşünüyorlar (II)

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.