Sri Lanka Devlet Baskısı
1958 – Pogrom
1961 – Sanskritçe de “gerçekte ısrar” anlamına gelen Satyagraha adı verilen sivil itaatsizlik Eylemleri
1972 – 1976 – Gözaltı ve işkence
1974 – Uluslararası Tamil Konferansı
1977 – Pogrom
1979 – İşkence kampları
1981 – Halk Kütüphanesi’nin yakılması
1981 – Yerel seçimler
1983 – Pogrom ve işkence kampları
1983 – Temmuz olayları
Jaffna
Terörizmi Önleme Yasası
İbadet yerlerinin yıkılması
Budizmin baskıya alet edilmesi
Yıkım ve ulusal kimlik
Sri Lanka Anayasası
1958 – Pogrom
1958’de Tamiller büyük bir şiddet dalgasına maruz kaldı. Yüz binden fazla Tamil can güvenliği nedeniyle Geleneksel Anayurtlarına göç etti. Singala çoğunluğunun şiddeti esas itibariyle aralarında yaşayan Tamillere yönelikti. Bandaranaike’nin kışkırtıcı konuşması ve önlem alınmaması nedeniyle şiddet olayları arttı. Polis bu şiddet olaylarına aktif biçimde dahil olmasa da, bunları önlemeye de çalışmadı. Şiddet olayları, olağanüstü hal ilan edildikten ve silahlı güçlere şiddeti önleme çağrısı yapıldıktan sonra durduruldu.
Şiddetin ve aşağılanmanın izleri öyle kolay biçimde yok edilemez. Maruz kalınan zulüm o kadar ağırdı ki, Tamiller için artık Ada’nın güneyinde yaşamak imkansızdı. Kundaklama, cinayet, tecavüz ve her türlü barbarlık ortalıkta kol geziyordu. Hatta Hindu bir din adamı diri diri yakıldı. Bütün bu olanlar, Tamiller haksızlıklara karşı çıktığı için olmuştu. Bu şiddet döneminde yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalan Tamillerin büyük bölümü geçim yolları güneydeki zengin Tamillere bağlı olduğundan zamanla sessizce geri döndü.
1961 – Satyagraha / Sivil İtaatsizlik Eylemleri
1961’de polis ve ordu birlikleri, Singala dilinin Tamil bölgelerinde resmi dil ilan edilmesinin ardından örgütlenen sivil itaatsizlik eylemlerine karşı büyük bir saldırı başlattı. Kuzey ve Doğu’da yaşayan Tamillerin neredeyse yüzde 100’ü Singala dilini bilmiyordu. Daha sonra bu saldırı emrini hükümetin verdiği de açığa çıkacaktı.
1972 – 1976 – Gözaltı ve İşkence
1972’den itibaren polis gençleri gözaltına alıp, işkence yapıyordu. Gençler, üniversiteye girişte Tamil halkından olanların diğerlerine oranla daha yüksek standartlar tutturmasının istenmesine karşı çıkıyordu. Kırktan fazla genç herhangi bir yargılama yapılmadan 4 seneyi aşkın bir süre boyunca hapiste kaldı. Bu olay, Uluslararası Af Örgütü’nün 1975 yılı çalışma raporunda da yer aldı.
1974 – Uluslararası Tamil Konferansı
Kültürel organizasyonlar bile hükümet polisinin müdahalesinden muaf değildi. Ocak 1974’te 4. Uluslararası Tamil İncelemeleri Konferansı’nın son oturumuna polis baskın yaptı. Sekiz kişi öldü. Tamil halkına karşı işlenen suçlardan biri olarak polisin konferansı dağıtırken yaptığı zulmü unutmak mümkün değildir. Hükümet bile bu olayın araştırılması amacıyla bir komisyon kurulması konusunda geri adım attı.
1977 – Pogrom
Tamiller 1977 Ağustos’unda, o zamana kadar görmedikleri şiddette bir saldırıya uğradı. Bu saldırının, Tamil halkının ayrı bir devlet kurulmasına yoğun destek vermesi nedeniyle yapıldığı kesindi. Birçok hükümet taraftarı da bu saldırılara katıldı. 18 Ağustos 1977’de, o zamanki başbakan Jayawardane’nin Tamillere “savaş” ilan eden ve her yarım saatte bir devlet radyosunda yayımlanan konuşmasının hemen ardından 19 Ağustos’ta bir şiddet patlaması yaşandı. Bu olanlar, Bandaranayake’nin 1958’de yaptığına çok benziyordu. 1977’de tarım işçileri de bu saldırılardan nasiplerini aldı, kaldıkları evler yakıldı, küçük mülkleri talan edildi, kadınları “toplu tecavüze” uğradı. Bu “toplu tecavüz” olaylarına ilişkin kanıtlar 1977 olaylarını araştıran komisyona da sunuldu. Yüzlerce insan öldürüldü, iki yüz binden fazla Tamil daha güvenli gördükleri Geleneksel Tamil Anayurdu’na kaçtı. Kırk bini aşkın tarım işçisi bir anda yoksul ve mülteci konumuna düştü. Yaklaşık 100 Hindu tapınağı tahrip edildi ve Tamiller birkaç yüz milyon değerindeki mülklerini kaybetti.
1977 pogromuyla ilgili üzerinde durulması gereken nokta güvenlik güçlerinin de Tamillere yönelik bu saldırılara aktif katılımıdır. Güneyde, güvenlik güçlerinin teşviki ya da olayları durdurmak amacıyla önlem almaması nedeniyle saldırıları gerçekleştiren Singalalardı. Kuzey ve doğuda ise saldırganlar esas olarak devletin güvenlik güçleriydi. Polisin radyo istasyonu bütün Ada’da şiddeti teşvik için kullanıldı. Dolayısıyla, Tamiller artık Geleneksel Anayurtları’nda bile kendilerini güvende hissetmiyordu.
1979 – İşkence Kampları
Barışçıl araçlarla hiçbir soruna çözüm bulunamamasının sonucunda gençlik grupları alternatif çözüm yolları bulmaya koyuldu. Şiddet, bir çözüm yöntemi olarak hiçbir zaman göz ardı edilmemişti ve gençler özgürlük hedefiyle şiddet eylemlerine başladı. Bu şiddet kaçınılmaz olarak karşısında polis ve ordunun daha yoğun şiddetini buldu. Polis güçleri Tamil gençliğinin ana hedefiydi. 11 Temmuz 1979’da Başkan Jayawardane komutanına “hitlervari” bir emir verdi: altı ay içinde terörizmin kökü kazınacaktı. Polis üç genci öldürerek, üç genci de “gözaltında kaybederek” bir başlangıç yaptı. Polis / ordu, söz konusu komutanın (şimdi ordu komutanı olan) resmi konutunda bir işkence kampı kurdu. Yüzlerce genç toplandı ve çoğuna ağır işkenceler yapıldı. Söz konusu komutanın görevin başarıyla tamamlandığını ifade eden bir rapor sunduğu da sonradan açığa çıktı.
1981 – Halk Kütüphanesi’nin Yakılması
Kimliği belirsiz şahısların bir seçim toplantısında polise ateş açmasının ardından 31 Mayıs 1981’de, polis pervasız bir saldırı başlattı. Jaffna kasabasının bir bölümünü, bir parlamento üyesinin evini ve TULF (Tamil Birleşik Kurtuluş Cephesi) ofisini yaktı. Polis Hindu tapınağının kutsallığına aldırış etmeden burayı kurşunladı. Yolda gördüğü herkese saldırdı. Öfke yatışmış gibiydi. 1 Haziran’da Polis Baş Müfettişi, Kabine Sekreteri ve İç Güvenlik Bakanlığı Sekreteri, muhtemelen Başkan tarafından, bölgede incelemede bulunmaları, olayların kontrol altına alınmasında yardımcı olmaları ve yaşananlara ilişkin bir rapor hazırlamaları amacıyla bölgeye gönderildi. Ne var ki, aynı günün akşamı polisler Halk Kütüphanesi’ni ateşe verdi. Hedeflerini özenle seçmişlerdi. Böylece Tamil bölgesinde bulunan en iyi ve en kapsamlı kütüphane ve Tamil tarihi ve kültürü üzerine kaleme alınmış ve bir daha yerleri asla doldurulamayacak belgeler imha edildi. Jaffna polis karakolunun tam karşısında yer alan bu kütüphane önceki olaylarda polisin dikkatini bile çekmemişti. Genellikle görevlerini başarıyla yerine getirebilmek için cesaret toplamak amacıyla karakoldan çıkıp pazar yerindeki meyhaneye giderlerdi.
Halk Kütüphanesi’nin yakılmasını emrini kim verdi ya da kışkırtıcılık yapan kimdi?
Bu soruyu sadece polis yanıtlayabilir. Belki o sırada Jaffna’da olan birkaç kişi daha bu soruya yanıt verebilir. Biz ise sadece bir tahminde bulunabiliriz. Yaşanan hiçbir olay Tamillerin yüreğinde Halk Kütüphanesi’nin yakılması kadar iz bırakmamış ve yaralamamıştır. Bu olay, kimileri tarafından “kültürel soykırım” ya da Tamil Halkı Tarihi’nin silinmesi olarak tanımlansa da, Tamillerin özgürlük mücadelesini daha kararlı hale getirdi. 1 Haziran gecesini öfkeyle değil, soğukkanlılıkla planlayanlar, Tamil bölgelerinde yayınlanan tek günlük gazeteyi de imha etti. 31 Mayıs – 4 Haziran 1981 günleri arasında yaşanan olaylarla ilgili hiçbir soruşturma yapılmadı. Sadece Mahaveli Kalkınma Bakanı Gamini Dissanayake Halk Kütüphanesi’ni polisin yaktığını parlamento huzurunda kabul etti.
1981 – Yerel Seçimler
Kabine üyeleri Cyril Mathew ve Gamini Dissanayeke 2 Haziran 1981’de yerel seçimlere destek olmak amacıyla Jaffna’da bulunuyorlardı. 3 Haziran gecesi ve 4 Haziran sabahı dört kişi polis/ordu tarafından vurularak öldürüldü. Tamil halkının liderlerinin yakalanması için emirler verildiği de daha sonra açığa çıktı. TULF Sekreteri Amirthalingam ve üç parlamento üyesi gözaltına alınarak bir askeri kampa götürüldü. Seçimlere hile karıştırmak için bir plan hazırlanmıştı ama plan amacına ulaşamadı. Bu iki bakan hakkında mecliste verilen güven oylaması önerisi bile daha ele alınmadı.
1983 – Pogrom ve İşkence Kampları
1983’te şiddetin düzeyi tahminlerin çok ötesine geçti. Çiftliklerde çalışan Tamil mültecilere ve Trimcomale’de yaşayan Tamillere yönelik sistematik bir şiddet uygulanmaya başladı. Kimliği bilinmeyen gençlerle ordu arasında çıkan silahlı bir çatışmanın hemen ardından ordu topyekûn saldırıya geçti. Yalnızca bir köyde 60’dan fazla ev ateşe verildi, bazı evler de talan edildi. Jaffna çarşısının bir bölümü (üçte biri) yakıldı ve bu sırada yoldan geçen herkese saldırıldı, hatta Jaffna Hastanesi bile kurşunlandı. Haziran 1983’te ordu/polis Vavuniya şehrini ateşe verdi (burası ilk kez 1977’de polis tarafından yakılmıştı). Ordu/polis Gandi Derneği’ne de saldırdı ve bu derneğin idaresindeki öksüzler yurdunu ve yine bu derneğe ait üç traktör ve iki kamyonu ateşe verdi.
Gandi Derneği Ağustos 1977 ve Ağustos 1981’de yaşanan şiddet olaylarında İngilizler tarafından çay, kahve ve kauçuk çiftliklerinde çalıştırılmak üzere Hindistan’dan getirilen Tamil göçmenlerine yardım eden başlıca örgüttü. Hükümet katliamların sonrasında bile bu göçmen kitlesinin yeni bir hayata başlamasında en ufak bir katkıda bulunmadı. Yardımlarına sadece gönüllü örgütler koştu. Hatta hükümet bu örgütleri bile dağıtmaya yeltendi. Tamil halkının geleneksel anayurdunun bir parçası olan Doğu’ya bile saldırılar yapıldı.
1983 – Trincomale Katliamı
1983 Haziran ve Temmuz aylarında saldırı düzenlenecek yerleşim yeri olarak yine Trincomale seçilmişti. Yöntem öncekilerle aynıydı; ordu/polis, bıçak ya da başka kesici ve delici aletler arama bahanesiyle bir Tamil köyüne gidecek, buldukları kesici aletleri toplayıp köyden ayrılır ayrılmaz da silahlı Singala çeteleri Tamil köylülerine saldıracaktı. 3 Temmuz’a kadar;
- 214 ev yakıldı,
- 24 dükkan ateşe verildi,
- 19 kişi öldürüldü,
- 8 Hindu tapınağı
- 1 Hristiyan türbesi yakıldı.
Saldırıya uğrayan Tamillere yardıma gidenlere de şiddet uygulandı, tıpkı Thiruramkarasu olayında olduğu gibi. Thiruramkarasu kundaklanan bir araçta bulunanlara tıbbi yardım sağladığı için öldürülmüştü. Eşi ve dört yaşındaki kızı da onunla aynı akıbeti paylaştı.
Tamiller nerede direniş gösteriyorsa güvenlik güçleri orayı basıyor, insanları gözaltına alıp, evleri ateşe veriyordu. Hatta bazen, güvenlik güçleri yakaladıkları Tamilleri Singala çetelerine veriyordu. Bu yüzden, birçok Tamil bu çeteler tarafından bıçakla paramparça edilen Saboratnam gibi öldürüldü.
Yüksek rütbeli bir donanma subayı olan Sivarathan Singala serserilerini yakalama ve polise teslim etme cesaretini gösterir göstermez evine dönüşte iş arkadaşının saldırısına uğradı ve hastanelik oldu. Sivarathan, Sri Lanka ordusunda görev yapan iki Tamilden biriydi.
1983 Temmuz Olayları
Jaffna
On üç asker, üç kızın ordu güçlerince kaçırılmasına misilleme olarak bombalı bir eylemde öldürüldü. 23-24 Temmuz’da ordu pervasız bir saldırı başlattı, rastgele ateş açarak, altısı çocuk ve biri 83 yaşında bir adam olmak üzere çok sayıda insanı öldürdü. Saldırılar 26–27 Temmuz’da da devam etti ve aralarında üniversiteden öğretim görevlisi bir kadın ve öğrencilerin de bulunduğu pek çok insan öldürüldü. Jaffna’da yüze yakın insan öldürüldüğü tahmin edilmektedir.
Trincomale
Trincomale yine saldırıların hedefindeydi. 26–27 Temmuz’da donanma saldırıyı başlattı. İki yüzden fazla ev yakıldı, pek çok insan hayatını kaybetti. Toplam ölü sayısı tahminen 300 ila 400 arasındaydı.
Colombo
Colombo da planlı bir saldırının hedeflerinden biriydi. Saldırganların başındaki kişinin elinde Tamillere ait işyerleri ve evlere ilişkin bir liste vardı ve 24 Temmuz’da evler ve işyerleri sistematik biçimde yakılıp yıkılmaya başlandı. Ordu ve polis bırakın saldırganları durdurmayı aksine Singala halkını bu vahşi saldırılara katılmaya teşvik etti.
Vahşet apaçık ortadaydı. Birçok insan sadece Tamil oldukları için canlı canlı yakıldı ya da satırlarla diri diri doğrandı. Colombo ve varoşlarında 800 ila 1000 kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Tamillere ait hemen hemen bütün işyerleri yakılıp yıkıldı, evler ya ateşe verildi ya da talan edildi.
Saldırılar henüz bitmemişti, geride Tamillere dair bir şey kalmışsa temizlik harekâtı sürecekti. Evinden dışarı çıkmaya cesaret eden her Tamilin hayatı tehlikedeydi.
Taşra/ Plantasyonlar Bölgesi/ Hindistan Tamiller
Çiftliklerin bulunduğu bölgeler de saldırılardan nasibini aldı. Kandy, Badulla, Nawalapitiya, NuwaraEliya, Matale, Gampola ve Monaragala ağır saldırıya uğrayan yerleşim yerleridir. Tamillere ait işyerleri ve evlerin büyük bölümü yakılıp yıkıldı. Hatta Badulla’da Katolik Enstitüsü bile tahrip edildi. Toplam ölü sayısı otuz civarındaydı.
Hapishanede Katliam
Colombo, Welikada’da 70’in üzerinde politik mahkûm vardı. 25 Temmuz’da ordu personelinin de içinde yer aldığı devlet görevlileri bu mahkûmların 37’sini öldürdü. Ölenler arasında Tamil Birleşik Kurtuluş Cephesi (TULF) tarafından parlamento üyeliğine aday gösterilen Kuttimani de vardı.
27 Temmuz’da aralarında Gandi Derneği Sekreteri Dr. S. Rajasundaram’ın da olduğu 19 mahkûmun daha öldürüldüğü ikinci bir katliam yapıldı. Gandi Derneği 1977 ve 1981 pogromlarında mültecilere yardım eden bir örgüttü.
Oldukça barizdir ki, özellikle gençlik önderleri katledilmiştir ve bu katliamlar hükümetin iddia ettiği gibi diğer Singala mahkûmları tarafından değil, aksine bizzat hükümet görevlilerince yapılmıştır.
Bunu Kim Yaptı?
Bu katliamları örgütleyenler yönetici partinin birkaç etkin üyesidir. Hatta bazı parlamento üyelerinin de katliamların örgütleyicileri arasında olduğu söyleniyor. Pek çok insan bu katliamların fikir babasının Başkan’ın yakın arkadaşı bir kabine üyesi olduğu noktasında hemfikirdir.
Mülteciler
Yalnızca Colombo’daki kamplarda 55.000’in üzerinde mülteci var ve bu insanlar artık Colombo’dan daha güvenli olduğunu düşündükleri Kuzey’e ya da Doğu’ya göç ediyorlar. Ordunun işgali altında olsa da, en azından, anayurtlarına geri dönüyorlar. Yaklaşık elli bin kişi taşrada yerinden edildi. Çoğu halen mülteci kamplarında kalıyor ve gidebilecekleri bir yerleri de yok.
Güneyden yüz binden fazla insanın Geleneksel Anayurtları’na göç edeceği tahmin ediliyor. Toplamda tahminen 250.000 kişi yaşadığı topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. 1958, 1977 ve 1981’deki pogromlardan sonra yerinden edilen Tamillerin çoğu, birbiri ardına gelen bütün Singala hükümetlerince ihmal edilen Kuzey ve Doğu’da geçimlerini sağlamaları mümkün olmadığından ayrıldıkları topraklara geri dönmüşlerdi. Ancak Temmuz 1983 saldırısıyla birlikte, açlıktan kırılacak bile olsalar, Kuzey ve Doğu’dan geri dönüş nerdeyse imkânsız hale geldi.
Terörizmi Önleme Yasası
1979 Temmuz’unda hükümet, Güney Afrika tarzında bir yasayı, Terörizmi Önleme Yasası’nı yürürlüğe koydu. Bu yasa uyarınca bir zanlı mahkeme önüne çıkarılmadan üç ay ve toplamda 18 ay süreyle gözaltına alınabilecekti. Dahası ülkenin olağan yasalarında yer almayan suçlar icat edildi. Örneğin, bir kişi bir teröristin (kimin terörist olduğu yasada tanımlı değil) yerini biliyor ve polise bu konuda bilgi vermiyorsa o zaman en az beş yıl hapis cezasına çarptırılacak bir suç işlemektedir. Ya da eğer bir teröristle bir geceyi aynı yerde geçirirse en çok yirmi yıl hapis cezasına çarptırılacağı yataklık suçunu işliyor demektir.
Gandi Derneği’nin başkanı ve mimar David ve aynı derneğin Sekreteri Dr. Rajasundaram Terörizmi Önleme Yasası uyarınca gözaltına alındılar. Ordu kamplarında her ikisine de işkence yapıldı ve aleyhlerinde suçlamalarda bulunuldu. Dr. Rajasundaram 27 Temmuz 1983’de hükümet görevlilerince hapishanede öldürüldü. Bu yasa uyarınca yapılan operasyonlardan esas olarak ordu kampları kullanıldı. Bu kamplar öyle meşhurdu ki artık “işkence hücreleri” olarak biliniyorlardı. Hatta işkencede kullanılmak üzere özel halkalar ve aletler hazırlanmıştı. Yaklaşık 70 Tamil genci aleyhlerinde bir suçlama olmaksızın bu kamplara tıkıldı ve ağır işkencelere maruz kaldılar. Terörizmi Önleme Yasası ve operasyonlar, New York Üniversitesi Hukuk Profesörü Virginia A. Leary tarafından sunulan bir raporda (1981’de yayımlandı) Uluslararası Hukukçular Komisyonu’nca eleştirildi. İşkence ve gözaltında kayıplar da dahil olmak üzere insan hakları ihlalleri Uluslararası Af Örgütü’nce hazırlanan bir raporun (6 Temmuz 1983’de yayımlandı) da konusu oldu.
Kutsal Mekanların Yıkılması
1958’de bazı Hindu Tapınakları yıkılmıştı. 1977’de ise yıkılan Hindu tapınaklarının sayısı yüzü aşmıştı. 1981’de yalnızca bir tapınak ateşe verildi. 1983’te ise en az on Hindu tapınağı yakıldı ki bu tapınakların sekizi 1983 Haziran’ında Trincomale’de ateşe verildi. Dahası, Matale’deki ünlü ve tarihi Mariamman Tapınağı da saldırıya uğradı ve yıkıldı. Trincomale’de bir Hristiyan türbesi de Singalalarca yakıldı.
1976’da Tamil dilini konuşan dokuz Müslüman polis tarafından bir camide vuruldu. Eğer bir Tamil iseniz hangi dinden olduğunuzun bir önemi yoktur ve hayatınız daima tehlikededir.
Budizm’in Baskıya Alet Edilmesi
Dinsel kurumlara ve kutsal yerlere saldırma ve yıkmanın yanı sıra diğer dinleri gözetmeden ya da saygı göstermeden yeni Budist simgeler ve kutsal yerler yaratılmaya başlandı. 1957’de Colombo’nun St. Joseph Üniversitesi’yle ilişkili kadirşinas halkı, üniversite ve kamuya büyük bir sadakatla hizmetde bulunan Fr. Maurice Le Goc anısına bir anıt dikmek istedi. Ancak anıtın yerleştirilmesine bir gün kalmıştı ki “birisi” anıt için hazırlanan yere bir Buda heykelini yerleştiriverdi. Böylece Fr. Legog anısına bir anıt dikilmesinin de önüne geçilmiş oldu. Hükümete durumu düzeltmeye yönelik hiçbir şey yapmadı ve Buda heykeli de yerinde kaldı. Yine, 1981’de Vavuniya’da, Tamillerin büyük Tamil önderinin anısına bir anıt dikmeye hazırlandıkları anda bu sefer de bir Buda heykeli dikiliverdi ve dolayısıyla Tamiller bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Hükümet hâlihazırda bir Budist mabet inşa ediyor. Dinsel baskı ve aşağılamaya başka bir dolu örnek verilebilir.
Budizm ayrıcalıklı bir dindir. Anayasa hükümleri uyarınca korunur ve desteklenir ve Budist dini Tamillere ve diğer azınlıklara karşı bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.
Ulusal Kimliğin İmhası
Hükümet ve onu destekleyen Singala halkının Tamil halkının ulusal kimliğini yok etmeye çalıştığı apaçık ortadadır; önce ayrı bir bölgeyle ilgili talepler susturulacak, ardından kültürel ve nihayetinde fiziki olarak tasfiye edilecekler.
Haziran ve Temmuz’daki katliam bütün dünya için bir uyarı olmalı. “Şimdilik” birkaç ülke Tamillere yapılan baskı ve zulmün farkında ama onlar da hala bunun bir “iç sorun” olduğunu düşünüyorlar. Bazı hükümetler de Sri Lanka’nın kalkınmasına yardımcı oluyor. Özellikle Mahaveli havzasının kalkınmasında yoğunlaşmış durumdalar. Oysa ki, söz konusu planın tamamlanması TAMİL ULUSUNUN yok olmasına yol açacaktır.
Sri Lanka hükümeti, Tamil halkını baskı altına almak için Kuzey ve Doğu’nun her yerine askeri kamplar kuruyor. Kuzey’de büyük bir kampın inşaatına başlanmış durumda. Daha birkaç ay önce de Doğu Eyaleti’nin Batticaloa bölgesinde yeni bir kamp açılmıştı. Dünya ülkeleri “kalkınma” için yardım verirken Sri Lanka hükümeti bu kaynakları Tamil halkını ezmek ve ulusal kimliğini yok etmek için kullanıyor.
Sri Lanka’ya yardım eden ülkelerin, Tamil halkının ulusal kimliğinin yok edilmesine doğrudan ya da dolaylı olarak yardımcı olmaktan kaçınmasını beklemek abes mi olur?
Sri Lanka Anayasası
Sri Lanka hoş bir anayasaya sahiptir. Anayasada insan haklarıyla ilgili arzu edilen her türlü hüküm vardır. Ancak söz konusu olan Tamil ise bir şey bulamazsınız. Kayda değer bir örnek verirsek, Gunapalasingam 16 Nisan 1981’de yanlışlıkla gözaltına alındı ve ağır işkenceler gördü. Serbest bırakıldıktan sonra kendisinde psikolojik sorunlar baş gösterdi. Yaklaşık dört ay bir hastanede tedavi gördü. Hastaneden son ayrılışında anayasal temel haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle mahkemeye başvurdu. Başvurusu işkence yapılmasını izleyen bir ay içinde dava açmadığı gerekçesiyle reddedildi. Oysa artık önemli de değildi, çünkü Gunapalasingam başvurusunun sonucunu öğrenmeden, intihar etmişti bile.