- BÖLÜM TAMİL ELAM KURTULUŞ KAPLANLARI ÜZERİNE
Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları, Tamil halkının kendi kaderini tayin hakkı mücadelesinin kalbi ve ruhudur. Tamil, Elam halkının ulusal özgürlük hareketi ve Sri Lanka politikalarında başat bir aktördür. Politik bir örgüt olmasının yanı sıra askeri bir güçtür ve Tamil dilini konuşan halkın tarihsel anayurdu olan Kuzey-Doğu Sri Lanka’nın geniş bir bölümünü de facto yönetmektedir. TEKK’in 32 yıllık bir tarihi vardır. 1970’lerin başında Vellupillai Piraparahan önderliğinde bir yeraltı gerilla grubu olarak kuruldu, zaman içinde büyüdü ve Tamil kitlelerinin ezici çoğunluğunun desteğini alarak, ulusal özgürlük hareketine dönüştü.
Hareket, gelişim sürecinde, zorlu engellerle, ikilemlerle ve şiddetli saldırılarla karşı karşıya kaldı. Güvenilmez düşmanlarla ve büyük askeri güçlerle kanlı ve şiddetli çatışmalara girdi. Bir yandan savaşırken diğer yandan barışın sağlanması için çabaladı. Askeri alanda dikkate değer başarılara imza attı ve dünyanın en etkili savaş makinalarından biri olarak adını tarihe yazdırdı. Örgüt, ulusal özgürlüğün kazanılabilmesi için çok büyük fedakârlıklar da bulundu. Aynı zamanda, Tamil halkının vazgeçilemez haklarından ödün vermeden, çatışmanın adil ve makul bir politik çözüme ulaşarak barışın sağlanması için çalıştı.
Ancak, düşman hilekâr ve ikiyüzlüydü. Halkın temel haklarını reddediyordu. Görüşme masasında gösterilen hüner ne yazık ki savaş alanında askeri başarıları getirmedi. Singala[1] politik aygıtının uzlaşmaz tavrı nedeniyle görüşme süreçleri zor ve acılı bir hal aldı. Thimphu Görüşmeleri’nden Norveç’in arabuluculuk ettiği son görüşme sürecine kadar TEKK, bütün barış arayışlarına dahil oldu ve politik bir çözümün bulunabilmesi için samimi girişimlerde bulundu. Ancak bütün görüşme süreçleri ya kesintiye uğradı ya da sonuçsuz kaldı. Sri Lanka hükümeti ve Colombo medyası TEKK’i barışı baltalamak ve görüşme sürecinde sorun çıkarmakla suçladı. Sri Lanka devleti, Colombo’da TEKK’i karalama kampanyası düzenledi ve Hindistan’daki kimi çıkar gruplarıyla işbirliği yaparak uluslararası toplumun gözünde TEKK’i barış istemeyen bir güç olarak gözden düşürmeye çalıştı. Gerçeklerin çarpıtılması ve yanlış kanıların oluşması beni tarihsel olguları ve TEKK’in barış görüşmelerindeki gerçek tavrını anlatmak için bu yazıyı kaleme almaya sevk etti.
-Giriş
-Tamiller neden silaha sarıldı?
-Kendi kaderini tayin hakkı için silahlı mücadele
-Bir özgürlük hareketi olarak TEKK’in uluslararası planda tanınması
-Sri Lanka devlet politikasının ardındaki gizli motifler
Giriş
Silahlı direniş hareketinin doğuşu ve yükselişi, Tamil halkının kendi kaderini tayin mücadelesinin tarihsel gelişimi içinde ele alınmalıdır. Tamil’in kendi kaderini tayin hakkı mücadelesinin neredeyse yarım yüzyıllık bir tarihi vardır. Bu tarih, devletin baskısı ve bu baskıya karşı Tamillerin direnişi olarak özetlenebilir. Başlangıçta politik mücadele barışçıl ve demokratikti ancak sonrasında devletin saldırıları soykırım boyutuna ulaştığında silahlı direniş biçimine büründü.
Singala devletinin Tamillere uyguladığı baskı, İngiliz sömürgeci efendiler, devlet iktidarını parlamenter sisteme egemen olan Singalalara devrettikleri 1948’de, bağımsızlığın kazanılmasından sonra yoğunlaştı. Ayrımcı yasalar ve başkaca önlemlerle birbiri ardı sıra gelen Singala çoğunluk hükümetleri, Tamilleri dillerinden, eğitim ve çalışma haklarından yoksun bırakan sistematik bir baskı uyguladı. Devletin sistematik baskısı Tamillerin ekonomik ve sosyal yaşamını etkiledi. Ayrıca, Tamil bölgelerinde yürütülen devlet destekli saldırgan sömürgeleştirme faaliyetleri de onları tarihsel yurtları üzerindeki haklarından yoksun bırakmakla kalmadı aynı zamanda nüfusun yapısını değiştirerek bazı geleneksel Tamil bölgelerinde onları azınlık konumuna düşürdü.
Singala devletinin izlediği politikalar Tamil halkının ulusal kimliğini yok etme planlarını da göz önüne serdi.
Singala devletinin baskı ve ayrımcılığı ulusal kimliği tehdit eden nahoş biçimlere büründüğünde Tamil parlamenter liderliği buna kitlesel politik ajitasyonla karşılık verdi. Gandi’nin “ahimsa” (pasif direniş) anlayışını benimseyen Tamil liderliği, Singala liderliğinden adalet ve eşitlik talep eden ve şiddet içermeyen kampanyalar düzenledi. Altmışlı yılların başlarında, devlete karşı ulusal ayaklanmayı sembolize eden “satyagraha” (sivil itaatsizlik) kampanyaları geniş halk kitlelerini muazzam gösterilerde bir araya getirdi. Singala hükümeti buna askeri şiddet ve terörle karşılık verdi, Tamillerin pasif-barışçıl kampanyalarına vahşice saldırarak dağıttı.
Colombo hükümetleri, ezilen bir halkın gerçek şikâyetlerine kulak vermek yerine, sert bir askeri baskı politikası izledi. Bu pervasız terör taktikleri halkımızın barışçıl kampanyalardan umudunu kesmesine yol açtı. Anladılar ki, vahşi şiddet yöntemlerini benimseyen ırkçı-baskıcı bir devletin barışçıl mücadelelerin altında yatan ahlaki ve ruhsal değerlere saygısı da olamazdı. Tamil halkı çaresiz kaldı ve hem çoğunluğun diktatörlüğü altındaki parlamenter sisteme hem de askeri diktatörlükçe sistematik olarak ezilen barışçıl mücadelelere olan umudunu yitirdi. Tamil liderliği ümitsizce, çatışmanın çözümü amacıyla politik görüşmelerde bulunmayı da denedi. Singala liderleri antlaşmalar imzaladı ama hemen sonrasında, Singala şovenistleri Tamillerle uzlaşmaya karşı çıkınca bu antlaşmaları bozdular. Tamillere karşı devlet baskısını doruğa çıkartan, 1972 yılında yürürlüğe giren yeni cumhuriyet anayasasıdır. Bu yeni anayasa Tamilleri üniter anayasal politikalardan dışlama pahasına Singala şovenizmini yasallaştırmayı ve kurumsallaştırmayı hedefleyen pervasız bir girişimdi. Bu yeni anayasayla birlikte Tamil politik mücadelesinin doğası ve yapısı da köklü bir değişim geçirdi.
Bu özgül tarihsel koşullarda, silahlı direniş hareketi politik bağımsızlık için yabancı egemenliğine karşı savaşma kararlılığıyla Tamil toprağında doğdu. Silahlı mücadele, Singala hükümetinin Tamilleri yenilgiye uğratma çabalarına yanıt olarak Tamil mücadelesinin tarihsel evriminin bir aşamasında ortaya çıktı. Tamiller, soykırım boyutlarına ulaşan baskılara karşı kendilerini savunmak dışında hiçbir seçenek kalmadığı zaman, barışçıl, demokratik, politik ajitasyon vahşice baskı altına alındığı zaman, anayasal yollar ve parlamenter kapılar birer birer kapandığı zaman, Singala oligarşisi adalet ve eşitlik taleplerine kulak asmadığı zaman silaha sarıldı. Bu nedenledir ki, Tamillerin politik bağımsızlık ve özyönetim için başlattığı silahlı mücadele on yıllardır süren ırkçı baskı ve adaletsizliğin bir ürünüdür.
Kendi kaderini tayin için silahlı mücadele
Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’nın, şimdiki lideri Velupillai Pirabakaran tarafından 1972’de kurulmasıyla Tamil politik mücadelesi köklü bir değişim geçirdi. Tamillerin politik tarihinde ilk kez Tamil ulusunun politik hakları için savaşacak ve devletin baskısına silahlı direnişle karşı koyacak silahlı bir gerilla hareketi doğmuştu. Tamil Kaplanları’nın doğuşu ve gelişimiyle silahlı mücadele Tamil halkının politik mücadelesi olarak kurumsallaştı.
TEKK’in silahlı mücadelesi belli bir programa dayanır. Bu program Tamil halkının kendi kaderini tayin hakkını güvence altına almayı hedefler. Kendi kaderini tayin hakkı Tamil politik bağımsızlık mücadelesinin dayandığı ana ilkedir. TEKK, Tamillerin bir halk, bir ulus olarak tanınması ve tarihsel olarak Tamillerin yerleşim bölgesi olan Kuzey ve Doğu Eyaletleri’ni kapsayan bir anayurdu olması ilkesine bağlı bir örgüttür. Tamiller bir anayurda, ayrı bir dil ve kültüre, ekonomik yaşam birliğine ve üç bin yılı aşan ortak bir tarihe sahip olduklarından bir ulus ya da bir halk olmanın bütün koşullarını taşır. Bir halk olarak kendi kaderlerini tayin hakları reddedilemez. Bu hak, bir halkın kendi politik statüsünü belirleme özgürlüğü demektir. TEKK, 1977 genel seçimlerinin, Tamil halkının kendi kaderini tayin isteğini ve politik bağımsızlık ve devletleşme için mücadele kararlılığını ortaya koyduğunu ileri sürer. TEKK’in ulusal kurtuluş projesi de, halkın kendi kaderini tayin hakkı talebine dayanır.
Tamil ulusunun politik bağımsızlık mücadelesinde TEKK’in hedefi örgüt tarafından alınmış keyfi bir karar değildir, aksine Tamil halkının kolektif isteği ve arzusunun bir ifadesidir. Onlarca yıldır süren yabancı egemenliği ve baskısı, Tamil halkını demokratik yollarla kendi kaderini tayin hakkını kullanmaya sevk etti. Kendi kaderini tayin hakkı uluslararası toplumca da kabul gören, evrensel bir insan hakkıdır. BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi kendi kaderini tayin ilkesini şu sözlerle tanımlar: “Bütün halklar kendi kaderini tayin hakkına sahiptir. Bu hak gereğince siyasi statülerini özgürce belirleyebilir, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini özgürce sağlayabilirler.” Kendi kaderini tayin hakkı konusunda bir referandum sayılabilecek 1977 genel seçimlerinde, Tamil ulusu ayrılarak politik statüsünü belirlemeyi ve anayurdunda kendi egemenliğini kurmayı seçti. Tamil halkından güçlü bir destek alan ve “ya barışçıl araçlarla ya doğrudan eylemle ya da mücadeleyle” bağımsız bir devlet kurmak için savaşma vaadinde bulunan Tamil parlamenter politik partisi, Tamil Birleşik Kurtuluş Cephesi (TULF) Tamillerin mücadelesine ihanet etti. Ancak, TEKK, Tamil halkının arzu ve isteklerinin gerçeklemesi amacıyla kendi kaderini tayin hakkı için mücadeleyi sürdüreceğini açıkladı.
Sri Lanka, Tamil halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli inkâr etti ve Tamilleri bir halk olarak kabule yanaşmadı. Tamilleri bir azınlık grubuna indirerek ve çok etnik yapılı çoğulculuk söylemlerini öne çıkararak Tamillerin uluslaşma ve anayurt taleplerine karşı çıktı. Anayasa değişikliğiyle Sri Lanka, Tamillerin kendi kaderini tayin hakkını talep etmesini yasakladı ve yasadışı ilan etti. Dahası, politik bağımsızlık mücadelesini bastırmak için Tamillere karşı topyekûn bir savaş başlattı. Tamillerin politik yazgılarını özgürce belirleme hakkını elde edebilmesi amacıyla silahlı mücadele veren TEKK’i federalizmi savunmakla, ayrılıkçılık ve terörizmle suçladı.
Uluslararası planda tanınma
Sri Lanka’nın etkin diplomatik lobisinin gerçekleri çarpıtması ve yalanları karşısında TEKK, kendi kaderini tayin hakkı talebinin ve soykırım boyutuna ulaşan baskılara silahla direnme hakkının meşruluğunun tanınması için uluslararası alanda her yolu denedi. Tamillerin kendi kaderini tayin hakkının tanınması ve hayata geçirilmesi için uluslararası kampanyalar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’na taşındı. Tamillerin hedeflerine sıcak bakan uluslararası STK’lar, Tamil halkının meşru kendi kaderini tayin talebinin tanınması için BM komisyonunda çalışmalar yürüttü. 1993 Şubat’ında, BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 49. oturumunda, birkaç uluslararası STK, bir halk olarak Tamillerin kendi kaderini tayin hakkının tanınması çağrısında bulunan “hakların kendi kaderlerini tayin hakkı ve bu hakkın sömürgeci ya da yabancı egemenliği ve işgali altında olan halklara uygulanması” başlıklı ortak bir açıklama yaptılar. Bu açıklamada, “Görece iyi belirlenmiş coğrafi sınırlar içinde, Kuzey ve Doğu’da yüzyıllardır yaşayan Tamil nüfusu, binlerce yıllık bir mirası, canlı bir kültürü ve tarihsel kökleri 2.500 yıl öncesine kadar uzanan yaşayan bir dili paylaşır. Ortak bir dil gibi somut öğeleri paylaşan, görece belirli bölgede yaşamasıyla öznel bir birliktelik bilinci edinmiş bir sosyal grup açıkça, kendi kaderini tayin hakkına sahip bir ‘halkı’ oluşturur. Bugün, uluslararası toplumun, Sri Lanka adasının kuzey ve doğusunda yaşayan Tamil nüfusunun politik statülerini özgürce seçme hakkına sahip böyle bir ‘halk’ olduğunu kabul etmesine acil ihtiyaç vardır” denir. BM’de danışman statüsünde yer alan uluslararası STK’ların bu açıklamasıyla, Sri Lanka’nın Kuzey-Doğusu’nun Tamil anayurdu ve Tamillerin kendi kaderini tayin etme hakkına sahip bir halk olarak tanınması çağrısı, Tamil kurtuluş mücadelesine uluslararası destek sağlama kampanyasında kaydedilen oldukça önemli bir aşamadır.
Gerçi, BM İnsan Hakları Komisyonu Tamil ulusal sorunuyla ilgili şimdilik önemli bir adım atmasa da, Tamillerin meşru taleplerinin ve kendi kaderini tayin hakkının, insan hakları bağlamında tanınması konusunda harekete geçmesi için on yıldır çaba gösterilmektedir. Sri Lanka’nın Tamillere karşı başlattığı saldırgan ve işgalci savaşın şiddetlenmesiyle, Tamil anayurdunda durum daha tehlikeli ve daha vahim bir hal alırken Tamillerin talepleri de, bu BM oturumuyla daha da ivme kazandı.
Kendi kaderini tayin ilkesi, esas olarak, politik bağımsızlık ve devletleşme mücadelesi veren, sömürgeci egemenliği altındaki halklara uygulanırdı. Ancak, günümüz koşullarında, değişik baskı yöntemlerine maruz kalan halklar da dahil olmak üzere bu ilkenin uygulama alanı genişlemiştir. Özellikle bu ilke, ırkçı hükümetlerce ezilen ya da yabancı egemenliğine ya da işgale maruz kalan halklara uygulanır. Yabancı egemenliği bir ulusun başka bir ulus tarafından boyunduruk altına alınmasıdır. Tamil halkı, ırkçı Singala devletince eziliyor, yabancı Singala ulusunun askeri egemenliği ve işgali altında yaşıyor. Singala egemen devletinde Singala hükümetlerinin Tamil halkına boyun eğdirmek ve asimile etmek için askeri güç kullanıldığını kanıtlayan pek çok belge mevcuttur. Bu açıkça yabancı egemenliğinin bir örneğidir. Bundan dolayıdır ki Tamiller, kendi kaderini tayin hakkını kullanmak için uluslararası hukukun öngördüğü bütün koşullara haizdir. Kendi kaderini tayin etme ilkesi temelinde silahlı mücadele verme hakkına da sahiptirler. Diğer bir ifadeyle Tamillerin silahlı mücadelesi uluslararası hukuka uygun, meşru bir politik mücadeledir.
Bir özgürlük hareketi olarak TEKK
TEKK Tamil halkının vazgeçilemez haklarını savunurken yabancı Singala devletinin egemenliğine karşı da silahlı bir mücadele yürütüyor. Kendi kaderini tayin hakkı ilkesine bağlı ve yıllardır politik-askeri bir mücadele veren bir örgüt olarak TEKK ulusal kurtuluş hareketi statüsünü kazandı. 70’li yılların başlarında ortaya çıkan ve 20 yıldır Tamil halkının politik hakları için mücadele veren TEKK’in, Tamil Elam’da ve uluslararası Tamil topluluğunda geniş bir kitle desteği vardır. Kuşkusuz TEKK’in Tamil halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması için verdiği kurtuluş mücadelesi, Tamil sorunun uluslararasılaşmasına da hizmet etti.
Sri Lanka devletinin sık sık yinelediği, Tamil Kaplanları’nın terörist faaliyetler yürüten silahlı küçük bir asi grup ve halktan kopuk oldukları yönündeki asılsız iddiaları sadece propaganda amaçlıdır. TEKK’in 25 yılı aşkın askeri ve politik bir tarihinin olması, halkın desteğini aldığının da yeterli bir kanıtıdır. Silahlı mücadele yürüten gerilla hareketlerinin, halkın desteği ve yardımı olmaksızın yaşayamayacağı tarihsel bir gerçekliktir. Uzun süredir var olması, zorlu askeri güçler (Hindistan ordusu da dahil olmak üzere) karşısında istikrarlı bir şekilde silahlı mücadele yürütme yeteneği, halk yığınlarını politik hedefler doğrultusunda örgütlemesi ve harekete geçirebilmesi TEKK’in muazzam bir halk desteğine sahip ulusal bir özgürlük hareketi olduğunu ortaya koyar. TEKK düzenli bir orduya, birkaç bin özgürlük savaşçısından teşekkül bir ulusal kurtuluş gücüne, sorumlu ve yetkin bir komuta yapısına, askeri eğitim kamplarına, modern silah sistemlerine, yönetimi altında geniş topraklara ve geleneksel savaş tarzında Sri Lanka silahlı güçlerine karşı koyabilecek güce sahiptir. TEKK’in sosyal, ekonomik, eğitim ve kültürel alanlarda da örgütleri ve sivil yönetim birimleri olan politik kanadı ile bir yasa ve düzen sistemi vardır. TEKK’in yapısı bütünlüklü ve çok yönlüdür ve güçlü bir silah direniş ve politik mücadele yürütmeye ve iyi örgütlenmiş yönetim sistemini koruyup sürdürmeye odaklanmıştır. Dahası, TEKK’in, dünyanın birçok başkentinde faaliyet yürüten uluslararası ağları da mevcuttur.
Sri Lanka, TEKK’in Tamiller için özgürlük mücadelesi veren bir kurtuluş hareketi olduğunu sürekli reddetti. Çünkü bunu kabul etmesi demek, Tamillerin mücadelesini bir ulusal kurtuluş mücadelesi olarak tanıması demekti. Onlarca yıldır Tamillerin adalet talebini ihlal ve suistimal eden ve gerçekleşmesini önleyen ırkçı bir devletten bu gerçeği itiraf etmesi beklenemez; bu öyle baskıcı bir devlet ki, güçlü propaganda aygıtlarını, Tamil özgürlük hareketini karalamak ve aşağılamak için kullanmaktan hiç geri durmadı. Sri Lanka’nın ırkçı algısında TEKK, daima terörist bir örgüt oldu, Tamil kurtuluş savaşı da terörist bir savaş.
Bununla birlikte, Sri Lanka devleti böyle aşırı bir tutum sergilemiş ve TEKK’i çirkin ifadelerle suçlamış olsa da, Singala liderliğinin TEKK’in Tamil’de egemen politik askeri güç olarak kabul ederek Tamil Kaplanları’yla görüşme masasına oturmaktan başka çaresinin olmadığı dönemler de oldu. Sri Lanka, Thimphu, Delhi, Bangalor, Colombo ve yakın zamanlarda Jaffna’da TEKK’le görüşmeler yaptı. Sri Lanka devletinin TEKK’le görüşme masasına oturması, Tamil Kaplanları’nı tartışılmaz biçimde Tamilleri temsil eden örgüt olarak tanıması demekti. Gerçi, bu statüyü TEKK’e yalnızca görüşmeler sırasında bahşederdi. Görüşmeler kesilir kesilmez, hemen eski söylem hakim olur ve TEKK yeniden terörist bir örgüt olarak tanımlanırdı. Uluslararası toplum, Sri Lanka devletinin bu ilginç ve garip tavrını daima göz önünde bulundurmalıdır; TEKK, barış zamanında halkın örgütü, savaş zamanında ise terörist bir örgüt sayılır.
Sri Lanka’nın yaklaşımının ardındaki gizli saikler
Binlerce Tamil’in vahşice öldürüldüğü 1983’teki ırkçı soykırımdan bu yana Tamil mücadelesi uluslararası önem kazandı.
Uluslararası toplum Sri Lanka’da yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin derin kaygılarını dile getirdi. Dahası, Tamil mültecilerin Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya’ya kitlesel göçü sanayileşmiş ülkeleri Ada’daki politik gelişmeleri izlemek zorunda bıraktı. Gelişmelerden kaygı duyan kimi Avrupa devletleri kalkınma yardımlarını, Sri Lanka’da insan haklarının iyileştirilmesi şartına bağladı. Ancak bu yardıma bağlı “baskı”, devletin baskı sisteminde köklü bir değişime yol açmadı. Mevcut Sri Lanka hükümeti uluslararası toplumun gözünü boyamak amacıyla bir insan hakları görev gücü ve bir araştırma komisyonu kurarak rötuş tarzında birkaç reform yaptı. Ancak, ülke hala Olağanüstü Hal Yasası’yla, Terörizmi Önleme Yasası’yla ve polis ve ordunun diktatörlüğüyle yönetiliyordu. Güney’deki politik muhalefet, düşünce ve fikir özgürlüğünü boğmaya çalışan polisin tacizine, tehdidine, göz altısına ve devletin diğer baskı biçimlerine maruz kalıyordu. Kuzey’de ise askeri operasyonlarla Tamillere karşı ciddi suçlar işleniyordu. Kuzey’de, ordunun işgali altındaki alanlar, Tamillerin keyfi olarak gözaltına alındığı, yargılanmadan hapsedildiği, tecavüz ve işkenceye uğradığı ve cinayete kurban gittiği toplama kamplarına dönüştü. Sadece Jaffna’da 500’ü aşkın insanın (gözaltında) kaybedildiğini doğrulayan birçok kanıt vardır.
Sri Lanka savaş ve toplumsal hoşnutsuzluğun şiddetiyle sarıp sarmalanırken ve insan haklarının durumu her geçen gün daha da kötüye giderken bağışçı ülkelerin kalkınma yardımlarının ülkeye akışı sürüyor ve bu yardımların büyük bölümü de sözde “barış için savaşa” kaynak olarak aktarılıyor. Zengin ülkelerin yardıma bağlı “baskı” uygulamadaki isteksizliği Kumaratunga hükümetine baskı ve diktatörlüğü sürdürme cesareti verdi. İnsani kaygılardan uzak, savaşın yol açtığı bu insanlık trajedisine duyarsız kimi ülkeler Sri Lanka’ya hâlâ ölümcül silahlar satıyor. Sınırsız kaynak ve sınırsız silah akışı Sri Lanka’nın barışa kapıları kapamasına zemin hazırladı ve Tamil halkına karşı insafsız bir askeri işgal politikası sürdürmesini sağladı. Bununla birlikte, kimi yabancı ülkeler savaşın tırmanmasından ve Tamil çatışmasının şiddetlenmesinden kaygı duydu ve çatışmanın tarafları yani Sri Lanka ve TEKK arasında anlaşmalı bir politik uzlaşma önerdi. Savaşın tarafları arasında karşılıklı güvensizlik ve husumetin varlığı ve doğrudan görüşmelerin sürekli sonuçsuz kalması nedeniyle bu ülkelerin bir kısmı çatışmanın çözümünde arabulucu ya da yardımcı olmayı önerdi. Norveç, İsveç, Kanada, İsviçre, Avustralya ve İngiltere, Sri Lanka hükümetiyle TEKK arasındaki barış görüşmelerinde arabuluculuk yapmaya ya da yardımcı olmaya hazır olduklarını açıkladılar. TEKK liderliği bu uluslararası arabuluculuk önerilerini olumlu karşılarken Sri Lanka hükümeti ise, Tamil sorununun bir iç çatışma olduğunu belirterek, üçüncü tarafların arabuluculuk önerilerini ısrarla reddetti.
Sri Lanka’nın uluslararası arabuluculuk önerilerini reddetmesinin altında özgül nedenler yatmaktadır.
Birincisi, Kumaratunga hükümeti, Tamil ulusal sorunun küresel planda uluslararası bir çatışma olarak gündeme gelmesini istemiyordu. İkincisi, Sri Lanka hükümeti, TEKK’e Tamil ulusal mücadelesinde ana güç ya da çatışmanın tarafı statüsü tanımaktan yana değildi. Üçüncüsü, Sri Lanka, Tamil’in özerklik ve özyönetim isteğinin uygar dünyada makul bir talep olarak görülmesinden korkuyordu. Dördüncü ve son olarak, Sri Lanka, Tamil anayurdunun fetih ve işgalinin, Singala Budist şovenizminin ihtiraslarını tatmin edecek bir strateji olması nedeniyle, barışı sağlamak değil, askeri yöntemleri sürdürmeye taraftı.
Doğal olarak, 20 yıldan uzun bir tarihi olan silahlı kurtuluş mücadelesi, TEKK ve Singala devleti arasında karşılıklı düşmanlık, güvensizlik ve bir dizi yanlış anlaşılmaya da yol açtı. Bu karşılıklı düşmanlık ve güvensizlik taraflar arasında yapılan barış görüşmelerinin sürekli sonuçsuz kalmasının da ana nedenidir. İşte bu nedenledir ki, TEKK gelecekteki barış görüşmelerinin ancak uluslararası arabuluculukla yapılırsa anlamlı ve yapıcı olacağını düşünmekteydi. Sri Lanka hükümeti ise yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü uluslararası yardım önerilerine sıcak bakmıyordu. Sri Lanka’nın Tamil Kaplanları’yla görüşmeyi reddetmesinin kuşkusuz başka nedenleri de vardı. Sri Lanka’nın yönetici elitlerine göre TEKK Tamiller’in militan duruşunu temsil ettiği gibi ve Tamillerin kimlik, anayurt ve uluslaşmaya ilişkin kolektif özlemlerinin de sembolüydü. Diğer Tamil grupları Tamil mücadelesinin altında yatan temel ilkeleri bir yana bıraktığı gibi herhangi bir şey üzerinde uzlaşmaya da hazırdılar. Ama TEKK bu ilkeler için mücadeleye kararlılıkla devam ediyor.
Sri Lanka, Tamil ulusal çatışmasını doğuran sorunları tartışmaya bile henüz hazır değildi. Tamiller’in yaklaşım ve arzularının aksine, Sri Lanka, Tamiller’i çok etnisiteli bir sosyal yapıda yer alan bir etnik azınlık olarak tanımlayarak, anayurt ve ulusal kimlik taleplerine karşı çıkarak sorunu farklı bir ideolojik bağlama yerleştirdi. İşte bu nedenle, Singala devleti TEKK’le doğrudan ya da uluslararası toplumun yardımı ya da aracılığıyla anlamlı bir diyaloga girmekten kaçınıyor. Mevcut askeri kampanya esas olarak TEKK’in politik etkisini kırmaya yöneliktir. Askeri işgal ve Tamil anayurdunun ele geçirilmesi, Singala yöneticilerine göre, Tamil’in özerklik ve anayurt özlemlerine ve bu özlemlerden gücünü alan TEKK’in politik mücadelesine de bir son verecektir.
Tüm bunlar Kumaratunga hükümetinin mevcut politik askeri stratejisinin altında yatan asıl hedeflerdir. Ancak, Sri Lanka propaganda aygıtları dünyaya farklı bir hikaye, gizli gündemi örtecek uyduruk bir hikaye, “terörist tehdit” ve “barış için savaş” hikayesi, harika bir Tamiller’i TEKK’in “diktatörlüğünden kurtarma” hikayesi anlatır. Uluslararası toplum doğru bir politika izleyebilmek için Sri Lanka devletinin propagandalarına değil, Tamil halkına ve onun özgürlük ve onur mücadelesinin ardında yatan gerçeklere kulak vermelidir.
[1] Çevirmenin notu: Singala, Sri Lanka nüfusunun yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan etnik grup.