Proleter devrimler ve halk ayaklanmaları çağının sönümlenmeye başladığı böylesi bir dönemde, emperyalist kapitalizmin başkenti New York’ta kurulan PSFC, bize kooperatifçilik deneyimi ve pratikleriyle ilham veriyor.
2007 yılında gıda fiyatlarının artışı ve ardından gelen 2008 ekonomik krizi ile birlikte, temiz, sağlıklı ve adil fiyatlı gıdaya erişim sorunu 30’a yakın ülkede ayaklanmalara neden oldu. Temiz, sağlıklı ve adil gıdaya erişebilmek insanlık için ve hatta tüm yaşayan canlılar için hayati bir sorundur. Gıda, tohumdan sofraya politik ve sınıfsal bir meseledir. Bu meselenin çözüm yöntemlerinden biri de üretici ve tüketiciler olarak dayanışma kooperatiflerini hayata geçirmektir. Kooperatifçilik anlayışının yeniden yeşermeye başladığı bu topraklarda 13. İşçi Filmleri Festivali’nde Food Coop (Gıda Kooperatifi) belgeselinin gösterilmiş olması güzel bir tesadüf oldu.
Festival kapsamında gösterilen ve yönetmenliğini Thomas Boothe ile Maellanne Bonnicel’in yaptığı film, finans kapitalin başkenti New York’un kenar mahallelerinden özellikle kent yoksulu siyahilerin yaşadığı ve şimdilerde kentsel dönüşüm kıskacındaki Brooklyn’de geçiyor. Filmin konusu ise 1973 yılında kurulan ve ABD’nin en eski, en büyük ve en aktif kooperatiflerinden biri olan kâr amacı gütmeyen, Park Slope Food Coop (PSFC) kooperatifi.
Kameranın, süpermarket reyonlarında dolaşmasıyla başlıyor film. Başlarda, bu bir süper market mi yoksa gerçekten bir gıda kooperatifi mi diye sormadan edemiyor insan… Ama sonra yaklaşık 17 bin üyesi olan PSFC’nin, 15 bin çeşit ürünüyle, kâr amacı gütmeyen, yerine göre doğal, ekonomik veya organik ürünleri raflarında bulabileceğiniz, ayrıca her türlü tüketim mallarına ulaşabileceğiniz, dayanışma temelli bir gıda kooperatifi olduğu anlaşılıyor. Kooperatifin kapıları ziyarete açık ancak kooperatiften ürün almak için kooperatife ortak olmak zorundasınız. Kooperatif ortakları ayda 2 saat 45 dakika emek vererek kooperatif ürünlerini satın alabiliyor. Yönetmen kooperatif çalışanlarına gerçekte ne iş yaptıklarını soruyor. Böylelikle kooperatif çalışan gönüllülerin, mühendis, öğretmen, psikolog vb. işçi sınıfının tüm kesimlerinden oluştuğunu öğreniyorsunuz.
Günümüz şartlarında kentlerde yaşayan ve sınıfın bir bileşeni olan bizlerin yani tüketicilerin, üreticiler ile bağı kopmuş durumda. Gıda ürünlerini kâr amacı güden süpermarketlerden pahalıya temin ediyoruz. Üreticiler ise emeğinin karşılığını alamayıp, tedarik zincirinde aracılara bağımlı hale getirilmiş halde. Herhangi bir ürünü almak için bir kooperatife ortak olmak ve kooperatifte aylık 2 saat 45 dakika emek vererek alışveriş hakkı kazanmak, emperyalist/kapitalist tüketim ilişkileri dışında başka bir tüketim ilişkisi kurmanın mümkün olduğunu gösteriyor. PSFC ile aynı dönemde birçok dayanışma kooperatifi kurulmuş olsa da bir kısmı zamanla kapitalist bir işletmeye dönüşmüş bir kısmı ise zamanla sönümlenip bitmiş. Kurucu ortakların filmin devamında üzerine basarak söyledikleri gibi PSFC’nin 1973’ten bugüne gelişinde en önemli kriter, alışveriş yapma hakkı olarak, ortaklarına ayda 2 saat 45 dakika çalışmayı zorunlu kılması gibi görünüyor.
Kurucu ortaklar, kooperatifi kurma aşamasında sol, sosyalist oldukları ve muhalif insanlar olarak bu çalışmaya herkesin emek verebileceğini ve çalışmanın yürütülmesinde zorluk yaşamayacaklarını düşünmüşler. Ama pratikte işler hiç de böyle olmamış. Nöbet alıp gelmeyenler, sorumluluklarını yerine getirmeyenler olmuş. Onların da aklına kooperatiften alışveriş yapmak için ayda 2 saat 45 dakikayı kooperatif işlerine ayırma zorunluluğu getirmek gelmiş. Nöbet alıp yerine getirmeyen, nöbetten kaytaran, erken çıkıp, geç gelenler için ortaklıklarını askıya alan bir dizi yaptırım gerçekleştirmişler. Ortaklığı askıya alınan kişi yeniden alışveriş yapma hakkı kazanmak için telafi nöbeti tutmak zorunda.
Filmin ilerleyen bölümünde kooperatifin kurucu ortakları, farklı kooperatiflerin geldiği bir toplantıda, PSFC’yi temsil etmek için geldiklerini söylediklerinde, “Ha siz nöbet tutmayan ortaklarını atan kooperatifsiniz” eleştirilerine maruz kaldıklarını anlatıyor. Bu eleştirilere ise “Ha siz de pahalı olduğu için ürün alamayan ortakların olduğu kooperatifsiniz” diye cevap verdiklerini anlatıyor gülerek. Ardından kooperatife zorunlu nöbet sisteminin gelmesiyle birlikte, kooperatife ortak olanların sayısının hızla arttığını ekliyorlar. Çalışmanın devam etmesi için sorumlulukların yerine getirilmesinin altını önemle çiziyorlar.
Kooperatif bünyesinde farklı konular için çeşitli komiteler oluşturulmuş. Çevre komitesi, iletişim komitesi, ortaklık işlemleri komitesi, iki haftada bir düzenli olarak çıkarılan kooperatif bülteni komitesi, çocuk bakımı komitesi, disiplin komitesi, kompost komitesi gibi. Kooperatif her hafta ortak olmak isteyenler için işleyişi ve prosedürleri anlattıkları tanışma toplantısı düzenliyor. Kooperatif bülteninde her hafta yapılacak etkinlikler, atölyeler duyuruluyor, çeşitli konular tartışmaya açılıyor, kooperatif ortaklarının yazıları yayımlanıyor vs. Kooperatifte nöbet tutanların çocuklarına bakım hizmeti veriliyor. Kooperatife profesyonel katkı koyanlar da var ancak profesyoneller, gönüllü çalışanların organizasyonunu yapıyorlar.
Disiplin Komitesi adına konuşan bir kadın, “Bir insanın en değerli serveti zamanıdır ve kooperatif olarak bir kişinin ayda 2 saat 45 dakika zamanını PSFC’ye vermesini istiyoruz. Kooperatif ortakları kendileri için hangi zamanın uygun olduğuna kendileri karar verir. Nöbet defterine bakılır ve o gün için nöbet listesine ismi yazılır. Ancak kooperatif ortağı herhangi bir nedenle bu görevi yerine getirmezse, sonraki dönemlerde nöbetini telafi etmesi beklenir. Eğer nöbet alıp gelmiyorsa veya telafi etmemişse disiplin komitesine sevk edilir. Disiplin komitesi ilgili şikayetleri değerlendirerek, uyarıdan başlayıp kooperatiften atılmaya varan yaptırımlar uygular” diyor. Ayrıca kooperatiften ürün alıp ücretini ödemeyenler içinde disiplin komitesi soruşturma başlatıyor. Komite her iki durumu da emek hırsızlığı olarak değerlendiriyor. Filmde ürün alıp ücretini ödemeyen bir ortağın nasıl soruşturulduğuna dair bir kesitte sunuluyor.
PSFC ürünlerini organik ve yerel üreticilerden temin etmeye çalışıyor. Böylece hem yerel üreticiler desteklenmiş oluyor hem de gıda ürünleri tazeliğini korumuş ve besin değeri kayıpları en aza indirilmiş oluyor. Sofralarımızda, ortalama binlerce kilometreden gelen ürünleri tükettiğimiz bir dönemde, yerel üreticileri desteklemek sera gazı salınımını ve ekolojik tahribatı azaltacaktır. Kooperatifte ayrıca atık yönetimi konusunda ciddi çalışmalar var. Satılamayan ama yenilebilir durumdaki gıda ürünler civardaki aşevlerine gönderilirken kalan sebze ve meyve atıkları ise kompost yapılarak yeniden doğaya kazandırılıyor.
PSFC çalışanlarının %20’si profesyonel ücretli işçi olarak çalışıyor ve kooperatifte rotasyon dahilinde koordinasyon işlerini yapıyorlar. Çalışanların %80’i ise gönüllü ortaklardan oluşuyor. Ortaklar, gelen ürünleri karşılıyor, depoluyor, paketliyor, rafa diziyor, temizlik yapıyor, kasiyerlik yapıyor, alışveriş yapan ve/veya nöbet tutan ortakların çocuklarına bakıyor. Bunların dışında filmde dikkati çeken refakatçilik diyebileceğimiz bir iş de var. Refakatçi dediğimiz kooperatif ortağı, yüklü alışveriş yapan bir ortağa, toplu taşıma aracına kadar veya yakınsa evine kadar eşlik ediyor, dönüşte de kooperatif alışveriş arabasını kooperatife geri getiriyor.
PSFC’de her şey en ince detayına kadar tasarlanmış olarak, çok planlı yapılıyor. Bu da 45 yılın getirdiği deneyim ve birikim sayesinde diye düşünüyorum. Hatta en gelişmiş marketlerden bile çok daha profesyonel bir şekilde çalıştırıyorlar kooperatifi. Örgütlenme bu olsa gerek dedirtiyor insana. Ortakların sosyal gelişimini sağlamak için atölyeler, film gösterimleri gibi çalışmalar yürütülüyor ayrıca.
PSFC gönüllü emek üzerinden kendisini var ettiği için, diğer marketlerde önemli bir gider kalemi olan personel giderlerinden tasarruf edilmiş oluyor. Bu da ürün fiyatlarına yansıyor elbette. Peki PSFC elde ettiği artı değeri ne yapıyor dersiniz? Filmde bu konudan çok bahsedilmemiş ama internet sitelerinde elde edilen kazancın yeni kooperatif kurmak isteyen grupların ve yerel üreticilerin ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturulan fonda biriktiğini okuyorsunuz.
PSFC’de alışveriş yaparak kooperatif ortakları organik ve taze ürünleri daha ucuza alıyorlar. PSFC ortağı bir kadın, kooperatiften taze bir limonu 29 sente alıyor. Diğer yerlerle fiyat karşılaştırması yapan kadın tazeliğini yitirmiş, küflenmiş limonu farklı bir marketten 65 sente alıyor. Bir başka kadın ortak, kooperatiften alışveriş yaparak %40 tasarruf ettiğini ve her alışverişte bu kadar tasarruf sağladığında, bir yılda yaklaşık 3.000 dolar tasarruf edeceğini belirtiyor.
PSFC doğanın ve insanın sömürüsüne karşı olan bir kooperatif. Kooperatife gelen ürünleri ve üreticileri bu kriter doğrultusunda seçiyor. Geçmişte, Şili’de faşist diktatör Pinochet başa geldiğinde üzüm alımını bırakmış. Apartheid rejimi boyunca da Güney Afrika ürünlerini boykot etmiş. Az gelişmiş ülkeleri sömürerek üretim yapan Coca-Cola ve Néstle gibi tekelci şirketlerin ürünleri kooperatifin kapısından giremiyor. PSFC yerel bir üretici olan Flau Appearing Products ürünlerini de çalışan işçilerin haklarını gasp ettiği için boykot ediyor. 2009 yılında İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırı sonrası İsrail ürünlerinin boykot edilmesi tartışılmış ama karar alınamamış.
19. Yüzyılda burjuvazinin tarih sahnesine çıkması ile birlikte işçi sınıfının dayanışma örgütleri olarak kooperatifler oluşmaya başlamış. 20. yüzyılda proleter devrimler ve halk ayaklanmaları çağının sönümlenmeye başladığı böylesi bir dönemde, emperyalist kapitalizmin başkenti New York’ta kurulan PSFC, bize kooperatifçilik deneyimi ve pratikleriyle ilham veriyor. Ufak bir internet araştırmasıyla La Louve gibi kooperatiflerin PSFC’den ilham alarak kurulduğunu bile görüyoruz.
* Beyaz yakalı işçi, amatör fotoğrafçı, kooperatifler ve dayanışma ekonomilerinde çalışmaya devam ediyor.