Kolombiya’daki Kirli Pazarlıklara Bugünlerde Barış Deniyor, Devrimci Halk Hareketi

“Barış” Kolombiya halkının sürekli arayışı haline dönüştü. Bu bitmez tükenmez barış arayışı ve özlemi uzun zamandır demokrasiye duyulan ihtiyaç ve ulusal siyaset ile sıkı sıkıya ilintilidir. Ülkemizin büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul halk, sömürülmüş ve kaderine terk edilmiştir. Egemen sınıfların uyguladığı baskı ve şiddete en fazla maruz kalan kesimlerdir. 1946’dan bu yana yakın tarihimizde meydana gelen halk isyanları ve silahlı ayaklanmaların en büyük nedeni devlet ve halkı yönetme şeklidir. Halk üzerinde devlet kontrolünü devam ettirebilmek için sistematik olarak şiddet uygulanmaktadır. Devlet şiddeti, büyük tüccarların gelişmesi ve büyümesi için kullanılan bir araç, imtiyazlı sınıflara hizmet eden devleti kurumsallaştırmak için bir gerekçedir. Devlet şiddeti, esası itibariyle karmaşık ve çok sayıda unsurun bir araya gelmesinden oluşur ama askerileştirilmiş bir toplum yaratmanın amacı son derece kaba ve basittir: bu tip toplumlarda gücün tek elde toplanması, iktidarın kötüye kullanılması ve adaletsizliğin kamu düzeninin iliklerine kadar işlemesi.

Bütün bunları anlamak için 1950’li yılların son 10 yıllık döneminde ortaya çıkan Llano, Sumapaz, Tolima ve Eje Cafetero gibi gerilla gruplarının direniş süreçlerini izlemek yeterli olacaktır. Bu gerilla gruplarının hepsi devlet şiddetine karşı köylülerin kendilerini ve topraklarını savunma ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu yıllar, ana üreticilerin köylüler olduğu kahve üretimi yapılan toprakların siyasal ve bürokratik baskı ve terör kullanarak ele geçirildiği, organize devlet hâkimiyetinin oluşturulduğu yıllardır. Devlet, bu bölgelerde acımasızca şiddet kullanarak iktidarda bulunanlara muazzam büyüklükte servet kazandırmıştır. Devlet, “uluslararası komünist komplolara karşı mücadele” ediyoruz bahanesi altında, ulusal siyasetin demokratikleşmeye ihtiyacı olduğunu, köylülerin ve çiftçilerin sorunlarının çözülmesi gerektiğini ifade eden toplumsal örgütleri imha politikasını sürdürüyor yani diğer deyişle Kolombiya toplumunun en geniş kesimini temsil eden halk kitlerine ve halk örgütlerine saldırıyordu.

Kentlerde ortaya çıkan toplumsal örgütler “Devletin savaş politikalarından” kurtulamıyor, anti-demokratik devlet halk örgütlenmelerini her zaman egemen sınıfın ekonomik ve politik projelerine muhalefet eden tehlikeli düşmanlar olarak tanımlıyordu. Bu nedenle, binlerce sendikacı, halk önderi, köylü, öğrenci lideri ve eylemci öldürüldü, faili meçhul cinayetlere kurban edildi, işkence gördü, sürgüne gönderildi. Bu insanlar resmi söylemle tarih içinde unutturuluyor ve anıları siliniyor, diğer yandan işkencelere ve cinayetlere devletin “ hamaset nutukları” ile saygınlık kazandırılıyor. Kolombiya Devleti kendi yönetim tarzının  “Latin Amerika’nın en köklü demokrasisi”  olduğunu söylüyor.

Bu nedenle sadece gerilla hareketlerinin değil Kolombiya halk hareketlerinin dalgalandırdığı bayrak, anti-demokratik uygulamaların ve devletin yürüttüğü savaş politikalarının sonucudur. Devletin savaş siyaseti binlerce silahsız sivili hedef aldı. Dünyanın en büyük askeri ve ekonomik dış borçlanması ile savaş malzemeleri alındı, paralı asker yetiştiren uluslararası şirketlerle “işbirliği” kuruldu ve onların askeri eğitim programlarıyla beslendi. Kolombiya, bu şirketlerin savaş denemeleri yaptığı savaş laboratuvarı haline dönüşerek “karlı ticari pazarlıklar gündemi” oluşturdu. Devlet Başkanı Santos büyük bir kibirle  “Bugün tarihimizin en iyi askeri güçlerine sahibiz” diyor. Uluslararası şirketler borç para, silah ve askeri danışmanlar sağlıyor, vatana ihanet eden üst düzey subayları eğitiyor ve bu süreçte servet elde ediyorlar ama öte yanda bizler yani Kolombiya’nın yoksul halkı öldürülüyoruz; daha iyi bir gelecek için emek sarf ediyoruz ama derin toplumsal çatışmaların içine sokularak aşağılanıyoruz. Kitleler birbirine kırdırılıyor, giderek daha da yoksullaşan milyonlarca insan sağlık, eğitim, barınma ve iş bulma olanağından yoksun kalırken, uluslararası ortaklıkları olan büyük şirketler her geçen gün büyüyor, iktidardaki güçlerle yaptıkları yolsuzluk anlaşmaları sayesinde hem zenginleşip hem de seçimlere hâkim olma gücü elde ediyorlar.

Ekonominin büyük şirketleri siyasi güçlere acentelik dağıtmaktadır. Ülkeye ihanet eden devlet yöneticilerimiz ABD’nin koruması altındadır ve rant üzerine kurulan barbarca talan sistematik biçimde desteklenmektedir. 1991 yılından bu yana devam eden bu kirli proje paradoksal biçimde en üst seviyeye çıktı. Neoliberal politika odaklı Anayasayla “Minimum Etkili Devlet” Kolombiya’da serbest ticareti anayasal hale getirildi. Ama aynı zamanda ülkedeki mevcut yönetimi garanti altına alacak yeni siyasal sektörlerin de işin içine dâhil edilmesine ihtiyaç duyulduğundan “toplumsal hakları” yeniden tanımlayacak ve sol gelenekten gelen güçlerin katılımını sağlayacak alan da açıldı.  Uyuşturucu kaçakçılığından beslenen yeni ekonomik aktörler “Serbest Ticaret” in ekonomik temelini oluşturdular. 1886 Anayasasının siyasal ve hukuki temeli, bu ülkenin zenginlerine yerlere kadar eğilerek küreselleşmeye  “Hoşgeldiniz” deme izni vermemişti, yabancı yatırım talanına da izin vermiyordu.

Cesar Gaviria ve kabinesi, Serbest Ekonomi siyasetini Washington ile anlaşmaya vararak uysalca kabul etmeyi planlıyordu. Ayrıca iş, eğitim ve ekonomi alanlarındaki düzenlemelerde yeni siyasal sektörlerin katılımı için alan açılmasının koşul olarak koyulmasının asıl amacı geleneksel egemen sınıfların projesini yürütecek olan iktidarın temel yapı taşlarına ABD’nin müdahale etmesine olanak sağlanmasıydı. Herkes ortaya çıkan gerçeği açıkça görmektedir, katılım alanlarının açılması diğer deyişle büyük toplumsal dönüşüm ortaya atılırken, dayatılan ekonomik gelişme projesinin ve hızlandırılmış despotizm stratejisinin bir parçası olarak paramiliter güçler büyütülmüştür.  Hiç kimse Cesar Gaviria’nın bakan iken nasıl yönlendirildiğini ve yasal devlet başkanı olarak onlarla birlikte çalıştığını hatırlamıyor mu? Ya da başkanlık seçimleri sürecinde uyuşturucu baronu Pablo Escobar ile yaptığı anlaşmaları hatırlamıyor mu? Başkanlık Sarayının (Casa de Narino) aynı Escobar’ı öldürmek için Escobar’ın kendi adamları “Los Pepes” ve “Cali uyuşturucu karteli” ile yaptığı işbirliğini hatırlamıyor mu? Başkanın Dış Ticaret Bakanı Juan Manuel Santos’u da unutmayalım, Savunma Bakanı Rafael Pardo ile yaptığı karanlık anlaşmalarla yabancı yatırımların bulunduğu bölgelere paramiliter oluşumları yerleştirerek yabancı yatırımları koruyordu. Bunların hepsi devletin savaş stratejisinin yönlendirdiği ilişkilerdir. Böylelikle, uyuşturucu kaçakçılığı ağı kontrgerillanın kurumsallaşmasının temel parçası olarak paramiliter orduları güçlendirmiştir.

Katliamlar, suikastlar, göç etmeye zorlamalar, işkence, faili meçhul cinayetler ve yargısız infazlar kontrgerilla operasyonlarında normal görülmektedir. Bu stratejinin temel çekirdeği olarak yürütülen operasyonların temel hedefi, binlerce halk liderini ve toplum önderini faili meçhul biçimde ortadan kaldırarak  muhalif düşüncelerin ezilmesi ve korku imparatorluğu yaratılarak toplumun hizaya getirilmesidir. Terör ve şiddet son 25 yıldır yürütmekte oldukları kirli projeyi garanti altına almak için kullandıkları bir araçtır. Paramiliter yapıların, ordunun ve polisin silahsız sivil halka karşı uyguladığı zorbalıklar, tüccarların ve yatırımcıların ekonomik çıkarlarını koruma, iktidarı tek elde toplama politikasının uygulanması olan kontrgerilla savaş stratejisinin ayrılmaz parçasıdır ve meyvelerini vermiş, vermeye de devam etmektedir. Bütün bunların üstüne halkı, devlet terörüne alıştırarak baskıyı kanıksatmayı, devletin kirli operasyonlarını yasallaştırmak için etkili propaganda kampanyaları düzenlemeyi ve psikolojik algı operasyonlarını da eklemek gerekiyor.

Samper hükümeti döneminde iktidar blokunda oluşan kırılmalar, iktidarı elinde bulunduran güç odaklarını ABD ile yapılan anlaşma ve sözleşmeleri yeniden tanımlamaya ve belirlemeye zorladı. İşte bu yüzdendir ki, yönetim kademeleri arasında derin krizler oluştu, dolayısıyla iktidarı paylaşan grupların hepsi kendi elini güçlendirerek baskın olmak ve bazı kesimleri konsolide ederek daha etkili hale gelmek için halk hareketleri ve ayaklanmalarından yararlanmak istemektedirler. Bu durum, halk ayaklanmalarını kendi avantajı doğrultusunda yönetmek için nefes aldıracak politik manevra yaratmak isteyen Pastrana hükümetini “sıçramak için önce geriye çekilmek” zorunda bıraktı. Bu koşullarda, Hükümet ile isyancı FARC-EP gerillaları arasında askerden arındırılmış Caguan bölgesinde yapılan diyalog görüşmeleri esnasında, ABD tarafından finanse edilen ve yönlendirilen Orduyu yeniden yapılandırma ve toplum mühendisliği stratejisi devam ettirildi. Diğer yandan, bu süreçte –çok da fazla istemediği halde- isyancı ELN gerilla örgütü ile diyalog arayışlarına girişti ama devletin en saldırgan askeri operasyonları durmadı ve paramiliter güçler tarafından ağır kontrgerilla saldırıları düzenlendi. Bu dönem boyunca ordu güçlerinin etkinliğinin önü açıldı, sadece politik ve ekonomik olarak değil aynı zamanda devletin yürüttüğü kontrgerilla stratejisi de geliştirildi. Kolombiya’nın askeri doktrini siyasal iktidarı ele geçirme stratejisidir.

Pastrana hükümeti, Samper hükümetinin neoliberal projeyi sağlamlaştırırken karşılaştığı problemlere çare aramaya girişti ve çözüm olarak en etkili demokratik güçleri  1991 Anayasası ile kuşatma altına aldı. Pastrana, ABD’nin desteğiyle Uribe hükümetinin askeri ve politik şartlarının zeminini hazırladı. Böylelikle Uribe hükümeti ABD tarafından dayatılan neoliberal ekonomi projesini uygulayarak ekonomik değişimlerin düzeyini daha da keskinleştirdi. Buna paralel olarak “mantar gibi çıkan zengin sınıfın” büyümesini sağladı ve yakın zamanda gördüğümüz yabancı yatırımların Kolombiya’ya nüfuz etmesinin önünü açtı. Yabancı yatırımcılara yatırımlarının güvende olduğunu kanıtlamanın yolu “Öldür/Göç etmeye zorla/ Yasallaştır/Yatırım Yaptır” döngüsünden geçiyordu ve bu talan döngüsüne “Ulusun Yeniden Yapılandırılması” adı verildi. Halka karşı yürütülen savaşın maliyetine katkıda bulunmaları için uyuşturucu kaçakçısı paramiliter oluşumların sermayelerinin siyasal ve finansal alana girmeleri sağlanarak yasallaştırılırken diğer yandan işlenen cinayetlerin ve yapılan yasadışı infazların uygulayıcıları olarak bütün suçlar bunların üstüne atıldı, alt kadro kodese tıkıldı ama kirli ittifakın akıl hocaları servet ve iktidar sahibi olarak bir kenara ayrıldılar.

Hiç kuşkusuzdur ki, “üç yumurta” planı kuluçka devresini tamamlayarak ülkeyi yönetme biçimine dönüşmüştür. Birincisi “Yabancı Yatırımlara Güvence” vermektir. Santos hükümeti yaptığı Serbest Ticaret Anlaşması ve lokomotifi olan uygulamalarla bunu açıkça ortaya koymuştur. İkincisi “Demokratik Güvence”dir.  Kolombiya halkına karşı kullanılmak üzere askeri güçlerin konuşlandığı üsleri yasallaştırmak, ayrıcalıklı sınıflar üzerine inşa edilmiş olan bu devlet yapılanmasında köklü siyasal değişimler isteyen muhalif grupları ezmek ve polis teşkilatında yapılan yeni kodlamayla muhalif tüm halk hareketlerini kökü dışarıda karanlık örgütlerin organizasyonu olarak damgalayıp suç kapsamına almaktır. Üçüncüsü Dayatılan neoliberal politikaların egemen tavırla ve tek ağızdan yapılan propaganda ile dayatılması, yani “Toplumsal Uzlaşma” dır. Santos hükümeti, bu “üç yumurtadan” en fazla çıkar sağlayan egemen zümre olarak, sözde “demokratik refah” propagandasını başlatmış ve kendinden önceki Uribe hükümetinin yürüttüğü planların uygulamasına somut biçimde yardım eden kirli manevraların yol taşlarını döşemiştir. Bir zamanlar Savunma Bakanı olan Uribe’nin devlet başkanı yapılması 1991 yılından bu yana sürdürülen ve Cesar Gaviria tarafından başlatılan neoliberal projenin devamıdır. Uribe, bunu “Başkan Santos, 1991 Anayasası ile başlayan süreçte yeni bir dönem başlattı” diyerek itiraf etmiştir. İşte bu sebeple Santos’un 25 senedir iktidarı elinde tutarak devlet başkanı olması hiç şaşırtıcı değildir, iktidara gelmeden evvel, kendisinden önce görev yapan üç iktidarda danışmanlık yapmıştır. Bugüne kadar kurulan bütün hükümetler, aynı neoliberal projenin içinde yer almış ve aynı kirli pazarlıklara bulaşmıştır.

Ülkemiz, hammadde ihracatçısı ülke olma hayalleri ile yıllardan beri kandırılmış ama artık sanayisizleştirildiğinin ve kaynaklarının yağmalandığının bilincine varmıştır. Ekonomik ve politik olarak bağımlı bir ülke olmanın sonuçlarını yaşamaktadır, gelişmiş ülkelerin ve onların çokuluslu şirketlerinin politik çıkarları için ülke yönetiminin kuklalaştırılmış olduğunu bilmektedir. Örneğin, ZIDRES (Kırsal Kesim Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölgeleri) Kolombiya’nın toprak sorununa çözüm bulma perdesi altında kırsal kesime biçilen geleceği ortaya koyan açık bir örnektir. Bu proje hala nispeten işlenmemiş ve sömürülmemiş tarım alanlarını neoliberal ekonomi çarkına dahil etmeye çalışmaktadır.

Başkan Santos, neoliberal ortaklarıyla olan ekonomik ilişkilerini Pasifik ülkeleriyle yaptığı ittifakla sağlamlaştırmaktadır: Serbest Ticaret Anlaşmasını derinleştirmenin yeni adımı Hizmet Sektörü Serbest Ticaret Anlaşması ve Pasifikötesi Ticaret Anlaşmasıdır. Bu eşitsiz anlaşmaların tamamı Kolombiya’nın aleyhinedir. Ülkenin kapıları yabancı tüccarlara ve yabancı yatırıma sonuna kadar açılmakta, ulusal  bağımsızlık ve refah getirecek ulusal üretimin bilimsel olanakları, araştırma ve teknolojik gelişimi boğulmaktadır. Endüstriyel gelişim, tarım ve ziraatın desteklenmesi engellenmektedir. Hükümet, barış anlaşmaları ve demokrasi söylemleri altında kendi kirli pazarlıklarını yasallaştırmakta ve kutsallaştırmaktadır.

Kolombiya Devleti, boyun eğdiremediği isyancı bölgeleri kontrol altına alabilmek için sosyal yardım dağıtılmasını vaat eden yönetim birimleri oluşturmakta ve toplumsal çatışmayı körüklemektedir. Böylelikle, etkilerini daha önce de gördüğümüz ve bildiğimiz  halkı sefalete sürükleyen, yerinden yurdundan göç etmeye zorlayan, yolsuzluk ve rüşveti kemikleştiren, çocuk ticaretinin ve fahişeliğin önünü açan, özel şirketlerin kamu kaynaklarına el koymasını kolaylaştıran ve askeri önlemler getiren ekonomik uygulama yöntemleriyle, sömürü ekonomisi yaratmaya uğraşmaktadır.

Kontrol altına alma, biat ettirme, boyun eğdirme ve toplumsal çatışma yaratma operasyonları yönetim kadrolarında meydana getirilen ittifaklar aracılığıyla ve muhalefet eden siyasal kadroların tasfiyesi ile gerçekleştirilmektedir. “Barış” diye adlandırdıkları ve açıkladıkları şey, toplumun katılımı olmaksızın “sözde toplum sözcüleri” tarafından dile getirilmektedir yani diğer bir deyişle  toplumsal tabanın görüşü alınmadan ve katılımı olmaksızın açıklanan palavralardır, ifade haklarını gasp ettikleri insanlar adına konuşma hakkı ve yetkisini kendilerinde gören kuklalardır. Demokrasi bu değildir!!!

Diyalog sürecinde meydana gelen ayaklanmalar Kolombiya’da sağlanacak barışın en önemli aktörünün halk kesimleri olduğunu açıkça ortaya koymuştur ama barışın tek ölçütünü yerli ve yabancı sermayeye sağlanacak çıkar ve kar olarak belirleyen Kolombiya Devleti, gerçek barışı engellemektedir. Ekonomik model olarak dayattığı ve iktidarın politik gücünü koruyan sözde barış koşulları ne görüşülebilir ne de tartışılabilir niteliktedir. Ayaklanmaların amacı barış sürecini zedelemek değil adil şartlar altında yapılmasını sağlamaktır. Devlet yanıltıcı imaj yaratmaktadır, bundan sonra meydana gelecek başkaldırıları boğmaya çalışarak suçlu kesimler olarak ilan etmekte ve ülkenin “Tehlikeli Bölgeleri” nden gelen marjinal siyasal  gruplar olarak göstermektedir.

Santos’un gözünde barış, yabancı yatırımları kabul ettirmek,  ekonomik ve politik sisteme hiçbir eleştiri yöneltmemek, açık biçimde toplumun en zengin kesimlerinin ticari kazançlarını kayırmak, toplumun en yoksul kesimlerine karşı şiddet kullanılmasını kurumsallaştırmaktır. Diğer yandan aynı toplum kesimlerine bu sözde barış sayesinde zengin ve egemen olma hayalleri satılmaktadır. Halka zenginlik hayalleri satmak anti-demokratik uçurumu derinleştirmektedir, iktidarı ele geçirenlerin otoriter ve hegemonik yönetimlerini sağlamlaştırmaktadır.

Kontrgerilla katliamlarına karşı toplumsal tabanda oluşan protesto ve halk direnişlerinin geçmişten bu yana oluşturduğu ve sürdürdüğü başkaldırı dinamikleri yok edilmeye çalışılmaktadır. FARC ile barış anlaşmalarına yaklaştıkları  “savaşın son günü” müzakerelerinden beri hala sürdürülen uygulamalardır ve şimdi farklı bir çehreye büründürülerek teröre karşı “Topyekün Savaş Kavramı” adı altında devam ettirilmektedir. Bu sözde kavrama radikal kesimlerin oybirliği şartı dahil edilerek toplumsal uzlaşma adı altında çatışmalar körüklenmektedir. İktidar kademelerini ele geçirmek için politik odaklar arasında sürdürülen çatışmaların çehresi değiştirilerek bu bağlam içine sokulmakta, yoksul halk kitlelerini kriminalize edecek uygulamalar yasallaştırılmaktadır. Farklı siyasal görüşlere sahip olanlar marjinal gruplar olarak ilan edilmekte ve farklı hiçbir söyleme izin verilmeyerek muhalefet kıskaca alınmaktadır. Gerçek tarihi ve tarihsel gerçekleri dile getiren en küçük bir görüşe bile izin verilmemekte, devletin belirlediği ideolojik dil dayatılmaktadır.

Bronx olayında yaşadığımız gibi egemenlerin direnen halk kesimlerini korkutmak için besledikleri eli silahlı “korkunç sayayinesler” denilen paramaliter çetelerin, bu korkak, bu asalak, bu ipten kazıktan kurtulmuş serseri güruhunun arkasındaki güçler; uyuşturucu tacirleri ile kirli milyonlar kazanan karanlık güçlerdi. Direnen halk kesimleri suçlu ve terörist gibi gösterildi ama bu bölgeye yatırım yapan bankerler ve müteahhitler bu provokasyondan milyonlar kaldırdılar, üstelik resmi söylemlerle aklandılar, politik uzantıları hiçbir zaman ortaya çıkarılmadı. Santos’u demokrasi ve barış yanlısı olarak göstermek için 20 Ocak tarihi “zafer defilesi” olarak ilan edildi. Ama buna direnen halk kesimleri başkent Bogota’nın ana meydanında  “halk kahramanları”  yürüyüşü yaptı ve nazire olması için protestolarına “Kolombiya Halkının Onuru için” adını verdiler. Devlet, göstericilerin karşısına kamyonlarla taşıdığı kolluk güçlerini yığdı, göstericileri ablukaya aldı ve en klişe söylemini tekrarladı “bu izinsiz bir gösteridir dağılın”. Yerlilerin ve köylülerin işsizliğe karşı yaptığı gösteri sırasında polis 4 göstericiyi öldürdü ve 150 kişiyi yaraladı, Duitama bölgesinde polis onlarca kişiyi yaraladı, sokağa çıkma yasağı ilan etti ve halka dehşet salmak için 1 işçiyi öldürdü. Bogota’da öğrencilerin yaptığı gösteride bir öğrenci göz göre göre öldürüldü ve katili serbest bırakıldı. Medelin bölgesinde bizzat Belediye Başkanı ve belediye çalışanları tarafından yürütülen toplumsal temizlik kampanyası başlatıldı. Egemenler, iktidara gelmek ve ellerinde tutmak için kasıtlı biçimde ekonomik, siyasal ve toplumsal krizler yaratıyorlar, buna karşı çıkan halk kesimlerini ise suçlular ve teröristler olarak ilan ediyorlar. Toplumsal çatışmalar bu barışın halkın değil zenginlerin barışı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:

Basmakalıp, hamasi zafer nidaları atmak ve bu konsepti yaymak sağcı kesim için hem mecburidir hem de kullanışlıdır. Egemen sınıf yüzeysel demokrat fikirler arkasına saklanarak uşak haline getirdikleri üniversiteleri, akademisyenleri ve yandaş medyayı kullanıp tarihi kendi amacına göre tahrif etmek, yozlaştırmak, eylemlerini haklı hale getirmek ve aklamak için  Kolombiya’da savaşı ve şiddeti körüklemektedir. Ülkemizde ve topraklarımızda oynanan karanlık ve gizli oyun, yoksul Kolombiya halkının, ABD ile yapılan ticari pazarlıklarla asla kazanamayacağı bir yaşam savaşının içine sürüklenmesi ve kirli servetlerine servet katmak isteyen gözü dönmüş iktidarın hırslarına kurban edilmesidir.

İktidarın yürüttüğü barış söylemi etrafında yapılmak istenen bizleri bir ulusal değişim yaşadığımıza ikna etmek ve Santos’un başını çektiği aşırı sağcı “genç” kesimleri politize ederek, büyük şehirlerde oluşan “muhalif” kesimleri referandum oylamasında susturma aracı olarak kullanmaktır. Santos, bu ülkenin eski başkanlarından birinin oğludur ve ayrıca eski başkanlarından birinin de erkek kardeşidir dolayısıyla sürüp giden bu başkanlık sultasını devam ettirmek istemektedir. İşte bu yüzdendir ” Oylama tüfekten daha güçlüdür, oylama kurşuna dizmekten daha keskin yöntemdir, oylama sürgüne göndermekten daha ikna edicidir” demecini vermiştir. Açıkca görülüyor ki bu sadece Santos’un sözümona demokrasi döneminin yöntemi değildir bu aynı zamanda Pastrana’nın ve Vargas’ın da sözümona demokrasi yöntemiydi. Bu aynı zamanda ABD tarafından desteklenen Diktatör Somoza’nın ve sözümona demokrasinin de yöntemiydi: Toplumsal uzlaşma olmadan Barış, reform yapmadan reformcu olmak, demokrasi olmadan demokrat olmak.

Resmi söylemler, politikacıların ikiyüzlü rolünü, içi boş ideallerini ve halk lideri pozuna bürünmelerinin kökenini ortaya koymaktadır. Bürokratlar ise yerlere kadar eğilerek bakanların bütün isteklerini yerine getirmekte ve en küçük bir itirazda bulunmamaktadır. Bizim sözümona gelişimci politikacılarımızın kendi gelişim programları bile yoktur, görüş alışverişi ve müzakere dedikleri şey kendi bürokratlarını daha yetkili pozisyonlara getirmek için yaptıkları pazarlıklardır yani iktidarın nimetlerinden pay kapmak için yürütülen savaştır, hepsi Kolombiya’nın iktidarını ele geçirerek zenginleşme peşindedir. Santos iktidarının sözümona ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü ve gösteri ve yürüyüş özgürlüğü birer palavradan ibarettir, Santos’u destekleyen ayrıcalıklı kitle iletişim araçlarının, basının ve medyanın halka pompaladığı yalanlardır. Aynı yalanlar Uribe iktidarı zamanında da söylendi. Bu ülke madem bu kadar özgür ve refah içindeydi de neden ekmek dilenen binlerce insan var, neden ifade özgürlüğü denen şey sadece iktidarı yağladığın zaman oluyor, neden iktidarın en büyük hayali sesini çıkarmayan ve biat eden halk kitleleri oluyor, neden kültür ve sanat düşmanı vandallar korunup kollanıyor da neden aydın kesim izole ediliyor, hapse tıkılıyor ya da öldürülüyor.

Egemen sınıf, muhalefetin bile dilini belirliyor, ne söyleyeceklerine nasıl muhalefet edeceklerine karar veriyor, muhalefetin siyasal analizlerinin kapsamı kıskaç altına alınıyor, iktidarı eleştiren söylemleri ve iktidarın politikalarına alternatif olarak ürettikleri projeler sanki hayal dünyasından gelen gerçekleştirilmesi mümkün olmayan masallarmış gibi alay edilerek halk kesimleri tek bir seçeneğe mahkûm ediliyor. Bu algı yönetiminin amacı devletin resmi söylemini tek hâkim kılmak, alternatif sesleri susturmak ve muhalefet dinamiklerinin alanlarını boğmaktır. Mevcut iktidarın bize demokrasi ve ulusal söylem diye dayattığı şey işte budur. Ve işler bununla da kalmaz diğer yanda “zafer yürüyüşü” dedikleri kirli gösteriler devam eder ve bu arada mafya babaları ile masaya oturup kirli anlaşmalar imzalanır, yolsuzluğun ganimetleri paylaşılır, iktidarı kaybetme korkusu kirli parayla ve nereden geldiği belli olmayan silahlarla muhalif kesimlere saldırılar düzenleyerek giderilmeye çalışılır.

Uyuşturucu baronlarının sermayesini aklamak, halka karşı yürüttükleri savaşı ve katliamları hasıraltı etmek, yabancı yatırımcıların servetlerini şişirmek için yaptıkları kirli pazarlıkları bize “Barış” diye yutturamazlar. Ülkemizin tarım potansiyelini sömürmek üzerine yapılan projeler “güvenlik ve hizmet” adı altında kakalanmaktadır. Petrol ve mineral kaynaklarımızın bulunduğu bölgeleri yabancı yatırımcıların talanına hayâsızca açmak için ekonomik ve politik projeler üreten egemen sınıfın gizli emelleri bugün bize “Barış” adı altında dayatılmak isteniyor. Santos ve Uribe Hükümetleri “isyancı” adı verilen bölgelere girmek için egemen sınıfların kullandığı koçbaşıdır. “İsyancı” dedikleri bu toprakları ele geçirmek ve yönetebilmek için yeni yerel yönetim birimleri oluşturuyorlar, baskı uygulayan ve toplumsal başkaldırıyı ezmeye çalışan bu yerel birimler hükümetin ortalığı düzleme için görevlendirdiği yapılardır, yabancı petrol ve maden şirketlerinin hiçbir muhalefetle karşılaşmadan istedikleri gibi doğayı ve toprağı tahrip ederek servet yapmasını garanti altına alan yasalar ve anayasaya koyulan maddelerdir. Santos’un “Barış” diye yutturmaya çalıştığı şeyin Kolombiya’daki toplumsal muhalefetin ve Kolombiya halkının istediği barışla uzaktan yakından alakası yoktur.

Ulusal Kalkınma modeli olarak dayatılan bu sözümona ‘Barış” aslı itibariyle Uribe ve Santos hükümetlerinin açgözlülüğünü ve elde ettikleri servetin sınırlarını biraz daha makul seviyeye çekerek halk isyanını engellemek ve bunu “Barış” adı altında halka yutturmaktır. Çünkü aksi takdirde süregelen bu servet ve çıkar savaşı kontrolden çıkacaktır. Unutmayın ki Uribe ve Santos neoliberal kültürün iki ağababasıdır. Uribe yerel bölgelerde palazlanan mafya babalarını korumuş, kollamış ve desteklemiş, Santos ise bu palazlanan mafya babalarını uluslararası ilişkiler ve yatırımlar için kullanmaktadır ama ikisinin de birleştikleri çizgi küçük üreticlerin topraklarını elinden almak yoksullaştırmak, baskıcı rejim, ve neoliberal tüm talimatları yerine getirmektir. Uribe ve Santos günümüzde hergün daha fazla keskinleşerek devam eden sömürünün mimarlarıdır. Santos da Uribe kadar uşak, hain, alçak ve katildir, her ikisi de servet kapma ve ganimetten pay alma dalaşında dişlerini göstermiştir. Aralarındaki ideolojik fark Uribe’nin halkın demokrasi taleplerini görmezden gelerek kulak arkası yaparak ve sadece ekonomik ve siyasal projelerle sömürüyü kabul ettirmeye çalışması; Santos’un ise aynı sömürü projelerini egemen sınıfı halkın gözünde ulaşılması gereken yer olarak idealize ederek, sömürüyü halkın zenginleşme ve refah isteği olarak demokrasi talebi gibi göstermesi ve halkı kutuplaştırarak kendi kesimini konsolide etmesidir.

Bankalara yatırılacak küçük mevduatlara faiz desteği uygulaması esası itibariyle küçük birikimi olan insanlara küçük faizler vererek zengin olma hayalleri satmaktır; böylelikle toplumsal direniş içinde çatlaklar yaratılacak ve egemen sınıfın toplumsal ve politik neoliberal politikalarını uygulamak mümkün olacaktır. Çünkü herkes sadece kendi başına kurtulabileceğini sanma yanlışına düşecektir oysa her bireye tek tek küçük hayaller satan  büyük proje servetine servet katmaktadır.

Kolombiya halkı artık kendisiyle alay edilmesine, yok sayılmasına ve aldatılmasına izin vermeyecektir. Bundan böyle, halk mücadelesinin tarihten bu yana barış ve gerçek demokrasi için gerekli olduğunun bilincine varmıştır. Ülkesinin refahı, onuru, kimliği ve ulusal bilinci için başkaldırması gerektiğini bilmektedir. Bu onurlu mücadele için ayağa kalkması, biat etmemesi, başkaldırması, birlik olması, harekete geçmesi, direnmesi ve kendi gerçek barışını oluşturmak için örgütlenmesi gerektiğini anlamıştır. Demokrasi Kolombiya halkına yukarıdan aşağıya palavralarla gelmeyecektir tam tersine aşağıdan yukarıya doğru oluşturduğu özgürlük talepleri ve ihtiyaçları sayesinde elde edilecektir. Halkın layık olduğu gerçek barış projesinde sefalet yoktur, yağma ve talan yoktur. Ülke kaynaklarımız ve zenginliğimiz halkımıza aittir, yabancı şirketlere peşkeş çekilemez. Sağlık, eğitim, iş, siyasal özgürlük, sosyal haklar, bilim, endüstri ve tarım herkesin refahı için kullanılmalıdır bunlar sadece bir sınıfa veya zümreye ait değildir. Bu ülkedeki kadim yerli halkların, siyahların ve köylülerin talepleri yerine getirilmelidir. Böyle bir ulus ve ülke tüm Kolombiya halkının üstlendiği ve sözverdiği amaçtır. Mafya babalarının olmadığı, yolsuzluğun sona erdiği, hakarete ve aşağılanmaya göz yumulmayan özgür bir ülke yaratacağımıza bütün kalbimizle inanıyoruz. Bu ülke bağımsız bir ülke olacaktır, bu ülkede yoksul halkın çocukları öldürülmeyecek, iktidarın gözü dönmüş hırsları için çocuklar ölüme gönderilmeyecek, halkın çocukları birbirine düşman edilmeyecektir.

 

DEVRİMCİ HALK HAREKETİ (MRP)

Kaynak: http://www.cedema.org/uploads/MRP_Dossier.pdf
Etiketler: ,

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.