İspanya: CNT ve Devrimin İzinde Silahlı Mücadele, I

WARNING: unbalanced footnote start tag short code found.

If this warning is irrelevant, please disable the syntax validation feature in the dashboard under General settings > Footnote start and end short codes > Check for balanced shortcodes.

Unbalanced start tag short code found before:

“her geçen gün militanları katlediyordu. CNT Ulusal Komitesi bu koşullar altında mücadeleye yeraltında devam etme kararı aldı. Hükümet ve patronların bu saldırıları, Barselona’da sendikacılığın büyümesi ve proletaryanın eriştiği olgunluğa karşı yönetici sınıfların ku…”

Yol Ayrımı, Militan Sendikacılık

İspanya’da Ağustos 1917’de işçi sınıfının adım adım büyüyen isyanı büyük bir genel grevle zirveye ulaştı. Bu aslında koşulların biçimlendirdiği devrimci duruma karşı sınıfın verdiği cevaptı.

Birinci Paylaşım Savaşı sonrası hem burjuvazi hem de muhafazakar blok (kilise, ordu, aristokrasi) kriz içindeydi. Burjuvazi, bütçe açığını kapatmak için burjuvaziye ağır vergiler getiren hükümete karşı çareyi Katalan ve Bask bölgelerindeki ayrılıkçı damarı beslemekte buluyordu. Endüstrileşmenin katmerlenmesiyle işçi sınıfı da örgütlenmiş, yoksulluk ve yolsuzluğa karşı öfkesiyle bilenmişti.

1916 yılından itibaren tırmanmaya başlayan protestolar adeta işçi sınıfı ile burjuvazi arasında bir sosyal savaşa dönüşmüştü. Dahası Rus Devrimi ve İspanya ordusunun kendi içinde patlak veren isyanlar giderek ateşi harlıyordu. Ordu Fas’taki kalkışmayı bastırmayı başaramamış, inatla sürdürülen savaşın ağır faturası hem halk hem de ordu içinde öfkeye sebep olmuştu.

1916’da kurulan birleşik eylem paktı içerisinde CNT monarşiyi devirip cumhuriyetin ilanına kadar varan ileri bir hedefle hareket etmeyi savunurken UGT daha ılımlı bir perspektifle monarşiyi devirmeksizin liberal bir hükümeti desteklemek gerektiğine inanıyordu. Bu ciddi fikir ayrılığı sonrasında kaçınılmaz olarak birleşik eylem paktının  dağılmasına yol açacaktı.

UGT, sınıfı silahsızlandırıp pasifize ederek genel greve önderlik etmeye çalıştı. Sonunda 1 hafta süren ve öbek öbek İspanya’nın tümüne yayılan genel grevde silahsız işçiler ordu tarafından makinalılarla tarandı, yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Ancak sekiz günden fazla hayatı durdurmayı başaran Asturya işçilerinin yaman direnişi ile militan genç işçilerin tren yollarındaki sabotaj eylemleri hafızalara kazındı. Hafızalarda yer eden bir diğer gerçek de UGT’nin militan işçileri sabotaj eylemlerinden dolayı tecrit etmesi ve ellerinde taşlarla orduya karşı direnen işçileri yalnız bırakmasıydı. Süreç sonunda UGT prestij kaybederken İspanya çapında anarkosendikalizm yaygınlaşmaya başladı.

Yeraltında Mücadele

Grev dalgası ile eş zamanlı olarak sendikalar üzerindeki baskı da büyüyordu. Ordu, Guardia Civil, pistolerismo**Patronlar tarafından XXIII. Alfonso döneminde işçileri ve sendikalistleri bastırmak için silahlandırılmış paralı milisler/**her geçen gün militanları katlediyordu. CNT Ulusal Komitesi bu koşullar altında mücadeleye yeraltında devam etme kararı aldı.

Hükümet ve patronların bu saldırıları, Barselona’da sendikacılığın büyümesi ve proletaryanın eriştiği olgunluğa karşı yönetici sınıfların kullandığı en sert silahlardı.**Alıntı: Halk Silahlanınca, Abel Paz, Sayfa 40/**

Barselona’nın yükselen yardım çağrısına Los Justicieros**Durruti’nin de aralarında bulunduğu Zaragoza ve San Sebastián’da bağımsız bir şekilde faaliyet gösteren anarşist grup/** İspanya’yı büyük bir Barselona’ya dönüştürme niyeti ile cevap vermek istedi, ancak koşullar zorluydu.

Sendikacılara karşı “ley de fuga”**Tutukluların polis karakolundan hapishaneye sevk edilirken kaçmaya teşebbüs ettikleri gerekçesi ile öldürülmesi demektir./**emri veren eski Barselona valisi Laborda’nın anarşistlerce öldürüldüğü cezalandırma eylemi Justicieros için emsal oluşturdu. Durruti’nin de aralarında bulunduğu grup XXIII. Alfonso’yu hedef alan bir suikast için hazırlığa girişti ancak plan ortaya çıkarıldı ve kaçmak zorunda kaldılar.

Büyük Sıkıntılar Büyük İmkanlar Getirir

1920 itibari ile sendikalar üzerindeki baskı doruğa ulaşmıştı. Barselona’da Vali Martinez Anido’nun emri ile sistematik kırım uygulanıyordu. Öte yandan mücadeleden vazgeçmek istemeyen militanlar İspanya’nın dört bir tarafında anarşist hücreler içinde örgütleniyordu.

Artan devlet terörü ve örgütlenme isteği anarşist bir federasyon kurulması ihtiyacını da beraberinde getirmişti. 1921 yılında hem anarşist bir federasyonu ülke çapında örgütlemek hem de Barselona’daki devlet terörüne cevap verebilmek için paraya ihtiyaç vardı ancak CNT yeraltından çıkamamış, sendikaların kasaları hükümet tarafından boşaltılmıştı.

Yokluklar içinde mücadeleyi sürdürebilmek, silah satın alabilmek, imkanlar yaratabilmek için Los Justicieros soygunlara girişti. Başarıyla sonuçlanan ilk soygundan elde edilen 300 bin peseta mücadeleye aktarıldı.

Giderek Derinleşen Yönetim Krizi

1922 yılına gelindiğinde XXIII. Alfonso, ağır Fas yenilgisi sonucu kabaran öfkeyi bastırmak için kitleleri hizaya çekecek faşist bir hükümet kurulması emrini verdi. Ancak ilk denemesi kısmen geri tepti çünkü başa getirilen Sanchez Guerra kendini sınıfsal uzlaşma ve 22 Nisan 1922’deki anayasal garantilerin restorasyonu ile sınırlandıracaktı.

Bu dönem şu nedenle ilginçtir: Anayasal garantilerin restorasyonundan önce hapishanelerdeki devrimciler hakkındaki hükmün acele verilmesini isteyen Başpiskopos Soldevila ve Kont de Coella, Zaragoza mahkemesine baskı yapıyordu. Ancak CNT ve anarşist gruplar satılmış mahkemelere karşı halkı örgütlemeyi başardı ve mahkeme günü mahkumlara destek için biriken halk salondan dışarı taştı. Halkın adalet talebi öylesine hiddetliydi ki mahkeme 1 saat içinde mahkumları salıvermek zorunda kaldı. Benzer bir başarı yıllar sonra Durruti ve Ascaso Paris’te tutuklandığında da yaşanacaktı.

22 Nisan 1922’de anayasal garantilerin restorasyonu ile birlikte sendika binaları yeniden açıldı, siyasi tutuklular serbest bırakıldı, CNT yeraltından çıktı.

Ancak sınıf uzlaşısı adı altında yaşanan bu kısa durgunluk dönemi ile gözleri perdelenen UGT dahil birçoklarının aksine anarşistler yaklaşmakta olan tehlikeyi sezinliyordu. Burjuvazi anarkosendikalizmi yok etmek için Pistoleros’un eliyle işçiler üzerindeki baskıyı arttırarak kilise tarafından da desteklenen Katolik sendikacılığı dayatmaya çalışıyordu. Özellikle Barselona’da pistolerismo terörü hat safhaya ulaşmıştı.

İşte böyle bir dönemde Durruti ve Ascaso Barselona’ya gittiler ve CNT’nin en aktif sendikası olan Ağaç İşleri Sendikası’ndaki militanlarla birlikte Ekim 1922’de ünlü Solidarios grubunu kurdular. Bu grubun üç temel amacı vardı: Pistolerismo’ya karşı mücadele, CNT’nin sendikal inşasını sürdürmek ve ulusal çapta anarşist bir federasyonu örgütlemek.

İberya Anarşist Federasyonu’nun tohumlarının atıldığı Anarşist İlişkiler Bölge Komisyonu’nun toplantısında Sanchez Guerra’nın “sınıf uzlaşması” politikasından memnun olmayan kilise ve toprak sahipleri tarafından desteklenen ordunun darbe hazırlığı içinde olduğu tahlil edildi. Yönetim krizi sürüyordu, zor zamanlar için hazırlanmak gerekliydi.

10 Mart 1923 günü ünlü İspanyol anarşist Salvador Segui suikast sonucu sokak ortasında öldürüldü. Bu mücadeleyi bir sonraki eşiğe taşıyacak kararların alınması için katalizör görevi gördü. Solidarios politik terörizmden sorumlu karşı devrimcileri hedef almaya karar verdi. Leon’da eski vali Jose Requeral ve Zaragoza’da Kardinal Başpiskoposu Soldevila cezalandırma eylemlerinde öldürüldüler. Bu eylemler son derece önemli bir psikolojik etki yarattı ve Solidarios üyeleri zorunlu olarak illegal yaşama geçiş yaptılar.

Tarihin Doğru Tarafında Yer Almak

XXIII. Alfonso, hükümeti devirip yerine Mussolini tipi bir diktatörlüğü geçirme planları yapıyordu. Bunun için örgütlü işçi hareketini bastırmayı öncelikli şart koştuğu General Primo de Rivera’yı görevlendirdi. Diktatörlük planları politik muhalefetin sessizliği eşliğinde hızla başarıya doğru koşuyordu. Direnmek için harekete geçen tek örgüt CNT idi.

UGT proletaryanın askeri darbeye karşı örgütlenmesi adına hiçbir şey yapmaya niyetli değildi. CNT üyesi Pertaña ülkedeki devrimci güçlerin tümünü hedef alacak darbeye karşı tek sağlam örgütün CNT olacağını, devrimcileri çatısı altında toplayan CNT’nin süreç içerisinde prestij kazanacağını isabetle tahlil etmişti. Zaman faşist darbeye karşı silahlanma ve örgütlenme zamanıydı.

Askeri diktatörlük faşist General Martinez Anido’yu İçişleri Bakan Yardımcısı olarak atarken bir yandan da Mussolini örneğini takip ederek “Hücreler”i oluşturdu ancak ne yapsa halkı kazanamadı. 1924 Mayıs’ı sonunda CNT legal varlığına son verip tekrar gizli çalışmaya başladı. Bu dönemde halkın birleşik cephe oluşturulması için bastırması sonucu farklı eğilimlerin temsil edildiği devrimci bir komite kuruldu. Los Solidarios bu komitenin oluşturulmasında önemli rol oynadı.

Devrimi Beslemek

Ascaso ve Durruti, Sodevila ve Requeral cezalandırma eylemlerinden sonra Paris’e kaçmak zorunda kalmışlardı. Burada Fransız militanlarla bir araya gelerek Uluslararası Anarşist Yayınevi projesi üzerinde çalışmaya başladılar.
Bu dönemde Rus Devrimi’nin etkisi çok baskındı. Anarşizm ise nispeten kabuğuna çekilmiş, Sovyet devriminin bürokratik yapısını eleştirmekle yetiniyordu. Ancak Durruti ve Ascaso için sadece eleştirmek ve izlemek yeterli değildi. Onlara göre devrimin duraksamasına “Bolşeviklerin proletaryaya iktidar tekelini empoze etmesi” neden olmuştu.

Durruti’ye göre bir devrimcinin işi, yalnızca elinde silah  şiddet içeren eylemlerde bulunmak değil, fakat özellikle devrimi sürekli beslemekti. Doğrudan paylaşım pratiği sayesinde işçi sınıfı kendi içinden gelişecek devrimci teorisini yaratacaktı. Ve kolektif eylem anı geldiği zaman bu gelişmiş ve dizginlenmemiş bilinç önceden tasarlanmış özgür toplumu yeniden yapılandıracaktı. Durruti her bireyin aktif bir hücresini oluşturduğu ve coşkuyla dolup taşan bu yeni toplumun sonsuz şekilde ilerleyeceğini düşünüyordu.**Alıntı: Halk Silahlanınca, Abel Paz, Sayfa 92/**

Diktatörlüğe Karşı Gerilla Harekatı

Cezalandırma eylemleri sonucu İspanya’da anarşist avı daha da vahşileşmişti. Fransa’da ise Katalancılarla anarşistlerin iş birliği yaptığı bir gerilla saldırı hazırlığı başlamıştı.

1924 Eylül sonlarına doğru sınırdaki iki noktadan saldırı başlatılmasına karar verildi; Katalonya Pireneleri ile Bask bölgesindeki Navara Pireneleri. Her ne kadar bu girişim başarısızlıkla sonuçlansa da Madrid’teki etkisi büyük oldu. İlk defa diktatörlüğe karşı bu kadar açık bir gerilla saldırısı düzenlenmişti. Ancak ne var ki bu saldırı sonucu, Fransa’daki İspanyol devrimci mülteciler üzerindeki baskı daha da artacaktı.

Devrimin Vatanı Yoktur

1924 yılının sonuna gelindiğinde Ascaso ve Durruti Güney Amerika’ya göç eden İspanyollar arasında propaganda çalışması başlatmak üzere Arjantin’e doğru yol çıktılar ama ilk öne Küba’da mola verdiler.

Havana’da limanda dok işçisi olarak çalışmaya başlayan Ascaso ve Durruti sendikalardaki bürokratlaşmaya karşı işçileri uyardılar;

Kaderinizi ve sorunlarınızın çözümünü asla profesyonel politikacıların ellerine bırakmayın ve aranızdan liderler çıkmasına izin vermeyin. Her ikisi de size ihanet edecektir ve kölelikten kurtulamayacaksınız. Kendi mücadelenizi kendiniz yürütmeyi başardığınız zaman özgür olmaya başlayacaksınız. **Alıntı: Halk Silahlanınca, Abel Paz, Sayfa 102/**

Daha sonra şeker kamışı kesme işinde çalışmaya başlayan iki anarşist, şeker fiyatlarındaki düşüşü bahane ederek ücretleri kesen patronlara karşı başlatılan grevin nasıl vahşice bastırıldığına tanık oldular. Grevci işçilere eziyet eden patron cezalandırma eylemi ile öldürüldü. Polis “Gezginlerin Adaleti” yazılı bir not bulmuştu. “Gezginler” denen İspanyol çetesi efsanesi bütün Küba’ya yayılmaya başladı.

Bir sonraki durak Meksika’ydı. O dönemde Meksika devrimi yavaş yavaş “resmileştirilmişti.” Meksika devriminin geçirdiği süreç yasanın nasıl bir dizgin olduğunu gözler önüne seriyordu: “Yasa tutucudur, devrim ise yenileyici. Bu nedenle, yenilik isteyen biri yasayı yıkmakla başlamalıdır. Gerçek devrimci daima kanun dışıdır.”**Meksika Anarşist Federasyonu’nun yayın organı Regeneración’da Flores Magon tarafından yayınlamış bir makale. Nisan 1970/**

Latin Amerika’da yol alan “Gezginler” buralardaki sendikal örgütlenme ve yayın faaliyetlerini desteklemek için soygunlara devam ettiler. Küba, Meksika, Şili ve Arjantin’i kapsayan ve bir yılı aşkın süren Güney Amerika yolculuğu sonrasında Durruti, Ascaso ve yoldaşları Jover 30 Nisan 1926’da Fransa’ya geri döndüler.

Halkın Adaleti

Durruti ve arkadaşları Paris’e ziyarete gelecek olan XXIII. Alfonso ve Primo de Rivera’ya karşı suikast hazırlığı içindeyken tutuklandılar.

Birden fazla yerde aranan anarşistler için iade talebi yönünde baskı vardı. Ancak hem Fransa’da hem de İspanya ve Arjantin’de anarşistler, devrimciler iadenin olmaması için mücadele verdiler, çok etkili kampanyalar yürüttüler, eylemler gerçekleştirdiler. Böylelikle iade süreci diplomatik ve siyasi bir krize dönüştü. Halk, aydınlar, anarşistler, solcular, devrimciler üç anarşistin (Durruti, Ascaso ve Jover) İspanyol diktatörlüğüne veya Arjantin’e iade edilmemesi için ayaktaydı. Sonunda üçü de 14 Temmuz 1927’de serbest bırakıldı.

Mültecilik

Serbest bırakılmalarına karşın hiçbir ülke üç anarşisti kabul etmiyordu. Bu süreçte Fransa ve Belçika arasında mekik dokudular, kısa bir süre için de Almanya’da gizlendiler.

Paris’te saklanırken bir başka mülteci Ukraynalı gerilla Nestor Mahno ile tanıştılar. Ukraynalı devrimci sohbetleri sırasında onları bürokratlaşma ve devrimin sönümlenmesi tehlikesine karşı uyardı. Mahno sekterleşmeye karşı devrimci pratiğin sürekli geliştirilmesini ve kolektif yaşamın örgütlenmesi gerektiğini savunuyordu.

Mahno onlara deneyimledikleri tarım komününden bahsetti. Bu topluluklar bölgesel, yerel ve komünal dayanışma temelinde gelişiyorlardı. Toplulukların kendi içindeki dayanışması federasyon şeklinde genişliyordu. Bu bağlamda Ukrayna pratiği Bolşevik devrimindeki işçi ve köylü saflaşmasına alternatif sunuyordu. Bu pratikte endüstriyel ve tarımsal kolektifler dayanışma içinde çalışıyor, üretiyor, halk toplantılarında beraber karar alıyorlardı. Özetle herkesin kolektifin bir parçası olması sağlanarak iktidarı tekelleştiren bir yönetici sınıfının çıkması engelleniyordu.

Uzun süren gelgitlerden ve kısa bir Almanya macerasının ardından Belçika sonunda, Durruti ve Ascaso’yu ironik bir şekilde sahte kimlik kullanmaları şartıyla kabul etti.

1929 yılına gelindiğinde İspanya’da anarşist hareket ve CNT giderek güç kazanıyordu. Monarşi ve diktatörlük giderek zayıflarken CNT sürgündeki üyelerine 1929 yılının işçi hareketinde dönüm noktası olacağı mesajını yolluyordu.
1930’un başında Kral, diktatör Primo de Rivera’yı uzaklaştırdı ve 20 Ocak 1930’da anayasal garantileri restore eden General Damoso Barenguer’i göreve getirdi. CNT ulusal komitesi yeraltından çıktı, sürgündeki militanlar af çıkmasını beklemeden İspanya’nın yolunu tuttular, işçiler de sendikaların yasallaştırılmasını beklemeden lokallere koştular.

İkinci Cumhutiyetin ilanı için 1930 yılının sonunda gerçekleşen başarısız bir ayaklanma girişimini takiben hapishaneler yine devrimcilerle dolmuştu fakat bu monarşinin son çırpınışıydı. 12 Nisan 1931’de gerçekleşen genel seçimlerde monarşi devrildi ve 13 Nisan’da Cumhuriyet ilan edildi.

haber: isyandan.org
Kaynak: Halk Silahlanınca, Durruti ve İspanya Anarşist Devrimi, Abel Paz, Çeviri: Gün Zileli, Kaos Yayınları

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.