COP21 İklim Zirvesi’nin Gölgesinde – 3: Afrika’daki Petrol

Sıklıkla “lanetli” olarak anılmalarına karşın Afrika’da üretilen mallar kıtanın büyük bölümünün kalkınmasına olanak tanımıştır. Bu malların arasından petrol, yerel siyasi ve ekonomik gelişmeleri etkilemesi açısından özel bir yere sahiptir.

penurie-d-essence-a-brazzaville

Benzin kıtlığıyla kıtanın her yerinde (fotoğraf Kongo’dan) kara altın üreten ülkelerde bile sıklıkla karşılaşılmakta…

sıklıkla karşılaşılmakta,

Dünyadaki görünür petrol rezervlerinin %10’u Afrika’dadır. Bu sebeple Afrika, kara altın borsasında ikincil bir aktör konumundadır; fakat buradan çıkan ham petrolün kalitesi ve keşfedilmeyi bekleyen açık deniz yatakları, gelecekte de burada uzun yıllar üretimin süreceğinin birer habercisidir. Kıtanın petrol üretiminin tarihsel merkezi Kuzey Afrika’dır. Cezayir ile Kaddafi Libya’sı geçtiğimiz 30-40 yıllık kalkınma planlarının büyük bir kısmını karasal olan ve bugün azalma eğilimindeki, devasa petrol rezervleri üzerine kurmuştur. Gine Körfezi havzası ise bambaşka bir görünüme sahiptir. Rezervleri kuşkusuz geç tetkik edilmiş olsa da (1950-1960), bölgenin son zamanlarda kontrol altına alınıp pasifize edilmesiyle, Nijerya ile Angola’yı esaslı birer petrol gücü haline getirmek gibi mega projeler hayata geçirilmeye başlandı. Böylelikle Sao Tome ve Ekvator Ginesi gibi ufak ülkeler, petrol sayesinde Batı’daki standartlara yetişen kişi başına GSYH oranları yakaladılar.

Yabancı Şirketlerle Kalkınma Yarışı

Rezerv keşifleri yapılırken diğer yerlerdekinden daha çok Afrika’da etkisini gösteren iki ana sorun vardır. Bunlardan ilki petrolün mülkiyetinin yabancı şirketlerin elinde olmasıdır. Tarihsel olarak bakıldığında gerçekten de, Angola’nın 1970’lerde ulusal bağımsızlığını kazanmasıyla kurulan Sonangol şirketi ile Cezayirli Sonatrach hariç, görünürde petrolle ilişkili hiçbir Afrikalı şirket yoktur. Bununla birlikte Orta Doğu’da yaşananın aksine, kaynakların millîleştirilmesine dair politika da yürütülmemiştir. Bu, kimi yerlerde el koyma derecesine dahi varabilen ağır vergilendirmelere rağmen, yabancı şirketlerin Afrika’yı kendi bölgeleri ilan etmesinin yolunu açmıştır. Nijerya’da Shell’in, Frankofon Afrika’da ise Total ile Elf’in sahip olduğu nüfuz, bugün de kendini geniş çaplı olarak hissettirmektedir. Buna rağmen, mevzubahis durumun yanı sıra 2000’lerde ham petrol fiyatlarının artmasıyla karşı karşıya kalan yerel hükümetler, petrol anlaşmaları söz konusu olduğunda daha girişken tavırlar sergilemeye başladılar. Pastanın büyük dilimini gizli ortaklarına veren ve devletten muazzam destek alan (bazen aralarındaki ayrımın gerçekten bulanıklaştığı) ulusal, kamusal ve özel işletmeler de bu durumla beraber palazlanmıştır. İşte bunlardan biri de, Hidrokarbon Yasası’nda yapılan kıvrak bir reform sayesinde artık ülkenin bütün gelecek petrol yataklarının mülkiyetine sahip olan Kongolu SNPC’dir. (Société nationale des pétroles du Congo – Kongo Ulusal Petrol Kurumu)

İkinci sorun ise servetin yeniden dağılımıdır. Afrika, ağırlıklı olarak bir rant ekonomisi olmakla nâm salmıştır ve petrol de bu kaideyi bozmaz. Petrol ülkelerinin pek azı başka sektörler geliştirebilir; bu yüzdendir ki 2015’in ilk yarısında ham petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün sonucunda bütçelerini de düşürmek zorunda kalmışlardır. Petrol geliri aşırı bir sıklıkla lüks tüketimde ve konfor yaratmak amaçlı çarçur edilmektedir. Bu tipteki tüketim mallarının fiyatları, (su, barınma vb. gibi) temel yatırımlara oranla enflasyondan daha çok etkilenmekte, daha fazla yükselmektedir ve dolayısıyla bu mallar sıkça ayrıcalıklı hale gelmektedir.

Afrika’nın, özellikle de Gine Körfezi’nin petrol yatakları işte bu sebeplerden dolayı oldukça cazibelidir. Yerel üretimin gelişmesini toplumsal gelişmenin takip etmesi ümidiyle..

Kaynak: http://les-yeux-du-monde.fr/actualite/afrique-moyen-orient/22712-le-petrole-en-afrique
Etiketler: ,

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.