Asya-Pasifik Emperyalist Paylaşımı: ABD ve Çin’in Myanmar Rekabeti

Myanmar’da yeni bir döneme girilirken ABD ve Çin’in ülkedeki ekonomik ve siyasi rekabeti de kızışıyor.

Myanmar gün geçtikçe üzerinde tahmin yürütülmesi güç bir politik alana doğru evrilmekte. Mart 2016’yla birlikte ülke tarihinde bir ilk gerçekleşecek; 50 yıldır süren askeri cunta sonunda NLD (National League for Democracy – Demokrasi için Ulusal Birlik) iktidara gelmiş olacak. Aung San Suu Kyi liderliğindeki NLD, 2015 yılının kasım ayında yapılan seçimlerde parlementonun iki meclisinde de çoğunluk sağlamıştı.
NLD’nin yükselişi bir yandan da Myanmar’ın ABD ve Çin gibi iki büyük emperyalist gücün jeopolitik yörüngesine doğru kaydığı bir döneme denk gelmekte. Ordu destekli hükümet, 2011’de ülkeyi batı menşeili yatırımlara açtığından beri ABD, Asya-Pasifik bölgesindeki tesirini tekrar artırmak üzere Myanmar ile olan ilişkilerini eskisine göre daha öncelikli bir konuma getirirken Obama da dahil olmak üzere ABD’nin bir çok önemli lideri de Myanmar’a ziyaretler gerçekleştirmişlerdir.
Myanmar’ın komşusu ve de en büyük ticaret ortağı olan Çin ise uzun süredir ABD’nin, Myanmar’da Çin karşısında yer alan iktidar kurma arayışında olduğundan şüphelenmektedir. ABD ve müttefiklerinin uzun sürelerdir methiyeler düzdüğü NLD’nin yakın zamanda bir hükümet kuracağı gerçeği, Myanmar’ın mevcut senaryoda nereye düşeceği sorusunu akıllara getirmektedir.

Anayasa ve Kalkınma Sorunları

Ordu destekli Birlik, Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP); iktidarı NLD’ye devretmeye hazırlanırken bu geçiş sürecinin siyasi dinamikleri iki eski düşman olan orduyla NLD arasındaki pragmatik ilişkiler üzerinden belirlenecekmiş gibi gözüküyor. Ordu, NLD iktidarına yönelik uzlaşmacı bir açıklamada bulunup NLD’yle birlikte çalışma isteğini dile getirirken NLD’nin iktidarının barışçıl yollardan temin edileceğinin de sinyallerini vermiş oldu.
Ordu tarafından 2008’de düzenlenen mevcut anayasaya göre çocukları yabancı vatandaşlığa sahip Aung San Suu Kyi’nin başkan olması engellenmiş durumda. Her ne kadar NLD tarafında anayasaya karşı geniş çaplı bir tepki oluşmuş olsa da Aung San Suu Kyi orduyla herhangi bir çatışmanın gerçekleşmemesi adına yeni devlet başkanını bizzat kendisi atayacak. Böylelikle de NLD’nin yakın dönemde anayasal bir değişikliği zorlayarak orduyla yaşanacak bir gerilimi arttırma niyetinde olmadığı açıkça okunuyor.
Ordu, hem fiili olarak hem de anayasal olarak Myanmar’daki en güçlü kurumdur. Ordunun düzenlediği anayasa kanunlarınca parlamentonun yüzde 25’i ordu temsilcilerine ayrılırken bürokrasinin büyük bir bölümü de (polis, iç güvenlik aygıtı, pasaport verme yetkisi…) ordunun doğrudan kontrolü altındadır.
NLD’nin seçim zaferinden sonra Suu Kyi, hükümet başkanının parti başkanı olan kendisine itaat edeceğini söyleyerek anayasayı hedef almıştı. Yine de bu retoriğe rağmen hükümetin işleyebilmesi için NLD’nin, orduyla işbirliği içinde olması gerektiğini düşündüğü de görülebilmektedir. Ordunun ülkedeki varlığı ve etkisinden ötürü İçişleri Bakanlığı’nın ve ordu generallerinin desteği olmaksızın NLD’nin devleti yönetmesi neredeyse imkansızdır. Ayrıca, NLD de henüz orduya doğrudan bir şekilde mücadele edebilecek durumda değildir.
NLD resmi olarak yürütme organını devralacak olsa da ordunun iktidarı NLD’ye barışçıl bir şekilde teslim etmesi, yeni siyasi düzenlemenin fiili olarak ordu ve Suu Kyi arasında bir iktidar paylaşımı olarak gerçekleşeceği anlamına gelmektedir. Geçmişte NLD’ye yönelik baskıya ve Suu Kyi’nin yirmi yılı aşkın ev hapsine mahkum edilmesine rağmen Suu Kyi şu anda eski düşmanlarıyla aynı çizgide yer almaktadır.
Bugün NLD ve ordunun ortak bir zeminde buluşması Batı’nın insan hakları savunucularında hayal kırıklığı yaratırken Suu Kyi’nin izlediği pragmatik siyaset, insan hakları mücadelesinde geri adım atmak olarak okunmaktadır ki Suu Kyi, Batı Myanmar’da kamplara yerleştirilen Rohingya müslümanlarına ve ülkenin birçok yerindeki azınlıklara uygulanan ayrımcılıklara sessiz kalmıştır.
Kalkınma meselesine gelirsek, NLD bu konuda detaylı bir strateji geliştirmede başarısız kalırken ekonomik alanın yönetiminin de statükonun devamı niteliğinde gerçekleşeceği gözükmektedir. Küresel sermaye Myanmar ekonomisi üzerinde muazzam bir güce sahipken bu güç her geçen gün işçi ve insan haklarına dair her türlü kırıntıyı süpürmektedir. Göçleri, insan hakları ihlallerini ve toplumsal kargaşayı besleyen reformlarla birlikte hızla liberalleşen Myanmar ekonomisi, emekçi sınıfları daha da fazla sömürürken büyüyen bir kentli orta sınıf yaratmıştır.
Suu Kyi son yıllarda yabancı yatırımlara göz kırparak ve ABD ve müttefikleriyle yakın diplomatik ilişkiler geliştirilmesini destekleyerek USDP hükümetiyle sıkı bir işbirliği geliştirmiştir. ABD şirketlerinin üzerindeki yaptırımların kaldırılmasında Suu Kyi’nin ABD’yle olan yakın ilişkileri etkili olmuştur. Yabancı sermayenin ülkeye girmesi; ağır çalışma saatlerini ve güvenliksiz çalışma şartlarını da iyiden iyiye arttırmıştır.
NLD ve USDP, yabancı yatırımı ve ihracata dayalı sanayileşme stratejisini teşvik etmektedir. Suu Kyi’nin neoliberal politikaları sahiplenmesi ve ülkede git gide gerileyen insan hakları konusundaki sessizliği, NLD’nin yabancı yatırımcıları ve sermayeyi, emekçilerin ve etnik azınlıkların haklarının önüne koyacağının sinyallerini vermektedir.

Myanmar’da Federalizm Meselesi

Uzun zamandır, şehirlerden kırsala azınlıkların desteğini almasına rağmen NLD önderliği aslen, ekonominin en önemli sektörlerinde egemen olan ordunun baskısı altında onlarca yıldır sindirilmiş Burma elitlerini temsil etmektedir. NLD’nin son seçimlerde azınlık oylarının beklenenden fazlasını almasına karşın Suu Kyi seçim kampanyasında Burmalı şovenistlerin keyfini kaçıracak söylemlerden kaçınmıştır.

Her biri farklı dil, kültür ve geleneklere sahip 100’ün üzerinde etnik azınlık ve alt grupla Myanmar dünyadaki en büyük etnik çeşitliliğe sahip ülkelerden biridir. Çeşitli isyancı etnik gruplar arasında yaşanan silahlı çatışmalar Myanmar’ın resmi olarak bağımsız olmasından bu yana, 70 yılı aşkın süredir tüm şiddetiyle devam etmektedir ve federalizm meselesi, yeni hükümetin yüzleşmesi gereken en büyük siyasi çıkmazlardan biridir. USDP hükümeti ve etnik önderler arasında süregelen çok sayıda müzakere sürecine rağmen ülke çapında bir ateşkes oluşturma denemeleri son yıllarda başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Özellikle son dönemlerde etnik azınlık partileri, yönetim, kültür, eğitim ve doğal kaynakların işletimi açısından oluşturulacak otonom devletleri ve benzer öz yönetimsel hakları içeren bir federal yapının kurulması üzerine gerçekleştirdikleri çağrıları daha sık ve güçlü bir şekilde yinelemektedir. NLD ise Myanmar’da federal bir sistem oluşturma vaadinde bulunmasına rağmen federalizm tartışmasına derinlikli bir yaklaşım sunmamış ve çok az ayrıntıya dair açıklamalarda bulunmuştur. Yine de etnik azınlıkların gözünde, NLD ordunun tam tersine çok daha makul bir konumdadır.
Devlet başkanı Thein Sein federal sistemi teorik olarak desteklediğini ifade etmiştir fakat ordunun önemli generalleri, etnik azınlıkların milislerinden oluşan ayrı federal orduların kurulması fikrine karşı çıkmaktadırlar. Bunun yanında, USDP hükümeti Çin’in Yunnan eyaletine sınırı bulunan Kokang bölgesindeki Çinli ayrılıkçı gerillalar, Kachin Bağımsızlık Ordusu ve Shan Eyaleti Ordusu benzeri silahlı örgütleri ateşkes müzakerelerine dahil etmekte de başarısız olmuştur.
Çin’in baskısıyla gerçekleştirilen tek taraflı ateşkese değin 2015 yılında Kokang gerillaları ile Myanmar ordusu arasındaki çatışmalar yaklaşık dört ay boyunca devam etmiştir. Operasyona katılan ağır silahlarla ve havadan desteklenen onbinlerce askere rağmen ordu bu çatışmalar esnasında yüzlerce kayıp verirken Kokang güçlerine karşı pek bir ilerleme kaydedememiştir. Operasyonlar sonucu 100.000’e yakın Kokanglı sınırı geçerek Çin’e akın etmiştir.
Myanmar ordusunun operasyonları esnasında top atışlarından birinin Çin sınırındaki bir şeker kamışı tarlasına düşmesi sonucu beş Çinli köylü ölmüştü. Bunun üzerine Çin’den sert bir açıklama gelirken Çin, USDP hükümetine Kokang’la derhal barış müzakerelerine başlama çağrısında bulundu ancak hükümet yetkilileri bu çağrıyı reddetti. Federalizm meselesi ve devlet ve silahlı örgütler arasında gerçekleşecek bir ateşkes süreci yalnızca Myanmar özelinde değil aynı zamanda Çin’in Myanmar’daki ve denize kıyısı olmayan Yunnan eyaletindeki çıkarları özelinde de temel ve öncelikli bir durumdur.
1947’de gerçekleştirilen suikast sonucu öldürülmesinden önce federalist sistemi destekleyen Aung San’ın kızı olarak Suu Kyi ve partisi NLD barış sürecini yürütebilecek bir konuma sahiptir. Suu Kyi’nin federalizm meselesini neticelendirmede yaşayacağı başarısızlık etnik çatışmaları iyiden iyiye derinleştirebilir ve insanlara Suu Kyi’nin orduyla müttefik olarak iktidara geldiği algısını yerleştirebilir.

Çin ve Myanmar

Myanmar’daki seçim sürecini yakından takip eden Çin seçim sonuçlarını iyi bir şekilde karşılamış olsa da NLD’nin yönelimlerine dair endişelerini korumaktadır. Çin’in ülke üzerinde jeopolitik ve ekonomik anlamda çok büyük bir etkisi olsa da Myanmar’da 2011’den bu yana işleyen siyasi süreç Myanmar’ı aslen ABD’ye yakınlaştırmıştır.
2011 öncesi dönemlerde askeri cuntanın ana destekçisi ve ülkedeki en büyük yabancı sermaye girişimlerinin sahibi olan Çin, Myanmar’ın boru hatları, liman, baraj ve benzeri altyapı tesislerine çok yüksek harcamalar yapmışsa da uygulamaya geçirilen büyük ölçekli projeler sonucunda ordu zoruyla topraklarından edilen ve göçe zorlanan insanlar arasında Çin karşıtlığı yaygınlaşmış, özellikle son dönemlerde sansür yasalarındaki hafiflemelerle bir çok yerelde Çin’e yönelik eleştiriler eskisine oranla daha da artmış ve hatta normalleşmiştir.
Her ne kadar Çin ve Myanmar Devleti arasında açık bir düşmanlık baş göstermiş olmasa da son yıllarda iki ülke arasındaki ilişkiler git gide bozulmuştur. 2010-2011 yıllarında 8.2 milyar dolara ulaşan doğrudan yabancı yatırım 2013-2014 yıllarında 56 milyon dolara dek gerilerken Çin destekli Myitsone barajı ve Letpadaung bakır madeni projelerine karşı, ABD tarafından finanse edilen sivil toplum ve medya kuruluşlarının da desteklediği protestolar gerçekleşmiştir.
Çin, Aung San Suu Kyi ve NLD’ye pragmatik bir yaklaşımda bulunmakta ve Suu Kyi’yle uzlaşmaya hazır gözükmektedir. Yine de Suu Kyi’ye yönelik derin bir şüphe içinde olan Çin, müstakbel hükümetin Çin’in Myanmar’daki çıkarlarını zayıflatmaya yönelik politikalar izleyebileceği endişesini de taşımaktadır. Çin, tüm bu çıkar çatışmalarını gözeterek Suu Kyi’yi geçtiğimiz haziran ayında devlet başkanı Xi Jinping ile görüşmesi üzere Pekin’e davet etmiştir.
Çin, seçimlerde olası bir NLD zaferini beklemekteydi ve Çin ve Myanmar ilişkilerini geliştirmek adına Suu Kyi’yle diyalog kurmak üzere erken bir hamlede bulunmuştu. Yüksek ihtimalle Çin, NLD ile var olan ya da oluşabilecek herhangi bir çatışmayı önlemek arayışındadır. Çin’in, Myanmar’da gerçekleştirilecek bir barış sürecinde arabulucu konumunda yer alacağı projeler için mali gücünü peşkeş çekeceği de yüksek bir olasılık olarak gözükmektedir.
Bunun yanında, Çin’in bir başka beklentisi de şu anda durdurulmuş olan Myitsone barajı projesinin tekrar başlatılması, daha önce başlattığı birçok ekonomik girişimin sonuçlanması, Sino-Myanmar otoyolunun ve diğer birleşik ulaşım hatlarının inşa edilmesidir. Çin karşıtlığı ülke genelinde yaygın olsa da NLD gerçekleştirilecek ekonomik projeler için Çin sermayesini gerekli görmektedir.
Myanmar’ın Kyaukphyu ve Pakistan’ın Gwadar limanlarında etkin olan Çin şirketlerini ve Çin’in Hint Okyanusun’ndaki varlığını yakından takip eden Hindistan da, Myanmar’ın batı sahilindeki Sittwe limanının kurulmasına yönelik yatırımlarıyla bölgedeki rekabete ortak olmuştur. Hindistan her ne kadar Çin’le finansal anlamda rekabet edebilecek konumda olmasa da Myanmar Devleti politik temelde Hindistan’a yakındır, zira bu iki devlet arasındaki anlaşmalar da uzun süreden beri sorunsuz devam etmiştir.
Çin’in Myanmar ordusuyla yürüttüğü geçmiş projelerin başarısızlığına ve demokrasi yanlısı kampın Pekin tarafından yok sayılmasına rağmen Suu Kyi’nin ziyareti, Çin tarafından gerçekleştirilecek yatırım ve yardımları NLD’nin tamamiyle reddetmeyeceğini göstermiş oldu. Ülkedeki süren silahlı çatışmalar Çin’in ekonomik programını aksatacak nitelikte olduğundan Myanmar’da sağlanabilecek istikrar Çin’in çıkarınadır. Dahası, coğrafik konumu ve bölge dinamiklere aşinalığı dolayısıyla Çin, Myanmar’da geliştirilebilecek barış sürecinin yürütücüsü olmaya en önemli adaydır.
Çin’in, kalkınma projeleri adına pazara açılan bölgelerdeki çıkarı Myanmar’la yürüttüğü ekonomik işbirliğini yeniden değerlendirmesini gerektirmektedir. Şu anda Myanmar’da tartışmalı ve kötü bir üne sahip Çin sermayesi, yeni yasalara uyum sağlamak ve girişimlerini yeni koşullara göre düzenlemek durumunda kalmıştır.

Asya-Pasifik Bağlamında Myanmar ve ABD İlişkisi

2011’den bu yana ABD’nin ekonomik ve askeri anlamda yoğunlaştığı Asya-Pasifik bölgesi, bu emperyalist gücün dış politikasında büyük bir yer tutmaktadır. Myanmar’ın ABD sermayesine açılması, ABD’nin Güneydoğu Asya pazarında Çin’le giriştiği mücadelenin bir ayağıdır.
Trans Pasifik Ortaklığı (TTP) anlaşması ve bazı Pasifik ülkeleriyle giriştiği benzer ticaret anlaşmaları yoluyla Çin’i ekonomik anlamda zayıflatma arzusundaki ABD, kendi stratejik çıkarları temelinde uluslararası ticarette yeni denklemler kurma arayışındadır. Myanmar her ne kadar TTP’nin bir parçası olmasa da son dönemlerde Çin’in yörüngesinden ABD’ye doğru kaymıştır.
Myanmar Devleti’nin ABD sermayesine yarattığı olanaklar ve Aung San Suu Kyi’nin zaferi şüphesiz ki demokrasi maskesi altında ABD’nin bölgedeki çıkarlarını sağlamlaştıracak gelişmelerdir. NLD’nin Çin’le olan pragmatist ilişkilerine rağmen Batı kampının, Myanmar’ın Çin’le olan ilişkilerine set çekme çabalarını Suu Kyi’nin hangi ölçüde kabulleneceğini ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
Bunun dışında, Suu Kyi de, Liu Xiaobo ya da kendisi gibi Nobel ödülü almış Dalai Lama benzeri figürleri ABD’den bağımsız olarak kendi isteğiyle destekleyebilir. Suu Kyi, Çin teşebbüslerinin faaliyetlerini eleştirirken askeri cuntayla işbiriği yapmış Total ve benzeri şirketleri hoş görmekten geri kalmamıştır.
Suu Kyi, ABD sermayesine ayrıcalık tanıma eğiliminde olsa da Çin’in Letpadaung bakır madeni projesini değerlendirmekle görevli bir araştırma komitesinin başkanı olduğu dönemde bu projeyi onaylamıştır. Suu Kyi, yerel halkın ve genel olarak da Myanmar toplumunun projeye karşı çıkmasına rağmen kendi doğal destekçilerini yalnız bırakma pahasına bu projeyi desteklemiştir.
NLD ideolojik olarak ABD ve müttefiklerinin cephesine denk düşse de Çin ve diğer Asya ülkelerinin altyapıya yönelik sermaye girişimlerine ihtiyaç duymaktadır. ABD’li şirketler ise Myanmar’da turizm, enerji ve telekomünikasyon alanlarına yönelmektedir.
ABD, Myanmar ordusu için de önemli bir müttefik sayılmaktadır (Tayland ve ABD’nin her yıl gerçekleştirdiği Kobra Altını adlı (Cobra Gold) askeri tatbikata Myanmar ordusundan gözlemciler katılmıştır). Myanmar ordusu ile ABD arasında süregelen bir güvensizlik mevcut olsa da ordunun NLD ile uzlaşması ve ABD’ye daha da yakınlaşması beklenebilir.
Halkın NLD’ye yönelik desteği ve beklentisi büyük olsa da NLD’nin ülke geleceğine dair takınacağı politik çizgi henüz net değildir ve ordu, ülkedeki politik düzlemi hala büyük oranda belirlemektedir. Eğer Suu Kyi, ordu generallerini NLD hükümetine güvenmeye ve desteklemeye ikna edebilirse, kendisine başkanlığının yolunu açacak anayasal düzenlemeleri de orduya kabul ettirebilir.

Kaynak: http://www.counterpunch.org/2016/01/28/as-myanmar-enters-a-new-era-washington-and-beijing-vie-for-influence/
Etiketler: , , ,

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.