Nikaragua’nın Karayip Kıyısının Yeniden Sömürgeleştirilmesi

Foto: Courtney Parker / Intercontinental Cry

Daniel Ortega hükümeti; çiftçiler, sığır yetiştiricileri ve madencilik aktivitelerinin Nikaragua’nın Miskitu halkının hayatını tehlikeye attığını görmezden gelmekte.

Miskitular, Honduras’ın Kara Nehir bölgesinden Nikaragua’nın Bluefields şehrine dek uzanan Muskitia yağmur ormanlarında yaşamakta olan 180.000 nüfuslu yerli bir halktır. Miskitular, 1980’lerde Sandinista (FSLN) devrimine karşı ABD destekli karşı devrimci güçlerin içinde yer almış olsalar da FSLN, Miskitu halkının taleplerini karşılamak üzere 1987 yılında bir yasa geçirmiştir. 28. Yasa olarak da bilinen ”özyönetim yasası” uyarınca, Miskitular dışında Sumu-Mayangna, Rama, Afrika kökenli Kriol ve Afrika yerlisi Garifuna gruplarının da yaşadığı ülkenin Karayip hattı iki otonom bölgeye ayrılmaktaydı. Dahası, 28. Yasa ile birlikte yerli ve Afrika kökenli halkların kültürlerini ve dillerini koruma haklarının yanı sıra topraklarının ve doğal kaynaklarının yönetim hakları da güvence altına alınmaktaydı. Bunun yanında, bölge halklarının toprakları yabancılaştırılamazdı, yani bu topraklar satılamaz, hibe ya da icar edilemez veyahut vergilendirilemezdi. 28. Yasa, Orta Amerika’daki yerli-devlet ilişkileri bağlamında zamanının en özgün ve ilerici adımıydı.

28. Yasa’nın ardından, Nikaragua’nın Karayip hattında yaşayan yerli halkların özyönetim taleplerini lafta destekleyen bir dizi ulusal ve uluslararası yasa ve deklarasyon yapılmıştır. Örneğin, 2003’te hayata geçirilen komünal mülkiyet yasası (445. Yasa) uyarınca, toprak bölüşümü yerli halkların kendi seçtiği yetkililer aracılığıyla gerçekleştiriliyordu. Dahası bu yasa, Nikaragua Devleti’ne, yabancı yerleşimcileri ve maden işletmelerini yerli ve Afrika kökenli halkların topraklarından zorla çıkarabilme yetkisini vermekteydi (”saneamiento”, yani ”arındırma” yetkisi).

Son yıllarda Miskitulara yasal alanda sağlanan görünürde onca güvenceye rağmen gerçekte yerli halkların yaşadığı bölgeler barışçıl olmaktan çok uzaktır. Karayip bölgesindeki halklar şiddet ve toprak gaspına karşı yeniden bir varoluş mücadelesi içerisindedir. Mevcut hükümet saneamientoyu resmen benimsemiş olsa da fiilen bir şey gerçekleştirmemiş ya da taleplere herhangi bir cevap vermemiştir. 2013’ten bu yana mestizo işgalcileri 30 Miskituyu öldürmüş 38’ini yaralamış, 18’ini de kaçırmış ve hiçbir ceza almamıştır. Sömürgecilerin Wangki Twi-Tasba Raya, Li Aubra ve Lilamni Tasbaya Kum bölgelerinde yaşayan Miskitu topluluklarına yönelik saldırıları hız kesmeden devam etmektedir.

Tüm bu saldırıların sonucu, yaklaşık 3.000 kadar Miskitu; Suji benzeri sınır yerleşimlerine ve Waspam, Puerto Cabezas-Bilwi’ye kaçmak zorunda kalmıştır. Bu mültecilerin en temel sağlık malzemelerine dahi erişimleri yoktur. Çocukların çoğu sekiz aydan uzun bir zamandır okula gidememiştir. Yerleşimcilerin günümüzde Karayip’te yaşayan halkların topraklarının neredeyse yarısına yasal olmayan bir şekilde el koyduğu tahmin edilmektedir.

Peki, daha çok geçmişte sayılmayacak bir zamanda yerli halklar meselesinde en ileri sayılabilecek Nikaragua nasıl oldu da bu hale gelebildi?

Nikaragua’nın iç ve Pasifik kesimlerinden gelen Mestizo sömürgeciler, sığır yetiştiricisi toprak sahibi sınıfın ve Nikaragua Devleti’nin örtülü teşvikleriyle 1990’lı yılların başından başlayarak Nikaragua’nın Karayip kıyılarını işgal etmişlerdir.

Daniel Ortega ve FSLN’nin yeniden iktidara gelmesinden bir yıl kadar sonra, 2008’de yerleşimcilerin Muskitia yağmur ormanlarındaki toprak gaspları gözle görünür bir şekilde artmıştır. Bu göçün temel nedenleri arasında Pasifik kıyısındaki kuraklık ve kırsal iç kesimde iyiden iyiye artan maden işletmeleri yatmaktadır. Genellikle mısır, yuka, pirinç ve fasülye yetiştiren fakat kuruyan topraklardan yeterli mahsül alamayan ve geçinmekte zorlanan Nikaragua çiftçileri daha verimli Karayip topraklarına yönelmiştir. Tüm bunların yanında, tarım sanayindeki genel düşüş (1970’lerde gayrisafi yurtiçi hasılanın %40’ını tutan tarım sanayinin 2014’te %17,5’e dek gerilemiş olması) her geçen gün çiftçilerin koşullarını daha da kötüleştirmiştir.

Tarımdaki bu düşüşe rağmen büyük toprak sahibi sığır yetiştiricileri mülklerini daha da arttırmıştır. Sığır yetiştiricileri ele geçirdikleri toprakları kendi adlarına yönetmeleri için yerleşimcilere para ödemişlerdir. Bu toprak sahibi sınıf, yerleşimcileri silahlandırdığı gibi bazen gasp ettiği toprakların büyük bir bölümünü büyük tarım şirketlerine ve hatta uyuşturucu tüccarlarına satmıştır. Toprak sahibi sınıfın bu açgözlülüğü, Nikaragua’nın kırsal kesimlerinde büyük askeri üslerin birikmesini hızlandırdığı gibi silahlanan yerleşimciler de toprak sahiplerinin paramiliter güçleri haline gelmiştir. (Muskitia yağmur ormanlarının Honduras kesiminde de benzer bir şekilde ormanlar talan edilmekte ve toprak sahiplerinin çıkarları ve uyuşturucu ticareti için peşkeş çekilmektedir.)

Sömürgecilerin maden işletmeleri ve diğer mega projeler için gerçekleştirdikleri toprak gasplarını meşru kılmak adına hazırlanan türlü düzmece yöntem Nikaragua Devleti tarafından örtülü bir şekilde desteklenmiştir. FSLN hükümeti, Kolombiya şirketi olan HEMCO Madencilik, MARENA adlı devlet kurumunun koruması altında işletilen ALBA Ormancılık ve benzeri şirketlere çeşitli imtiyazlar tanımıştır. 2009’da faaliyete geçen ve başkan Daniel Ortega ile FSLN kontrolündeki Nikaragua-Venezuela ortaklığı kapsamında örtülü faaliyet yürüten ALBA Ormancılık, Orta Amerika’nın ”akciğerleri” olarak bilinen Mayangna Bosawas Biyosfer Rezervi’ndeki ormanların süratle yok edilmesinden büyük ölçüde sorumludur.

Topraksızlaştırmanın yanı sıra, Miskitu kıyısı otonom bölgelerindeki yozlaşmış yetkililer de kişisel çıkarları için, 445. Yasa’yı (komünal mülkiyet yasası) yok sayarak yerli topraklarını yasa dışı yollardan satmışlardır. Birçok yerleşimci farkında olmaksızın, bu yozlaşmış yetkililerin izniyle Las Minas bölgesi’nde tapu almış ve bu tapuları onaylatabilmek için avukat ve noterlerin düzenledikleri sahte belgeleri kullanmışlardır. Günümüzde bu yerleşimciler, Miskitu Wangki Twi-Tasba Raya ve the Mayangna Amasau bölgelerine ellerindeki sahte belgelerin gücüyle girmektedirler.

Yerlilerin topraklarının bu şekilde gasp edilmesi, bir dizi ulusal ve uluslararası yasanın ihlali anlamına gelse de Nikaragua Hükümeti krize yönelik bir adım atmamakta ve hayatları tehlike altında olan Miskitu topluluklarına herhangi bir koruma sağlamamaktadır. Tüm bunların bir sonucu olarak, Miskitu halkı hükümetin işgalcilerle suç ortaklığı içerisinde olmasından şüphe duymaktadır.

1980’lerde karşı-devrimci güçlerin askeri liderlerinden biri olan ve Nikaragua Miskitu halkının 30 yıldır ”yüksek lideri” olan Brooklyn Rivera, 2016 Birleşmiş Milletler’in Yerli sorunları üzerine gerçekleştirdiği Mayıs Forumu’nda şu sözleri sarf edebilmiştir:

”Atalarımızın topraklarını işgal eden, silahlı saldırı, adam kaçırma, tecavüz suçlarını işleyen ve çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olan birçok insanı mültecileştiren yerleşimciler aracılığıyla hükümet topluluklarımıza yönelik şiddeti tırmandırmaktadır. Tüm bunlar hükümetin ve kurumlarının pasifliğinden ve hatta suç ortaklığından kaynaklanmaktadır.”

Nikaragua Devleti ve ordusu ise bu sözlere karşılık olarak yerli halklar ve yerleşimci işgalciler arasında gerçekleşecek diyalogların ve birlikteliklerin sorunlara çözüm olacağını iddia etmiştir. Ortega, işgalci yerleşimin ve yasa dışı toprak ticaretinin arakasındaki itici gücün yozlaşmış otonom yetkilileri olduğunu söyleyerek bölge liderlerini kınamaktadır. Ortega belki de FSLN’nin seçimlerde Yatama yerli partisine karşı oy kazanabilmesi için yerleşimcilerden yana tavır alıyor olabilir. Tüm bunların yanında, Ortega, ALBA Ormancılığı, Muskitia’dan atmak ya da yeni topraklara yerleşmeleri için binlerce yerleşimciye para ödemekten kaçınmaktadır.

Peki ya 1980’lerde ABD’nin desteklediği anti-komünist seferin karşı karşıya getirdiği yerli halklarla Mestizo çoğunluğun arasındaki gerginlik günümüzde de devam ediyor mu?

Soğuk Savaş sona ermiş olsa da birçok Miskitu 1980’lerde süregelen gerginliklerin halen devam ettiğini söylüyor. Wangki Twi – Tasba Raya’da genç Miskitulardan oluşan gruplar ormanlarda devriye gezerek neredeyse tamamen terk edilmiş topluluklarını koruyorlar.

Francia Sirpi kasabasındaki iki adamın yazdığı bir şarkı, şimdi tüm yerel radyolarda çalınmakta ve geçmişte gerçekleşmiş çatışmalarla günümüzde olanlar arasındaki bağları anımsatmakta:

”Eski Miskitu savaşçıları/ Şimdi nerelerdesiniz? 1980’lerde/ çatışmalar çıkmıştı/ Büyük savaş patlak vermişti/ Sene 2015, Fransia Sirpi’de/ Çatışmalar tekrar başlıyor/ Ve daha büyük bir çatışma bunu takip edebilir. Fransia Sirpi’de genç, çocuk Miskitu savaşçıları vardı/Askeri düzende sürünürlerdi/ Bir anda/ Mestizo yerleşimciler ateş açmaya başladı… Miskitu savaşçıları/ Şimdi nerelerdesiniz?”

Geçmiş yalnızca çağdaş Miskitu kültüründe değil, aynı zamanda FSLN ve Miskitu önderliklerinde de yankılanmaktadır. Hem Brooklyn Rivera hem de Daniel Ortega, 1980’lerde kontra savaşında ve
FSLN devriminde gruplarının önderleriydi. 1987’de, Rivera Yatama’yı ( Toprak Ana’nın Oğulları) kurmuştu. Ortega ise 1985-1990 arasında Nikaragua’nın başkanıydı, 2007’de tekrar seçilmişti ve bu yılın Kasım ayında tekrar seçilmesi tahmin ediliyor.

Birçok Miskitu aktivisti, topraklarının işgal edilmesine hükümetin izin verdiğini ve yerleşimcileri yerli topraklarından atmak için ”auto-saneamiento” (öz-arındırma) gerçekleştireceklerini söylemekte. 30 Ağustos 2016’da kafaları kesilmiş iki Miskitunun cesedi bulunduğunda, 200 kadar silahlı Miskitu yerleşimcilere saldırı tehdidinde bulundu.

Aralık 2015’te geçen ”Egemenliğin Güvenliği” (Seguridad Soberana) yasası, Nikaragua ordusu ve polisine kimin ”devlet düşmanı” olup olmadığını belirleyebilme yetkisi veriyor. FSLN, böylelikle Çin destekli kanal projesine karşı protestoları ve Miskitu ”arındırma” güçlerini bastırma olanağına sahip olmayı hedeflemekte. Mevcut durum adeta patlamaya hazır bir bomba durumunda çünkü Miskituların Mestizo yerleşimcilere gerçekleştirecekleri herhangi bir saldırı Nikaragua ordusu ile Yerliler arasında çok daha büyük bir kıvılcıma neden olabilir.

Bu belirsizliğin yanında bir de Nikaragua hükümetinin Nikaragua Kanalı’nın yapımına başlama planları gerginliği körüklemekte. Kanalın Orta Amerika’nın en büyük tatlı su gölü olan Nikaragua Gölü’ne bağlanıyor oluşu, bölgedeki ekosisteme büyük ölçüde zarar vereceği gibi birçok yerli ve Afrika kökenli insanın da hayatlarını tehlike altına sokacak. Jennifer Goett’in dile getirdiği gibi, kanalın başlangıcı güney otonom bölgesindeki Rama yerlileri ve Afrika kökenli Kriol halkının topraklarından geçecek.

Puerto Cabezas-Bilwi ve Waspam bölgelerindeki Miskituların birçoğu, kanalın Muskitia yağmur ormanı ekosistemine ve kendi yaşamlarına kalıcı hasarlar vereceği korkusuyla kanal projesine karşı çıkmakta. Tüm bunların yanında, Calpi (Center for Legal Assistance for Indigenous Peoples – Yerli Halklar İçin Yasal Yardım Merkezi) ve benzeri insan hakları örgütleri Nikaragua Devleti’nin halkın onayını ve taleplerini karşılamaksızın bu projeye giriştiğini belirtmekte.

Her ne kadar kanalın yapımının tamamlanıp tamamlanmayacağı belirsizliğini korusa da genel kanı Nikaragua Devleti’nin kanal projesini, kanal hattının civarındaki çiftçilerin topraklarına el koyma aracı olarak kullanabileceği. Hükümetin çoğunluğu Mestizo çiftçileri olan 30 bin ile 120 bin kadar insanı kanal hattına yerleştirme planı var. Öte yandan Mestizo yerleşimcileri dolayısıyla yer değiştirmek zorunda kalanlar ise büyük ihtimalle Karayip kıyısına göçmek zorunda kalacak.

Kaynak: http://nacla.org/news/2016/09/06/new-colonization-nicaragua%E2%80%99s-caribbean-coast

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.